Restorasyon Forum

Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Restorasyon Forum - Reklam Alanı

Gönderen Konu: İstanbul Türbeleri  (Okunma sayısı 14651 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
İstanbul Türbeleri
« : 27 Ocak 2009, 16:23:15 »
Ayasofya Türbeleri (Eminönü)

Ayasofya Müzesi’nin avlusunda beş Osmanlı padişahının türbesi bulunmaktadır. Bunlar Sultan II. Selim (1524–1574), Sultan III. Murat (1546–1695), Sultan III. Mehmet (1566–1603), Sultan İbrahim (1615–1648) ve Sultan I.Mustafa’nın (1591–1639) türbeleridir. Beş Osmanlı padişahının aynı yerde gömüldüğü tek yapı da Ayasofya’dır. Bu türbeler Mimar Sinan, Mimar Davut ve Mimar Dalgıç Mehmet Ağa’ya aittir. Bu türbelerde Osmanlı sanatının en güzel örnekleri bir araya getirilmiştir.


Sultan II. Selim Türbesi

Sultan II. Selim’in ölümünden üç yıl sonra 1577’de yapılan türbesi Mimar Sinan’ın eseridir. Dışarıdan mermer kaplı, kare planlı, çifte kubbeli bir yapıdır. Yüksek ve iki bölümlü kubbe kemerlerin yardımıyla içeriden sekiz sütun üzerine oturtulmuştur.

Türbenin basık kemerli kapısı üzerinde, çini üzerine kartuşlar içerisine alınmış iki beyitli bir kitabe bulunmaktadır:

“Rıhlet etti Hazret-i Sultan Selim
Ana rahmet ide Rabbü’l-Âlemin

Geçti evlâd-ı kiramıyla o Şah
Rahmetü’İlahi aleyhim cemain

Yaptılar bir türbe-i cennet misal
Dense lâyık kasr-ı Firdevs-i berin

Hatif-i Kutsi dedi tarihini
Türbe-i Sultan Selim pâk-i din 984.”

Bu türbe iç düzenlemesi itibarı ile Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’ne benzeyen Mimar Sinan’ın ilginç yapılarından bir örnektir. Türbe köşeleri genişçe pahlanmış bir gövde üzerinde yükselen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. İçten kare planlı olan türbenin duvarlarında sekizgen bir plan şekli uygulanmış ve bunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanarak pandantifli kubbeyi taşımaktadırlar. Böylece Kanuni Sultan Süleyman türbesinde olduğu gibi, üst yapı itibarı ile sekizgen bir orta mekân elde edilmiş ve iç kısmında sandukaların çevresini dolaşan bir galeri elde edilmiştir.

Geniş saçaklı, üç kemerli revakın ardından girişteki iki büyük çini pano dikkati çekmektedir. Buradaki firuze, mavi renkli çiniler XVI. yüzyılın en güzel örneklerini yansıtmaktadır. XIX. yüzyılın sonlarında İstanbul’da dişçilik yapan S.Doringy isimli bir Fransız, zamanının bir Evkaf Nezareti’ne başvurarak türbenin eksik çinilerini tamamlamak istediğini belirtmiş ve kendisine izin verilmiştir. S.Doringy bu çinilerin hakikileri yerine Yeni Cami Hünkâr Kasrı’nda olduğu gibi panolardan birini sökerek götürmüş ve yerine bir taklidini yağlı boya ile yapmıştır. Günümüzde bu çini pano Louvr Müzesi’nde sergilenmektedir.

Türbenin içerisi zeminden 4.50 m. ye kadar yükseklikte çinilerle kaplıdır. Pencere ve dolapların arasındaki yüzeyler, alt pencerelerin kenarına kadar beyaz zemin üzerine mavi, yeşil, kırmızı, lacivert renkte çiçek ve yapraklarla süslüdür. Firuze zemine beyaz Çin bulutları ile işlenmiş bordürler pencere ve dolap kapaklarını çevrelemektedir. Pencerelerin üzerinde lacivert zemine beyaz celi-sülüs yazı ile yazılmış ayetlerden oluşan geniş bir yazı kuşağı çepeçevre dolaşmaktadır. Pandantiflerin ortasına da İsm-i Celâl ve Cihar yar-ı Güzi’nin isimlerini oluşturan yuvarlak madalyonlar yerleştirilmiştir.

Türbe içerisinde 41 sanduka bulunmaktadır. Bunlar Sultan II. Selim’in büyük ve yüksek sandukasının yanı sıra, III. Murat’ın annesi Nurbanu Sultan, Sultan II. Selim’in kızları Gevherhan Sultan, İsmihan Sultan ve Sultan III. Murat’ın cülüsünde (tahta çıkışı sırasında) boğdurulan Sultan II. Selim’in şehzadelerinden Şehzade Süleyman, Osman, Cihangir, Mustafa, Abdullah ile Sultan III. Mehmet’in boğdurduğu 21 erkek kardeşi ile Sultan III. Murat’ın oğulları ile kızlarına aittir.


Sultan III. Murat Türbesi

Ayasofya haziresindeki Sultan III. Murat’ın (1546–1695)Türbesi, ölümünden sonra Mimar Davut Ağa tarafından yaptırılmıştır. Türbe Sultan II. Selim ile Şehzadeler Türbesi’nin arasındadır. Türbenin yapımına 1595 yılında başlanmış, Mimar Davut Ağa’nın yanı sıra Dalgıç Ahmet Ağa da kendisine yardımcı olmuştur. Davut Ağa’nın 1598’de ölümü üzerine türbeyi Mimar Dalgıç Ahmet Ağa 1599–1560 yılında tamamlamıştır.

Türbenin dışı mermer kaplı, altıgen planlı olup, üzeri iç ve dış olmak üzere iki kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbeler doğrudan doğruya duvarların üzerine oturtulmuştur. Burada Mimar Sinan’ın Kanuni Sultan Süleyman ve Sultan II. Selim türbelerinde uyguladığı sistem tekrar edilmiştir. İç mekânda altı sütun ortadaki sandukalar ile dış duvarlar arasındaki koridoru meydana getirmiştir.

Türbenin içerisindeki duvarlar sekilerden itibaren 4.20 m. yüksekliğe kadar XVI. yüzyılın mercan kırmızısı rengindeki çinilerle kaplıdır. Pencere ve dolapların etrafı çiçekli bir bordür ile çevrelenmiş, aralarda kalan duvar yüzeylerine kırmızı palmet, yeşil kıvrık yaprak, mavi şakayık ve Çin bulutlarından oluşan çiniler yerleştirilmiştir. Bunlar renk, kalite ve kompozisyon yönünden yapıldığı dönemin en güzel örnekleri arasındadır. Pencerelerin üzerinde lacivert zeminli, beyaz ve celi-sülüs ile yazılmış Besmele ve ayetleri kapsayan bir yazı kuşağı çepeçevre dolaşmaktadır. İç mekândaki büyük sivri kemerler kalem işleri ile boyanmıştır. Pandantiflerin ortasına birer dairevi madalyon yerleştirilmiş ve buraya Esma-i Hüsna yazılmıştır. Kubbe yazı ve çeşitli motiflerle bezelidir. Ortada Besmele ile birlikte Fatiha suresinin bulunduğu bir madalyon yer almaktadır. Ayrıca İsmi Celâl ve İsmi Nebi’nin tekrarlandığı kufi bir yazı şeridi de dikkati çekmektedir.

Türbenin abanoz ağacından yapılmış kapısı Türk ağaç işçiliğinin güzel örnekleri arasındadır. Kapının sağ ve sol kanatlarındaki “Küllü nefsin Zâikatü’l- mevt sümme ileyna terceün” ayetinin yazılı olduğu sedef kakmalı kareler Dalgıç Ahmet Ağa’ya aittir.

Türbede çeşitli ölçülerde 50 sanduka bulunmaktadır. Sultan III. Murat başta olmak üzere, hasekisi ve Sultan III. Mehmet’in annesi Safiye Sultan, III. Murat’ın kızları Fahri, Mihriban ve Fatma sultanlar ve ayrıca 20 kızı, Sultan I.Ahmet’in şehzadesi Kasım, Sultan III. Mehmet’in tahta çıktığı sırada öldürülen 20 şehzadesi, 20 kızı, Sultan İbrahim’in bir şehzadesi ve iki kız gömülüdür.

Türbenin yanında Sultan III. Murat’ın oğullarının gömülü bulunduğu dıştan sekizgen, içten dört köşeli Şehzadeler Türbesinde Padişahın dört oğlu ile kızı gömülüdür.


III. Mehmet Türbesi

Ayasofya haziresinde bulunan Sultan III. Mehmet’in türbesini Mimar Dalgıç Ahmet Ağa yaptırmıştır. Bu türbe de Kanuni Sultan Süleyman, Sultan II. Selim ve Sultan III. Murat türbelerinde uygulanan mimari sistem küçük değişikliklerle tekrar edilmiştir. Dalgıç Ahmet Ağa’nın eseri olan bu türbe dıştan mermer kaplı, içten de sekiz köşeli plana sahiptir. Türbenin üzerini örten iç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana gelen kubbe, doğrudan doğruya duvarların üzerine oturtulmuştur. Sonraki dönemlerde Sultan III. Mehmet’in ölen kızları için giriş kapısının iki yanına yeni bölümler eklenmiştir.

Türbenin önünde üç kemerli bir revak bulunmaktadır. Bu revakın zamanla bazı değişikliğe uğradığı, sütun başlıkları ve duvarlar üzerindeki resimlerden anlaşılmaktadır. Giriş kapısı XVIII.-XIX. yüzyılın barok özelliklerini yansıtmaktadır. Bu da bu bölümün yenilendiğine işaret etmektedir.

Türbenin içerisi muntazam sekizgen bir plan göstermekte olup, sekiz mermer sütun, sekiz büyük kemerle birbirine bağlanarak pandantifli iç kubbeye dayanak sağlamaktadır. Böylece Kanuni türbesindeki iç mekânın düzeni burada bir kez daha tekrarlanmıştır. Baklavalı başlıklara oturtulan kemerler duvarlarla ve çok yüksekteki bağlantı kemeri ile birleştirilmiştir. Türbenin içerisi İznik işi çinilerle kaplanmıştır. Alt sıralardaki pencere ve dolapların arasında kalan duvarlar tamamen çinilerle kaplıdır. Ancak bu türbe çinilerinde sonraki dönemlerde yapılan eklemeler de görülmektedir. Türbe içerisinde kalem işleri görülmemekte olup, onların yerini yaprak-çiçek kompozisyonları almıştır. Pandantiflerin ortasında yeşil zeminli yuvarlak madalyonlara altın yaldızla Lafsa-i Celâl, İsm-i Nebi, Cihar yar-ı Güzin, Hasan ve Hüseyin isimleri yazılmıştır. Madalyonların çevresi de lotuslar ve rumi kıvrımlarla doldurulmuştur. Kubbe göbeğinde madalyon içerisinde bir ayet bulunmaktadır.

Türbenin içerisinde ve dışında çeşitli yerlere yerleştirilmiş kitabe ve yazılar bulunmaktadır. Bunlardan kapının basık kemeri üzerinde iki satır halinde altı kartuş içerisine yazılmış kitabesi okunmaktadır:

“Ruh-ı pak-i Hazreti Sultan Mehmed Han içun-farz-ı ayn oldu şam u seher her salihe daima firdevs-i a’ladâ meşam canına
İrişe Gülizar-ı kutsiden muattar rayiha-azm-i Firdevs ettiğine hükmüya tarihtir. Okuyun Sultan Mehmed can-i çün Fatiha.”

Bunun yaı sıra türbenin dışta batı cephesine, alt pencere ile orta sıradaki pencerelerin arasındaki yüzeye üç satır halinde, her mısraı ayrı bir kartuş içerisine alınmış uzun bir kitabe yerleştirilmiştir. Bu kitabeden türbenin Sultan I. Ahmet tarafından babasının ölümü üzerine yaptırıldığı ve binanın 1608–1609 yıllarında tamamlandığı yazılıdır. Buna dayanılarak türbenin Sultan III. Mehmet’in ölümünden beş yıl sonra tamamlandığı anlaşılmaktadır.

Türbede Sultan III. Mehmet’in yanı sıra Sultan I. Ahmet’in annesi Handan Sultan, Sultan I. Ahmet’in üç oğlu ve on dört kızı ile Sultan III. Murat’ın kızı Ayşe Sultan gömülüdür. Giriş revakının iki yanındaki mekânlarda da Sultan III. Murat’ın kızları gömülüdür.


Sultan İbrahim ve Sultan I. Mustafa Türbesi

Ayasofya’nın Bizans Çağı’na tarihlenen vaftizhanesi fetihten sonra bir süre camiye dönüştürülen yapının kandillerinin yanmasını sağlayan yağhane olarak kullanılmıştır. Sultan I. Mustafa’nın 1623 yılında ölümü üzerine gömülmesi için yer bulunamamış, naşı bir süre bekletildikten sonra vaftizhane türbeye dönüştürülmüş ve oraya gömülmüştür.

Sultan İbrahim’in 1648 yılında ölümünden sonra O da Sultan I. Mustafa’nın yanına gömülmüştür. Bu türbenin kubbedeki kalem işi dışında bezemesi bulunmamaktadır. Duvarlardan bir parçası üzerinde Bizans döneminden kaldığı sanılan bir fresko izi bulunmaktadır.

Vaftizhane ile Ayasofya arasında küçük bir iç avlu bulunmaktadır. Bu avlu içerisinde Bizans döneminden kalma bir vaftiz teknesi ile Osmanlı döneminden kalan yağ küpleri görülmektedir.

Bu vaftizhane ve sonra türbeye dönüştürülen bölüm, ana yapının güneybatı köşesinde, kare planlı ve anıtsal bir yapıdır. Üzeri dıştan kasnaksız kurşun kaplı, basık bir kubbe ile örtülüdür. İçeride köşelerde, kare dış duvarların içlerine dört eksetra oyulmuş ve böylece binanın üzeri sekizgene dönüştürülmüştür. Duvarlarda sekiz niş bulunmakta olup, iç kısımdaki sekizgen planı daha da belirginleştirmektedir. Bu nişlerden doğudaki hafifçe dışa taşkın olup, bir apsis oluşturmaktadır.

Vaftizhanenin batısında kalan narteks bölümü üzeri çapraz tonozlu üç bölüm halindedir. Vaftizhanenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bazı iddialara göre I.Iustinianus, bazı iddialara göre de II. Theodosius zamanından kalmadır. Mimari işçiliği ve kullanılan elemanlar bugünkü Ayasofya’dan farklıdır.

Türbede Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim’den başka Sultan IV. Murat’ın kızı ve Melek Ahmet Paşa’nın eşi Esmahan Kaya Sultan, I. Ahmet’in kızı, Bayram Paşa’nın eşi Hanzade Sultan, I. Ahmet’in kızı ve Kenan Paşa’nın eşi Atike Sultan, Sultan İbrahim’in kızı ve İbşir Paşa’nın eşi Buy-unus Ayşe Sultan, Sultan İbrahim’in oğlu Şehzade Selim, Sultan IV. Mehmet’in oğlu Şehzade İbrahim ve Sultan II. Ahmet’in oğlu Şehzade İbrahim gömülü bulunmaktadır. Türbe içerisinde toplam on sekiz sanduka bulunmakta olup, bunların dışındakilerin kime ait olduğu bilinmemektedir.


Sultan I. Ahmet Türbesi (Eminönü)

Sultan I.Ahmed’in (1603–1617) Türbesi, Sultanahmet Külliyesi’nin kuzeydoğu köşesinde bulunmaktadır. Duvar ile çevrili olan türbenin arkasında bir darülkurra, revakların önündeki köşede daha önce sebil olan ve XIX. yüzyılda muvakkithaneye dönüştürülen, günümüzde Türbeler Müzesi Müdürlüğü olarak kullanılan bir yapı bulunmaktadır.

Sultan I.Ahmed’in 1617’de ölümünden sonra Sultan I.Mustafa (1617–1618/1622–1623) döneminde 1617–1618 yıllarında türbenin yapımına başlanmış, Sultan II. Osman (1618–1622) döneminde 1619’da tamamlanmıştır.

Türbe XVI. yüzyıl türbelerinden ayrı bir mimari üslup göstermektedir. Bu yapıda iç koridorlu mekân düzeninden ve çift cidarlı kubbeden vazgeçilmiştir. Girişin karşısına bir çıkıntı yapılmıştır. Kare planlı olan yapının cepheleri mermerle kaplanmış olup, köşeler pahlanarak yumuşatılmıştır. Bu pahlanan kısımlar üstte mukarnas dolgular ile son bulmaktadır. Türbe cephelerdeki üç sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler ahşap kapaklı dikdörtgen söveli, üst sıra pencerelerse sivri kemerli ve şebekelidir. Türbenin yan cephelerine açılan farklı boyuttaki bu pencereler asimetrik bir görünüme sahiptir. Sultan I. Ahmed’in sandukasının hizasına rastlayan pencereler diğerlerinden daha büyük tutulmuş ve böylece farklı bir görünüm elde edilmiştir.

Türbenin üzeri çokgen bir kasnak üzerine oturan kubbe ile örtülmüştür. Türbe girişi üç bölümlü bir revak görünümündedir. Bu revakın üst örtüsü önde dört, arkasında duvarlara gömülü iki sütun üzerine oturmaktadır. Buradaki mukarnas başlıklı mermer sütunlar iki ayrı renkli taştan örülmüş ve bunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Bu kemerlerin ortasında ayna tonoz, iki yanında da birer kubbe bulunmaktadır. Üst örtünün içerisi bitkisel kalem işleri ile bezenmiştir. Türbe giriş revakı daha geniş tutulmuş ve iki yanına da mermer korkuluklu sekiler yerleştirilmiştir. Türbe girişi basık kemerli bir kapı olup, bunun üzerinde üç satırlık on iki kartuşlu bir kitabeye yer verilmiştir:

“Hüsrev-i Cennet-mekân hakan-ı Firdevs-i aşiyan
Daver-i Cemşid ferdray-ı hurşid i’tila
Yani Sultan Ahmed ol Şah-ı Süleyman kadr kim
Şahlar olurlar idi dergehine çehresa
Gördü kim bu alem-i fani değil Cay-i karar
Can atıp firdevse kıldı azm-i aklim-i beka
Şahbaz ruh-ı paki arşa pervaz eyledi
Oldu cism-i pakine bu merkad-i ca dilguşa
Habgahın adın kıl ya Rab o şah-ı adilin
Cennet-i a’lada lutfunla müyesser kıl lika
Türbe-i ulyasının ihtimamına tarihdir
Türbe-i Sultan Ahmed evc-i ı’lliyyin ola
1028 (1619).”

Türbenin ahşap kapı kanatları üç bölüm halindedir. Bu kapıda kündekari teknik uygulanmış, geçmelerin içerisi sedef, fildişi ve bağa ile kaplanmıştır. Türbenin girişi üzerine bir mahfil yerleştirilmiş, buraya çıkışı sağlayan merdiven giriş kapısı ile dolap nişi arasına yerleştirilmiştir. Türbenin üzerini örten kubbeye geçiş duvarlardan dışarı taşan sekiz sivri kemer ve bu kemerlerin mukarnaslı üçgenleri üzerine oturtulmuştur.

Sultan I. Ahmet Türbesi çini, kalem işi ve ahşap işçiliğinin güzel örneklerini bir araya getirmiştir. Alt sıra pencerelerin üzerlerine kadar zeminden çiniler ile kaplıdır. XVII. yüzyıl sıratlı tekniğindeki bu çinilerde bitkisel kompozisyonlara ağırlık verilmiştir. Çini panoların üzerini lacivert zemine beyaz sülüs hat ile yazılmış Mülk suresine yer verilmiştir. Bu ayet kuşağı bütün türbeyi çepeçevre dolaşmaktadır. Çinilerin üzerinde kalan bölüm ise zengin kalem işleri ile bezenmiştir. Kubbenin ortasına madalyon içerisine Fâtır suresinin 41. ayeti; pandantiflerdeki madalyonlar içerisine de Esma-ül Hüsna yazılmıştır.

Türbede Sultan I. Ahmet, oğulları Sultan II. Osman, Sultan IV. Murad, Kösem Valide Sultan (Mahpeyker Sultan), I. Ahmed’in, II. Osman’ın, IV. Murad’ın ve Sultan İbrahim’in kızları ile oğulları gömülüdür.

Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır.


Sultan II. Mahmud Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Çemberlitaş’ta Divanyolu Caddesi üzerinde bulunan Sultan II. Mahmut Türbesi çevresinde büyük bir alanı kaplayan, adeta bir Osmanlı anıtsal mezarlığı görünümündedir.

Türbe sebil, muvakkithane ve hazireden meydana gelmiş olup, bunun bir kenarında bulunan Sultan II. Mahmut Türbesi, Sultan II. Mahmud’un (1808–1839) 1 Temmuz 1839’da ölümünden sonra yapılan görevlendirmelerle 1839’da yapılmış ve 11 Kasım 1840’ta açılmıştır. Türbenin mimarları Ebniye-i Hümayun kalfalarından Ohannes Dadyan ve Bogos Dadyan’dır. Türbenin mali ve idari işlerinden de bina emini Bekir Abdülhalim Efendi sorumlu olmuştur. Türbedeki kitabeleri de Hattat Mehmet Haşim Efendi yazmıştır. Türbenin dış avlu kapısı üzerindeki kitabe de Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’ye aittir.

Sultan II. Mahmut Türbesi ve hazireye açılan kapıların üzerinde Şair Ziver’in söyleyip, Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı kitabelerden birinci kapı üzerindeki kitabede;

“Fevz ve şevketle muammer eylesin
Şehriyar-ı asrî Hay Müsteân
Zâtı eslâf-ı selâtine onun
Hayrla hayru’l-halefdir bî-gümân
Vâlidî Mahmûd Han’ın kabrine
Türbe inşa kıldı ol Şah-cihan
Öyle âlî türbe kim Cennet gibi
Dâima olmuş makam-ı kudsiyan
Fatiha İhlâs okundukça Hudâ
Rûh-ı Han-ı Mahmud’u kılsın şadümân
Ziver’â tarihim oldu cevherîn
Türbe-i Mahmud Han kasr-ı Cinan / 1255”

İkinci kapı üzerindeki kitabede ise;

Menba‘-ı mâ’i’l-hayât ma‘dele’t-şâh-ı cihân
Hazret-i Abdülmecid Hân sâye-i Rabb-i Celîl
Hayr-ı cârîsi o şâhın meşreb-i pâkîzesi olmuş
Su gibi olmuş revân bulsa seza ecr-i cezîl
Vâlid-i zî-şânın rûh-ı şerîfi içün o Şeh
Eyledi ihyâ bu mevkî‘den sebîl-i bî-adîl
Rûh-ı Mahmûd Hân garîk-i rahmet olsa var yeri
Türbesi firdevs olup oldu sebîli selsebîl
Ya ilâhî teşne-gan etdikce bunda nûş-ı âb
Rûh-ı Hân-ı Mahmûd’u kıl seyrâb-ı in‘âm-ı cemîl
Cevher-i târihime su verdi Ziver-i feyz-i cûd
Buldu kevser ruh-ı Han-ı Mahmud içün zîbâ-sebil / 1256.” Yazılıdır.

Divanyolu Caddesi üzerinde, cephede, Çemberlitaş yönündeki köşede bulunan türbe sekizgen planlı olup, ön bölümü cadde üzerine taşmış ve buraya birkaç basamak merdiven yerleştirilmiştir. Türbenin Sultanahmet yönündeki köşesine de bir çeşme yerleştirilmiş, böylece yuvarlak pencereli mezarlığın duvarlarında bir kenarda türbe, diğer kenarda da çeşme ve her ikisi arasındaki sebil ve giriş kapısı ile bir bütünlük sağlanmıştır.

Mezarlık alanına giriş anıtsal bir kapı görünümündedir. Türbe, kapılar ve sebil araları birbirlerine eşit uzunlukta dörder yuvarlak şebekeli pencerelidir. Sebilin her iki yanındaki pencereler arkadaki başka bir mekâna da bağlı olduklarından madeni şebekelerin arkasına ayrıca ahşap aksam yerleştirilmiştir. Bunların arkasında Muvakkithane ile Hünkâr Dairesi’ne yer verilmiştir. Türbeye giriş bu yapının içerisindendir.

Sekizgen planlı olan türbenin yan yüzeyleri kenarlarından biraz içeriye çekilmiş, plasterlerle hareketlendirilmiştir. Saçak altına kadar uzanan bu plasterler antik çağın korint üslubuna benzemektedir. Plasterler arasındaki yüzeylere yarım daire kemerli pencereler ve bunların üzerine içleri boş kartuşlar yerleştirilmiştir. Pencere kemerlerinin üzengi hizasında bir silme türbeyi çepeçevre kuşatmakta, sonra da uzun cephenin pencereli duvarlarının üst bitimine bağlanmaktadır. Bu silmelerin türbe plasterleri üzerlerine rastlayan bölümlerine de palmetli bir friz yerleştirilmiştir. Ayrıca saçak altındaki yüzeylere çifter kılıçlı birer kalkan kabartmasına da yer verilmiştir. Bu kalkanların bitiminde meşale şekilleri görülmektedir.

Bütünüyle mermer kaplı olan cephenin tasarım ve uygulama düzeni madeni parmaklıklarda ve sebilim alemlerinde de görülmektedir. Türbe 17 m. çapında bir kubbe ile örtülüdür. İçerisi kalem işleri ile bezenmiş, çiçek sepeti kabartmaları, armalarla süslenmiştir.

Türbe içerisinde on sekiz sanduka bulunmaktadır. Burada Sultan II. Mahmud, Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamid gömülü bulunmaktadır. Sultanların sandukaları madeni ve sedef şebekeler içerisine alınmıştır. Yalnızca Sultan II. Mahmud’un madeni sanduka şebekesi özenli biçimde yapılmıştır.

Türbe’ye girişteki uzun koridorun iki yanında bulunan odalardan sol taraftaki Nevfidan Türbesi olarak isimlendirilir. Ayna tonozla örtülü olan bu odanın tavanı alçı kabartmalarla bezenmiştir. Bu bezemelerde, saksı içerisinden çıkan çiçek demetleri ve etrafında çelenklerden gelişen süslemeler dikkat çekicidir. Burada asıl türbe içerisinde gömülü bulunan üç Osmanlı padişahının eşleri ve çocuklarına ait sandukalar bulunmaktadır. Girişin sağındaki oda ise kendi içinde ikiye bölünmüş olup, burasının türbe ziyaretine gelen sultanların dinlenme yeri olduğu sanılmaktadır.

Türbenin içerisinde beyaz renk egemen olup, yalnızca bezeme olarak kubbe içerisinde alçı kasetli dekorasyon dikkati çekmektedir. Diğer Osmanlı türbelerinde görülen ayet kuşağına burada da yer verilmiştir. Siyah zemin üzerine altın yaldızlı Hud Suresinden ayetler yazılmıştır. Bunun yanı sıra kapı üzerindeki kitabede Rahman Suresi’nden ayetler, kubbe kasnağı çevresinde Lafz-ı Celâl, İsm-i Nebi, Cihar-ı Yar-ı Güzin, Hasan ve Hüseyin isimleri madalyonlar içinde yazılmıştır.

Türbenin içerisi rahleler, Kuran-ı Kerim, Şifa-i Şerifler, Ecza-i Şerifler, çeşitli levhalar, beratlar, Sultan II. Mahmud’un tuğralı Kâbe örtüsü, ipek seccadeler, halılar, İran şalları, şamdanlar, avizeler ile bezenmiştir. Bunlardan kubbeye asılı kristal avize İngiltere Kraliçesi Viktorya tarafından gönderilmiştir. Kapının iki yanındaki altın yaldızlı duvar saatleri de Fransa İmparatoru III. Napolyon’un hediyesidir.

Türbe, Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, içerisindeki eşyaların büyük bir kısmı envanterlenerek Türbeler Müdürlüğü deposuna kaldırılmıştır.

Sultan II. Mahmud Türbesi’nin yanındaki avlu 1861 yılından sonra hazireye dönüştürülmüş ve büyük çoğunluğunu 1840–1920 tarihleri arasında görev yapmış önemli devlet adamları ve yazarların, şairlerin mezarları oluşturmaktadır. Burada 150’ye yakın son dönem Osmanlı taş işçiliğini yansıtan, hat ve tarih yönünden önemli mermer lahit ve mezar taşı bulunmaktadır. Burası açık hava mezar müzesi görünümündedir. Burada gömülü olanların başında; Ahmed Fethi Paşa, Müşir Ahmed Eyüb Paşa, Süreyya Paşa, Damat Hasan Hüsnü Paşa, Sadullah Paşa, Mehmed Tevfik Paşa, Said Halim Paşa, Şevknihal Kadın, Revnak Kadın, Ferahnuma Kadın, Talha Ağa, Ahmed Raşid Zeynel Efendi; Hasan Fehmi Bey, Ahmed Samim; Muallim Naci, Ziya Gökalp gelmektedir.

Türbe kompleksinin önünde bulunan Sebil caddeye taşmış olup, avlunun iki ana giriş kapısının ortasında bulunmaktadır. Beyaz mermer kaplı sebil dört sütun üzerine oturan kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin içerisi dilimlere bölünmüş ve her bir dilimin içerisine çiçek demetlerinden oluşan alçı kompozisyonlar işlenmiştir.

Sebilin iki yanındaki odalara avludan girilmektedir. Sebile geçişi sağlayan avlunun sağında kalan bölüm Muvakkithane olup, burada Ahmed Eflâki Mevlevi Dedesi ilk muvakkit olarak görev yapmıştır. Bu bölüm uzun yıllar Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün restoratörü Y.Mimar Sedat Çetintaş’ın çalışma ofisi olarak kullanılmıştır.


Sultan II.Beyazıt Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Beyazıt Meydanı’nda Sultan II. Bayazıt yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan türbe, Bayazıt Camisi’nin güneyinde, dış avlusunda bulunmaktadır. Türbeyi II. Bayazıt’ın (1481–1512) oğlu Yavuz Sultan Selim (1512–1520) caminin Kıble yönündeki boş alana yaptırmıştır. Türbenin mimarı kesinlik kazanamamakla birlikte Mimar Hayreddin olduğu sanılmaktadır. Sultan II. Bayazıt saltanatı oğlu Yavuz Sultan Selim’e bıraktıktan sonra Dimetoka’ya gönderilmiş, ancak çorlu yakınlarında ölmüştür. Bundan sonra İstanbul’a getirilerek kendi adına yaptırdığı camisine gömülmüştür. Sultan II. Bayazıt’ın 26 Mayıs 1512’de ölümü dikkate alındığında türbenin de 1513 yılının sonlarında veya 1514 yılının başında tamamlandığı sanılmaktadır.

Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi formunda, köfeki taşından sekizgen planlı olup, her kenarı 5.35 m. ölçüsündedir. Üzeri sağır sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu türbe Mimar Sinan öncesi Osmanlı devri mimarisi ile Klasik Osmanlı mimarisi arasında bir geçit teşkil etmektedir. Türbenin her kenarında altlı üstlü ikişer penceresi vardır. Türbeyi son derece güzel aydınlatan bu pencerelerin alt sıradakiler dövme demir parmaklıklı, dikdörtgen şekildedir. Bunların üzerinde tahfif kemerlerine yer verilmiştir. Üst sıra pencereler Klasik Osmanlı mimarisinde yaygın biçimde kullanılan basık sivri kemerlidir.

Giriş kısmındaki geniş saçaklı holün orijinali günümüze gelememiş, burası XVIII. yüzyılın sonlarına doğru yenilenmiştir. İki renkli taşlardan yapılmış kapı kemerinin üzerinde Besmele yazılıdır. Kapı kanatları kündekâri tekniğindedir. Ayrıca altın yaldızlı madeni kabaralarla süslenmişse de bunların hemen hemen hepsi yerlerinden sökülerek çalınmıştır. Kapı kanatlarının üst kısmındaki kitabelerde “Dünya ahiretin tarlasıdır” anlamında bir hadisi şerife yer verilmiştir.

Türbenin dış cephesinde yeşil ve somakilere de yer verilmiş ve böylece Osmanlı türbe mimarisindeki sadelikten kısmen uzaklaşılmıştır.

Türbe içerisindeki kalem işleri barok üslupta XVIII.-XIX. yüzyılda yapılmıştır. Bu kalem işlerinin Tanzimat döneminde yapıldığı ve 1940’lı yıllardan sonra caminin onarımı sırasında yenilendiği bilinmektedir. Ayrıca alt pencerelerin üzerlerine madalyonlar içerisinde manzara resimleri yapılmış, yine madalyonlar içerisinde Esma-ül Hüsna’ya yer verilmiştir.

Sultan II. Bayazıt’ın sandukası türbenin ortasına tek olarak yerleştirilmiştir. Sanduka sedef kaplamalı bir şebeke ile çevrilmiştir. Bu sandukanın üzerinde sarı simlerle Maraş işi tekniğinde Sultan II. Bayazıt’ın doğum, cülüc, saltanat süresi ve ölüm tarihini içeren bir kitabe işlenmiş, bunun üzerine de celi-sülüs yazı ile Kelime-i Şahadet ve Kuran’dan alınma diğer bölümler işlenmiştir.

Türbe İstanbul Türbeler Müzesi Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, içerisindeki Kuran-ı Kerim, Lihye-i Saadet, şamdanlar, rahleler, levhalar ve kandiller müze deposuna kaldırılmıştır.

Sultan II. Bayazıt Türbesi’nin sol tarafında kızı Selçuk Sultan’ın, sağında ise Tanzimat döneminin önde gelenlerinden Mustafa Reşit Paşa’nın türbeleri bulunmaktadır.


Kanuni Sultan Süleyman Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesinde, Süleymaniye Camisi’nin avlusunda bulunan Kanuni Sultan Süleyman Türbesi, ölümünden sonra yapılmıştır. Kanuni’nin Zigetvar Savaşı’nda, kalenin düşmesinden birkaç saat önce 6–7 Eylül 1566 yılında ölmüştür. Sokullu Mehmet Paşa Kanuni’nin ölümünü orduda karışıklık çıkmaması amacı ile gizlemiş, iç organları sultanın öldüğü yere gömülmüş, cesedi İstanbul’a getirilmiştir. Padişahın ölümü Belgrat’a yaklaşırken açıklanmış ve tabut 400 kişilik Vezir Ahmet Paşa’nın komutasında İstanbul’a götürülmüştür. Süleymaniye Camisi önünde üçüncü defa namazı kılınmış ve caminin mihrabı önüne gömülmüştür.

Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) öldüğü Zigetvar’da bir makam türbesi yapılmıştır. Sultan II. Selim’in (1566–1574) emri ile Budin Valisi Sokullu Mustafa Paşa aynı yerde bir türbe yaptırmıştır. Sonraki yıllarda Sultan IV. Mehmet (1648–1687) bu türbeyi onarmıştır. Osmanlıların Macaristan’dan çekilmesinden sonra bu türbe yıktırılmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’daki türbesini oğlu Sultan II. Selim yaptırmıştır. Mimar Sinan’ın eseri olan bu türbe sekizgen planlı olup, köşeleri hafifçe pahlanmıştır. Sekizgen gövdenin alt kısmını geniş bir saçak altında dolaşan sivri kemerli bir revak çepeçevre sarmıştır. Bu revak iki mermer kemerlerin üzerine oturduğu baklava başlıklı 29 sütun tarafından taşınmaktadır. Sütunların aralarına Bursa kemerli korkuluklar yerleştirilmiştir. Bu revakların arkasında dikdörtgen çerçeveli, mermer söveli pencereler bulunmaktadır. Pencerelerin iki renkli sivri kemerli alınlıkları mermer ile kaplanmıştır.

Türbenin sekizgen gövdesinin üzerinde iki renkli mermerlerle örülmüş geniş bir sivri kemer içerisinde üçlü pencere gurupları bulunmaktadır. Bunlardan ortadaki pencereler yanlardakinden daha geniş ve daha yüksektir. Pencere kemerleri sivri formlu ve iki renk mermer örgülüdür. Türbenin cephesi mukarnaslı bir friz ve palmetli bir tepelikle sonlandırılmıştır. Üst örtü iç içe iki kubbe şeklinde olup, kasnaksızdır.

Türbenin giriş revakı üç kemerlidir. Bunun sağ ve soluna birer kemer daha eklenmiştir. Bunun sonucu olarak da giriş revakı beş kemerli görünüm kazanmıştır. Ortadaki revak dizisinin kemerleri yandakilere göre daha sivri ve daha yüksektir. Giriş revakının kemerleri mukarnas başlıklı sütunlar üzerine oturtulmuştur. Ayrıca revaklar mermer şebekelerle çevrilmiş, revakın tavanı mermer plakalarla kaplanmıştır. Bu bölüm dıştan geniş bir çatı ile örtülmüştür.

Türbenin içerisi de sekizgen planlı olup, üzerini örten kubbe geniş pandantifler üzerine oturtulmuştur. Bu pandantifler mukarnas başlıklı kırkızı porfir ve beyaz mermer sekiz sütun tarafından taşınmaktadır. Türbenin içerisi XVI. yüzyılın çinileri, kalem işleri ve ağaç işçiliğinin örnekleri ile bezenmiştir. Giriş kapısının iki yanına bitkisel kompozisyonların egemen olduğu çini panolar yerleştirilmiştir. Abanoz kapı kanatları sedef ve fildişi kakmalarla bezenmiş, bunların üzerine Kelime-i Tevhit yazılmış ve geometrik süslerle de bezenmiştir. İç mekân duvarları yarıya kadar çini ile kaplanmıştır. Burada beyaz zemin üzerine lacivert, firuze ve kırmızı renklerin ağırlıklı olduğu bitkisel kompozisyonlu çiniler boş yer bırakmamacasına bütün yüzeyi kaplamıştır. Ayrıca çinilerin üzerinde tüm mekânı çepeçevre dolaşan bir ayet frizi bulunmaktadır. Pandantiflerin yüzeylerine de Allah, Muhammed ve dört halifenin isimleri yazılıdır.

Kubbe kalem işleri ile bezenmiş, altın yaldızlı madalyonlar da dikkati çekmektedir. Burada rumi ve hatayilerin yanı sıra bezemeleri birleştiren düğümlerin ortalarına parlak cisimler yerleştirilmiştir.

Türbede Kanuni’den başka II. Süleyman, II. Ahmed ve hasekisi Rabia Sultan, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan, II. Süleyman’ın annesi Saliha Dilaşub Sultan ve II. Ahmed’in kızı Asiye Sultan gömülüdür.


Sultan III. Mustafa ve Sultan III. Selim Türbesi (Eminönü)


İstanbul Eminönü ilçesi, Laleli’de Ordu Caddesi üzerinde bulunan bu türbe Sultan III. Mustafa’nın 1763 yılında yaptırmış olduğu Laleli Camisi ismi ile tanınan imaret, sebil, muvakkithane, han, hamam ve dükkânlardan oluşan külliyenin bir bölümüdür. Yapı topluluğunun mimarı Tahir Ağa’dır.

Sultan III. Mustafa (1757–1774) Laleli’de yaptırdığı bu külliyenin yanına daha önce kendisi için bir de türbe eklemişti. Bu nedenle 1774 yılında öldüğü zaman kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür. Sultan III. Selim de (1761–1808) 1808’de öldüğü zaman babası olan Sultan III. Mustafa’nın bu türbesine gömülmüştür.

Mermer kaplı ongen planlı tek kubbeli, barok üsluptaki türbenin üç cephesi önündeki Ordu Caddesi’ne yöneliktir. Türbe girişinde üç gözlü revak bulunmaktadır. Türbenin avlu giriş kapısı üzerinde celi-sülüs yazı ile Mehmet Vasfi Efendi’nin Fecr suresinin 27–30. ayetleri yazılıdır. Giriş kapısı üzerinde celi-sülüs yazı ile Mehmet Vasfi’nin Ankebut suresinin 57. ayeti yazılıdır. Giriş kapısının iç kısmında Mehmet Vasfi’nin koyu yeşil zeminli kabartma harfler ve altın varakla Haşr suresinin 2. ayeti yazılmıştır. Caddeye bakan türbenin güneydeki üç penceresi basık kemerli olup, bunların köşelikleri mermerden kabartma yaprak ve çiçek motifleri ile bezenmiştir. Süsleme yönünden son derece zengin olan türbenin içerisindeki birinci kat pencereleri yayvan kemerlerle çevrilmiş pencere aralarına XVI. yüzyıla tarihlenen, piyasadan toplanmış mercan kırmızısı, mavi ve beyaz renklerin egemen olduğu çiniler yerleştirilmiştir. Bu pencereler üzerine yine Mehmet Vasfi Efendi’nin Zümer suresinin 49–53; 73–73 ve Saffad suresinin 180–182. ayetleri yazılmış ve bunlar bir kuşak halinde iç mekânı çepeçevre dolanmıştır.

Türbede Sultan III. Selim ve Sultan III. Mustafa’nın sandukaları bulunmaktadır. Bu sandukalar sedef kakmalı, ahşap korkuluklarla çevrilmiştir. Onların yanı sıra, Sultan III. Mustafa, Sultan III. Selim’in şehzadeleri ve kızlarına ait sekiz sanduka daha bulunmaktadır. Bunlar Sultan III. Mustafa’nın kızları Hibetullah, Mihrimah, Mihrişah sultanlar ile torunu Şerife Havva Sultan’a aittir. Türbe haziresinde ayrı bir türbede ise Sultan III. Mustafa’nın eşi Adilşah Kadın gömülüdür.


Sultan I.Abdülhamid Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Hobyar Mahallesi’nde, 4.Vakıf Han’ın karşısında bulunan Sultan I.Abdülhamid Türbesi, Sultan I.Abdülhamid (1774–1789) tarafından 1776–1777 yılında yaptırdığı imaretin bir bölümünü oluşturmaktadır. Sultan I. Abdülhamid burada bir cami yaptırmak istemiş ancak, Yeni Cami gibi şehrin en kalabalık semtinde bulunan bu büyük mabedin yanına bir imaret yapılmasının daha hayırlı olacağını düşünmüş ve bu imareti yaptırmıştır. Bu imaretin yanına medrese, sebil, çeşme, kütüphane eklemiştir. İmaretin Bina eminliğini Mustafa Ağa, mimarlığını da Beylerbeyi Camisi’ni yapan Mehmet Tahir Ağa yapmıştır. Meşrutiyetin ilk yıllarında bu imaret Evkaf Nazırı Hayri Efendi tarafından yıkılarak ortadan kaldırılmış, yerinde yalnızca türbesi kalmıştır. İmaretin sebili bugün Gülhane Parkı karşısında bulunmaktadır.

İmaretin bir bölümünü oluşturan Sultan I.Abdülhamid’in Türbesi’nin bulunduğu yerde bir manastırın bulunduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Abdülhamit döneminde arsa halindeki yere bu yapı topluluğu yapılmıştır. Türbe mermer işçiliği yönünden son derece muntazam ve barok üsluptadır. XIX. yüzyılda J.P.Von Hammer; “bu türbe güzel ve asil bir stilde inşa edilmiştir. Her ne kadar Kanuni Sultan Süleyman’ın güzel türbesini geçemese de binanın tazeliği ve yeniliği görülmeye değer” diye anılarında bu türbeden söz etmiştir.

Sultan I. Abdülhamid’in türbesi köşeleri yuvarlatılmış kare planlı olup, tümü ile mermerden yapılmıştır. Önünde avlusu bulunan türbenin dış avlu kapısı üzerine sülüs yazı ile Ankebut suresinin 57. ayeti yazılmıştır. Bu avludan üç gözlü bir revak ile türbeye girilmektedir. Türbenin giriş kapısı üzerinde celi-sülüs yazı ile Hattat Mehmet Emin’in yazmış olduğu Fecr suresinin 27.-30. ayetleri bulunmaktadır. Dıştan iki katlı görünümdeki bu türbenin katları birbirinden düz kornişli bir silme ile ayrılmıştır. Üzeri kubbeli olan türbe, 26 pencere ile aydınlatılmıştır. Türbenin içerisi kalem işleri ile süslenmiştir. Kuzey duvarının ortasına Peygamberin ayak izini kapsayan mermer bir pano yerleştirilmiştir. Pencere ve dolapların üzeri ile türbeyi çepeçevre kuşatan bir yazı kuşağı görülmektedir. Mermer üzerine sülüs yazı ile yazılmış olan bu kuşakta Mülk suresine yer verilmiştir. Kubbeyi taşıyan pandantiflerin içerisine de madalyonlar halinde İsm-i Celâl, İsm-i Nebî, Çehar yâr-i Güzin ile Hasan ve Hüseyin’in isimleri yazılıdır. Ayrıca kubbe içerisindeki yuvarlak madalyona da “Yâ âlimen bi-hâli aleyke ittikâli” yazısı dört kez yazılmıştır.

Türbe içerisinde Sultan I. Abdülhamid’den başka oğlu Sultan IV. Mustafa (1807–1808), Şehzade Ahmet (1778), Şehzade Süleyman (1786), Şehzade Mehmet (1784), Şehzade Murat (1785), Şehzade Mehmet Rüştü (1851), Şehzade Abdülmecit, Şehzade II. Murat, Şehzade Beyazıt, Ayn-ı Şah Sultan (1780), Rabia Sultan (1780), Melik Şah Sultan (1781), Mevhibe Sultan (1851), Fatma Sultan (1785), Alem Şah Sultan (1785), Emine Sultan (1790), Saliha Sultan (1786), Rabia Sultan (1781), Emine Sultan (1809) gömülü bulunmaktadır.


Şehzade Mehmet Türbesi (Eminönü)


İstanbul Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı’nda Şehzade Külliyesi’nin Kıble avlusunda bulunan Şehzade Mehmet Türbesi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1543 yılında ölen oğlu için yaptırılmıştır.

Şehzade Mehmet Manisa’da Vali iken Çiçek Hastalığı’ndan 23 yaşında ölmüştür. Şehzadenin cenaze namazı Bayazıt Camisi’nde kılınmış ve daha sonra burada yapılacak türbesinin olduğu yere gömülmüştür. Bundan sonra Kanuni Sultan Süleyman Mimar Sinan’a Şehzade Mehmet için görkemli bir türbe, türbenin yanına da bir cami yaptırmasını istemiştir. Mimar Sinan’ın yaptırmış olduğu ilk selâtin külliyesi olan bu yapı topluluğu cami, medrese, tabhane, sıbyan mektebi, imaretten meydana gelmiş olup, 1544 yılında yapımına başlanmış 1548’de de tamamlanmıştır.

Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunda olup, yapı topluluğunun en erken bitirilen bölümüdür. Osmanlı mimarisinin en güzel türbelerinden birisi olup, sekizgen planlıdır. Üzeri yivli bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin dış cepheleri zeminden saçak kornişine kadar yarım sütunlarla birbirlerinden ayrılmış, üzerine kırmızı taştan bir silme yerleştirilmiştir. Buradaki silmelerden sonra palmet motiflerinden bir friz yapıyı çepeçevre dolanmıştır. Kubbe ile tambur arasında kalan bölüme de küçük ölçüde palmetlerden meydana gelmiş bir akrotel frizi yerleştirilmiştir.

Türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer penceresi vardır. Toplam 30 pencere ile türbe aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, sivri kemerli ve pembe porfir alınlıklıdır. Üst sıra pencereler yine dikdörtgen çerçeveler içerisine alınmış olup, sivri kemerlidir. Buradaki kemerler alternatifli olarak kırmızı ve beyaz taşlardan örülmüştür. Alt ve üst pencereler arasında celi-sülüs yazı ile Fatiha, Tekasür, İhlâs ve Zümer surelerinin ayetlerini içeren bir friz dolaşmaktadır.

Türbenin doğusunda üç gözlü bir revaktan giriş kapısına ulaşılmaktadır. Renkli mermerden geçme olarak yapılmış bu kapı silmelerle yumuşatılmış ve Bursa kemerli bir niş içerisine alınmıştır. Kapı kemerinin üzerinde de dikdörtgen kitabesi yer almaktadır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Sonunda, kulhuvellahü ehad hakkı için bu âlem sarayında havas ve avamdan hiçbir kimse baki kalmayacaktır. Bu âlemden, temiz inancı olan Şehzade de geçmiştir. Hay ve Samed olan Cenâb-ı Hak ebedi âlemde Ona rahmet etsin ki, ahrette Allah’ın izniyle asude olsun, rahat uyusun. Padişahın ömrü uzun olsun. Ezeli olan Allah’ın ilhamı ile onun vefat tarihi şu oldu: Sultan Mehmed’in merkadi firdevs-i ebed olsun. Sene 950 (1543).”

Türbe son derece zengin bir bezemeye sahiptir. Giriş kapısının iki yanında, dış duvarlar üzerinde birbirine benzeyen iki çini panoya yer verilmiştir. XVI. yüzyılın bitkisel motifli bu çinilerinin üzerine lacivert zemine sülüs yazı ile “Allah’tan başka İlah yoktur” ve “Doğru konuşan Emin olan Muhammed O’nun peygamberidir” ibaresi yazılıdır. Giriş kapısının sağ ve solundaki mermer zeminli panolar üzerine celi-sülüs yazı ile Rad suresi ile Zümer suresi yazılmıştır. Ayrıca alt sıra pencerelerin üzerine bir kuşak halinde Esma-ül Hüsna yazılmıştır. Türbe içerisindeki çiniler gri, kırmızı, kirli beyaz renklerde olup, çeşitli çiçeklere, kıvrık dallara, lotus ve palmetlere yer verilmiştir.

Şehzade Mehmet’in sandukası üzerinde dört ayaklı, fildişi kakmalı bir taht bulunmaktadır. Bu taht Kanuni Sultan Süleyman tarafından konulmuş ve ölümünden sonra Şehzade Mehmet’in padişah olmasını istediği simgelenmiştir.

Türbede Şehzade Mehmet’ten başka kardeşi Şehzade Cihangir (1553), Şehzade Mehmet’in kızı Hümaşah Sultan ve kim olduğu bilinmeyen bir başka sanduka daha bulunmaktadır.


Şehzade Mahmut Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı’nda, Şehzadebaşı Camisi’nin avlusunda Şehzade Mehmet Türbesi’nin kuzeybatısında bulunan bu türbe, Sultan III. Mehmed’in (1595–1603) oğlu Mahmut ile annesine aittir. Şehzade Mahmut ve annesi 1603 yılında öldürülmüş, bundan ötürü de türbenin bu yılda yapıldığı sanılmaktadır.

Türbe altıgen planlı olup, ilk yapımında birbirlerine bağlı altı sütunun taşıdığı kubbeli açık bir türbe şeklinde idi. Sonraki dönemlerde kapalı türbe haline getirilmiştir. Doğu yönündeki basık kemerli kapısı önünde revak için yapıldığı sanılan çokgen gövdeli iki sütun görülmektedir. Türbenin köşelerinde çokgen gövdeli sütunlar ve bunların taşıdığı sivri kemerlere yer verilmiştir.

Türbenin iç kısmındaki bezemesi bozulmuş ve orijinalliğini yitirmiştir.


Hürrem Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesindeki Süleymaniye Külliyesi’nin içerisinde Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin yanında bulunan bu türbe 1558 yılında Hürrem Sultan için Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1558 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.

Türbe kesme köfeki taşından, dıştan sekizgen, içten onaltıgen planlıdır. Türbenin giriş cephesi dışında her cephede altlı üstlü ikişer penceresi vardır. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen söveli olup, üzerlerinde hafif sivri sağır kemerlere yer verilmiştir. Mermer pencere alınlıklarının etrafını pembe mermerden bir bordür çevirmektedir. Sivri kemerli üst sıra pencerelerin yuvarlak kemerli açıklıkları bulunmaktadır. Türbenin tüm pencereleri silmeler içerisine alınmış ve böylece cepheye hareketlilik verilmiştir.

Türbenin önündeki giriş revaklı olup, önde dört, arkada iki sütunun taşıdığı bu revak düz çatı ile örtülmüştür. Buradaki mukarnas başlıklı sütunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmış ve kilit taşları üzerine de rozetler yerleştirilmiştir. Basık kemerli giriş kapısı üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Türbenin üzeri yuvarlak kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu kasnağın üzerine de kabartma olarak ayetler yazılmıştır.

Türbenin içerisi sıratlı ve renkli sır tekniğinde çinilerle bezenmiştir. Bitkisel motifli bu çiniler mercan kırmızısı, lacivert ve firuze renklerde olup, aralarında Türk çini sanatında çok rastlanmayan siyah renge de yer verilmiştir. Dış cephede, kapının iki yanındaki çini panolar altta lacivert, firuze ve beyaz renklerin kullanıldığı mermer taklidi şeklindedir. Bunların üzerindeki sivri kemerli panoda bahar dalı, altında lale, karanfil gibi çiçeklerden meydana gelmiş kompozisyonlara yer verilmiştir. Köşe dolgularında mavi zemin üzerine beyaz konturlu Çin bulutları görülmektedir. Bunların üzerine de lacivert zemine beyaz sülüs yazı ile ayetler yazılmıştır. Türbenin içerisi üst sıra pencerelerin altına kadar çinilerle kaplıdır. Pencere alınlıkları çinilerle kaplı olup, burada beyaz zemin üzerine kırmızı, siyah, firuze ve lacivert renklere yer verilmiş, hatayi ve hançer yaprakları tüm yüzeyi doldurmuştur. Pencerelerin üzerine de beyaz sülüs yazı ile yazılı ayetler yerleştirilmiştir. Burada kapının iki yanındaki çinilerden farklı olarak renkli sır tekniğinin kullanıldığı da görülmektedir.

Türbede çini süslemeler dışında ağaç işlerine ve kalem işlerine de geniş yer verilmiştir. Kubbe içerisinde kalem işinden bitkisel kompozisyonlar yapılmıştır. Kapı kanatlarında, pencere kanatlarında, sanduka şebekelerinde ağaç işçiliği kullanılmış, özellikle kündekâri tekniği hemen hemen tüm ağaç işlerinde kullanılmıştır.

Türbe içerisinde Hürrem Sultan’dan başka Sultan II. Selim’in şehzadesi Mehmet ile Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Hatice Sultan’ın kızı Hanım Sultan gömülüdür.


Hatice Turhan Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesinde, Safiye Sultan’ın 1598’de yapımını başlattığı, Kösem Sultan’ın girişimlerine karşılık yarım kalan ve sonra, Hatice Turhan Sultan tarafından 1665’te tamamlanan Yeni Cami Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan Hatice Turhan Sultan Türbesi 1663 yılında yapılmıştır. Mimarı Yeni Cami’nin de mimarı olan Mustafa Ağa’dır. Yeni Cami’nin güneyinde yer alan türbe ile cami arasında bir yol geçmektedir. Türbe Valide Sultan adına yapılmışsa da, daha sonra buraya Sultan IV. Mehmet ve padişah ailesinden bazı kişiler gömülmüştür. Hatice Turhan Sultan, Sultan İbrahim’in eşi, Sultan IV. Mehmed’in de annesidir.

Mimari yönden Sultanahmet Türbesi’ne benzeyen bu türbe kare planlı bir mekân ile türbenin ön cephesinde 15.00x15.00 m. ölçüsünde bir revaktan meydana gelmiştir. Bu revak kırmızı ve beyaz taşların alternatifli olarak örülmesinden meydana gelen sivri kemerler ve duvara bitişik payelere dayanmaktadır. Revakın orta bölümü pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Revak çini süslemeli ve kalem işi süslemeler ile bezelidir. Buradaki beyaz zeminli dikdörtgen panoların ortalarına kırmızı ve soluk yeşil renkte şemseler yapılmış ve içleri çiçek demetleri ile doldurulmuştur. Panoların köşelerinde ise kırmızı renkte dolgu motifleri bulunmaktadır.

Türbe kapısının sağ tarafında mealen “Ey kapılar açan Allahım, bize hayırlı kapılar aç” yazısı yer almaktadır.

Türbe kesme taşlardan yapılmış revakın yer aldığı cephe dışında iki sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen mermer söveli olup, demir lokmalı parmaklıkları vardır. Üst sıra pencereler sivri kemerli alçı şebekelidir.

Türbenin içerisi çini ve kalem işleri ile bezenmiştir. Burada İznik işi çinilere yer verilmiştir. Pencerelerin üzerindeki yazı kuşağı ile sonuçlanan bölümün üzerindeki duvarlara ve yapıyı örten kubbe klasik malakâri süslemelerle bezelidir. Buradaki orijinal bezemeler 1959 yılında yapılan restorasyon sırasında ortaya çıkarılmıştır. Klasik madalyon ve rozetlerden oluşan bu bölümdeki kalem işleri orijinal kalem işlerinin tekrarı olarak XIX.-XX. yüzyıl arasında yapılmıştır. İç mekânı çepeçevre kuşatan çini kuşakta Mülk suresinin 1.30. ayeti yazılıdır. Türbenin batı duvarı içerisine iki satırlık talik yazılı bir kitabe bulunmakta olup, bu kitabe Sultan IV. Mehmet’in türbeye gömülmesi sırasında buraya konulmuştur.

Kitabe:

“Mehemmed Han-ı Rabi ibn-i İbrahim-Ferruh-dem
Onunla bulmuştu izz ü şevket tahtı Osmanî
Hitab’ı ircil ahir erince canib-i Hak’tan
Müşerref eyledi ruhu revanı bağ-ı rıdvanı
Kemal üzre bulup kadr-ü ayarın ehl-i İrfanın
Müsahip eylemişti Fenn-i abd-i senahanı
O yerde yattığınca Hazret-i Hak eyleye daim
Serir-i ma’delette Gazi Sultan Mustafa Hanı”

Türbenin önündeki revakın sağ tarafına Sultan III. Ahmet zamanında bir kütüphane yaptırılmıştır. Ayrıca türbenin yanına sonradan Havatin ve Cedid Havatin denilen iki türbe daha yapılmıştır.

Türbede, Sultan IV. Mehmed, Hatice Turhan Sultan’ın yanı sıra Sultan II. Mustafa, Sultan III. Ahmet ve Sultan I. Mahmut gömülüdür. Bunların yanı sıra III. Ahmet’in kızları Sabiha, Rukiye ve Naile Sultan, III. Ahmet’in oğulları Mehmet, Abdülmelik, Mustafa, Murat; Sultan II. Mustafa’nın oğulları Şehzade Süleyman, Şehzade Ali, Şehzade Mehmet, Şehzade Hasan, kızları Emetullah ve Fatma sultanlar; III. Ahmed’in kadınlarından Zeynep Kadın olmak üzere 44 mezar bulunmaktadır.
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
İstanbul Türbeleri
« Yanıtla #1 : 27 Ocak 2009, 16:23:42 »
Havatin Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Hatice Turhan Sultan Türbesi’nin batı yönündeki çıkıntılı kısmına eklenmiş olan bu türbenin ne zaman yapıldığı konusunda bir belgeye rastlanmamıştır. Türbe içerisinde bulunan sandukalardan en eskisi 1845 tarihlidir. Ancak, türbenin mimari yapısı bu tarihten daha önceki bir devre işaret etmektedir.

Türbe kesme taştan 7.55x7.67 m. ölçüsünde olup, dışarıya çıkıntı yapan bir blok görünümündedir. Güney kenarının ortasındaki dikdörtgen çerçeve içerisine alınmış, önünde de iki sekiz köşeli bir sütun bulunan girişi vardır. Türbenin içerisi mimari ve sanat tarihi yönünden herhangi bir özellik göstermemektedir. Hatice Turhan Sultan Türbesine dayandığı doğu kenarında iki pencere bulunmaktadır. Bu pencerelerin iki yanına birer dolap nişi yerleştirilmiştir. Ancak bu durum yapı ile bir uyumsuzluk göstermektedir. Bunun dışındaki kenarlarında yine dikdörtgen söveli ikişer pencere daha bulunmaktadır. Bu pencerelerin arasına da birer dolap yerleştirilmiştir.

Türbe içerisinde 17 sanduka bulunmakta olup, bu sandukalardan dördü sedef kakmalı parmaklıklar içerisine alınmıştır. Sandukalardan 12’si Sultan Abdülmecit’in kızları ve şehzadelerine aittir. Diğer beş sanduka ise Sultan Abdülaziz’in kızı Esma Sultan’ın oğlu Hasan Bedreddin Efendi ile İkbal ve Kadın Efendilere aittir.


Cedid Havatin Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Hatice Turhan Sultan Türbesi’nin batı yönündeki çıkıntılı kısmına eklenmiş olan bu türbenin ne zaman yapıldığı konusunda bir belgeye rastlanmamıştır. Bu türbe Havtin Türbesinden sonra yapılmış ikinci bir ilavedir. Bu nedenle de yapının bütünüyle bağdaşmayacak bir görünümdedir.

Türbeye batı yönündeki bir kapıdan ve Havatin Türbesinin kuzeyindeki bir pencereden içerisine girilmektedir. Bu bölüm 8.61x11.39 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Kuzeybatı bölümü pandantifli bir kubbe ile örtülmüş, kubbeyi oturtmak için de doğu ve güney yönüne kemerler atılmıştır. Türbenin içerisi doğu ve batı kenarındaki yuvarlak kemerli iki sıra halindeki pencerelerle aydınlatılmıştır. Türbenin pandantifleri, kasnağı ve kubbesi kalem işleri ile bezenmiştir. Ayrıca doğudaki pencerelerin üzerindeki frizde de bir şehir manzarası, karşısındaki yere de Mekke ile Medine’nin temsili resimleri yapılmıştır.

Türbe içerisinde Sultan V. Murad’ın ve ayrıca 21 sanduka bulunmaktadır. Sultan V. Murad’ın sandukası türbenin güneydoğu köşesine yerleştirilmiş, etrafı mermer ve madeni bir şebeke ile çevrelenmiştir. Bunun dışında türbede Sultan Abdülmecid’in, Sultan Abdülaziz’in ve Sultan II. Abdülhamid’in kadınları, kızları ve şehzadeleri gömülüdür.


Hatice Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı’nda, Şehzade Camisi’nin Kıble yönündeki avlu içerisinde Hatice Sultan’ın Türbesi bulunmaktadır. Hatice Sultan’ın kim olduğu konusunda kaynaklarda bir bilgiye rastlanmamıştır. Türbenin kitabesi de olmadığından bu konuda ileri sürülen iddiaların ne derece doğru olduğu da bilinmemektedir. Sicil-i Osmanî’de bu türbenin Yavuz Sultan Selim’in (1512–1520) kızına ait olduğu yazılıdır. Haluk Şehzuvaroğlu’da Sultan III. Murad’ın (1574–1595) kızı olduğunu belirtmiştir. M. Çağatay Uluçay Sultan III. Murad’ın bu isimde bir kızı olmadığını yazmıştır. Hatice Sultan Şehzadeler Türbesinde gömülüdür. Bazı araştırmacılar da burada Yavuz Sultan Selim’in kızı Hatice Sultan’ın çocuklarının gömülü olduklarını ileri sürmüşlerdir.

Türbe sekizgen planlı, kesme köfeki taşından tek kubbeli bir yapıdır. Kubbe doğrudan doğruya sekizgen gövdenin üzerine oturtulmuş, saçak hizasında da iki sıralı kirpi saçak dizisine yer verilmiştir. Dış cepheler birbirinden köşeli sütunlarla ayrılmıştır. Duvarların alt tarafı köfeki taşından, üst tarafı da tuğladan örülmüştür. Cephelerde altlı üstlü pencereler bulunmaktadır. Bu pencerelerden alt sıradakiler demir parmaklıklı ve dikdörtgen söveli, üst sıradakiler de sivri kemerlidir. Yalnızca giriş kapısının bulunduğu yüzde pencereye yer verilmemiştir. Türbenin içerisinde herhangi bir bezeme unsuruna rastlanmamaktadır.

Türbe içerisinde dört sanduka bulunmaktadır.


Mustafa Reşit Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Beyazıt Camisi’nin haziresinin güney köşesinde, Yeniceriler Caddesi üzerindedir. Türbe Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın 1858’de ölümünden hemen sonra G.Fossati’nin planına göre yapılmıştır.

Mustafa Reşit Paşa beş defa sadrazamlık yapmış, Tanzimat Fermanını ilan etmiştir. Sultan II. Mahmud’un yanında önemli görevler almıştır. Londra elçisi, Hariciye Nazırı olmuştur.

Osmanlı türbe mimarisinden farklı bir planda olan türbe, 6.00x6.00 m. ölçüsünde kare planlı bir yapı olup, üzeri prizma şeklinde pandantiflere oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Kesme taştan yapılmış olan türbe, hazire duvarlarının dışında, 2 m. lik bir podyum üzerine oturtulmuştur. Türbenin her cephesinde birbirinden farklı bir uygulama görülmektedir. Batı cephesinde tek penceresi vardır. Doğu yönünde saçaklı bir girişi iki sütun üzerine oturtulmuştur. Böylece bu cepheye küçük bir portal görünümü verilmiştir. Kuzey cephesinde büyük bir pencere açıklığı vardır. Türbenin asıl cephesi güneyde olup, burası diğerlerine göre daha farklı bir özenle yapılmıştır. Yapı köfeki taşından olmasına karşılık burası mermer kaplanmıştır. Üç büyük pencere de bu cepheyi diğerlerinden ayıran bir başka özelliktir.

Türbenin içerisi son derece sade olup, yalnızca pandantiflerde alçı kabartma süsler ve akantus yaprakları bulunmaktadır. Kubbe içerisine de kalem işleri yapılmıştır. Türbenin pencereleri birbirinden ayıran kemerleri taşıyan ayaklarına bitkisel bezemeler, akantus yaprakları, rozetler yapılmıştır.

Türbede Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, oğulları Mehmet Cemil Paşa, Ali Galip Paşa ve Salih Bey gömülüdür. Türbenin kuzey cephesine bitişik olan demir şebekeli açık mezar da Reşit Paşa’nın kızı Adile Sultan’a aittir.


Mahmud Nedim Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Cağaloğlu Babı Âli Caddesi üzerinde bulunan Mahmud Nedim Paşa Türbesi, Mahmud Nedim Paşa’nın ölümünden sonra 1883’te yapılmıştır. Mahmut Nedim Paşa (1818–1883) Osmanlı Sadaret Mektubî Kaleminden yetişmiş, Nezaret Müsteşarlığı valilikler ve nazırlıklar yapmış, 1871–1872 ve 1875–1876 yıllarında iki kez sadrazamlık yapmıştır.

Türbe XIX. yüzyılda yapılmış benzeri türbeler gibi kare planlı olup, üç cephesi birbirinin eşidir. Bu cephelerde birbirinin eşi yarım daire kemerli birer büyük pencere, iki yanında da derinliği az olan birer niş bulunmaktadır. Cephelerin kenarlarında kompozit başlıklı plasterlere yer verilmiştir. Giriş cephesi köfeki taşından, oldukça düzgün ve sade bir işçilik göstermektedir. Giriş kapısı üzerinde kitabe bulunmamaktadır. Türbenin kitabeleri güneydoğu cephesinde olup, kasnakta Kuran’dan Al-i İmran, Embiya ve Fecr surelerinin ayetleri; yarım daire biçimindeki pencere kemeri alınlığında da “Necib Paşa-zade Sadr-ı Esbak Mahmud Nedim Paşa merhumun ruhiçün Li’ilahi l-Fatiha. Sene 1300 fi Recep” yazısı bulunmaktadır. Türbeyi örten kubbenin pandantifleri üzerine eklektik üslupta kalem işleri yapılmıştır.

Türbe içerisinde Mahmut Nedim Paşa ve kimliği bilinmeyen bir kişiye ait, iki ahşap sanduka bulunmaktadır.


Mahmud Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Mahmutpaşa’da Mahmut Paşa Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe 1474 yılında yapılmıştır. İstanbul türbelerinin en erken örneklerinden birisidir.

Mahmut Paşa, Fatih Sultan Mehmet devri sadrazamlarından olup, Sultan II. Murad (1446–1451) zamanında saraya alınmış ve Şehzade Mehmed’in yanına verilmiştir. Fatih Sultan Mehmed padişah olunca da önce Ocak Ağası, daha sonra Rumeli Valisi olmuş, İstanbul’un fethedildiği 1453 yılında da sadrazamlığa getirilmiştir. İstanbul’un fethi sırasında önemli rol oynamış, 16 yıl sadrazamlıkta bulunmuş, zamanında Sırbistan’ın büyük bir kısmı, Bosna ve Midilli ele geçirilmiştir. 1469 yılında sadrazamlıktan azledilmiş, 1472’de yeniden sadrazamlığa getirilmiş, 1474 yılında da öldürülmüştür. İstanbul’da kendi ismini taşıyan semtte cami, medrese, hamam, kütüphane yaptırmıştır. Sofya’da da birçok vakıf eseri bulunmaktadır.

Mahmut Paşa Türbesi köfeki taşından, sekizgen planlı, tek kubbeli bir yapıdır. Türbenin üzeri 7.37 m. çapında bir kubbe ile örtülüdür. Her kenarında dikdörtgen söveli iki sıra halinde 15 pencere bulunmaktadır. Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, üst sıra pencereler de sivri kemerli, alçı şebekelidir. Türbenin dış cephesi sırlı mozaik çiniler ile kaplıdır. Bu çiniler firuze ve lacivert renklerde yıldız ve poligonal biçimdedir. Bu çiniler alt pencerelerin üzerinden başlayarak ikinci kat pencereleri de kapsayarak tüm türbeyi çepeçevre kuşatmaktadır.

Türbenin içerisine mermer merdivenli eyvan şeklinde bir portalden girilmektedir. Bu cephe 1827 yılında sundurma şekline sokulmuş ve orijinalliği bozulmuştur. Türbenin giriş kapısı üzerindeki orijinal kitabesi 1827 yılında yapılan onarım sırasında sökülmüş ve yerine iki satırlık bir kitabe konulmuştur.

Türbenin orijinal sökülen kitabesi:

“Sahip’ül-hayrat Mahmud’ül-hisal
Menba’ül-eltaf-i memduh’ül-kemal
Sadık’üs-Sultan Mahmud el-Kerim
Rahe mazlumen ila dar’el-na’im
Fate merhumen ve tarihu beda
Mate Mahmudü şehiden zâhida.”

Türkçe onarım kitabesi:

“Mücevher söyledim tarih-i tamiri üdüb icab
Münevver Türbe-i Mahmud Paşa oldu Zinetyab.”

Mahmut Paşa Türbesi Sultan I. Abdülhamid tarafından 1785, Sultan II. Mahmud zamanında 1827 ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından da 1960 yılında onarılmıştır. Türbenin içerisinde Mahmut Paşa ile oğlunun sandukası bulunmaktadır.


Mimar Sinan Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Süleymaniye yapı topluluğunun yanı başında Salis ve Rabi Medreselerinin köşesinde, Fetva Yokuşu ile Mimar Sinan Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunmaktadır.

Mimar Sinan 1556 yılında Süleymaniye Külliyesini tamamladıktan sonra bu türbeyi yaptırmıştır. Türbenin yanında bulunan Mimar Sinan’ın evi ile sıbyan mektebi günümüze gelememiştir. Mimar Sinan türbesini kendi mülkü olan arsasının en uç noktasına yapmıştır. Yaptığı her eserde yeni değişiklikler deneyen Mimar Sinan bunu kendi türbesinde de uygulamıştır.

Süleymaniye Külliyesi içerisinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbeleri ile kendi türbesi karşılaştırıldığında bu türbenin oldukça basit ve mütevazı bir görünümdedir. Büyük olasılıkla Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişahın yanına gösterişli bir türbe yapmaktan kaçınmıştır. Bununla beraber türbesini mimari yönden son derece ahenkli ölçülerle, adeta bir yüzük taşı gibi bulunduğu üçgen alanın en uç noktasına oturtmuştur.

Türbe yontma köfeki taşı ile mermerden yapılmıştır. Mimar Sinan Caddesi’ndeki avlu duvarına on bir, Fetva Yokuşu’na da geometrik şebekeli beş mermer pencere açılmıştır. 1940 yılında yapılan onarım sırasında buradaki avlu duvarları yıkılmış, lotus ve palmetlerden meydana gelen bir frizle sonuçlanarak yeniden yapılmıştır. Bazı eski resimler avlu duvarının onarım öncesi durumu ile ilgili bazı fikirler vermektedir. Bunlara göre muntazam olmayan kaba yontma taş duvar üzerine yine taş bir friz geçirilmiş ve bunu pencere dizisi izlemiştir. Orijinal pencere dizisi ile bugünkü pencereler arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır.

Mimar Sinan’ın mermer sandukasının önündeki hacet penceresinin üzerine yekpare mermerden bir kitabe yerleştirilmiştir. Bu kitabe sülüs yazılı on beş kartuşlu Nakkaş Sai’nin eseridir.

Kitabe:
“Ey iden bir iki gün dünya sarayında mekân
Cay-i asayiş değildir âdeme milk-i cihan
Han Süleyman’a olub mimar bu merdi Güzin
Yapdı bir cami verir Firdevsi âlâdan nişan
Emri şahile kılub su yollarına ihtimam
Hızr olub abıhayatı âleme kıldı revan,
Çekmece cisrine bir tâkı muallâ çekdi kim,
Aynıdır âyinei devranda şekli Kehkeşan
Kıldı dört yüzden ziyade mesçidi âli bina,
Yapdı seksen yerde cami bu aziz kârdan.
Yüzden artuk ömr sürdü akıbet kıldı vefat
Yatuğu yeri Hüda kılsın anın bagı cinan
Rıhletinin Sâi-i dâi tarihini
Geçdi bu demde cihandan pîri mimaran
Sinan 996.”

Mimar Sinan’ın mermer sandukasının üzeri birbirine sivri kemerlerle bağlanmış altı sütunun taşıdığı bir tonoz ile örtülmüştür. Kemer ayaklarının masif görünüşleri keskin hatlarla, köşelerde de sütuncuklarla gizlenmek istenmiştir. Türbenin üzerini örten tonozun ön kısmı da kubbemsi bir şekilde dışarıya taşırılmıştır.

Sandukanın baş ve ayak taşları yekpare mermerdendir. Baş taşının üzerindeki burma kavuğu da son derece sanatkârane biçimde yontulmuştur.

Türbe içerisinde üç mezar daha bulunmaktadır. Bunlardan ikisinin kime ait olduğu bilinmemektedir. İbrahim Hakkı Konyalı soldaki mezarın Mimar Sinan’ın ikinci karısı Gülruh Hatun’a, sağdakinin de torunu ve aynı zamanda vakfının mütevellisi Derviş Çelebi’ye ait olduğunu ileri sürmüştür. Türbe içerisindeki üçüncü mezar Neo-Klasik devrin öncülerinden Mimar Ali Talat Bey’e aittir. Ali Talat Bey 19 Ekim 1922’de öldüğünde arkadaşları onu hayran olduğu Mimar Sinan’ın yanına gömmüşlerdir. Bu mezarın üzerine kendi arzusu ile de ismini belirten bir kitabe konulmamıştır. Türbenin ucuna da Mimar Sinan tarafından yapıldığı sanılan bir sebil yerleştirilmiştir.

Mimar Sinan’ın Türbesi 1938 yılında İstanbul Vakıflar Başmimarı Vasfi Egeli tarafından onarılmıştır.


Keçecizade Fuad Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Çemberlitaş, Binbirdirek Mahallesi, Peykhane Caddesi’nde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekte olup, tartışmalıdır. Fransa’da 1869’da ölen Keçecizade Fuad Paşa’nın ölmeden önce bu türbenin tasarımını yaptırdığı, ölümünden sonra da inşa edildiği ileri sürülmektedir.

Keçecizade Fuad Paşa Tanzimat dönemi Osmanlı sadrazamlarından olup, Şair Keçecizade Mehmet İzzet Efendi’nin oğludur. Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane-i Askeriye’yi bitirmiş, Hekim Yüzbaşı olarak Trablusgarp’a gitmiş, 23 yaşında hekimliği bırakarak Bab-ı Âli Tercüme Odasına 1837 yılında girerek diplomatlığa başlamıştır. Büyük Reşit Paşa son derece mükemmel Fransızca bilen Fuad Paşa’yı himayesine alarak Mütercimievvel ve Londra elçiliği başkâtibi yapmıştır. Bundan sonra 1844’te Madrid muvakkat elçisi, Diva-ı Hümayun tercümanı, Bükreş ve Petersburg elçiliklerinde bulunmuştur. 1851ðe Hariciye Nazırı olmuş, 1853 yılında askeri kumandan unvanı ile Yanya’ya gönderilmiş ve burada asayişi bozan Yunan çetelerini ortadan kaldırmıştır. İstanbul’a dönüşünden sonra Meclis-i Tanzimat Reisi, ikinci kez Hariciye Nazırı olmuş, 1859’da Şam İhtilalini bastırmak üzere askeri kumandan olarak Suriye’ye gönderilmiştir. Şam’daki ihtilali bastırdıktan sonra 1861 yılında sadrazamlığa getirilmiştir. Bunun ardından Seraskerlik ve ikinci kez sadrazam olmuş, Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahatine katılmıştır. Fransa’nın Nice şehrinde 1868 yılında ölmüştür. Cenazesi İstanbul’a getirilmiş ve türbesine gömülmüştür.

Türbe sekizgen planlı olup, dış cephesindeki mermer süslemeleri Endülüs mimarisinden etkilenmiştir. At nalı şeklindeki kemerli pencereleri son derece özenli bir işçiliği yansıtmaktadır. Kademeli taş kaide üzerinde çokgen planlı türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbenin kapı ve pencerelerinde Mağrip üslubu kemerleri gotik silmelerle beraberlik sağlamıştır. Köşe sütunları yine Mağrip mimarisinde karşılaşılan moresk başlıkları ile dikkati çekmektedir. Pencere şebekelerindeki bezemeler Endülüs Elhamra Sarayının bezemelerini andırmaktadır. Türbenin sağır cepheleri de boş yer kalmamacasına bezemelerle kaplıdır.

Bu türbe aynı zamanda batı etkili XIX. yüzyıl Osmanlı mimarisinin ilginç örneklerinden birisidir.

Türbe içerisinde Keçecizade Fuad Paşa ile kime ait olduğu bilinmeyen iki sanduka daha bulunmaktadır.


Aynü’l-Hayat Hanım Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Laleli, Ordu Caddesi’nde bulunan bu türbe Sultan III. Mustafa Camisi’nin (Laleli Camisi) avlusunda 1764 yılında yaptırlmıştır. Aynü’l Hayat Hanım, Sultan III. Mustafa’nın eşi, Mihrimah Sultan’ın da annesidir.

Türbe barok üslupta yapılmıştır. Kesme köfeki taşından olan türbenin ön cephesi yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan dört sütun ile üç bölüme ayrılmıştır. Ortadaki giriş kapısının iki yanına birer pencere yerleştirilmiştir. Cephe sütun başlıklarının üst noktasına kadar mermerden, kemerler ve üst kısmı tuğla ve taştan örülmüştür. Pencereleri dönemin vitrayları ile kaplıdır.

Son derece sade bir yapı olan türbe içerisinde Aynü’l Hayat Hanım’dan başka, Sultan III. Selim’in başkadını Şefizar Hanım’ın (1791) sandukası da bulunmaktadır.


Baba Cafer Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Zindankapı’da Zindan Hanı içerisinde olan türbe, asıl ismi Seyyit Cafer olan ve halk arasında Baba Cafer olarak tanınan Seyyit Cafer’e aittir. Seyit Cafer’in yaşamı ile ilgili kesin bilgi bulunmamaktadır. Onunla ilgili Evliya Çelebi Seyahatnamesi ile Hafız Hüseyin’in Ayvansaray-i Mecmua-i Tevarih isimli eserinde bazı bilgiler bulunmaktadır. Bunlara dayanılarak Baba Cafer’in Bağdat doğumlu ve İmam Hüseyin soyundan olduğu, Sıddıkiye Tarikatına mensup olduğu öğrenilmektedir.

Abbasi halifelerinden Harunu Reşit (789–809) döneminde Baba Maksut ile birlikte İstanbul’a Müslümanlar ile Bizanslılar arasındaki gerginliği gidermek amacı ile gönderilmiştir. İstanbul’da o zamanlar Bizanslıların egemenliği altında olup, Kocamustafapaşa’da da bir Müslüman mahallesi bulunuyordu. Baba Cafer ile birlikte gelen heyet bu Müslümanlarla Bizanslılar arasındaki anlaşmazlığı gidermek amacı ile İstanbul’a gelmiştir. Baba Cafer Kocamustafapaşa’da birçok Müslüman’ın öldürüldüğünü, cesetlerinin gömülmesine izin verilmediğini görmüş ve bunun üzerine Bizans İmparatoru I. Nikeforos’un huzuruna çıkarak gördüklerini anlatmıştır. İmparator Baba Cafer’in söylediklerini dinlemiş, ancak “Allah’a inanan insanların böyle gaddarlık yapamayacağını” söylemesi üzerine imparator kızmış ve onu zindana attırmıştır. Baba Cafer ile birlikte gelen Baba Maksut İmparatoruz yola getirmiş ve bütün Müslüman şehitlerinin gömülmesini sağlamıştır.

Kaynaklara göre Baba Cafer zindanda bazı kerametler göstermiştir. Baba Cafer’in ölümü ile ilgili bir takım rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan birine göre; İmparator tarafından zehirletilmiş, diğeri; kendi eceliyle ölmüş, bir diğeri de Bizans askerleri tarafından öldürüldüğüdür. İmparator Baba Cafer’in cesedini zindana gömdürmüş, bu arada zindancının Müslüman olup, Ali ismini aldığını öğrenince de onu da öldürerek Baba Cafer’in yanına gömdürmüştür.

Baba Cafer’in kerametlerinin çokluğundan söz edilir. Bunlardan birine göre Bizans İmparatoru Nikeforos’un emriyle zincirlenmiş, bir süre sonra zindancı zincirin olmadığını görmüş ve onu tekrar zincire vurmuştur ancak, bu zincir de yok olmuştur.

Baba Cafer Türbesi, İstanbul şehir surlarının Haliç kulelerinin bitişiğinde bir zindan içerisindedir. Türbe dikdörtgen planlı, tahta zeminli olup, üzeri beşik tonozla örtülüdür. Türbenin içerisine Zindan Han’dan dar ve demir bir kapıdan girilmektedir. Bu kapı 1990 yılında Zindan Hanı’nın restorasyonu sırasında kapatılmıştır. Türbe içerisinde bir su kuyusu bulunmaktadır. Aydınlatılması beş küçük mazgal deliği ile sağlanmıştır. Sultan II. Mahmut zamanında bu türbe onarılmış ve bunu belirten bir kitabelerden biri demir kapının arkasına, diğeri de sokak kapısının üzerine konulmuştur.

Demir kapının arkasındaki kitabe:

“Şâh-ı kerrar şiyem Hazret-i Sultan Mahmud
Hüsn-i hulk ile odur fahr-i mülûk-i İslâm
Devr-i Fatih geçeli işbu makam-ı Rûşen
Olmamışken himem (tevsi’ine?) mazhar-i tâm
Kıldı tecdidine ferman o müceddid unvan
Câ’fer’in rühunu şâd eyledi ber vech-ı merâm
Öyle Câ’fer ki Hassan tenine kılınmış idi
Tâbiin ahdi şehidâ bu mahal içre niyâm
Gel de ihlâs ile ol cay-i icâbettir bu
Sübhagerdâni dua şâh-i Cihan’a müdâm
Âlem oldukça nazargâh-i velî agâh
Dâim itdün şeh-i devran-ı Hüda-yi Alâm
Bende-i sâdıkı Es’ad dedi zibâ tarihi
Merkad-i Câ’feri yapdı ne güzel şah-i enam.
1250 (1834–1835).”

Sokak Kapısı üzerindeki kitabe;

”Merkadi Hazreti Cafer radiyallahü anhü
1298 (1881)
Gel ziyaret kıl niyaz et Câferül-ensâriye
Müptelâyi derd olanlar biavnillah olur hoş
Gerek ekdar gerek emraz nedenlü hüznü endişe
Nâmurâdı bernürâd ider iden eyle gûş
Kıraat eyle üç ihlâs dahi surei Fâtiha
Bu âli Ali Babayı saksın eyleme ferâmûş
Eğer mü’min eğer gayri alub bir katre âbından
Hâsılı câhi necatden her kim eylerse nûş.”

Türbe içerisinde Baba Cafer ile Zindancı Ali’nin sandukaları bulunmaktadır. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Bosnalı İbrahim Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesinde, Şehzadebaşı Camisi’nin haziresinde bulunan bu türbe 1603 yılında Dalgıç Ahmet Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Bosnalı İbrahim Paşa, Sultan III. Murad (1574–1595) devri sadrazamlarından olup, aslen Bosnalıdır. Enderun’da yetişmiş, Yeniçeri Ağalığı, Diyarbakır (1574), Şam (1581) ve Mısır (1583) valiliklerinde bulunmuş, 1584 yılında Sultan III. Murad’ın kızı Ayşe Sultan ile 1605’te evlenerek saraya damat olmuştur. Bundan sonra 1586’da Kaptan-ı Derya, 1587’de ikinci vezir ve Sadrazam olmuştur. İbrahim Paşa 1595–1596 ve 1598 yıllarında üç kez sadrazamlık yapmıştır. Son sadrazamlığı sırasında Serdar-ı Ekrem olmuş, Tiryaki Hasan Paşa’nın yardımı ile Kanice Kalesi’ni ele geçirmiş, 1601 yılında Belgrat seferinde ölmüştür. Cesedi İstanbul’a getirilmiş ve daha sonra türbesinin yapılacağı mezara gömülmüştür.

Türbe dıştan sekizgen, içten de on altıgen planlıdır. Üzeri duvarlar üzerine oturtulmuş kubbe ile örtülüdür. Kesme taştan yapılan türbenin kuzey cephesinde dördü serbest, ikisi de duvara gömülü mukarnaslı sütunların taşıdığı saçaklı bir revak bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde kitabesi vardır:

Kitabe:

“Eyledi Mimarbaşı Ahmed Ağa ihtimam
Rıhletine haşimi Dai dedi tarih anın
İde İbrahim Paşa adn-i alâ-yi makam
Hatıf-i Haybi dedi tarih-i itmamın anın
Oldu sahn-ı adrı İbrahim Paşa’ya mekân
1012 (1613).”

Ayrıca giriş kapısı üzerinde Kelime-i Şahadet yazılıdır. Basık kemerli abanozdan sedef kakmalı kapının iki tarafındaki panolara bitkisel motifler yerleştirilmiştir. Bunlardan sağ taraftaki panonun üzerine celi-sülüs ile “Amentü bi’llâhi ve Melâiketihi ve kütübihi ve Resulihi ve’l-yevmi’l-âhiri” yazılıdır. Sol taraftaki pano üzerine de Kassas suresinin 84. ayeti yazılmıştır.

Türbenin giriş cephesi dışında her cephesinde altlı üstlü birer penceresi vardır. Bunlardan alt taraftaki pencereler düz, üsttekiler sivri kemerlidir. Bu pencereler arasına mermer üzerine Bakara suresinden Ayet’el Kürsi’nin 155 ve 156. ayetleri yazılmıştır.

Türbe içerisinde alt ve üst pencereler arasında İznik çinileri duvarları kaplamıştır. Alt pencereler üzerindeki çini ayet kuşağı mavi zeminli olup, üzerine beyaz yazı ile Mülk suresi yazılmıştır. Kubbe döneminin malakari süslemeleri ile bezenmiştir.

Türbede İbrahim Paşa ile küçük yaşta ölen oğlu ve kızına ait iki mermer lahit bulunmaktadır.


Destari Mustafa Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı’nda, Şehzadebaşı Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe 1611 yılında Destari Mustafa Paşa’nın sağlığında kendisi tarafından yaptırılmıştır.

Destari Mustafa Paşa Sultan I. Ahmet (1603–1617) devri vezirlerinden olup, Enderun’da yetişmiş, Mirahorluk, Beylerbeyliği, Sadaret Kaymakamlığı, Kubbe Vezirliği ve Vezirlik yapmıştır. Saraya damat olmuş, 1614 yılında öldürülmüştür.

Türbe kesme taştan, dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Üzeri dışa taşkın sekizgen bir kasnak üzerine oturan kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin yanında ayna tonozlara yer verilmiştir. Türbenin caddeye yönelik cephesine iki sıra pencere açılmıştır. Bunlardan alt sıradakiler dikdörtgen söveli, üsttekiler de kaş kemerlidir. Sonraki yıllarda türbeye üç sütunun taşıdığı, düz çatılı bir ziyaret mekânı eklenmiştir. Caddeye açılan pencerelerin üzerine 20 satırlık bir kitabe yerleştirilmiştir. Giriş kapısı üzerinde de 12 satırlık bir başka kitabe daha bulunmaktadır.

Türbenin içerisinde, girişin bulunduğu duvar dışındaki diğer üç duvara ve pencere aralarına çini panolar yerleştirilmiştir. Bunlar İznik işi çiniler olup, beyaz zemin üzerine mavi, yeşil, kırmızı ve firuze renklerde narçiçekleri, palmetler, kıvrık dallara yer verilmiştir. Kubbenin içerisi ile pandantif ve tonozların da kalem işleri bezendiği günümüze gelen izlerden anlaşılmaktadır.

Türbe içerisinde Destari Mustafa Paşa’dan başka Ayşe Sultan ve üç çocuk lahti bulunmaktadır. Bunlardan üzerinde hançer motifi olan lahit Paşanın oğluna aittir. Diğerleri de Paşanın kızlarına aittir. Günümüzde türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Ekmekçizade Ahmet Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi Alemdar Mahallesi’nde Kovacılar Caddesi ile Taştekneler Sokağı’nın birleştiği köşede Molla Hüsrev Camisi karşısında bulunan bu türbe, yanındaki medrese ve sebil ile birlikte 1606–1618 yıllarında Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Mimarının Sedefkâr Mehmed Ağa olduğu sanılmaktadır.

Ekmekçizâde Ahmet Paşa Edirneli bir sipahinin oğludur. Sultan I. Ahmet (1603–1617) zamanında Rumeli Beylerbeyi (1607) olmuş, ardından Halep Valiliği görevinde bulunmuş, 1618 yılında ölmüş ve kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür. Ekmekçizâde Ahmet Paşa’nın Şehzadebaşı’ndaki külliyesinin yanı sıra Edirne’de de çeşitli eserleri bulunmaktadır.

Türbe, medrese ile sebil arasında bulunmaktadır. Kesme taştan kare planlı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbenin içerisinde yapıldığı dönemi yansıtan XVII. yüzyıl kalem işleri bulunmaktadır.

Türbede Ekmekçizâde Ahmet Paşa, eşi Hanım Sultan, kızı Fatma Sultan, yakınlarından Ahmet Vasıf Efendi, Vasıf Efendi’nin eşi, torunu Siret Bey, Siret Bey’in eşi ve Hafız Mehmet Efendi’ye ait sekiz sanduka bulunmaktadır.


Fatma Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı Caddesi’nde, Şehzade Camisi avlusunda bulunan bu türbe 1588 yılında yaptırılmıştır. Fatma Sultan Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mehmed’in kızı, Hümaşah Sultan’ın Ferhat Paşa’dan olma kızıdır.

Türbe baldaken tarzında yapılmış olup, kare planlıdır. Etrafı açık, dört yuvarlak sütunun üzerine oturan kubbelidir. Aşağıdan yukarıya doğru daralan mermerden baklava başlıklı dört sütun sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Türbenin giriş kapısının ön yüzünde Kelime-i Şahadet yazılıdır. Türbeye batı cephesindeki basık kemerli yekpare mermerden yapılmış bir kapıdan girilmektedir.

Türbe içerisinde Fatma Sultan’ın sandukası bulunmaktadır. Ayrıca Fatma Sultan’ın kocası Şehrizor Beylerbeyi Mehmet Bey’in sandukası da bulunmaktadır.


Kesikbaş Hüseyin Ağa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, İshak Paşa Mahallesi’nde, Küçük Ayasofya Camisi’nin haziresi içerisinde bulunan bu türbe 1510 yılında yaptırılmıştır. Hüseyin Ağa Sultan II. Bayazıt (1481–1512) devri Darüssaade Ağalarından olup, kapıcılık görevinde bulunmuş, rivayete göre de 1510 yılında öldürülmüştür. Bunun da nedeni Hüseyin Ağa’yı çekemeyenler vergi kaçakçılığı yaptığını padişaha şikâyet etmişler. Padişah da bunun üzerine başının vurulmasını istemiştir. Küçük Ayasofya Camisi’nin bulunduğu yerde başı vurulmuş, rivayete göre ayağa kalkan Hüseyin Ağa kesik başını alarak bugünkü türbenin bulunduğu yere gelmiş ve orada ölmüştür.

Türbe sekizgen planlı, klasik üslupta, tuğla ve kesme taştan yapılmıştır. Duvarları iki sıra tuğla bir sıra da moloz taştan örülmüştür. Duvarlarında sivri hafifletme kemerleri içerisine her sırada birer tane olmak üzere iki sıra halinde pencereler açılmıştır. Ahşap çatının üzerine boynuz şeklinde bir alem yerleştirilmiştir.

Türbede Hüseyin Ağa’dan başka Mehmet Kamil Efendi (1911) sandukası ile kimliği bilinmeyen bir sanduka daha vardır.


Koca Ragıp Mehmet Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Laleli Ordu Caddesi’nde bulunan bu türbe ismini taşıyan kütüphanenin bahçesinde 1761 yılında yapılmıştır.

Koca Ragıp Mehmet Paşa Sultan III. Osman (1754–1757) ve Sultan III. Mustafa (1757–1774) devri sadrazamlarından olup, Enderun’da yetişmiş Sadaret Mektupçuluğu, Reisül-Küttablık, Halep Beylerbeyi ve Sadrazamlık yapmıştır. Sultan III. Ahmed’in (1703–1730) kızı Saliha Dlâşup Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur. Sadrazamlık görevinde iken yaşlılığından ötürü kendisine Koca unvanı verilmiş ve 1762 yılında da ölmüştür. Hayatta iken 1761 yılında yaptırmış olduğu kütüphanesinin yanındaki türbeye gömülmüştür.

Koca Ragıp Mehmet Paşa Kütüphanesi’nin bahçesindeki türbe altıgen planlı, açık türbe şeklinde yapılmıştır. Barok üsluptaki türbe üç basamaklı bir podyum üzerinde altı mermer sütun ve bunların arasındaki altı yuvarlak kemerlidir. Sütunların arası dövme demir şebekeli olup, aynı zamanda üst örtüdeki kubbe yerine de demir bir başlık oturtulmuştur.

Türbenin içerisinde Koca Ragıp Mehmet Paşa’nın lahdi bulunmaktadır. Bu lahdin baş taşı üzerinde de kitabesi yazılıdır:

“Hüvel baki
Sahib’ül Hayrat ve’l hasenat
El merhum’ül Mağfurun leh el muhtaç
İlâ rahmet-i Rabbi gafur es Seyyid
Sadrazam Muhammed Ragıp Paşa
Tabe serahü birrevâih il-cenneti
Ruhu için Fatiha sene 1176 (1782).”

Türbede ayrıca Koca Ragıp Paşa’nın torunu Mehmet Emin Bey’in 1763 tarihli lahdi de bulunmaktadır.


Koca Sinan Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Divanyolu üzerinde, Yeniçeriler Caddesi’nde bulunan Koca Sinan Paşa Türbesi kendi ismini taşıyan külliyesinin bir bölümündedir. Külliye ile birlikte türbeyi Mimar Davud Ağa 1593 yılında yapmıştır.

Koca Sinan Paşa Sultan II. Selim (1566–1574), Sultan III. Murad (1574–1595), Sultan III. Mehmed (1595–1603) dönemlerinde beş defa sadrazamlık yapmıştır. Enderun’dan yetişmiş sarayda Çeşnigirbaşı görevinde bulunmuş, bundan sonra Mirimiran olmuş ve ardından Erzurum, Halep, Mısır Beylerbeyliğine tayin edilmiştir. Sultan II. Selim zamanında Yemen seferine katılmış ve Yemen’i fethettiği için de kendisine Yemen Fatihi unvanı ile Vezirlik rütbesi verilmiştir. Ardından Tunus’u da fethetmiştir. İran seferinde Serdar ve Sadrazam olmuştur. Bu dönemde yaşlı olduğundan ötürü de kendisine Koca Sinan Paşa denilmiştir. Sinan Paşa 1596 yılında ölmüş ve kendi adına 1593 yılında yaptırdığı külliyesi yanındaki türbeye gömülmüştür.

Koca Sinan Paşa’nın türbesi dıştan on altıgen, içten sekizgen planlıdır. Kesme taştan yapılmış olan türbenin giriş kapısı önünde beş mermer sütunun taşıdığı üzeri meyilli bir revak bulunmaktadır. Buradaki sütunlar kaş kemere benzeyen dilimli kemerlerle birbirine bağlanmış, ayrıca köşelere de sütunlar yerleştirilmiştir. Türbenin cephesi oldukça hareketli bir görünümdedir. Cephenin alt kısmı dikdörtgen formda, demir parmaklıklı, sivri kemerli, geometrik motifli pencerelerle hareketlendirilmiştir. Pencerelerin üst kısımları iki renkli taşla örülmüş, alçı şebekeli pencereler arasında kalan yüzeylere de sağır pencereler yerleştirilmiştir. Bunların üzerinde tüm cepheyi çepeçevre dolanan mukarnaslı bir kuşak ile palmetli bir frize yer verilmiştir. Türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer pencere bulunmaktadır. Bunlardan alt kat pencereler dikdörtgen söveli, üst sıradakiler ise müzeyyen küçük pencerelerdir.

Türbenin üzeri on altıgen kasnaklı sivri bir kubbe ile örtülmüştür. Bezeme olarak dikkat çeken bir özelliği bulunmamaktadır.

Yuvarlak kemerli mermer söveli bir kapıdan girilen türbenin kitabe yeri boş bırakılmıştır. Türbenin içerisinde de dikkati çeken bir bezeme bulunmamaktadır. Yalnızca kubbe içerisine sülüs yazı ile Zümer suresinin 53. ayeti yazılmıştır. Bunun dışında kalan yüzeyler kıvrık dal ve bitkilerle bezenmiştir. Bu bezeme kubbenin ortasından kubbe eteğine kadar devam etmektedir.

Türbe içerisinde Koca Sinan Paşa’nın sandukası dışında iki adet daha ahşap sanduka ile biri kitabeli iki mermer çocuk lahdi bulunmaktadır. Bu sandukalar üzerinde kitabe bulunmadığından kime ait oldukları bilinmemektedir. Türbenin çevresindeki hazirede dönemin önemli kişilerine ait mezar taşları bulunmaktadır.

Koca Sinan Paşa Türbesi İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Köprülü Mehmed Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Divanyolu Caddesi üzerinde bulunan bu türbe Köprülü Mehmet Paşa’nın sağlığında 1661 yılında yapılmıştır.

Köprülü Mehmet Paşa Sultan IV. Mehmed (1648–1687) devri sadrazamlarındandır. Köprülü Fzıl Ahmet Paşa ile Fazıl Mustafa Paşa’nın babasıdır. Enderun’da eğitim görmemesine rağmen devlet görevlerinde bulunmuştur. Hüsrev Paşa’nın hazinedarı olmuş, Şam, Kudüs, Trablusşam valiliği yapmış 1650 yılında da vezir olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun zor günlerinde, IV. Mehmed’in yaşının küçük oluşundan ötürü Devlet Hatice Turhan Valide Sultan tarafından yönetiliyordu. Bu dönemde Köprülü Mehmed Paşa sadrazam olmuş ve bu sadrazamlığı kabul etmek için de dört şart ileri sürmüştür. Bu şartların padişaha arz ettiklerinin kabul edilmesi, istediği kişileri kullanması, işlerinde bağımsız olması ve aleyhinde yapılacak dedikodulara önem verilmemesi idi. Mehmed Paşa’nın bu şartlarının kabul edilmesi üzerine 1656 yılında sadrazamlık görevine başladı. O dönemde İstanbul başta olmak üzere Osmanlı topraklarında asayişsizlik ve rüşvet çoğalmıştı. Ordu gücünü kaybetmeye başlamış, Venedikliler Çanakkale Boğazı’nı kontrol altına almaya başlamışlardı. Köprülü Mehmed Paşa bu zor günleri aşmış ve imparatorluğu canlandırarak itibarını güçlendirmiştir. Güçlü bir donanma kurarak Çanakkale Boğazı’na yeniden hâkim olmuş, Erdel beyinin isyanını bastırmış ve Anadolu’daki eşkıyaları sindirmiştir. 25 yıl sadrazamlık yaptıktan sonra 1661 yılında ölmüştür. Vasiyeti üzerine de oğlu Fazıl Ahmet Paşa Onun yerine getirilmiştir.

Köprülü Mehmed Paşa’nın türbesi sekizgen planlı olup, sekiz stalaktitli yuvarlak mermer sütunun taşıdığı kafesli kubbeli açık türbe şeklindedir. Sütun araları bronz şebekelerle birbirlerine bağlanmıştır. Türbeye bronz şebekeli bir kapıdan girilmektedir. Bu kapının üzerinde sülüs yazı ile bir ayet bulunmakta olup, ayrıca sütun aralarına da kartuşlar içerisinde beş ayrı kitabe bulunmaktadır.

Kitabe:

“Mekâbiri Eshab’ül hayrat
Sadr-ı Azam-ı esbak Köprülüzade merhum
Fazıl Ahmed Paşa ruhu için Fatiha- 1087 (1676)
Sadr-ı Azam-ı esbak merhum ve magfurunleh
Köprülü Mehmed Paşa ruhu için Fatiha-1072 (1661)
Köprülü-zade Sadr-ı Şehit Mustafa Paşa validesi
Merhume Ayşe Hanım ruhu için Fatiha-1085 (1674)
Mekabiri Eshab-ül hayrat.”

Türbe içerisinde Köprülü Mehmed Paşa’nın yanı sıra oğlu Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, Sultan II. Mustafa’nın kızı Ayşe Sultan’ın mezarları bulunmaktadır.


Kuyucu Murat Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Beyazıt’ta Vezneciler Caddesi’nde bulunan bu türbe, Kuyucu Murat Paşa’nın 1601 yılında yaptırdığı medresenin yanında yer almaktadır.

Kuyucu Murat Paşa Sultan I. Ahmed (1603–1617) dönemi sadrazamlarındandır. Enderun’dan yetişmiş, 1557’de Mısır valisi Mahmud Paşa’ya Kethüda olmuş, Sinan Paşa ile 1571’de Yemen seferine katılmış ve Yemen Beylerbeyi olmuştur. Daha sonra Şarkîkaraağaç başta olmak üzere çeşitli sancaklarda görev yapmıştır. Üç defa Diyarbakır valisi olmuş, İran savaşı sırasında esir düşmüşse de kaçmayı başarmış ve İstanbul’a dönmüştür. Bundan sonra Kıbrıs, Diyarbakır ve Halep valiliklerinde bulunmuştur. Macaristan seferine 1606’da katılmış ve aynı yıl Derviş Paşa’nın yerine sadrazam olmuştur. Sadrazamlığı sırasında Anadolu’daki isyanları bastırmış, İranlılarla yapılan savaşları kazanmıştır. Kuyucu Murad Paşa 1611 yılında ölmüş ve sağlığında yaptırmış olduğu medresesinin yanındaki türbesine gömülmüştür.

Türbe kesme taş ve tuğladan örülmüş kare planlı bir yapıdır. Üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür. Altlı üstlü iki sıra halindeki pencereler ile aydınlatılmıştır. Bu pencereler alt sırada dikdörtgen, mermer söveli ve sivri mermer alınlıklıdır. Üst sıradaki pencereler ise kaş kemerlidir.

Türbeye güney cephesindeki revaklı bir kapıdan girilmektedir. Buradaki revakın üzerine “Allah’ın selamı üzerinize olsun, iyi insanlar olduğunuz için Cennete girin ve orada kalın” anlamında bir yazı yazılmıştır. Ayrıca kapının üzerinde celi-sülüs yazı ile mermer zemine Zümer suresinin 73. ayeti yazılmıştır. Türbenin içerisi son derece sade olup, bezeme elemanına rastlanmamaktadır.

Türbede Kuyucu Murad Paşa’dan başka Cağaloğlu Sinan Paşazade Mahmud Paşa (1642) ve Abaza Mehmed Paşa’nın (1638) mezarlarının yanı sıra üç ahşap sanduka ile bir de çocuk lahdi bulunmaktadır.


Nuruosmaniye Türbesi (Şehsuvar Sultan Türbesi) (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Nuruosmaniye Camisi avlusunda olan Şehsuvar Sultan (Nuruosmaniye) Türbesi Mimar Mustafa Ağa ve yardımcısı Simon Kalfa tarafından 1755 yılında yapılmıştır.

Şehsuvar Sultan, Sultan II. Mustafa’nın (1686–1703) kadınlarından olup, Sultan III. Osman’ın (1754–1757) da annesidir. Şehsuvar Sultan 1756 yılında öldükten sonra Nuruosmaniye Camisi’nin avlusundaki türbesine gömülmüştür.

Türbe Sultan I. Mahmud’un (1730–1754) başlattığı ve Sultan III. Osman’ın tamamladığı külliyenin bir bölümüdür. Caminin doğusunda bulunan bu türbe aslında Sultan I. Mahmud için yaptırılmış, yapı çalışmaları tamamlanmadan ölünce de kardeşi Sultan III. Osman tarafından Hatice Turhan Valide Sultan Türbesi’ne gömülmüştür. Sultan III. Osman’ın ölümünden sonra tahta çıkan Sultan III. Mustafa (1757–1774) Nuruosmaniye Türbesi’ne Onu gömdürmemiştir. Türbeye Sultan III. Osman’ın annesi Şehsuvar Sultan gömülmüştür.

Türbe kesme köfeki taşı ve mermerden yapılmıştır. Barok üslubun tüm özelliklerini yansıtan türbe köşeleri yuvarlatılmış kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Sonradan bitişiğine dikdörtgen bir mekân eklenmiştir. Türbe altlı üstlü 22 pencere ile aydınlatılmıştır. Barok üslubun özelliklerini yansıtacak biçimde kubbe kasnağı geniş tutulmuş ve burası dıştan petek, içten de vitraylarla aydınlatılmıştır.

Türbe içerisine üzeri üç kubbeli bir revaktan girilmektedir. Bunlardan ortadaki kubbe diğerlerine göre daha yüksektir. Revak dört sütunludur. Türbe içerisinde alt pencerelerin üzerinde bir yazı frizi çepeçevre dolaşmaktadır. Burada mermer üzerine siyah zemine sülüs yazı ve altın varakla Ahkaf suresinin 15.-19. ayetleri ile Nuh suresinin 28. ayeti, Saffat suresinin 180.-182. ayetleri yazılıdır. Türbenin içerisi çiçek dalları, istiridye kabuğu motiflerinden oluşan kalem işleri ile bezenmiştir.

Türbe içerisinde Şehsuvar Sultan’la birlikte kim oldukları bilinmeyen 10 sanduka daha bulunmaktadır.


Rüstem Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi Şehzadebaşı’nda, Şehzade Camisi’nin avlusunda, Şehzade Mehmet türbesinin yanında bulunan bu türbe, Kanuni Sultan Süleyman dönemi sadrazamlarından Rüstem Paşa’ya aittir. Mimar Sinan tarafından 1561 yılında yapılmıştır.

Rüstem Paşa Enderun’dan yetişmiş, Silahtar olarak göreve başlamış, sonra da İmrahor, Rikab Ağası ve Diyarbakır Valiliği yapmıştır. Bu arada Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olan kızı Mihrimah Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur. Bundan sonra Anadolu Beylerbeyi (1538), Vezir (1539) ve bir süre sonra da Kubbealtı II. Veziri olmuştur. Sadrazam Hadım Süleyman Paşa’nın yerine 1544’te Sadrazam olmuş 1553’te de azledilmiştir. Bunun ardından 1555’te yeniden Sadrazam olmuş ve öldüğü 1561 tarihine kadar da bu görevi sürdürmüştür. İstanbul’da Rüstem Paşa Camisi’ni yaptırmış, ayrıca Anadolu ve Rumeli’nin birçok yerlerinde de çeşitli hayır eserleri bulunmaktadır.

Rüstem Paşa Türbesi kesme köfeki taşından, sekizgen planlı, tek kubbeli bir yapıdır. Kubbe doğrudan doğruya duvarların üzerine oturtulmuştur. İçerisi altlı üstlü ikişer pencere ve toplam 17 pencere ile aydınlatılmıştır. Yalnızca giriş cephesinde üst pencereler bulunmaktadır. Pencerelerin tümü dikdörtgen silmelerle çerçevelenmiştir. Bu silmelerin üzerlerine sivri kemerli pencereler yerleştirilmiştir.

Türbenin giriş revakı altı adet baklava başlıklı, birbirlerine kemerlerle bağlı, beyaz mermer sütunlardan meydana gelmiştir. Bu revakın üzeri çatı ile örtülüdür. Giriş kapısı dikdörtgen niş şeklinde olup, kırmızı ve beyaz taşların alternatifli olarak sıralandığı yuvarlak kemer şeklindedir. Bu girişte kündekâri tekniğinde XVI. yüzyıl ahşap işçiliğini yansıtan iki kanatlı kapısı vardır. Girişin üzerindeki mermer zemine celi-sülüs yazılı kitabesi yerleştirilmiştir.

Kitabe:

“İlahi çünkü kıldın ehli takva
Kıl ona cennet-i Firdevs-i me’va
Bu dem hafiften ilham oldu tarih
O da olsun cennet-i adn mesva
967 (1559).”

Bu kitabenin her iki yanına Besmele yazılmıştır.

Türbe süsleme bakımından oldukça zengindir. İçerisi XVI. yüzyıl çinileri ile kaplıdır. Pencere üzerinde mavi zemin üzerine beyaz renkte celi-sülüs yazılı bir yazı frizi çepeçevre dolaşmaktadır. Burada Bakara suresinin 255. ayeti ile Zümer suresinin 53. ayeti yazılmıştır. Kubbenin içerisine de devrini yansıtan kalem işleri yapılmıştır.

Türbede Rüstem Paşa ile oğluna ait iki sanduka bulunmaktadır.


Selçuk Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Beyazıt’ta, Beyazıt Camisi’nin avlusunda bulunan Selçuk Sultan Türbesi, Yavuz Sultan Selim tarafından 1512 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Hayreddin’dir.

Selçuk Sultan, Sultan II.Bayazıd’ın (1481-1512) kızı, Yavuz Sultan Selim’in (1512-1520) de kardeşidir. Mustafa Paşa’nın oğlu Mehmet Bey ile evlenmiştir. 1512 yılında ölmüş ve bu türbeye gömülmüştür. Yaşamı süresince bazı hayratlar yapmıştır. Serez’de medrese, cami ve ribat yaptırmış, mallarını bu yapılara vakfetmiştir.

Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunu yansıtan türbe, kesme taştan, sekizgen planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Giriş kısmı mermer sövelidir. İki sıra halinde 14 pencere ile aydınlatılmıştır. Türbenin içerisi kalem işleri ile bezenmiştir. Bunun dışında çinilere yer verilmemiştir. Günümüze gelebilen kalem işleri XIX. yüzyıla aittir. Bu bezemede kıvrık dal ve yapraklar, rumiler görülmektedir. Duvarların kubbe ile birleştiği yere madalyonlar içerisinde İsm-i Celâl ile İsm-i Nebî ve Cehar yâr-i Güzin yazılmıştır.

Türbe içerisinde Selçuk Sultan’a ait ahşap şebekeli sanduka bulunmaktadır. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup ziyarete açıktır.


Şeyh Vefa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Vefa Caddesi’nde, Vefa Camisi’nin avlusunda bulunan Şeyh Vefa Türbesi Sultan II. Bayazıd (1481–1512) döneminde, 1490–1491 yıllarında yaptırılmıştır.

Şeyh Vefa Konyalı olup, Zeyniye Tarikatının şeyhidir. Asıl ismi Mustafa bin Ahmet’tir. Edirne’de Debbeğlar İmamı Şeyh Muslihiddin Hanifi’den, Abdüllatif Kutsi Hazretlerinden ders almıştır. İstanbul’da Vefa semti civarında yaşamış, etrafa yaptığı iyilikler ve kerametleri ile tanınmıştır. Mısır ve hicaz’a gitmiş, hac dönüşü Rodos Şövalyeleri tarafından esir edilmiş, bunu duyan Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından kurtarılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra Konya’ya dönmek istemişse de Fatih Sultan Mehmet’in isteği üzerine İstanbul’da kalmış bugünkü Camisi’nin bulunduğu yere yerleşmiştir. Şeyh Vefa 1490 yılında ölmüş İstanbul’da Vefa semtinde ismini taşıyan külliyesi ile Konya’daki bir camisini Fatih Sultan Mehmet veya Sultan II. Bayazıd Onun adına yaptırmıştır. Makam-ı Sülük, Saz-ı İrfan, Evrad-ı Vefa, Ruzname-i Vefa isimli kitapları bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli şiirleri de vardır.

Şeyh Vefa Türbesi 1490–1491 yıllarında yapılmış, 1909 yılında yanmış, daha sonra 1979, 1988 ve 1996 yıllarında onarılmıştır. Yanan camisi de 1994 yılında yeniden yapılmıştır.

Türbe kesme taştan ve tuğladan 8.30x8.30 ölçüsünde kare planlıdır. Duvarları üç sıra tuğla, bir sıra kesme taştan örülmüş, üzeri de dört yöne doğru meyilli ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Türbenin söve ve lentoları ile kemerleri mermerdendir. Pencereleri üzerine tuğladan hafif sivri kemerler yapılmış, alınlıkların içerisi tuğla ile doldurulmuştur. Türbenin yay kemerli giriş kapısı üzerinde iki satırlık Farsça kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

”Sırlar Kâbesi’nin harimini parlatan o çera küçük ve büyüğün geçtiği köprüden geçti”.

Ayrıca türbenin hacet penceresi üzerindeki bir levhada da; “Muslihüddin Ebü’l Vefa mana ehlinin evliyanın uyduğu kimsedir. Mezarının toprağı, âşıkların gözlerine sürmedir” yazılıdır. Şeyh Vefa Türbesi’nin çevresindeki hazirede başta Şair Nef-i olmak üzere Sultan II. Beyazıd dönemi âlimleri gömülüdür. Türbenin girişinde ise Sultan II. Bayazıd ve Yavuz Sultan Selim’in hocası Ataullah Efendi ile Emin Seydi Ahmet gömülü bulunmaktadır.

Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.

Kaynak : www.kenthaber.com
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
İstanbul Türbeleri
« Yanıtla #2 : 27 Ocak 2009, 22:10:38 »
Fatih Sultan Mehmet (Sultan II. Mehmet) Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesinde, Fatih Camisi’nin Kıble avlusunda bulunan ilk türbe Fatih Sultan Mehmed’in ölümünden sonra yapılmıştır. Yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bu türbe 1766 depreminde cami ile birlikte yıkılmıştır. Cami ve türbeyi Sultan III. Mustafa (1757–1774) devrin barok üslupta, geniş saçaklı ve revaklı olarak Mimar Mehmed Tahir Ağa’ya 1766 yılında yeniden yaptırmıştır. Hüseyin Ayvansarayi’nin belirttiğine göre türbenin ikinci kez yapımına 6 Aralık 1766’da başlanmış ve 27 Nisan 1767 yılında tamamlanmıştır. Buna göre türbe 4 ay 22 günde tamamlanmıştır. Cami ise 1771 yılında tamamlanmıştır. Cami öncekinden daha genişletilmiş bu arada Fatih Sultan Mehmed’in gömülü olduğu bölümün mihrap altında kaldığı, türbeden mihrap altındaki asıl türbeye uzanan bir dehliz bulunduğu ve bugünkü türbenin ise sembolik olarak yapıldığı iddia edilmiştir.

Türbe 1782 Cibali yangınında içerisindeki eşyaları ve sandukası ile birlikte yanmıştır. Bunun üzerine Sultan I. Abdülhamid (1774–1789) türbeyi yeniden onartmıştır. Yanan sanduka yenilenmiş, kapı söveleri üzerine de bu onarımı belirten 1784 tarihli bir kitabe yerleştirilmiştir.

Kitabe:

“Cenab-ı Hazret-i Abdülhamid Han kaldırıp tekrir
Bu pûr nur merkade bû âyeti vazetti ibret gir h.1199.”

Türbe Sultan Abdülaizi döneminde bir kez daha onarılmış, içerisine altın varaklı nakışlar ve sürme pencereler yapılmıştır. Meşrutiyet döneminde Sultan V. Mehmed Reşat (1909–1918) türbenin iç bezemelerini, kalem işlerini bir İtalyan dekoratöre yeniden yaptırmıştır. Bundan sonra İstanbul’un 500. Fetih Yıldönümü Kutlamaları sırasında 1953 yılında, sonra da 2004 yılında yeniden onarılmıştır.

Türbe kesme taştan, 11.35 m. çapında bir daire çevresinde on kenarlı bir plana sahip olup, cephesi tamamen mermer kaplıdır. Üzeri kubbe ile örtülmüştür. Giriş kısmında kapı üzerinde Barok üslupta çok sık kullanılan dalgalı, ahşap bir saçaklık iki sütun üzerine yerleştirilmiştir. Bu sütunlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Sütunların yüksek kaideleri ile köşelerinde yaprak motifleri bulunan başlıkları vardır. Revakın arkasındaki iki renkli mermerden örülmüş kemerin üzerine de bir Besmele yazılmıştır. Zengin dekorasyonlu bu revaktan sonra camekânlı bir bölüme girilmektedir. Buradaki kapının üzerine Ankebut suresinden alınmış olan ve mealen her canlı ölümü tadacaktır anlamında sözler yazılmıştır. Türbenin üzerini örten kubbe yarım daire kenarlara ve pencereler arasındaki ayaklara dayanmaktadır.

Türbenin içerisi, kubbe ve duvarlar XIX. yüzyılın sonlarına ait kalem işleri ile bezenmiştir. Burada Rumiler, palmet ve lotus motifleri de görülmektedir. Pencerenin üzerine gelen yere de pano halinde Hattat Abdülfettah Efendi’nin yazdığı Fetih suresinin ilk beş ayeti celi-sülüs ile yazılmıştır. Pandantiflere de İsm-i Celâl, İsm-i Nebî, Cihar-yar Güzin, Sa’d ve Sait isimleri madalyonlar içerisine yerleştirilmiştir. Bunların çevresi Rumilerle bezenmiştir. Türbe girişinin sağındaki levhaya Abdülhak Hamid Tarhan’ın “Merkad-ı Fatih’i Ziyaret” isimli şiiri yazılıdır.

Fatih Sultan Mehmed’in sandukasının etrafı gümüş bir çerçeve içerisine alınmıştır. Sanduka sim işlemeli bir puşide ile örtülmüştür. Baş ve ayakucuna gümüşten birer şamdan yerleştirilmiş, kubbeye büyük bir avize asılmış, pencereler de hakiki kadife perdelerle örtülmüştür. Türbe içerisinde Fatih Sultan Mehmed’in dışında başka bir mezar bulunmamaktadır.

Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, 1953 yılından bu yana ziyarete açıktır.


Yavuz Sultan Selim Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Yavuzselim’de, Yavuz Sultan Selim Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1520 yılında Mimar Acem Ali’ye Yavuz Sultan Selim’in gömüldüğü yerin üzerine yaptırılmıştır. Yavuz Sultan Selim Camisini de Kanuni Sultan Süleyman 1522 yılında yaptırmıştır.

Yavuz Sultan Selim, Sultan II. Beyazıt ile Gülbahar Hatun’un oğlu, IX. Osmanlı padişahıdır. Sarayda iyi bir eğitim görmüş, Sultan II. Beyazıt hayatta iken kardeşleri Şehzade Korkut ve Şehzade Ahmet ile mücadele etmiştir. Yavuz Sultan Selim babası II. Beyazıt’a yaptığı baskı sonucunda kendi lehine Onu padişahlıktan feragat ettirmiş ve tahta geçmiştir. Yavuz Sultan Selim Osmanlı devleti için tehlikeli gördüğü Safevilerle mücadele etmiş, 1514 yılında İran’a karşı yaptığı seferde Çaldıran Savaşını kazanmıştır. Bundan sonra Dulkadirbeyliğini topraklarına katmış, 1516’da Mısır seferine çıkmış, Sina çölünü 13 günde geçmiştir. Mısır’da Memluk Sultanı ile Merc-i Dabık Savaşını, ardından 1517’de Ridaniye Savaşını kazanarak Kahire’ye girmiştir. Bu sefer sonucunda Halifelik unvanı ile Hz. Muhammed’in kutsal eşyalarını alarak İstanbul’a getirmiştir. Bundan sonra Ayasofya Camisi’nde yapılan törenle de Abbasi son halifesi III. Mütevekkilden Halife unvanını almıştır. Döneminde Osmanlı topraklarını 6.557.000 km.ye çıkarmıştır. Avrupa’ya doğru son seferine çıkarken Edirne’de rahatsızlanmış ve 22 Eylül 1520’de ölmüştür. İstanbul’daki türbesinin bulunduğu yere gömülmüştür.

Yavuz Sultan Selim Türbesi kesme taştan sekizgen planlı olup, Klasik Osmanlı mimari üslubundadır. Türbenin üzeri dıştan yivli bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe girişinin önünde birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış dört yuvarlak sütunun taşıdığı, üzeri düz saçaklı, üç gözlü bir revak yer almaktadır. Revak sütunlarından baştakiler yeşil, ortadakiler pembe renktedir. Revakın sağ ve soluna birer çini pano yerleştirilmiştir. Bu çiniler XVI. yüzyılın ilk yarısına ait sır altı tekniğinde panolardır. Çini panonun üzerine iki satır halinde lacivert zemin üzerine beyaz yazı ile türbeyi Yavuz Selim’in oğlu Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı yazılıdır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Bu mübarek türbenin yapılmasını büyük sultan, Arap ve Acem sultanlarının efendisi, karaların ve denizlerin sahibi, her iki Haren-i Şerif’in hamisi Sultan Süleyman Han bin Selim Han bin Bayazıd Han emretti. Allah onun mülkünü ve saltanatını daim kılsın.” 

Bu yazının altında da bu mübarek imaretin Muharrem ayının 928 senesinde tamamlandığı yazılıdır. Diğer çini panoda ise üstte Yusuf suresinin 101. ayeti, altta da Şuara suresinin 87–89. ayetleri yazılıdır.

Türbenin giriş cephesi dışında kalan diğer cepheleri iki katlı pencerelerle hareketlendirilmiştir. Pencerelerden üst kattakiler sivri kemerli ve alçı şebekelidir. Kırmızı renkli taşlarla da çerçeveler içerisine alınmıştır. Alt sıra pencereler dikdörtgen mermer söveli olup, bunların üzerlerine içleri boş sivri kemerli alınlıklar yerleştirilmiştir.

Türbenin içerisi pencere bordürleri, payeler, kubbe kasnağı XIX. yüzyıl kalem işleri ile bezenmiştir. Orijinal kalem işlerinin ne şekilde olduğu kesinlik kazanamamıştır. Kubbe içerisinde kalem işleri ile tam ortasına girift yazı ile Ra’d suresinin 3.ayeti yazılmıştır. Pandantiflerdeki yuvarlak madalyonlarda ise Lafsa-i Celâl, Hz. Muhammed, Çehar yar-Güzin ve Hz. Muhammed’in torunları olan Hasan ve Hüseyin’in isimleri yazılıdır.

Türbe ağaç işleri yönünden de son derece zengindir. Giriş kapısı XVI. yüzyılın özelliğini yansıtan kündekâri tekniğinde bir kapıdır. Kapının üzerine Esma-i Hüsna, Hüvel Hallak-ül Baki; Küllü nefs-in zakaikat’ül-Mevt sözleri yazılıdır. Ayrıca türbe içerisinde Kâbe’nin bir maketi, Muhiddin Arabi’nin söylediği kerametle ilgili bir taş, Hacı Kâmil Akdik’in talik yazısı, Abdülhak Hamid’in de Yavuz Sultan Selim’in Kabrini Ziyaret isimli şiiri bulunmaktadır.

Türbe içerisindeki yapıldığı döneme ait kandiller ve askıların yerine II. Meşrutiyet döneminde görkemli bir avize konulmuştur. Yavuz Sultan Selim’in sandukası, sedef kakmalı ahşap bir şebeke ile çevrilmiştir. Bu sanduka üzerinde kadife üzerine sırma ile işlenmiş Kelime-i Tevhit yazılı XIX. yüzyıla tarihlenen bir örtü bulunmaktadır. Ayrıca Mısır seferi dönüşünde Şeyhülislâm İbn-i Kemal’in atının ayağından sıçrayan çamur ile kirlenen ve Yavuz Sultan Selim’in vasiyeti üzerine ölümünden sonra sanduka üzerine serilmiş kaftanı bulunmaktadır.

Türbe içerisinde yalnızca Yavuz Sultan Selim’in sandukası vardır. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Sultan Abdülmecid Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesinde Yavuz Sultan Selim Camisi’nin arkasındaki hazirede yer alan Sultan Abdülmecid (1839–1861) Türbesi’nin yapım kitabesi bulunmamaktadır. Büyük olasılıkla bu türbe padişahın ölümünden önce 1861 yılında yapılmıştır. Mimarının kim olduğu kesinlik kazanamamakla beraber dönemin önemli mimarlarından Garabet Balyan tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Türbenin Yavuz Sultan Selim Türbesi’ne yakın olmasının nedeni de Sultan Abdülmecid’in bu padişahı sevmesinden kaynaklandığı ileri sürülmüştür.

Sultan Abdülmecid Sultan II. Mahmud ile Bezmialem Valide Sultan’ın oğlu olup, 31. Osmanlı padişahıdır. Döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılılaşma süreci hızlanmış ve yeni gelişmeleri izleyerek onları Osmanlıda uygulamak istemiştir.

Sultan Abdülmecid Türbesi alçak bir su basman üzerine kesme taştan sekizgen planlı bir yapı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Sekizgenin kenarları 3.20 m. uzunluğundadır. İlk yapıldığı dönemde önünde ahşap bir revak bulunuyordu. Bu revak günümüze gelememiştir. Giriş kapısı üzerinde Hatta Hulusi Efendi’nin Kuran’dan alınma Sad suresinin 50. ayeti 1910 yılında yazılmıştır.

Türbenin giriş cephesi dışında her yüzünde iki sıra halinde altlı üstlü pencerelere yer verilmiştir. Bu pencereler alt sırada dikdörtgen lentolu olup, üsttekiler alttakilere göre daha küçük olup, kaş kemerlidir. İç kısmı oldukça zengin bir bezemeye sahiptir. Hattat Şevki Efendi’nin celi-sülüs yazı ile yazmış olduğu sekiz ayet kitabesi giriş kapısından başlayarak tüm türbeyi çevrelemiştir. Burada Yusuf suresinin 96. İsa suresinin 79. Rahman suresinin 26.-27.-46. Yusuf suresinin 62. Hud suresinin 73. Rahman suresinin de 26. ayetleri yazılıdır. Ayrıca duvarların köşelerine de celi-sülüs yazı ile Esma-ül Hüsna, İsm-i Celâl, İsm-i Nebî, Çehar yar-Güzin ve Hasan ile Hüseyin isimleri yazılıdır. Kubbe devrine uygun kalem işleri ile süslenmiştir.

Türbedeki muhteşem avize, Galata Mevlevihanesi’ndeki Divan Edebiyatı Müzesi’nin kuruluşu sırasında oraya götürülmüş ve semahaneye asılmıştır. Bunun yanı sıra sandukanın gümüş şebekesi de Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ne kaldırılmıştır. Sandukası üzerindeki feste bulunan değerli sorguç da Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. Türbenin içerisindeki levhalar İstanbul Türbeler Müzesi’nin deposundadır. Bu eserlerin türbeden alınmasının nedeni de hırsızlığa karşı alınan bir önlemdir.

Türbe içerisinde Sultan Abdülmecid’den başka padişahın oğulları Şehzade Abdüssamed (1855), Şehzade Seyfeddin (1856), Şehzade Burhaneddin (1876) gömülüdür.

Sultan Abdülmecid Türbesi’ne bitişik olarak Sultan Abdülmecid’in kızı ve Mahmud Celaleddin Paşa’nın eşi Cemile Sultan’ın (1913) ve Sultan Abdülmecid’in hanımlarından Servet Seza Sultan’ın (1878) açık türbeleri bulunmaktadır.


Ahmet Cevat Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Emir Buhari Camisi’nin bahçesinde olan Ahmet Cevat Paşa Türbesi, paşanın ölümünden kısa bir süre sonra eşi tarafından Mimar Kemalettin Bey’e 1900 yılında yaptırılmıştır.

Ahmet Cevat Paşa, Sultan II. Ahmed dönemi sadrazamlarındandır. Küçük yaşta yetim kalmış, Şeyhülislam Atıfzade Hüsameddin Efendi tarafından yetiştirilmiştir. Bursa ve İstanbul’da yaptığı ilköğreniminden sonra Erkan-ı Harbiye’yi birincilikle bitirmiştir. Kolağası rütbesi ile padişahın yaverliğini yapmış, Osmanlı Rus Savaşına katılmış ve orada Süleyman Paşa’nın yaveri olmuştur. 1884 yılında Çetine’ye sefir olmuş ve Mirlivalığa (Tümgeneral) yükseltilmiştir. Daha sonra Girit’te asayişi sağlamış, Sultan II. Abdülhamid, hizmetine karşılık onu Müşirliğe 1891 yılında da Sadrazamlığa getirmiştir. Sadrazamlığı üç yıl sürmüş ve 1900 yılında İstanbul’da ölmüştür. Vasiyeti üzerine de Emir Buhari Dergâhı karşısında anne ve babasının gömülü bulunduğu mezarlığa gömülmüştür. Sonradan aynı yere türbesi yapılmıştır.

Neo-Klasik üsluptaki türbe, kesme taştan kare planlı, kubbeli bir yapıdır. Önüne dikdörtgen planlı bir giriş eklenmiştir. Kubbe duvarların kenarlarına yerleştirilen sekizgen sütunların taşıdığı kemerler üzerine oturtulmuştur. Türbe girişi mermerden olup, stalaktit başlıklı sütunların meydana getirdiği bir eyvandan girilmektedir. Burada celi-sülüs yazı ile kitabesi bulunmaktadır.

Kitabe:
“Sadr-ı Esbak ve yaveri Ekrem merhum Ahmed Cevad Paşa’nın türbesidir. Sene 1318 (1900).”

Giriş kapısındaki diğer kitabe Hattat Hafız Mehmet Nuri Efendi tarafından yazılmıştır.

Kitabe:
“Rahmetullahi alâ sahibi hâzihi’l-medfen
Hazreti Ahmed Cevat Paşa âli-cay kim
Üç sene hem on buçuk ay verdi sadra zib ü fer
Daima her mansıbda sıdk ile hizmet edip
Kıldı ibrazı meâsır ol hidivi nâmıver
Seyyidü’l-Kevneynden artık Cevad gel emrini
Alem-i manâda etmiş Firdevse sefer
Layıh oldu leyle-i Miracda tarih –i tam
Hak ede Ahmed Cevad Paşa’ya cinanı makar murtaza sene 1319 (1900).”

Türbede Ahmed Cevad Paşa ile kız kardeşi Hace Sare Hanım (1916) gömülüdür.


Âşık Paşazade Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Haydar Mahallesi, Cibali Caddesi, Esrar Dede Sokağı’nda bulunan Âşık Paşa Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan türbe, XV. yüzyılda yapılmıştır. Âşık Paşa Külliyesi eski saray Ağalarından Abdullah Oğlu Hüseyin Ağa tarafından Derviş Ahmet veya Âşık Paşazade olarak tanınan Şeyh Ahmet Efendi adına yapılmıştır.

Âşık Paşazade ismi ile tanınan Şeyh Ahmed Efendi Osmanlı tarihçisi olup, ünlü Âşık Paşazade Tarihi’ni yazmıştır. Âşık Paşa’nın soyundan geldiği için de bu isimle tanınmıştır. Konya’da Sadreddini Konevi Tekkesi’nde bulunan Şeyh Abdullah Makdisi’den, Mısır’da Seyyid Ebu’l Vefa Hazretlerinden ders almış ve Rumeli Sancak Beyleri’nden İshak Paşa’nın himayesine girmiştir. Sultan II. Murad’ın (1446–1451) Macaristan seferine katılmış, Kosova Savaşı’na katılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’a yerleşerek öğrenci yetiştirmiştir.

Türbe Âşık Paşazade Camisi’nin Kıble yönünde birbirleri ile sonradan birleştirilmiş kare planlı iki bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan Âşık Paşazade’nin mezarının üzerindeki türbe 16.00x16.00 m. ölçüsünde kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü bir yapıdır. Bu kubbe mukarnaslı konsollar, sivri tromplar ile desteklenmiş ve on iki köşeli bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Türbenin basık kemerli girişi avluya açılan doğu yönündedir. İçerisi demir parmaklıklı, dikdörtgen söveli, iki sıralı pencerelerle aydınlatılmıştır. Türbenin diğer türbe ile arasında kalan üçgen planlı, cadde üzerindeki cephesine de üçlü bir pencere grubu yerleştirilmiştir. Bir bakıma ziyaret penceresi niteliğini taşıyan bu pencerelerden ortadaki sütunçelerle bir niş içerisine alınmıştır. Üzerinde de hafifletme kemerinin aynası ve geometrik bir mermer şebeke bulunmaktadır. Cadde boyunca basık kemerli bir dış kapısı daha bulunmaktadır.

Âşık Paşazade’nin ahşap sandukası türbenin güney kesiminde, her iki türbe arasındaki üçgen alanın bulunduğu yerdedir. Burada Âşık Paşazade’den başka soyundan gelen dokuz kişi daha gömülüdür. Bu mezarların kime ait oldukları bilinmemektedir.

Kesme köfeki taşından yapılmış olan bu bölümün güneybatısında da Seyyid Velayet’in torunlarından Mehmet Çelebi’nin gömülü olduğu 7.00x7.00 m. ölçüsünde daha küçük bir türbe vardır. Bunlardan Âşık Paşazade’nin türbesi mihrap ekseni üzerine yerleştirilmiş, diğer türbe de Cibali Caddesi üzerine yerleştirilmiştir. Her iki türbenin bu konumundan ötürü iki bölümün arasında üçgen planlı bir ara mekân meydana gelmiştir. Seyyid Velayetin türbesi yapı üslubu olarak Âşık Paşazade Türbesi ile aynı özellikleri taşımaktadır. Türbenin doğu yönündeki basık kemerli bir kapıdan içerisine girilmektedir.

Türbe içerisinde on iki mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan birisi eşi Rabia Sultan’a, diğeri soyundan gelen şeyhlerden Sait Efendi’ye aittir. Diğer on mezarın kime ait olduğu bilinmemektedir.


Balâ Süleyman Ağa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Silivri Kapı Veledi Karabaş Mahallesi’nde, Tekke Maslahı ve Balâ Tekkesi Sokağı’nda, Balâ Süleyman Ağa Camisi’nin içerisinde bulunan bu türbe XV. yüzyılda yapılmıştır.

Balâ Süleyman Ağa, Fatih Sultan Süleyman (1444–1446; 1451–1481) devrinde yaşamış, İstanbul’un fethine katılmış, daha sonraki savaşlarda da topçu başı olarak görev yapmıştır. Yaşamı ile ilgili fazla bir bilgi bulunmamaktadır.

Balâ Süleyman Ağa, kendi ismini taşıyan bugünkü külliyesini 1453–1457 yılları arasında yaptırmıştır. Külliyenin bulunduğu yerde kâgir duvarlı, ahşap çatılı küçük bir mescidi, dergâhı ve kuyusu bulunuyordu. Ölümünden sonra da bu mescidin yanına gömülmüştür. Zamanla harap olan Balâ Mescidi ve tekkesi Sultan Abdülaziz (1861–1876) döneminde, Sultan II. Mahmud’un saraylılarından Sazkâr Kalfa tarafından Nakşibendî Tarikatı’na bağlı cami-tevhidhane olmak üzere eskisinden daha büyük ölçüde, camisi de kubbeli olarak yeniden yapılmıştır. Camiye bitişik Süleyman Ağa’nın türbesi ile harem dairesini, derviş hücrelerini, mutfak ve kiler gibi müştemilatı da yaptırmıştır. İstanbul’da büyük bir hasara neden olan 1894 depreminde Balâ Külliyesi harap olmuş, Sultan II. Mahmud’un kızı Adile Sultan tarafından yenilenmiştir. Daha sonra Sultan II. Abdülhamid tarafından genişletilmiş, Perestu Kadın Efendi de yapının duvarına bir de çeşme eklemiştir.

Türbe yapı topluluğunun kuzeyinde, kesme ve moloz taştan düzgün olmayan bir plan tipinde yapılmıştır. Cami içerisindeki bir odada yer alan türbenin dördü batıya, üçü kuzeye açılan yedi penceresi vardır. Türbenin dış cephesinde basık kemerli pencereleri ile ahşap saçağı arasına Ömer Faik Efendi’nin istifli bir sülüs yazısından oluşan bir kuşak bulunmaktadır.

Türbede Balâ Süleyman Ağa’dan başka eşi, Şeyh Ali Efendi, Mekke Şeyhlerinden Muhammed Sait Can Efendi, Şeyh Ali Efendi’nin eşi Sıdıka Hanım ve Şeyh Mehmet Sadedin Efendi’ye ait olmak üzere altı mezar bulunmaktadır.


Bayram Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Haseki’de Cerrahpaşa ile Keçi Hatun Mahallesi’nin sınırları içerisinde bulunan Bayram Paşa Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan türbe, 1634–1635 yıllarında Hassa Baş Mimarı Kasım Ağa tarafından yapılmıştır. Bayram Paşa Külliyesi cami, medrese, sıbyan mektebi, tekke, hazire, sebil, çeşme, dükkânlar ve türbeden meydana gelmiştir.

Bayram Paşa, Sultan IV. Murad (1623–1640) dönemi vezirlerinden olup, Yeniçeri Ocağı’nda yetişmiş, 1622 yılında Turnacıbaşı, 1623’te Zagarcıbaşı olmuştur. Aynı yıl Yeniçeri Kethüdası ve bir süre sonra da Yeniçeri Ağası olmuştur. Sultan I. Ahmed’in kızı Hanzade Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur. Bundan sonra Kubbe Vezirliği, 1625’te Mısır Valisi olmuş, 1628’de yeniden Kubbe Vezirliğine getirilmiştir. Veziriazam Hüsrev Paşa’nın entrikaları ile gözden düşerek azledilmiştir. Bir süre sonra da yeniden Sultan IV. Murad tarafından Kubbe Vezirliğine getirilmiştir. 1633’te Rumeli Beylerbeyliği, İkinci Vezirlik görevlerinde bulunmuş, Sultan IV. Murad ile birlikte Revan seferine katılarak Sadaret Kaymakamı olmuştur. Bundan sonra Veziriazamlığa getirildiği 1636 yılında Bağdat seferi sırasında Urfa yakınlarında ölmüştür. Cenazesi İstanbul’a getirilerek yaptırmış olduğu külliyeye gömülmüştür.

Bayram Paşa Türbesi kare planlı, tek kubbeli bir yapı olup ön tarafında tonozlarla genişletilmiş ahşap direkli bir revak bulunmaktadır. Bu revakın ahşaptan kare kesitli yüksek kaidelere oturan yuvarlak ahşap direkleri düşey çubuklarla hareketlendirilmiştir. Üzerlerinde kompozit başlıklar bulunmaktadır. Dış cephesi kesme köfeki taşı ile kaplıdır. Duvar köşelerine köfeki taşından birer sütun yerleştirilmiştir. Türbenin her cephesinde biri altta, diğeri üstte olmak üzere birer pencere yerleştirilmiştir. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen planlı, üst sıra pencereler de alçı şebekeli sivri kemerlidir. Türbe içeriden üç yöne doğru eyvanlarla genişletilmiştir. İçerisi kalem işleri ile bezelidir. Kubbeye celi-sülüs yazı ile Fatır suresinin 41. ayeti, pandantiflere de Allah, Muhammed, Çehar-Yâr-ı Güzin, Hasan ve Hüseyin isimleri yazılıdır. Duvarlarda lacivert zemin üzerine beyaz harflerle yazılmış bir ayet kuşağı çepeçevre dolaşmaktadır.

Türbenin kuzeybatısına bir de sebil eklenmiştir. Türbe içerisinde Bayram Paşa tek başına gömülü olup, bahçesinde dergâh şeyhlerine ait mezarlar bulunmaktadır.


Benlizade Ahmet Raşit Efendi Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Çarşamba’da Darüşşafaka Lisesi bahçesinin duvarına bitişik olan bu türbe yanındaki sebil ile birlikte Kazasker Benlizade Ahmet Raşit Efendi tarafından 1800 yılında yaptırılmıştır.

Benlizade Ahmet Raşit Efendi XVIII. yüzyıl devlet ricalinden olup, Kazaskerlik yapmıştır. Rumelihisarı’nda, Anadoluhisarı’nda ve Büyük Çamlıca’da çeşmeleri, Çarşamba’da sıbyan mektebi ve sebili bulunmaktadır.

Ahmet Raşit Efendi’nin türbesi kare planlı, kesme taş ve moloz taştan yapılmış küçük bir türbedir. Üzeri kubbeli olan bu türbe ve yanındaki sebilin mermerleri barok üsluptadır.

Türbede Benlizade Ahmet Raşit Efendi ile ailesinden iki kişinin mezarı daha bulunmaktadır. Ancak bu mezarların kime ait oldukları bilinmemektedir. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, harap bir durumdadır.


Cerrah Mehmet Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Cerrahpaşa’da Cerrah Mehmet Paşa’nın Mimar Davut Ağa’ya yaptırmış olduğu külliyenin bir bölümünü oluştan türbe 1593 yılında yapılmıştır. Cerrah Mehmet Paşa Külliyesi cami, türbe, çeşme ve çifte hamamdan meydana gelmiştir.

Cerrah Mehmet Paşa Sultan III. Mehmet (1595–1603) dönemi sadrazamlarındandır. Enderun’da cerrahlık öğrenmiş, Sultan III. Mehmet’i sünnet etmiştir. Topkapı Sarayı’ndan Yeniçeri Ağası olarak çıkmış, bir süre sonra vezir olmuş, 1595 yılında da Hadım Hasan Paşa’nın yerine sadrazam olmuştur. Sadrazamlığı sırasında hastalanmış ve 1604 yılında ölmüştür.

Cerrah Mehmet Paşa’nın sağlığında yaptırdığı külliyenin avlusunun kuzeybatısında, avlu duvarına bitişik olan türbe sekizgen planlıdır. Kesme taştan kare planlı olarak yapılmış türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Her cephesine altlı üstlü birer pencere açılmıştır. Bunlardan alt kat pencereleri dikdörtgen mermer söveli, üst kat pencereleri de sivri kemerlidir. Doğu cephesindeki türbe girişinin önünde önceden bir ahşap revak bulunuyordu. Bu revak günümüze gelememiştir. Türbenin içerisi oldukça sade olup, beyaz badanalıdır.

Türbe içerisinde Cerrah Mehmet Paşa ile iki oğluna ait toplam üç sanduka bulunmaktadır.


Davud Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Kocamustafapaşa, Hobyar Mahallesi, Davutpaşa Camisi’nin avlusunda, caminin Kıble yönünde yer alan bu türbe külliye ile birlikte 1485 yılında yapılmıştır.

Davud Paşa, Fatih Sultan Mehmet (1444–1446, 1461–1481) devri vezirlerinden olup, Enderun’dan yetişmiştir. Çirmen Sancak Beyi iken gösterdiği başarıdan ötürü Ankara Sancak Beyi (1470), Anadolu Beylerbeyi olmuş, 1477 yılında Süleyman Paşa’nın yerine Rumeli Beylerbeyi olmuştur. Veziriazam Karamani Mehmet Paşa ile olan anlaşmazlığından ötürü azledilmiş, Bosna Sancak Beyliğine gönderilmiştir. Sultan II. Bayazıd (1481–1512) döneminde yeniden Rumeli Beylerbeyliğine atanmış, çok geçmeden de vezir olmuştur. 1483 yılında İshak Paşa’nın yerine Veziriazam olmuştur. On dört yıl süren Veziriazamlıktan sonra, bu görevden alınarak Dimetoka’da ikamete mecbur edilmiş ve 1498’de orada ölmüştür. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Davutpaşa Külliyesi’nde daha önce yapılmış olan türbesine gömülmüştür.

Türbe sekizgen planlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Türbenin içerisi 7.36 m. çapında, daire şeklindedir. Üzeri sekizgen kasnaklı kubbe ile örtülüdür. Türbenin doğusunda dört sütunun taşıdığı tek kubbeli bir revak bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde Arapça celi-sülüs yazı ile Şeyhülislâm İbn-i Kemal Efendi’nin söylediği bir kitabe bulunmaktadır.

Kitabe:
“Atak-ullâh yâ Derviş Davud
Bi-envâ’el-recâ-i mimmâ ledeyh
Felemmâ mâte enni kaled tarih
Kema hiye rahmet-ullaki aleyh.”

Türbenin basık kemerli kapısından sonra içerisi son derece sadedir. Beyaz badana ile sıvanmış olan türbenin yalnızca kubbe göbeğinde ve alt sıra pencerelerin alınlıklarında kalem işi kalıntıları görülmektedir.

Türbede Davud Paşa’nın sandukası bulunmaktadır. Günümüzde harap bir durumdadır.


Ebu Şeybetü’l Hudri Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Ayvansaray, Atik Mustafa Paşa Mahallesi, Toklu Dede Sokağı’nda bulunan bu türbe, Fatih Sultan Mehmet (1444–1446, 1461–1481) döneminde Fatih Sultan Mehmet tarafından diğer türbeler ile birlikte yaptırılmıştır.

Ebu Seybetü’l Hudri Hazretleri Eshab-ı Kiram’dan olup, Arap ordularının İstanbul’u kuşatmasına katılmış, 693 yılında İstanbul surları önünde 86 yaşında ölmüştür. Halk arasında Peygamber’in sütkardeşi olarak tanınmaktadır.

Türbe Sultan II. Bayazıd, Sultan II. Mahmud, Sultan Abdülaziz ve Sadrazam Çorlulu Ali Paşa tarafından onarılmıştır. Son onarımını Vakıflar Genel Müdürlüğü 1975–1977 yıllarında yapmıştır. Türbe moloz taştan, dikdörtgen planlı olup, üzeri Ahmed’ül Türbesi ile ortak çatıyla örtülüdür. Kapı ve pencereleri kesme köfeki taşından olan türbenin pencereleri demir parmaklıklarla örtülüdür. Türbe kapısı üzerinde Sultan II. Mahmud tarafından 1835’te yeniden yapıldığını belirten bir kitabe vardır. Bu kitabeyi Vakanüvis Sahaflar Şeyhizade Mehmed Esad Efendi yazmış, Yesarizade Mustafa İzzet Efendi de uygulamıştır.

Kitabe:

Dâver-i ashâb-ı sîret Şah-ı Mahmudü’Şiyem
Zatıdır girdâr-ı hayr-âsâr ile her dem elif
Hazret-i Bû Şeybeti’l-Hudrî’ye ta’zim eyledi
Türbesin tecdid ile ol şâh-ı âgâh û arîf
Gel hulûs ile duâ kıl zâhidâ tebcilile
Merkad-ı pâk-i sahabîdir bu me’vâ-yı şerîf
Tasliye zeylinde yâd oldukça ashâb-ı Güzin
Nazm-ı ahdi ol şehinşâhın ola nusret-redîf
Oldu dildâde melâik Es’adâ târihine
Merkad-ı Bû şeybe’yi Şâh-ı cihan yaptı latif
Sene 1251 (1835).”

Türbe içerisinde mermer sanduka ile ayakucunda da bir kuyusu bulunmaktadır. Ebu Seybetü’l Hudri Hazretlerinin mezarı dışında türbede başka bir mezar bulunmamaktadır. Yalnızca haziresinde Fatih Sultan Mehmet döneminden günümüze kadar uzanan mezarlar bulunmaktadır. 1990 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından surlar onarılırken türbe de onarılmıştır. Günümüzde ziyarete açık bulunmaktadır.


Gazanfer Ağa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Kırkçeşme Mahallesi’nde, Bozdoğan Kemeri’nin yanında, Atatürk Bulvarı üzerinde olan bu türbe, yanındaki medrese ve sebilden oluşan yapı topluluğu ile birlikte 1596 yılında yapılmıştır.

Gazanfer Ağa Sultan III. Mehmet (1595–1603) devri Has Odabaşısı ve Kapı Ağasıdır. 1603 yılında ölmüş ve sağlığında yaptırmış olduğu türbesine gömülmüştür.

Türbe kesme taştan, on iki gen planlı olup, üzeri kasnaksız bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe iki sıra halinde pencerelerle aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler demir parmaklıklı, dikdörtgen mermer söveli olup, üzerlerinde sivri kemerler bulunmaktadır. Üst sıra pencereler ise sivri kemerli alçı şebekelidir. Türbenin medreseye bitişik olan batı yönünde alt sıra pencereler yerine altı dolap nişi yerleştirilmiştir. Üst sıra pencerelerin üzerine bezeme olarak Rumilerden meydana gelen kalem işleri yapılmıştır. 

Türbe içerisinde Gazanfer Ağa’nın yanı sıra kimliği bilinmeyen iki kadın mezarı daha bulunmaktadır.

Gazanfer Ağa yapı topluluğu günümüzde Karikatür Müzesi olarak kullanılmaktadır.


Gazi Osman Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesinde, Fatih Camisi avlusunda bulunan Gazi Osman Paşa Türbesi, Gazi Osman Paşa’nın 1900 yılında ölümü üzerine Harbiye Nezareti Ebniye-i Askeriye Mimarlığına atanmış olan Mimar Kemalettin Bey tarafından tasarlanan projeye göre aynı yıl yaptırılmıştır.

Gazi Osman Paşa Plevne Kahramanı olarak tanınmıştır. Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ve İdadisi’nden sonra 1852 yılında Harbiye’den mezun olmuş, Batı Anadolu’nun, özellikle Bursa yöresinin haritasını yapmış, Cebelilübnan, Girit ve Yemen’de görev yaptıktan sonra Paşalığa yükselmiştir. Manastır Fırka Komutanlığı’na 1875 yılında getirilmiş, 1876 Osmanlı-Rus Savaşı’nda başarılarından ötürü Müşirliğe yükselmiştir. Rusların Osmanlılara yeniden savaş ilan etmeleri üzerine Vidin ve Rahova’yı savunmakla görevlendirilmiş Rusların Plavne’yi kuşatmasında beş ay süren büyük bir savunma yapmıştır. Bu savaşta yaralanmış ve esir düşmüştür. Rus Çarı II.Alexander paşaya büyük saygı göstermiş ve kılıcını almamıştır. İstanbul’a dönüşünde Sultan II. Abdülhamit (1876–1909) Gazi unvanı vermiştir. Bir süre Mabeyn Müşavirliği yapmış, 5 Nisan 1900’de ölmüştür. Vasiyeti üzerine de Fatih Camisi haziresine gömülmüştür.

Gazi Osman Paşa’nın türbesi Neo-Klasik üslupta, kare planlı olup üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Yarım küre biçimindeki kubbe basık ve yuvarlak bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kare plandan kubbeye geçiş küçülen ve köşelerde küçük, yarım kubbeciklerle tamamlanan kemerlerden oluşmuştur. Giriş cephesi dışında üç cephesine birer pencere açılmıştır. Giriş cephesi mukarnaslı iki sütunun taşıdığı bir kemer şeklindedir. Türbe oldukça sade olup, yalnızca sandukasının çevresinde ahşap bir şebeke bulunmaktadır. Bu şebeke akantus yaprakları, çiçek ve palmetlerle bezenmiştir.

Türbede Gazi Osman Paşa tek başına gömülüdür.


Gülbahar Hatun Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesinde, Fatih Camisi haziresinde, Fatih Sultan Mehmed Türbesi’nin güneydoğusunda bulunan Gülbahar Hatun Türbesi, Gülbahar Hatun’un 1492 yılında ölümünden sonra yapılmıştır. Türbe1766 yılında deprem sonucunda yıkılmıştır. Sultan III. Mustafa tarafından Fatih Camisi’nin yeniden yapımı ile birlikte bu türbe de yeniden yapılmıştır. Mimarı Mehmed Tahir Ağa’dır.

Gülbahar Hatun Fatih Sultan Mehmed’in eşi ve Sultan II. Bayazıd’ın annesidir. Sulatan II. Bayazıd’dan sonra Gevherhan Sultan’ı da dünyaya getirmiştir. Şehzade Bayazıd’ın tahta çıkması ile Valide Sultan olmuş ve 1492 yılında ölmüştür.

Türbe eski kalıntılarına dayanılarak aynı planda yapılmıştır. Sekizgen planlı ve tek kubbeli olan türbe kesme taştandır. Oldukça sade görünümlü türbeyi her kenarda altlı üstlü birer pencere aydınlatmaktadır. Alt sıra pencereleri dikdörtgen söveli olup, yuvarlak kemerli alınlıklara sahiptir. Üst sıra pencereler yuvarlak kemerli dışlıklara sahiptir. Türbeye giriş kuzey cephede olup, düz mermer bloktan oluşan yuvarlak kemerli kapı dikdörtgen bir çerçeve içine alınmıştır. Türbe Cibali yangını (1782) sırasında zarar görmüş ve Sultan I. Abdülhamid tarafından onarılmış ve bu onarımı belirten kitabe giriş kapısı üzerine konulmuştur.

Kitabe:
“Cennet mekân Firdevs-i aşiyan merhum ve makfurun leh
Fatih Sultan Mehmed Han tabe sera hazretlerinin
Zevce-i muhteremeleri valide-i mâcid merhum ve
Magfurun leh Sultan Bayazıd Veli Han
Merhume ve makfurun leha Gülbahar Hatun türbe-i şerifleridir 1196 (1781).”

Türbenin içerisi son derece sade olup, yalnızca kubbeye XVIII. yüzyıl üslubunda kalem işleri yapılmıştır.

Türbe içerisinde Gülbahar Hatun dışında Gevherhan Sultan ve kim oldukları bilinmeyen iki kadına ait sanduka bulunmaktadır.


Gülüştü Münire Valide Sultan Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesinde, Fatih Camisi’nin mihrap önünde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Büyük olasılıkla Sultan Abdülmecid (1839–1861) döneminin sonlarına doğru yapılmıştır.

Gülüştü Münire Valide Sultan, Sultan Abdülmecid’in eşi ve son Osmanlı Padişahı VI. Mehmed’in (Vahdeddin) (1918–1922) annesidir. 1861 yılında ölmüştür.

Osmanlı türbe mimarisinde ender yapılmış olan yuvarlak planlı bir yapıdır. Silindirik gövdenin üzerinde dar bir kasnak üzerine oturtulmuş kubbe ile örtülmüştür. Kesme köfeki taşından yapılmış olan türbenin alt sırasında dokuz, üst sırasında da on dört penceresi vardır. Doğu yönünde basık kemerli giriş kapısı vardır. İç mekân siyah renkte kalem işleri ile bezenmiştir. Burada akantus yaprakları, vazolardan çıkan bitkisel motifler tüm duvarları kaplamıştır.

Türbe içerisinde Gülüştü Münire Valide Sultan’dan başka V. Mehmed Reşat’ın eşi Dürrüaden Kadın (1909), Sultan Abdülmecid’in Gülüştü Valide Sultan’dan doğan kızları Zekiye Sultan (1856), Fatma Sultan (1857), Sultan Abdülmecid’in Verdcenan Kadın’dan doğan kızı Münire Sultan (1862), Sultan Abdülmecid’in başkadını Şehime Sultan (1857), Sultan Abdülmecid’in ikinci kadını Şerefnaz Hanım, Sultan Abdülmecid’in İkbali Ceylanyar Hanım (1856), Sultan Abdülmecid’in üçüncü ikbali Nesrin Hanım’dan doğan kızı Behice Sultan (1848) gömülüdür.


Habeşi Mehmet Ağa Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesi, Çarşamba’da Mehmed Ağa Camisi’nin haziresinde bulunan bu türbe Habeşi Mehmed Ağa’nın sağlığında, 1585 yılında Mimar Davud Ağa tarafından yapılmıştır.

Habeşi Mehmed Ağa’nın yaşamı ile ilgili yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Yalnızca 1582 yılında Babüssaade Ağası olduğu, 1598 yılında öldüğü bilinmektedir. Türbesinin yanına da kendi ismini taşıyan bir cami yaptırmıştır.

Türbe kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri gömme sütunlara dayanan sekiz kenarlı ahşap bir kasnak üzerindeki kubbe ile örtülmüştür. Türbenin ön cephesindeki giriş kapısının iki yanında birer alt pencere, yukarda da üç tepe penceresi bulunmaktadır. Girişin arkasındaki cephede ise iki sıra halinde üç pencere, yan cephelerde de yine iki sıra halinde ikişer penceresi bulunmaktadır. Giriş cephesinin önündeki iki sütun türbenin önünde ilk yapıldığı dönemlerde bir revak olduğuna işaret etmektedir. Ancak bu revak günümüze gelememiştir.

Türbenin içerisi son derece sade olup, duvarlarda kalem işi izlerine rastlanmaktadır.

Türbe içerisinde Habeşi Mehmed Ağa’nın sandukası dışında başka bir sanduka bulunmamaktadır.


Hafsa Valide Sultan Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesinde, Yavuz Sultan Selim Camisi’nin haziresinde ve Yavuz Sultan Selim Türbesi’nin yanında bulunan bu türbe, Hafsa Sultan’ın 1534 yılında ölümünden sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Acem Ali’ye yaptırılmıştır.

Hafsa Sultan Yavuz Sultan Selim’in baş kadını, Kanuni Sultan Süleyman’ın da annesidir. Hafsa Sultan Kırım Hanı Mengi Giray’ın kızıdır. Yavuz Sultan Selim’in padişah olması üzerine oğlu Şehzade Süleyman ile Manisa Sancak Beyliğine gitmiş ve orada sekiz buçuk yıl kalmıştır. Yavuz Sultan Selim’in ölümünden sonra oğlu Şehzade Süleyman padişah olunca da Valide Sultan Olmuştur. Hafsa Sultan 1534 yılında ölmüş ve kocası Yavuz Sultan Selim’in türbesi yanına gömülmüştür. Hafsa Sultan’ın Manisa’da cami, medrese, imaret, hankâh, darüşşifa, hamam ve sıbyan mektebinden meydana gelen külliyesi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Urla’da bir camisi vardır.

Hafsa Sultan’ın türbesi sekizgen planlı, kubbeli bir yapıdır. Bu türbe sonraki yıllarda hasar görmüş ve mimar Sinan tarafından onarılmıştır. Giriş kapısının önünde dört sütunun taşıdığı bir revak bulunmaktadır. Türbenin üzerini örten kubbe sekizgen kasnaklıdır. Bu türbe 1894 depreminde tümüyle yıkılmıştır. Meşrutiyetten önce yeniden yapımına başlanmışsa da tamamlanamamıştır. Türbe bugün yıkık bir durumdadır. Günümüzde yeni baştan onarılması gerekmektedir.


Hamdullahü’l (Ahmedü’l) Ensari Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesi, Ayvansaray Toklu Dede Sokağı’nda, Ebu Şeybet-ül Hudri Türbesi’nin arkasındadır.

Hamdullahü’l Ensari sehabeden olup, Eyüp Sultan ile birlikte İstanbul’un kuşatmasına katılmış ve surların yakınında ölmüştür. Türbe Ebu Şeybet-ül Hudri Türbesi ile birlikte aynı çatı altında yapılmıştır. Fatih Sultan Mehmed İstanbul’un fethinden sonra bu türbeyi yaptırmıştır. Günümüzdeki türbe Sultan II. Mahmud (1808–1839) tarafından 1835’te yapılmıştır.

Moloz taştan yapılan türbe dikdörtgen planlı olup, kapı ve pencere söveleri köfeki taşındandır. Türbenin giriş kapısı üzerinde Sultan II. Mahmud zamanında yapılan onarımı belirten Vakanüvis Sahhaflar Şeyhizade Mehmed Esad Efendi’nin 1849 tarihli talik yazılı kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabeyi Yesarizade Mustafa İzzet Efendi yazmıştır.

Kitabe:
“Her tarafta Han Mahûd-u kerâmet pişenin
Nev-benev âsâr-ı hayr-etvân olmakta bedid
İşte ezcümle bu Ensâr-i Gazi Türbesin
Eyledi ihyâda bezl-i himmeti Tahsin Resid
Himmete şayestedir hem sâhibi ol türbenin
Bâ alemdâr-ı Nebi gelmişti her kavl-i sedid
Hayr-ü nesre tâ ebed ol dâver-i dadevan
Mazhar itsûn ömr-ü şevketle Hüdâvend-i Mevid
Yazdı tarihe mücevher harf ile vak’anüvis
Oldu Hamdukkah Gazi merkadi el-hak cedîd sene 1251 (1835).”

Türbe içerisindeki Hamdullah’ül Ensari’ye ait mezar taşını sülüs yazı ile Mimar Acem Tekkesi Şeyhlerinden Seyyid İsmail Efendi yazmıştır. Türbe içerisinde Hamdullah’ül Ensari tek başına gömülüdür.


Hekimoğlu Ali Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Cerrehpaşa’da Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan türbe Mimar Mustafa Ağa ve yardımcısı Simon Kalfa tarafından 1732–1734 yılında yapılmıştır.

Hekimoğlu Ali Paşa, Sultan I. Mahmud (1730–1754) ve Sultan III. Osman (1754–1757) zamanında sadrazamlık yapmış ve bu göreve üç kez getirilmiştir. Hekimbaşı Venedikli Nuh Efendi’nin oğlu olup, Sultan III. Ahmet (1703–1730) zamanında saraya alınmıştır. Beylerbeyi, Adana Valisi, Halep Valisi, Anadolu Beylerbeyi, Şark Serdarlığı ve Tebriz Muhafızı olmuştur. Bunu Diyarbakır valiliği, ikinci kez serdarlığı ve Bosna valiliği izlemiştir.

Hekimoğlu Ali Paşa Türbesi kesme taş ve mermerden dikdörtgen planlı olup, üzeri iki kubbe ile örtülmüştür. Türbenin kuzey cephesi yarısına yakınına kadar mermerle kaplanmıştır. Bu cephede dört pencere ve bir de çeşme bulunmaktadır. Türbenin avlu cephesinde ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamayan bir revak bulunmaktadır. Türbe girişi oldukça sade olup, üzerine celi yazı ile kitabesi yazılmıştır.

Kitabe:
“Türbe-i Gazi Ali Paşa’ya eyle yadigâr
Ruh-i pâkin şâd edib eyle kuşade’l-Fatiha
Türbe-i Abdal Yakup ile Şeyh İbrahim’e
Gel rıza ile dua eyle oku bir Fatiha.”

Türbenin içerisi sıvalı olup, içerisinde bezemesi bulunmamaktadır. Yalnızca trompların altına rastlayan mukarnas konsollara celi yazı ile Hüseyin Kutlu’nun yazmış olduğu Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan ve Hüseyin isimleri madalyonlar içerisindedir.

Türbede on dört sanduka bulunmaktadır. Bunların Hekim Ali Paşa’nın ailesine ait olduğu sanılmaktadır. Türbenin batısındaki kubbe altında Şeyh Abdal ve ondan sonra gelen Şeyh İbrahim, Şeyh Hasan, Aşkî Dede ve Şeyh Rıza ile kimliği bilinmeyen şeyhler gömülüdür. Türbe dışında girişin iki yanındaki sofalarda da Hekimoğlu Ali Paşa’nın oğlu ve damadının mezarları bulunmaktadır.

Türbe bugünkü görünümünü Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1986 yılında yaptığı onarım sonrasında almıştır.


Hüsrev Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesi, Hoca Üveyz Mahallesi, Hüsrev Paşa Sokağı’nda, Bali Paşa Camisi’nin karşısında bulunan bu türbeyi Mimar Sinan 1545 yılında yaptırmıştır.

Hüsrev Paşa, Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) devri vezirlerinden olup, Sokollu ailesine mensuptur. Osmanlı sarayında Enderun’dan yetişmiş, Silahtar, Yeniçeri Ağası ve Mısır valiliklerinde bulunduktan sonra vezirliğe yükselmiş, azledilmesinden sonra evine kapanmış 1545 yılında ölmüştür. Türbesi mezarının üzerine yapılmıştır.

Türbe Mimar Sinan’ın en güzel eserleri arasında olup, her cephesi Osmanlı motifleri ile işlenmiştir. Yontma kesme taştan sekizgen planlı türbenin köşeleri yarım sütunlarla yumuşatılmıştır. Türbeyi örten kubbe geometrik zeminli, palmetli bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kubbe kasnağından kubbeye geçiş bir sıra mukarnas, sekizgenden on altıya geçiş ise üç sıra mukarnasla sağlanmıştır.

Giriş kapısı dışındaki bütün cephelere altlı üstlü pencereler açılmıştır. Bunlardan alt sıradakiler dikdörtgen söveli, üst sıradaki pencereler ise sivri kemerlidir. Giriş kapısının önünde daha önceden var olduğu kaynaklardan öğrenilen revak günümüze gelememiştir. Giriş kapısı kırmızı beyaz kilit taşlarından yapılmış yayvan kemerlidir. Bu kemer ile daha üstteki Bursa kemeri arasına sülüs yazı ile yer yer Rumilerle süslü kitabesi yazılmıştır.

Kitabe:
“Türbe-i Hüsrev Paşa Rahmetullahi aleyh/Hak kıyametle inayet eylesin
Mustafa ona şefaat eylesin/İşitenler dediler tarihini
Daim Allah ona rahmet eylesin/Sene 952 (1545).”

Bu kitabenin üzerinde tek satır halinde” Mezar-ı Hüsrev Paşa, rahmetu’ilahi aleyh” yazılıdır. Türbenin içerisi oldukça sade olup, Paşa’nın sandukasının mermer şebeke ile kaplı olduğu günümüze gelen izlerden anlaşılmaktadır. Kubbenin ortasında kalem işi bir madalyon bulunmaktadır.

Türbe içerisinde Hüsrev Paşa, İlyas Reis ve Hızır Reis gömülüdür. İç kısımdaki sandukalar bir yangın sonucu yanmıştır. Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete kapalıdır.


Nişancı Mehmet Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesi, Atikali’de Müstakimzade Sokağı’nda bulunan bu türbe Nişancı Mehmet Paşa Camisi ile birlikte Mimar Sinan tarafından 1587 yılında yapılmıştır. Türbe caminin avlu duvarına bitişiktir.

Nişancı Mehmet Paşa Sultan III. Murad (1574–1595) dönemi vezirlerinden olup, Teskirecilik, Reisülküttablık ve Nişancılık görevi yapmıştır. Kubbe-i Nişin dördüncü vezirliğine 1580 yılında getirilmiş, bu görevde iken 1594’te ölmüştür.

Türbe Klasik Osmanlı üslubunda, kesme taştan sekizgen planlı olarak yapılmıştır. Üzeri kasnaksız bir kubbe ile örtülüdür. Türbenin kuzeybatı kenarı caminin avlu kapılarından biri ile birleştirilmiştir. Bu nedenle ortaya çıkan uyumsuzluk, kapının iki yanına yerleştirilmiş mukarnaslı birer niş ile giderilmiştir. Türbenin doğusunda dört sütunlu ön kısma üç, yanlara da birer sivri kemerle açılan revak kısmı bulunmaktadır. Dört sütuna oturan revak sivri kemerli olup, revak kemerleri arasında farklı genişlikler vardır. Orta bölüm palmet şeklinde kesilmiş, renkli taşlarla örülmüş kapı için düzenlenmiştir. İki yanına mukarnaslı nişler yerleştirilmiştir. Türbenin kapısı üzerinde üç sütun halinde dört satırlık on iki mısralık kitabesi bulunmaktadır.

Kitabe:
“İntikâl eyledi merhûm Mehmed Paşa
Sahib-i nâm ve nişan pir aziz—i vüzerâ
Gün gibi hane-i nüzûl etdi vücûd-u pakî
Nâm-ı nâmisîyle oldu müşerrif-i dünya
Şimdiden sonra yeridir çıkılûb ellerden
Karalır kinin bugusiyle bu kulse-i tuğrâ
Sıhhatinde yapûben Cami’ini türbesini
Ehl-i imândan ider ruhî temenna-i duâ
Ruz-i şerbese idi’aşr-i âhir ramazan
İrtihal etdi cihandan o ‘aziz-i şühedâ
Kudsiyan fevti Sa’i işidup tarihin
Dediler vasil-i Hak oldu Nişanî Paşa.”

Külliyenin hazireye girişteki cümle kapısı üzerinde de üçer satırlık kartuşlar içerisinde türbenin asıl kitabesi bulunmaktadır.

Kitabe:
“Min ari üstüne geldikçe ihvan
Göstereceg nam-ihan ile yeksân
Edüb, şevkat içüb dest-i du’ayı
Diyeler ona rahmet ede rahman
Sonların haminin halim eğrine derler, kim neyler.”

Bu kitabenin sağında;
“Merhûm ve Mağfur
Sahib’ül hayratın
Nazm-ı şerifeleridir

Bu kitabenin solunda ise;
“Ruhuiçün Fâtiha
Okuyanların akıbeti
Hayr ola Tuvufiye
Sene 1001 (1592–1593).”

Türbe iki sıra halinde pencerelerle aydınlatılmıştır. Bunlardan dikdörtgen mermer söveli alt sıra pencereler kaş kemerlidir. Üst kat pencereler ise petek şebekelidir. Türbenin içerisi oldukça sadedir. Bununla beraber sıva altındaki izlerden ilk yapıldığı dönemde kalem işleri ile bezeli olduğu anlaşılmaktadır. Kubbenin içerisine de madalyonlu XVI. yüzyıl özelliklerini taşıyan kalem işi yapılmıştır.

Türbede Nişancı Mehmet Paşa’nın ahşap sandukası bulunmaktadır. Bunun dışında başka bir mezar bulunmamaktadır. Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetimindedir.


Nakşıdil Valide Sultan Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesinde, Fatih Camisi’nin mihraba yönelik avlusunda yer alan bu türbeyi Nakşidil Valide Sultan sağlığında, 1817 yılında yaptırmıştır.

Nakşidil Valide Sultan I.Abdülhamid’in (1774–1789) hanımlarından olup, Sultan II. Mahmud’un (1808–1839) annesidir. Aslen Fransız olan Nakşıdil Valide Sultan Sultan II. Mahmud’un padişah olması ile Valide Sultan olmuştur. 1817 yılında tüberkülozdan ölmüştür. Nakşıdil Valide Sultan İstanbul’un çeşitli yerlerinde çeşme ve sebiller yaptırmıştır.

Nakşıdil Valide Sultan Türbesi barok üslupta, on altıgen planlıdır. Türbenin ön cephesi mermer kaplı olup, burada kompozit başlıklı sütunçeler, üst katta plastırlar ile kaplıdır. Cephelerde bu simetrik bölünmeler iki sıra halindeki dalgalı silmelerle kesilmiş ve böylece tüm cephe boyunca bir hareketlilik sağlanmıştır. Türbenin cephesinde alt katta basık kemerli dikdörtgen pencereler, ikinci katta da oval pencereler yer almaktadır. Ayrıca bu cephe görünümü akantus yaprakları, çeşitli fiyonklar ile tam bir barok üslubunu yansıtmaktadır. Üzeri yüksek kasnaklı kubbe ile örtülü olup, kasnak plasterler ve çatı kulecikleri ile sona ermektedir. Türbenin doğu cephesinde üç gözlü, kubbeli giriş revakı bulunmaktadır. Bu revakın sütunları mermerden ve İon başlıklıdır. Dış cephesi devrinin üslubunu yansıtan kabartmalarla süslenmiştir. Türbe kapısı üzerinde Hattat Mustafa Rakım’ın celi-sülüs yazı ile mermer siyah zemine altın varakla kabartma olarak Zümer suresinin 53. ayeti yazılmıştır. Bunun yanı sıra iç kapı üzerine de Hattat Mustafa Rakım tarafından Al-i İmran suresinin 133. ayeti yazılmıştır.

Nakşıdil Valide Sultan Türbesi’nin içerisi XIX. yüzyıl kalem işleri ile bezenmiştir. Kubbe kasnağına İnsan suresini kapsayan yazı frizi yine Hattat Mustafa Rakım Efendi tarafından yazılmıştır. Türbe içerisindeki sultanın sandukası sedef kakmalı şebekelerle çevrilmiştir. Sandukanın ön yüzüne güneş armalı, İstanbul işi bir çerçeve içerisine de bir mersiye yazılmıştır.

Türbede Nakşıdil Valide Sultan’dan başka on dört sanduka daha bulunmaktadır. Bunlar Sultan II. Mahmud’u Yeniçeri isyanından kurtaran Cevri Kalfa, Sultan II. Mahmud’un Müşiya Kadın’dan dünyaya gelen kızı Mihrimah Sultan (1838), Sultan II. Mahmud’un çiçek hastalığından ölen kızları Münire Sultan (1824), Fatma Sultan (1824), Sultan II. Mahmud’un çiçek hastalığından ölen oğlu Şehzade Abdülhamid (1824), Şehzade Nizameddin (1837), Sultan II. Mahmud’un ikbali Zeyni Felek Hanım (1842), Sultan II. Mahmud’un yedinci kadını Misli Nayab Kadın Efendi, Sultan II. Mahmud’un hanımı ve Adile Sultan’ın annesi Zernigâr Kadın 1832, Sultan II. Mahmud’un kızı Hayriye Sultan (1832), Kamerfer Kadın ve Ebufettan Hanım’a aittir.


Pertevniyal Valide Sultan Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Aksaray’da Guraba Hüseyin Ağa Mahallesi’nde Pertevniyal Valide Sultan Camisi’nin haziresinde bulunan bu türbe, 1871 yılında yaptırılmıştır. İlk yapımında caminin kıble avlusunda yer alan türbe 1926–1929 yıllarında tramvay yolunun genişletilmesi sırasında geri çekilmiştir. Aksaray Meydanı’nın H. Prost planına göre düzenlenmesi sırasında bir kez daha geri alınan türbe daha sonra Vatan Caddesi’nin açılışı ve Aksaray Meydanı’nın yeniden düzenlenmesi sırasında 1958 yılında yıkılmıştır. Türbenin parçaları Laleli’deki Sultan III. Selim Türbesi’nin haziresine taşınmıştır. Pertevniyal Valide Sultan’ın naşı ise bir süre Topkapı Sarayı Müzesi Silahtar Dairesinde korunmuş, 1967’de Sultan II. Mahmut Türbesi’nde padişahın sandukası altına gömülmüştür. Bunun ardından türbenin mimari parçalarından kısmen yararlanılarak Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından avluya alınarak yeniden yapılmış, sultanın naşı da türbesine nakledilmiştir.

Pertevniyal Valide Sultan, Sultan II. Mahmud’un (1808–1839) hanımı ve Sultan Abdülaziz’in (1861–1876) annesidir. Sultan Abdülaziz’in 1861’de tahta çıkması ile Valide Sultan olmuştur. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi üzerine inzivaya çekilmiştir. Bundan sonra birçok kişiyi yetiştirmiş ve 1883 yılında ölmüş ve yaptırmış olduğu türbesine gömülmüştür. İstanbul’da Valide Sultan Camisi’nin yanı sıra çeşitli eserler yaptırmıştır. Ayrıca Konya’daki Aziziye Camisi’ni de yaptırmıştır.

Pertevniyal Valide Sultan Türbesi Neo-Klasik ve Ampir üslubunda, yüksek bir platform üzerine yapılmıştır. Türbenin dış kapısı üzerine mermer kabartma tekniğinde celi-sülüs yazı ile Yasin suresinin 58. ayeti, iç kapısının üzerine de yine aynı teknikte Yusuf suresinin 64. ayeti yazılmıştır. Türbe kesme köfeki taşından dikdörtgen planlı olup, orta bölüm ve buraya bakan dört ayrı küçük mekândan meydana gelmiştir. Üzeri kubbe ile örtülüdür. Kubbe eteğine de celi-sülüs yazı ile Bakara suresinin 255 ve Haşr suresinin 21.-24. ayetleri yazılmıştır.

Türbe içerisinde Pertevniyal Valide Sultan’dan başka torunu Yusuf İzeddin Efendi’nin oğlu Sadedin Efendi (1884), gelini ve Yusuf İzeddin Efendi’nin eşi Cesm-i Ahu Hatun (1911) ve gelininin annesi Mestare Hanım gömülüdür.


Mustafa Rakım Efendi Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesi, Karagümrük Atik Ali Caddesi’nde, Atik Ali Camisi’nin karşısında bulunan bu türbenin, yanındaki medrese ile birlikte 1826 yılında yapıldığı sanılmaktadır.

Hattat Mustafa Rakım, Türk hat sanatının en ünlü kişilerindendir. Ünye’de 1757 yılında dünyaya gelmiş, kardeşi Hattat İsmail Zühtü Efendi ile birlikte küçük yaşta İstanbul’a gelerek bir yandan medrese tahsilini sürdürmüş, diğer yandan da hat sanatını öğrenmişlerdir. Derviş Ali Efendi’den 12 yaşında icazet almıştır. Devrin önde gelen kişilerinin çocuklarına ders vermiş ve aynı zamanda da resim yapmıştır. Sultan III. Selim’in (1789–1807) tahta çıkışında bir resmini yapmış ve kendisine takdim etmiştir. Padişah bu resmi çok beğenmiş ve ona Müderrislik payesi vermiştir. Bundan sonra sarayla bağlantı kuran Rakım Efendi Şehzade Mahmud’un (1808–1839) yazı hocası olmuş ve onun öğrencisi olan Sultan, hattat padişahlar arasında ün yapmıştır.

Mustafa Rakım Efendi Molla unvanı ile İzmir (1809), Edirne (1814), Mekke (1816) ve İstanbul (1818) kadılıklarına getirilmiş ve 1823 yılında da Anadolu Kazaskeri olmuştur. 26 Mart 1826 yılında İstanbul’da ölmüştür.

Mustafa Rakım Efendi’nin İstanbul’un çeşitli camilerinde, mezar taşlarında kitabeleri bulunmaktadır. Ayrıca çok sayıdaki levhaları, hilyeleri ve Kuran’ları bulunmaktadır. Bugün bunların bir kısmı Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ile Topkapı Sarayı Müzesi’nde ve özel koleksiyonlarda bulunmaktadır.

Hattat Mustafa Rakım Efendi’nin Türbesi kesme taştan yapılmış olup, avlu cephesindeki duvarlar bir sıra taş, iki sıra tuğladan örülmüştür. Caddeye bakan duvarlar ise kesme taştandır. Türbenin üzeri doğrudan doğruya duvarlar üzerine oturan kubbe ile örtülüdür. Türbenin kuzeydoğu köşesine celi-sülüs yazı ile yazılmış mermer bir kitabe yerleştirilmiştir.

Kitabe:
“Sabıka sadr-ı Anadolu ve hazin-i kelâmü’r-rabbâni Hattat Mustafa Rakım Efendi ruhiçün Fatihâ 1241 (1826) Ketebehu Mustafa Rakım.”

Bu kitabenin Hatat Rakım tarafından yazıldığı sanılıyorsa da bu konuda bazı iddialar bulunmaktadır. Ölümünden sonra öğrencisi Haşim Efendi tarafından veya ölmeden önce kendisi tarafından yazıldığı konusu çelişkilidir. Türbenin cadde üzerindeki üç penceresi üzerinde de bir başka kitabe daha bulunmaktadır.

Türbenin içerisi son derece sade olup, Hattat Mustafa Rakım Efendi ile öğrencisi Haşim Efendi’nin (1845) sandukaları bulunmaktadır.


Şehzadeler Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Çarşamba semtinde Yavuz Sultan Selim Camisi avlusunda bulunan bu türbe, Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) emri üzerine Mimar Acem Ali tarafından 1522–1523 yılında yapılmıştır. Türbede Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadeleri gömülüdür.

Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunda olup, kesme taştan sekizgen planlıdır. Üzeri yuvarlak bir kasnak üzerine oturtulmuş kubbe ile örtülüdür. Türbeye önünde revak bulunan batı yönündeki bir kapıdan girilmektedir. Bu kapının iki yanına renkli sır tekniği ile yapılmış altıgen çiniler yerleştirilmiştir. Bu çiniler lacivert zemin üzerine sarı, beyaz, yeşil ve firuze renklerden yapılmıştır. Türbenin girişi dışındaki duvarları altlı üstlü ikişer pencere ile hareketlendirilmiştir. Türbe içerisindeki bezemesi oldukça sadedir. Yalnızca kubbe ve kubbeye geçişi sağlayan kasnak üzerinde kalem işi süslemeler görülmektedir. Kubbenin dış kasnağında celi-sülüs yazı ile bir yazı kuşağına yer verilmiştir. Burada Besmele, Ayet’el Kürsi, Zümer suresinin 74. ayeti ile Yusuf suresinin 92. ayeti yazılıdır.

Türbe içerisinde Kanuni Sultan Süleyman’ın oğulları Şehzade Murad (1521), Şehzade Mahmud (1521), Şehzade Abdullah (1526), Yavuz Sultan Selim’in kızı, İskender Paşa’nın eşi Hafsa Sultan (1538), Vezir Makdul İbrahim Paşa’nın eşi Hatice Sultan’ın (1553) sandukaları bulunmaktadır.


Sancaktar Hayreddin Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesi, Kocamustafapaşa semtinde, Sancaktar Hayreddin Camisi’nin avlusunda yer alan bu türbenin yapım tarihi ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Sancaktar Hayrettin Paşa kendi ismi ile tanınan medrese, cami ve türbesini yaptırmıştır. Günümüze gelemeyen bu türbenin erken dönemde yapılmış bir Bizans yapısı olduğu da iddia edilmiştir. Bu alan yanmış ve günümüze yalnızca Sancaktar Hayreddin Paşa ve dergâh şeyhlerine ait mezarlar gelebilmiştir.

Sancaktar Hayreddin’in Fatih Sultan Mehmed (1451–1481) devri alemdarlarından olduğu bilinmektedir.


Nureddin Cerrahi Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Derviş Ali Mahallesi’nde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Cerrahi dergâhının şeyhlerinden İbrahim Fahreddin Efendi 1921 yılında türbeyi onarmış, daha sonra ahşap olan duvarlar 1945’te betonarmeye dönüştürülmüştür.

Nureddin Cerrahi Halveti Tarikatının Ramazaniye bölümünden olan Cerrahiye koluna mensuptur. Asıl ismi Muhammed Bin Abdullah olup, 1671 yılında İstanbul’da Cerrahpaşa’da dünyaya gelmiştir. Aile seceresi Ebu Ubeyde bin Cerrah’a ulaştığı için de Cerrahi ismi kendisine yakıştırılmıştır. 1720 yılında ölmüş ve vasiyeti uyarınca da dergâhında annesinin ayakucuna gömülmüştür. Nureddin Cerrahi ile ilgili birçok menkıbe ve öykü bulunmaktadır. Ayrıca Mürşid-i Dervişanı Risalesi, Nutk-u Şerif, Nasihat-Ali isimli eserleri ile ilahileri bulunmaktadır.

Nureddin Cerrahi’nin türbesi İstanbul’un en büyük evliya türbelerinden olup, tevhidhane ile türbe aynı yapı içerisindedir. Ortak bir çatı ile üzeri örtülmüştür. Tevhidhane-türbe 18.50x14.00x16.00 m. ölçüsünde yamuk bir alanda yapılmıştır. Daha sonra bu yapıya küçük türbe, cennet oda gibi bölümler eklenmiştir. Yapının doğu kesimindeki 16.00x7.50 m.lik bölüm tevhidhaneye, batı kısmındaki 18.50x6.50 m.lik bölüm de türbeye ayrılmıştır. Her iki bölüm birbirlerinden dikmelerle ayrılmıştır.

Türbe içerisinde 44 kişi gömülüdür. Bunların başında Nureddin Cerrahi’nin yanı sıra Şeyh Seyyid Süleyman Veliyüddin Efendi, Şeyh Muhammed Hüsameddin Efendi, Seyyid Abdüşşekür Efendi, Şeyh Seyyid Abdülaziz Zihni Efendi, Şeyh Galib’in torunu Nemika Hanım ve diğer şeyhler ile müritler gelmektedir.


Oğlanlar (Olanlar) Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Murat Paşa Mahallesi’nde, Murat Paşa Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe, Sultan Abdülaziz (1861–1876) tarafından 1871 yılında yaptırılmıştır. Oğlanlar Dergâhının ilk banisi olan Yakub Ağa’nın ölümünden sonra Oğlanlar Tekkesi XIV. yüzyılın başlarında yapılmıştır.

Bu türbe ve yanındaki sebil Aksaray Çakır Ağa Mahallesi’nde bulunuyordu. Millet Caddesi açılırken dergâh yıkılmış, türbe ve sebil kısmı da Murat Paşa Camisi’nin avlusuna getirilmiştir.

Oğlanlar Şeyhi lakabı ile tanınan İbrahim Efendi İstanbul’da Hakikizade Osman Efendi’den Halveti hilafeti almış, daha sonra dönemin tanınmış mutasavvıflarından Aziz Mahmut Hüdai Efendi ve Abdülahad Nuri Efendi’den ders görmüş 1656 yılında İstanbul’da ölmüş ve dergâhının yanına gömülmüştür.

Türbe ve ona bitişik olan sebil tek bir mekân içerisindedir. Sebilin pencereleri aynı zamanda hacet (ziyaret) penceresi niteliğindedir. Türbe ve sebilin caddeye yönelik ikisi dar, ikisi geniş olmak üzere dört penceresi vardır. Bu pencerelerin aralarına yuvarlak madalyonlar içerisinde Kadiri sembolü olan Kadiri gülleri ve beş kollu yıldızlar yerleştirilmiştir.

Türbe içerisinde Şeyh İbrahim Efendi, Yakub Ağa ve kim oldukları bilinmeyen dört kişiye ait altı adet sanduka bulunmaktadır.


Ramazan Efendi Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Kocamustafapaşa Arabacı Beyazıt Mahallesi, Ramazan Efendi Sokağı’nda, Ramazan Efendi Camisi içerisinde bulunan türbe, cami ile birlikte, Bezirgân Hacı Hüsrev Çelebi tarafından Mimar Sinan’a 1506’da yaptırılmıştır.

Ramazan Mahfi Efendi, Halveti Tarikatının kollarından Ramazaniye şubesinin kurucusudur. Ramazan-uddin Mahfi ismi ile tanınmış, 1542 yılında Afyon’da dünyaya gelmiştir. Şeriat ve tarikat alanında devrinin ünlü ilim adamlarından ders almış ve sonra da onlara katılmıştır. Şeyh Muhiddin Mehmed Çelebi Karahisari’nin hizmetinde bulunmuş ve Onun tarafından tarikat hırkası giydirilmiştir. 1585 yılında İstanbul’a gelerek Kocamustafapaşa semtinde Bezestani Hoca Hüsrev Çelebi tarafından kendisi için yaptırılan cami ile dergâhta ders vermiştir. Birçok öğrenci yetiştirmiş, kerametleri ile tanınmıştır. Özellikle rüya tabirlerinde bilgisi bulunuyordu. 1616 yılında ölmüş ve dergâhının türbesine gömülmüştür.

Türbe 9.00x8.50 m. ölçüsünde yamuk dikdörtgen planlı olup, yarım altıgen bir çıkma ile genişletilmiştir. Moloz taş ve tuğla duvarlı türbenin üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Güneybatı ve kuzeydoğu köşesinde iki giriş kapısı, diğer yönlerinde de birer penceresi bulunmaktadır. Ramazan Efendi’nin sandukasının bulunduğu çıkmanın yüzlerine de yuvarlak pencereler açılmıştır. Sandukanın bulunduğu bölüm kubbe altına rastlamaktadır. Sandukanın etrafı demir parmaklıklarla çevrilmiştir. Türbe içerisinde herhangi bir bezeme bulunmamaktadır.

Türbede Ramazan Efendi ile birlikte kim oldukları bilinmeyen biri kadın yedi erkek gömülüdür. Türbe, İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetimindedir.


Şeyh Velayet Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Karagümrük, Haydar Mahallesi, Şair Balcı Sokağı’nda bulunan bu türbenin yapım tarihi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XVI. yüzyılın sonlarına doğru yapıldığı sanılmaktadır. Yanında Âşık Paşazade Türbesi bulunmaktadır.

Şeyh Velayet Peygamber’in soyundan gelmiş olup, gerçek ismi Seyyid Velayet bin Seyyid İshak’dır. Bursa’da dünyaya gelmiş devrin ünlü âlimlerinden aklî ve nakli ilimler öğrenmiş, Molla Gürani’den de hadis dersleri almıştır. Şeyh Ahmed’den feyz almış ve tasavvuf yolunda ilerledikten sonra birçok öğrenci yetiştirmiş ve 1522 yılında İstanbul’da ölmüştür.

Türbe Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda, köfeki taşından kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbe altlı ve üstlü iki sıra pencere ile aydınlatılmıştır. İç kısmında bezemeye rastlanmamaktadır.

Türbe içerisinde Seyyid Velayet Efendi’den başka eşi, oğlu, halefi Derviş Muhammed ve dergâh şeyhleri olan on bir kişi gömülüdür.


Sümbül Efendi Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesi, Kocamustafapaşa’da Kocamustafapaşa Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe 1529 yılında yaptırılmıştır.

Sümbül Sinan Efendi Halveti tarikatının Cemali koluna bağlı Sümbüliye şubesinin kurucusudur. Gerçek ismi Yusuf olup, Zeynüddin unvanı ile tanınmaktadır. Halk Ona Sümbül Efendi ismini yakıştırmıştır. Sümbül Efendi Merzifon’da 1451 yılında doğmuş, İstanbul’a gelerek medrese eğitimi almıştır. Daha sonra Halveti Tarikatına girmiş, Mısır’a gitmiştir. Dergâh şeyhi Mehmed Cemaleddin Efendi’nin ölümü üzerine ve Onun vasiyeti ile İstanbul’a gelerek 1494 yılında tekkenin başına geçmiştir. Birçok mürit yetiştirmiştir. Merkez Efendi de Onun yetiştirdiği halifelerden birisidir.

Sümbül Efendi birçok camide vaaz vermiş, Yavuz Sultan Selim’in yaptırdığı Yavuz Sultan Selim Camisi’nde 1523’te ilk vaazı vermiştir. Sümbül Efendi 78 yaşında, 1529 yılında ölmüş ve dergâhının haziresine gömülüp, üzerine türbesi yapılmıştır.

Türbe bugünkü görünümünü Sultan II. Mahmud (1808–1839) zamanında yapılan onarım ve Serasker Mehmed Rıza Paşa’nın 1920 yılından önce yaptırdığı restorasyon ile almıştır. İlk yapıldığı zaman sekizgen planlı olan türbe, bugün yuvarlak planlı ve üzeri kubbelidir. Türbenin güneyine yamuk planlı bir giriş bölümü eklenmiş, bu bölüme Sümbül Efendi ile Serasker Rıza Paşa’nın mezarlarının bulunduğu bölümün kapıları açılmıştır. Ayrıca burada Hattat Ömer Efendi’nin mezarı ile bir de kuyu bulunmaktadır.

Sümbül Efendi Türbesi’nin dört kenarında şadır
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
İstanbul Türbeleri
« Yanıtla #3 : 27 Ocak 2009, 22:13:16 »
Adile Sultan Türbesi (Eyüp)
İstanbul Eyüp ilçesi, Bostan İskelesi Sokağı’nda, Hüsrev Paşa Türbesi’nin solunda, Hüsrev Paşa Kütüphanesi’nin de karşısında bulunan Adile Sultan Türbesi Adile Sultan’ın 1899 yılında ölmesinden önce, 1849 yılında Sultan Abdülmecid (1839–1861) devrinde yapılmıştır. Bu türbeye eşi olan Sadrazam Mehmed Ali Paşa Türbesi de denilmektedir.

Adile Sultan Sultan II. Mahmud’un (1808–1839) kızı, Sultan Abdülmecid’in (1839–1861) de kız kardeşidir. Küçük yaşta annesi Zernigâr Hatun’u kaybetmiş ve II. Mahmud’un baş kadını Nevfidan Kadın tarafından büyütülmüştür. Adile Sultan Osmanlı sarayında özel hocalar tarafından yetiştirilmiş, edebiyat, din, müzik ve hat sanatı dersleri almıştır. Tophane Müşiri Mehmed Ali Paşa ile 1845 yılında evlenmiştir. Divanı olan tek padişah kızı olup, aynı zamanda Nakşibendî tarikatına mensup idi. Şiirlerinde mersiyeler ve gazelleri bulunmaktadır. Hayırsever bir kişi olup, yoksulları okutmuş, gelinlik kızlara çeyiz yaptırmış, suyu akmayan çeşmelerin suyunu akıtmıştır. Balâ Süleyman Ağa Külliyesi’ni yeniden yaptırmış ve sağlığında on dört ayrı vakıf kurdurmuş, vasiyeti uyarınca da ölümünden sonra serveti ve eşyaları satılarak yoksullara yardım için harcanmıştır.

Sadrazam Mehmed Ali Paşa Tophane Müşirliği, Kaptan-ı Deryalık ve Sadrazamlık görevlerinde bulunmuş, 1868 yılında da ölmüştür.

Türbe dikdörtgen planlı olup, üzerleri çapraz tonozlu iki odadan meydana gelmiştir. Bu odaların üzerleri birer kubbe ile örtülüdür. Türbenin cepheleri sarı Afyon mermerinden yapılmış, pencere şebekeleri ise özel olarak dökülmüştür. Türbe içerisinde XIX. yüzyılın tipik kalem işlerine yer verilmiştir. Ayrıca iki bölümün ortasındaki kapı ile pencerelerin demir parmaklıklarına son derece ince işçilik gösteren bezemeler yapılmıştır. Giriş kapısı üzerinde kardeşi Abdülmecid’in 1849 tarihli tuğrası bulunmaktadır.

Türbe girişinin sağındaki bölümde Adile Sultan, eşi Sadrazam Mehmed Ali Paşa, kızları Sıdıka, Aliye, Hayriye sultanlar ile oğlu İsmail Bey’in sandukaları bulunmaktadır. Sol tarafındaki bölümde de Sultan V. Murad’ın eşi Resân Hanım (1910), Sultan V. Murad’ın Resân Hanım’dan doğan kızı Aliye Sultan’ın (1903) sandukaları bulunmaktadır. Buradaki üçüncü mezar yerine gömü yapılmamıştır.


Abdurrahman Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Camii Kebir Caddesi ile Boyacı Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan bu türbe, kitabesinden öğrenildiğine göre Şekerpare Kadın tarafından 1648 yılında Abdurrahman Paşa için yaptırılmıştır.

Abdurrahman Paşa Sultan İbrahim (1640–1648) döneminde Babüssaade Ağası olmuştur. Osmanlı sarayında Enderun’dan yetişmiş, Anadolu ve Mısır valiliklerinde bulunmuş 1652 yılında da öldürülmüştür.

Türbe köfeki taşından, sekizgen planlı kubbeli bir yapıdır. Klasik Osmanlı üslubunda olan türbenin kubbeye geçişleri pandantiflerle sağlanmıştır. Türbenin içerisi altlı üstlü iki sıra halinde, dikdörtgen silmelerle çevrilmiş pencerelerle aydınlatılmıştır. Bunlardan alt sıra pencereler mermer şebekeli, dikdörtgen söveli, üst sıradakiler ise sivri kemerli alçı vitraylıdır. Bu vitraylarda madalyonlar içerisinde çiçek demetlerinden oluşan bezeme görülmektedir.

Türbenin giriş kapısı üzerinde on dört mısralık kitabede Şekerpare Kadın’ın türbeyi kendisi için yaptırdığı yazılıdır. Ancak Sultan İbrahim’in başmusahibesi olan Şekerpare Kadın gözden düşmüş ve kendisi için yaptırmış olduğu bu türbe Babüssaade Ağası Abdurrahman Ağa ile Hazine-i Hassa Ağası Hasan Ağa’ya satılmıştır.

Kitabe:
“Çûn Şekerpare Kadın Türbesi’ni mîrînden
Nakd-i semen ile becitmek olundu ferman
İstirâ üzre eylediler ânı bahâsını virüb
İstirâk üzre iki zâbit sâhib-i erkân
Birisi Bâb-ı Saâdet Ağası kim dinülür
Nâmına İzzet-i ikrâm ile Abdurrahman
Birisi de Ser-hazîn Hasan Ağa odur
Kadr ile hâfız-i emvâl-i Şehinşah-ı cihân
Oldular ol iki ağay-ı mikerrem zirâ
Birbirine meveddet ile misâl ihvân
Dâr-ı dünyâ-vü ukbada Hûda-i Cevrî
Birbirinden ayırmağa bi-hakkı Furkân
Aldılar türbeyi bin ellisekizde ikisi (1648)
Hak mahallinde ide her birine kasr-ü cinân.”

Türbede Abdurrahman Paşa’nın yanı sıra Sultan I. İbrahim döneminde Hazine-i Hassa Ağası ve Baş Hazinedar görevlerinde bulunmuş olan Hasan Ağa gömülüdür. Hasan Ağa Abdurrahman Ağa ile birlikte 18 Haziran 1652 yılında öldürülmüştür. Ayrıca Sadr-ı Esbak Mustafa Nail Paşa’nın eşi olan Fatma Sultan da (1867) burada gömülüdür.

Abdurrahman Paşa Türbesi uzun süre marangoz atölyesi olarak kullanılmış, 1957 yılında İstanbul Vakıflar Baş Müdürlüğü Y.Mimar Vasfi Egeli tarafından restore edilmiş, önündeki sebil kısmı ise bu arada kaldırılmıştır.


Bulak Mustafa Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesinde, Eyüp Camisi’nin Musalla Kapısı denilen yerde bulunan bu türbe Mimar Sinan tarafından 1534 yılında yapılmıştır.

Bulak Mustafa Paşa, Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) dönemi vezirlerindendir. Bulak, Pulak, Palak ve Balak isimleri ile tanınmıştır. Osmanlı sarayında Enderun’dan yetişmiş, Yanya Beylerbeyi ve 1520’de Kaptan-ı Derya olmuştur. Döneminde Rodos Adası ele geçirilmiştir. Daha sonra Şam Beylerbeyi ve Kubbealtı veziri olmuş, 1534 yılında da ölmüştür. Gelibolu’da cami ve medresesi bulunmaktadır.

Türbe sekizgen planlı, köfeki taşından yapılmıştır. Türbenin her köşesinde birer kesme taş paye, kaş kemerler bulunmakta olup, bunlar kubbeyi taşımaktadır. Kubbe alçak bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Açık kenarlı türbenin kenarlarında on iki genlerin kesişmesinden oluşan geometrik mermer şebekeler bulunmaktadır. Kubbede mavi zeminli bitkisel bezemeli bir madalyon vardır. Türbe içerisinde bulunan lahit şeklindeki mezar da kabartma madalyonlu çiçeklerle bezelidir.

Türbenin kapısı üzerinde 1815 yılında onarıldığını belirten kitabeler bulunmaktadır. Bu kitabelerden birinde; “Tarih-i tâ’mir bâid mütevelli-i vakf mehemmed 1234 (1815)” yazılıdır. Bu kitabenin sağındaki bir başka kitabede de; “Bu türbe Sultan Süleyman’ın kaptanı Bulak Mustafa Paşa’nındır. Tamirine sebep olan mütevellisi, Sirveli Hacı Ahmed Ağa ruhu için Fatiha 148 (1633)” yazılıdır.

Türbe içerisinde üç lahit bulunmaktadır. Bunların ortasındaki lahit Bulak Mustafa Paşa’ya aittir. Diğer lahitler Bulak Mustafa Paşa’nın eşi ve Bekir Bey’e aittir. Türbe İstanbul Vakıflar Baş Müdürlüğü tarafından 1942–1944 yıllarında onarılmıştır.


Defterdar Mahmud Çelebi Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Defterdar Caddesi’nde Mahmut Çelebi Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe, Mimar Sinan tarafından 1546 yılında yaptırılmıştır.

Defterdar Mahmud Çelebi, Nazlı Mahmud Çelebi ismi ile de tanınmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) dönemi defterdarlarındandır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1537–1546 yıllarında Baş Defterdarlık görevine getirilmiştir. Ölümüne kadar da bu görevde kalmıştır. Dafterdar Mahmud Çelebi aynı zamanda devrinin tanınmış bir hattatı olup, Şeyh Hamdullah Efendi’den ders almıştır.

Türbenin dört tarafı açık, kare planlı olup, açık türbe plan tipinde bir yapıdır. Düzgün kesme taştan yapılan türbede baklava başlıklı dört sütunu birbirine bağlayan sivri kemerler ve pandantifler üzerine kubbe oturtulmuştur. Sütunların arası 80 cm. yüksekliğinde geometrik desenli mermer bir şebeke ile çevrilmiştir. Türbenin giriş kapısı üzerinde Kelime-i Tevhid yazılıdır.

Türbe içerisinde Defterdar Mahmud Çelebi’nin sandukası bulunmaktadır.


Ferhad Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Eyüp Sultan Mahallesi, Feshane Caddesi üzerinde bulunan bu türbe Ferhad Paşa’nın sağlığında, 1595 yılında yaptırılmıştır.

Ferhad Paşa Sultan III.Murad (1574-1595) ve Sultan III. Mehmed (1595-1603) dönemlerinde sadrazamlık yapmıştır. Osmanlı sarayında Enderun’da yetişmiş, Kapıcıbaşılık yapmış, Sultan III. Murad tarafından Yeniçeri Ağası görevine getirilmiştir. Koca Sinan Paşa sadrazamlıktan alınınca da Rumeli Beylerbeyi olmuştur. Ardından İran Serdarlığı’na (1582) getirilmiş, burada kazandığı zaferden sonra da önce II. Vezir, sonra da Sadrazam olmuştur. Bu görevinin sekizinci ayında 1591’de azledilmiştir. Sultan III. Mehmed zamanında ikinci kez sadrazam olmuş, 1595’te ihanete uğrayarak Yedikule Zindanı’nda öldürülmüş ve kendi adına yaptırdığı türbesine gömülmüştür.

Ferhad Paşa aynı zamanda iyi bir hattat olup, yazdığı Kuranlar bulunmaktadır. Kumkapı’da Musalla Mescidi ismi ile tanınan bir camisi vardır.

Türbenin yapımında kesme köfeki taşları ile yer yer renkli taşlar birlikte kullanılmıştır. Bu türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisinin son dönemlerine ait renkli ve hareketli bir dış görünüme sahiptir. Türbe on ikigen planlı olup, on ikigenin her köşesi yarım silindir şeklinde duvar payeleri ile yumuşatılmış ve her cephe silmelerle ikiye ayrılmıştır. Türbenin saçak hattı ise palmet ve mukarnaslı bir kornişle sınırlandırılmıştır. Böylece dış cephedeki yatay ve düşey hatların bir bakıma dengelenmesi sağlanmıştır. Yapının önünde bir revak kısmı bulunmaktadır. Bu revak önden dört, yanlardan da iki sütunun desteklediği basit bir çatı ile örtülmüştür. Cepheler yuvarlak payelerle birbirlerinden ayrılmıştır. Revakın önündeki giriş kapısı üzerine de kitabesi yerleştirilmiştir.

Kitabe:
“Rıhlet itdi dâr-ı ukbây-ı bekâya şâmdân
Sadr-ı âzam Fatih-i mülk-i acem cennet-mekân
İki gez serdar olub İran ve Turan fethine
Surh-ı serler başına tenk oldu Şirâz-ü İsfehan
Feth idüb niçe vilâyet yapdı niçe kal’alar
Lori ve Gori Tumânis Gence ve mülk-i Revân
Rey-ı sâ’ible adüvden aldı âhir intikâm
Mât olub şah-ı Acem bin özr-ile didi amân
Âkıbet şehzâdesin aldı salâh ü sulhle
Düşman-i dini bu üslûb üzre kıldı bî-nişân
Eyledi din-i mübin uğruna çok cehd ü gazâ
Oldu fethi haşrederek âlemde mezkür’ül-lisân
Mevt-i câmın Hakk ana nûş eylemek kıldı nasib
Enbiyâ vü Evliyâ’ya kalmadı çün bu cihan
Mavtinin ilhamla İlmî didi târihini
Eyledi Ferhad Paşa adn-i âlide mekân 1004 (1595).”

Türbe alt ve üst sırada pencerelerle aydınlatılmıştır. İki sıra halindeki pencerelerin alt katta olanları dikdörtgen söveli olup, üzerlerinde yuvarlak kemerli alınlıklar bulunmaktadır. İkinci sıradaki pencereler yuvarlak kemerli ve alçı şebekelidir.

Türbe içerisinde, alt sıra pencerelerin sivri kemerli alınlıklarında revzenler kullanılmıştır. Dolap nişlerinin alınlıklarında ise mermer zemin üzerine altın yaldızla ayetler yazılmıştır. Kubbenin ortasındaki rumi ve palmetlerden oluşan kalem işleri arasına Esma-ül Hüsna yazılmıştır. Pencere alınlıklarında ise Fatiha ve İhlâs surelerine ait ayetler bulunmaktadır.

Türbede sekizi mermer, dördü ahşap olmak üzere on altı sanduka bulunmaktadır. Burada gömülü olanların kimler olduğu bilinmemekle beraber, büyük olasılıkla Ferhad Paşa’nın ailesine ait kişilerdir. Türbenin haziresinde Abdüllatif Beyzade Mehmet Bey’in (1726), Bağdat Valisi El Hac Ehmed Paşa’nın eşi Havva Hanım’ın (1773), Halil Hamid Paşazade Arif Efendi’nin eşi Tuba Hanım’ın (1827), Evkafı Hümayun Nazırı Mehmet Halid Efendi’nin (1853), Mehmed Salih Efendi’nin (1893) mezarları bulunmaktadır.


Hacı Beşir Ağa Türbesi (Eyüp)

İstanbul, Eyüp ilçesinde Eyüp Sultan Camisi’nin avlusunda ve Eyüp Sultan Türbesi’nin girişinin yanında bulunan bu türbe 1746 yılında yaptırılmıştır.

Hacı Beşir Ağa, Osmanlı sarayının XVIII. yüzyıldaki en nüfuslu kişilerindendir. Küçük yaşta zenci köle olarak İstanbul’a getirilmiş, Kızlar Ağası Yapraksız Ali Ağa’nın yanında yetişmiş, 1705 yılında saray hazinedarı olmuştur. Darüs-saade Ağası Süleyman Ağa ile birlikte 1713 yılında önce Kıbrıs, sonra da Mısır’da yaşamaya mecbur edilmiştir. Daha sonra Şeyhülharemlik makamına 1717 yılında getirilmiş ve ardından Darüs-saade Ağası olmuştur. Bu görevini Sultan III. Ahmed (1703–1930) ve Sultan I. Mahmud (1730–1754) yıllarında sürdürmüştür. 1746 yılında ölmüş ve Eyüp Sultan Camisi’nin şadırvan avlusunu iç avluya bağlayan büyük kapının yanındaki türbesine gömülmüştür.

Hacı Beşir Ağa’nın birçok hayır eseri bulunmaktadır. Bab-ı Âli yakınında kendi ismini taşıyan cami, medrese, tekke, çeşme ve kütüphaneden oluşan bir külliyesi vardır. Ayrıca Eyüp’te medrese, kütüphane ve çeşme, Medine’de mektep ve sebil yaptırmış onları Fatih, Beşiktaş, Fındıklı, Üsküdar, Sarıyer ve Kocamustafapaşa’da yaptırdığı çeşmeler izlemiştir.

Hacı Beşir Ağa Türbesi’nin kemerli kapısı iç avluya açılmakta, büyük hacet penceresi ise yine avlu tarafındadır. Bu pencerenin iki yan duvarına bir sebil yapılmıştır. Türbenin arkasında Sultan II. Osman’ın annesi olan Mahfiruz Haseki Sultan’ın yaptırdığı Cüzhane bulunmaktadır. Türbe kapısı üzerinden başlayan ve hacet penceresinin üzerinde de devam eden kitabesi bulunmaktadır.

Kitabe:
“Aga-yı mesned-i dar’üs-sa’âdei sâbık
Beşir Ağa’yı melek haslet kerem fermâ
Virüb sinin kesire o sadre revmmâk u zîb
Mekârimiyle halayıkdan itdi celb-i du’â
Cihânın eyledi terk izz ü câhını âhir
Çü bildi bâki değildir sa’âdet-i dünyâ
Olunca âzim-i râh-ı bakâ hulûsunu gör
Cıvar-ı Hazret-i Hâlid ki menzil oldu ana
Cenâb-ı Hazret-i Hakk afv idüb cerâmini
Makâmın eyliye Firdevs-i hem-demin havrâ
Beşir’e zîr-i Livâi Resûl ola mevâ 1159 (1746).”

Türbe içerisinde Hacı Beşir Ağa’nın sandukası bulunmaktadır. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, içerisine girilmeden dışarıdan ziyaret edilmektedir.


Hubbi Hatun Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Defterdar Caddesi üzerinde bulunan türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber Hubbi Hatun’un eşinden önce öldüğü dikkate alınacak olunursa 1590 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Türbenin Mimar Sinan’a ait olduğu da iddia edilmiştir.

Ayşe Hubbi Hatun Beşiktaş’ta dergâhı ve türbesi olan Yahya Efendi’nin torunu, Akşemseddinzade Şemsi Efendi’nin eşi olup, Sultan II. Selim’in (1566–1574) nedimelerindendir. Osmanlı sarayında sözü geçen, Sultan II. Selim ve Sultan III. Murad devrinde Şüera Teskerelerinde ismi geçen tanınmış bir kadın şairdir. Şiirleri, gazelleri, kasideleri ve mesnevileri bulunmaktadır. 1589 yılında ölmüş ve türbesine gömülmüştür.

Türbe kesme taştan sekizgen planlı olarak yapılmış, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Giriş kapısı üzerindeki kitabe yeri boş bırakılmıştır. Türbenin giriş yönü dışında diğer yüzeylerinde altta ve üstte birer pencere bulunmaktadır. Bunlardan üst sıra pencereler birer yüzey atlayarak devam etmiştir. Pencerelerin sivri kemerli alınlıkları olup, bunların içerisi geometrik süslemelerle bezenmiştir. Türbenin iç süslemeleri günümüze gelememiştir. İstanbul Vakıflar Baş Müdürlüğü tarafından 1942 yılında onarılmıştır.

Türbe içerisinde Ayşe Hubbi Hatun’un ahşap sandukası bulunmaktadır.


Hüsrev Mehmed Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Bostan İskelesi Sokağı’nda, Mahmut Paşa ile Adile Sultan türbeleri arasında bulunan bu türbe, Paşa’nın sağlığında 1839 yılında külliyesi ile birlikte yapılmıştır. Türbenin karşısında Hüsrev Paşa’nın Kütüphanesi ile Hüsrev Paşa’nın sütun şeklindeki çeşmesi bulunmaktadır.

Hüsrev Mehmed Paşa Sultan II. Mahmud (1808–1839) dönemi sadrazamlarındandır. Firarizade Sait Efendi’nin kölesi iken Enderun’a verilmiş ve orada yetişmiştir. Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa’nın mühürdar ve kethüdası olmuş, 1800’de Mirimiran olarak çeşitli valiliklerde bulunmuştur. 1811 ve 1822 yıllarında iki defa Kaptan-ı Derya olmuştur. Daha sonra seraskerliğe getirilmiş ve 1839’da Sadrazam olmuştur. Bunun ardından diğer devlet görevlerinde de bulunmuş ve 1855 yılında ölmüştür.

Türbe kare planlı kubbeli bir yapı olup, cephesi mermer kaplıdır. Ampir üslubunun özelliklerini yansıtan türbede küçük bir koridordan sonra içeriye girilmektedir. Burada Kaptan-ı Derya Halil Rıfat Paşa’nın türbesi ile türbedar odası bulunmaktadır. Ayrıca giriş kapısının sağ tarafında üç odaya daha yer verilmiştir. Bunların cepheleri köfeki taşındandır. Türbe içerisinde bezeme olarak XVIII. yüzyıl kalem işleri görülmektedir.

Türbede Hüsrev Mehmed Paşa’nın sandukası bulunmaktadır.


Kaptan-ı Derya Hasan Hüsnü Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Boyacı Sokağı üzerinde bulunan bu türbenin sağ tarafında Posta ve Telgraf Nazırı İzzet Efendi’nin, sol tarafında da Hasan Hüsnü Paşa’nın gelini Hatice Canan Hanım’ın türbeleri bulunmaktadır. Karşısında ise eski İnzibat Dairesi ile Hüsrev Paşa’nın tekkesi bulunuyordu.

Hasan Hüsnü Paşa, Sultan II. Abdülhamid’in (1876–1909) Bahriye Nazırı’dır. Bozcaadalı Patrona Hüseyin Paşa’nın oğlu olup, 1848’de deniz okulundan mezun olmuş, 1881 ve 1882 yıllarında iki defa Bahriye Nazırlığı yapmıştır. Bu görevi sürdürürken de 1903 yılında ölmüştür. Eyüp ve Kadıköy’de yaptırmış olduğu birer camisi vardır.

Türbe iki odadan meydana gelen dikdörtgen planlıdır. Tuğla ve moloz taştan, üzeri sıvalı olan ve yalnızca ön cephesi mermer kaplanmıştır. Türbe odalarının her iki bölümünde de demir şebekeli birer büyük penceresi vardır. Türbe kapısından bir koridora girilmektedir. Bu koridorun iki yanına birer kare planlı oda yerleştirilmiştir. Girişin sağındaki odada Hasan Hüsnü Paşa’nın ahşap sandukası vardır. Bu sandukanın arkasındaki mermer lahdin baş taşında ise Ankebut suresinden bir ayet yazılıdır. Sol taraftaki odada ise Hasan Hüsnü Paşa ve akrabası Amiral Mehmed Rüştü Paşa’ya ait sandukalar bulunmaktadır. Türbenin arkasında bir de kütüphane odası vardır.

Lala Mustafa Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Eyüp Sultan Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe 1580 yılında Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır.

Lala Mustafa Paşa, Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) ve Sultan II. Selim (1566–1574) dönemi vezirlerindendir. Sultan II. Selim’in şehzadeliği sırasında Ona lalalık yaptığından ötürü Lala unvanı ile anılmıştır. Sokullu Mehmet Paşa sülalesinden, Deli Hüsrev Paşa’nın da kardeşidir. Bosna’nın Sukoloviç kasabasında doğmuş, Osmanlı sarayında Enderun’da yetişmiştir. Kanuni Sultan Süleyman devrinde Berberbaşılık, İmrahorluk, Çeşnigirlik gibi hizmetlerde bulunmuş, daha sonra Beylerbeyi rütbesi ile Tamşuvar, Van, Erzurum ve Halep valiliklerine getirilmiştir. Bundan sonra sekiz yıl Şam valiliğinde bulunmuş, vezirlik rütbesi ile Yemen sancağına tayin edilmiştir. Bunu Kubbe Vezirliği izlemiş, Piyale Paşa ile birlikte 1571’de Kıbrıs’ı fethetmiş, bu nedenle de Kıbrıs Fatihi unvanı ile de tanınmıştır. İran Seferine ve Gürcistan Savaşlarına katılmış ve burada gösterdiği başarıdan dolayı Gürcistan Fatihi olarak da anılmıştır. Lalalık yaptığı Sultan II. Selim’in tahta çıkışında büyük payı olmuş ve II. Vezirliğe getirilmiştir. 1580 yılında ölmüş ve Eyüp’teki türbesine gömülmüştür.

Lala Mustafa Paşa Erzurum’da cami, Şam’da han, hamam, tekke, cami ve imaret, Lefkoşa’da de cami, bedesten, kervansaray yaptırmıştır.

Lala Mustafa Paşa türbesini sağlığında,1580 yılında Mimar Sinan’a açık türbe şeklinde yaptırmıştır. Kare planlı türbenin köşelerindeki baklava başlıklı, birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmış dört sütunun taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe tromplar üzerinde sekiz cepheli bir kasnak üzerindedir. Köfeki taşından yapılmış olan türbenin içerisinde Hattat Hamid Efendi’nin yazdığı bir ayet kubbeyi çepeçevre dolaşmaktadır.

Türbe içerisinde Lala JMustafa Paşa’nın burma sarıklı mermer lahdi bulunmaktadır. Bu lahdin ön yüzüne kitabe yerleştirilmiştir.

Kitabe:
“Ey sual idüb bu meşhed sahibin bu da gelüb
Fatih-i Kıbrıs alandır bu Güzin-i gaziyan
Nice bir serdar olub açdı
Akibet kıldı cihanda azm-i ukba virdi can
Rıhletin gördü bülbülü tarihin
Mustafa Paşa’yı hûdâ cennet-i mekân
Sene 988 (1580).”


Mehmed Vusuli Efendi Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Cezeri Kasım Mahallesi, Feshane Caddesi üzerinde bulunan bu türbe 1780 yılında yapılmıştır.

Mehmet Vusuli Efendi, Osmanlı kadılarından olup, Sultan II. Selim (1566–1574) şehzade iken Kütahya ve Konya kadılığı görevlerinde bulunmuş ve daha sonra da dört defa İstanbul kadısı olmuştur. 1590 yılında ölmüştür. Fındıklı’da cami ve hamam yaptırmış, Mimar Sinan’ın yaptığı bu yapılardan cami günümüze gelememiştir.

Türbe XVIII. yüzyıl barok üslubunda olup, altıgen planlı, kesme taştan yapılmıştır. Üzerini örten kubbe oldukça basıktır. Türbe iki sıra pencerelerle aydınlatılmıştır. Bezeme olarak yalnızca kubbe içerisinde kalem işleri bulunmaktadır. Kitabesi bulunmamaktadır.

Türbe içerisinde Mehmet Vusuli Efendi’den başka Şemseddin Efendi (1615), torunu Mehmed Efendi (1650) ve Mehmed Vusuli Efendi’nin oğlu Mustafa Efendi (1694) gömülüdür. Türbenin haziresinde de Pir Mehmed Emin Kamer Sultan, Şeyh Selim Efendi, Şeyh İbrahim Efendi, Eyüp İskelesi Kethüdası Mahmud Ağa başta olmak üzere dönemin devlet ricalinde bulunan kişileri gömülüdür.


Mihrişah Valide Sultan Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Bostan İskelesi Sokağı’nda bulunan Mihrişah Sultan Türbesi, Mihrişah Valide Sultan’ın imaret, sebil, çeşme ve sıbyan mektebinden oluşan külliyesi içerisinde yer almaktadır. Külliyenin ve türbenin yapımına devrin baş mimarı Mimar Nurullah Efendi tarafından XVIII. yüzyılın sonlarında, 1792’de başlanmış ve ölümünden sonra da Mimar Kethüdası Arif Ağa tarafından 1796 yılında tamamlanmıştır.

Mihrişah Valide Sultan, Sultan III. Mustafa’nın (1757–1774) baş kadını olup, Sultan III. Selimin (1789–1807) de annesidir. Sultan III. Mustafa’nın 1774 yılında ölümü üzerine eski saraya gönderilmiş, ardından oğlu III. Selim’in 1789’da padişah olması üzerine yeniden Valide Sultan olarak saraya dönmüştür. Hayırsever ve dindar biri olan Valide Sultan Mevlevi Tarikatı’na mensuptu. Birçok hayır eseri yaptırmıştır. Bunların başında Halıcıoğlu’nda Mihrişah Sultan Camisi, Eyüp’teki külliyesi ve İstanbul’un çeşitli yerlerinde yaptırdığı çeşmeler gelmektedir. Ayrıca dokuz adet de vakfiyesi bulunmaktadır. Eyüp Camisi’ne 500 eserden oluşan bir de kütüphane vakfetmiştir.

Külliyenin güneybatı ucunda, İkinci avlunun güney cephesinin ortasında yer alan türbe, barok mimarisi üslubunda olup, tümüyle mermerden on ikigen planlı olarak yapılmış üzeri kubbe ile örtülmüştür. Türbenin her kenarı dış bükey şeklinde dilimli yuvarlak bir formdadır. İki basamaklı mermer bir kaide üzerine oturtulan türbenin birinci ve ikinci katları bir kornişle birbirinden ayrılır ve bunlar bezeme olarak birbirinin tekrarı görünümdedir. Duvarlara gömülü sütunların çevrelediği dikdörtgen pencereler de barok üslubun özelliğini yansıtan “S” profilli kemerlerle sonuçlanır. Bu kemerlerin kilit taşlarına stilize istiridye kabuğu motifleri yerleştirilmiştir. Alt kat pencereler dökme demir şebekeli, üst kattakiler de alçı şebekelidir. Ancak bu pencerelerden üsttekiler son onarımlar sırasında özelliğini kısmen de olsa yitirmiştir.

Türbenin önünde, kubbesi kalem işleri ile bezeli üç bölümlü bir revak bulunmaktadır. Üç bölümlü revakın her üç cephesinde dörder sütun, üçer kemerle dışa açılmıştır. Bunlardan ön cephenin yanlarında basık yuvarlak, ortada ise diğerlerine göre çok daha geniş ve yüksek kemerlere yer verilmiştir. Ortada kubbe, yanlarda tonoz ile örtülü olan girişten sonra iki renkli taşlardan meydana gelmiş yuvarlak kemerli, kilit taşında stilize istiridye kabuğu motifi ile türbe girişinin görkemli bir görünümü vardır. Bunun üzerinde de Mülk suresinin 1 ve 2. ayetleri yazılıdır. Türbenin içerisi 10.20 m. çapında daire planlıdır. On ikigen planlı türbenin köşelerine birer sütun yerleştirilmiştir. Türbenin avlu geçişi ile ana yapıyı birbirine bağlayan barok üslupta, yuvarlak kemerli ve demir şebekeli pencereleri olan avlu duvarı üzerine de talik yazı ile bir kitabe konulmuştur.

Kitabe:
Eday-ı Hakk-ı şükr-i nan-ü nimet eyleyip alem
Duay-ı devlet ü ikbalidir evrad ezkarı
Bisrr-ı ism-i Halid Valide Sultan ile ya Rab
Muhalled eyle ömr ü devlet Şah-ı Cihandarı
Zihi tarih-i Vehbi feyz-i ruh-ı Çar yar ile
İmaret buldu me’va Ebû Ensari
1209 (1794).

Türbe altlı üstlü yuvarlak kemerli, her kenarda birer tane olmak üzere pencerelerle aydınlatılmıştır. Türbenin içerisi bezeme olarak zengin değildir. Ancak kubbe XVIII.-XIX. yüzyıl kalem işleri ile süslenmiştir. İçeriden alt pencereler ile giriş kapısı üzerinde Hattat Mahmud Celaleddin Efendi’nin iki satır halinde yazmış olduğu bir ayet kuşağı çepeçevre dolaşmaktadır. Türbenin köşelerine de yine aynı hattatın eseri olan Esma-ül Hüsna’dan İsm-i Celâl, İsm-i Nebi ve dört halife ile Hasan Hüseyin’in isimleri yazılmıştır. Türbe içerisindeki sultanın sandukasının etrafı sedef kakmalı bir şebeke ile çevrilmiştir.

Türbe içerisinde beş sanduka bulunmaktadır. Bunlar Mihrişah Valide Sultan, Sultan III. Mustafa’nın Adilşah Sultan’dan doğan kızı olan ve Hotin Muhafızı Esseyyid Ahmed Paşa’nın eşi Hatice Sultan (1822), Sultan III. Mustafa’nın Adilşah Sultan’dan doğan kızı ve Silahtar Mustafa Paşa’nın eşi Beyhan Sultan’a (1824), Sultan III. Selim’in dördüncü kadını Refet Kadın’a (1867) ve Sultan Abdülmecid’in (1839–1861) dördüncü kadını Rahime Sultan’a aittir. Türbenin haziresinde de devrin tanınmış kişilerine ait mezarlar bulunmaktadır.

Türbenin içerisinde bulunduğu avlunun doğu cephesinde türbedar odalarına yer verilmiştir. Bu odaların önünde de sekiz kemerli, kubbeli bir revak kısmı vardır. Bu bölümün başlangıcında ve anıtsal avlu giriş kapısı sonunda kitabesiz bir çeşme bulunmaktadır. Türbenin bir ve ikinci avluları arasındaki bağlantı küçük bir kapı ile sağlanmıştır.


Mirimiran Mehmed Ağa Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Cami-i Kebir Caddesi ile Beybaba Sokağı arasında bulunan bu türbe, 1589 yılında yapılmıştır.

Mirimiran Mehmed Ağa, Sultan III. Murad (1574–1595) dönemi devlet adamlarındandır. Sultan II. Selim’in (1566–1574) hizmetinde bulunmuş, Yeniçeri Ağası, Rumeli Beylerbeyi ve 1587’de Vezirliğe getirilmiştir. Sultan III. Murad döneminde, tarihe Beylerbeyi Vakası diye geçen olay Onunla ilgilidir. Değeri düşürülen akçe meselesinin çözümlenmesi için onu görevlendirmiştir. Ancak Yeniçeriler bu düşüşün nedenini Mirimiran Mehmed Ağa’ya bağlayıp padişahtan idamını istemişlerdir. Padişah Yeniçerileri ikna edemeyince de 1589 yılında Mirimiran Mehmed Ağa idam edilmiştir.

Türbe Klasik üslupta on ikigen planlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Üzeri on ikigen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Türbenin girişinde kalem işleri ile süslü bir revak bulunmakta olup, bu revak önde dört, yanlarda da iki köşeli sütunla taşınmaktadır. Türbe girişine kitabesi yerleştirilmiştir.

Kitabe:
Mir-i Miran-i Rum çün kim
Dâr-ı dünyâdan eyledi rıhle
Hür-ı gılmân anun enisi olub
İde Mevlâ Makâmını cennet
Didi hâtif du’â târih
Ola ruh-u Mehemmed’e rahmet
997 (1589).

Türbenin cephelerinin her yüzünde pencere bulunmamaktadır. Cephesinde altlı ve üstlü olmak üzere bazıları sağır ve kemerli alternatif dizili pencereler sıralanmıştır. Bunlardan alt pencerelerin yerine pencere şeklinde kornişlere yer verilmiştir. Üst pencereler ise renkli camlarla süslenmiştir. Kubbenin ortasında kalem işi ile on iki dilimli bir rozet ve kubbe eteğine doğru da palmet ile şemse motifleri yerleştirilmiştir.

Türbenin avlusunda Dilek Kuyusu olarak tanınan bir kuyu bulunmaktadır. Türbe içerisinde Mirimiran Mehmed Ağa’dan başka kendisi ile birlikte öldürülen Defterdar Mahmud Efendi’nin (1589) sandukası bulunmaktadır.


Muhammedü’l Ensari Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Ayvansaray, Atik Mustafa Paşa Mahallesi, Eyüp Sultan’a giden Yavedud Caddesi üzerinde bulunan bu türbe İstanbul’un fethinden sonra buradaki bir mezar üzerine yaptırılmıştır. Sultan IV. Mehmed’in (1648–1687) kızı Hatice Sultan tarafından 1711 yılında onarılmış, yanına bir sıbyan mektebi, sebil ve çeşme yapılmıştır. Günümüze gelen türbe Sultan II. Mahmud (1808–1839) tarafından 1835’te yaptırılmıştır.

Muhammedü’l Ensari sahabeden olup, asıl ismi Cabir bin Muhammed’dir. Ebû Eyyüb el-Ensari’nin arkadaşı olduğu söylenir. Arapların İstanbul’u işgalinde kuşatmaya onunla birlikte katılmış ve 668 yılında, kuşatma sırasında ölmüştür. Yaşamı ile ilgili fazla bir bilgi bulunmamaktadır.

Türbe kesme köfeki taşından dikdörtgen planlı olup, üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Cephe görünümü ampir üslubunda, ortada bir kapı, iki yanında da birer pencere bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde Sultan II. Mahmud’un Adlî tuğralı ve Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi’nin 1849 tarihli kitabesi bulunmaktadır.

Kitabe:
Hazret-i Mahmud Hanı ol müceddid hasletin
Oldu bu yüzden yine kerameti a’yan
Bu mübarek türbenin tevsi’ine gayret edip
Eyledi Şan-ı Sahabi’de riayet bî gûman
Halid İbni Zeyd’e hamrah-ı Gaza olmuş imiş
Bu semâi Hazret-i Peygamber-i ahir zaman
Nur-i Bahşi meşhed oldukça bu zat-ı muhterem
Şah’ın ikbalini efsun ede, Rabb-i Muste’an
Celb-i Kalb-i nâs eder Es’ad bu tarih-i mufid
Yapdı âlâ mevkadü’l-Ensari şah-ı cihan sene 1251 (1835).

Türbede Muhammedü’l El-Ensari’nin sandukası bulunmaktadır. Türbe 1996 yılında restore edilmiştir. İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Ya Vedud Sultan Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesinde, Ayvansaray’dan Defterdar’a kadar uzanan Abdülvedud Cami Mahallesi’nde bulunan bu türbe eski Ayvansaray karakolunun yanında bulunuyordu. Çevre yollarının yapımı sırasında yerinden kaldırılarak bugünkü yerine taşınmıştır. Türbenin yanındaki mezarlığın bir kısmı da Kırımi Çeşme Sokağı’na nakledilmiştir.

Ya Vedud Sultan’ın yaşamı ile ilgili bilgiler yeterli değildir. Bazı kaynaklarda, gerçek isminin Abdülvedud olduğu, İstanbul’un fethinden önce Buhara’dan gelerek Bizans İmparatorunun izni ile Ayasofya yakınına yerleştiği belirtilmektedir. İslâm ve fetih ile ilgili kaynaklarda ismine çok sık rastlanmakla beraber Onunla ilgili söylentiler birbirlerinden çok farklıdır. Bazı söylentilere göre, yüce bir veli tarafından İstanbul’un fethine katılması Ondan istenmiş, bunun üzerine müritleri ile birlikte Fatih Sultan Mehmed’in ordusuna girmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in askerleri surlardan içeri girerken surlardan atılan bir gülle ile şehit düşmüştür. Kuşatma boyunca her gün dua etmiş “Allah’ım İstanbul’un İslâm’ın eline geçtiğini bana göster ve o gün benim canımı al” dediğine inanılmıştır. Bir diğer söylentiye göre, fetihten bir süre sonra Ayasofya yakınında yaşamış, sonra da adına yaptırılan Ayvansaray’da yaptırılan mescit ve tekkesine yerleşmiş ve burada ölmüştür. Bunun dışında onlarla farklı bir söylenti daha bulunmaktadır. İstanbul’un fethinden birkaç gün sonra Fatih Sultan Mehmed ilk Cuma namazını burada kıldıktan sonra Ayasofya’yı gezerken bir ışık demetinin yapının kuzeybatı köşesindeki terler direğin bulunduğu yeri aydınlattığını görmüş, oraya yanaşmış, terler direğin önünde nurlar içerisinde yatan bir ihtiyarın cesedi ile karşılaşmıştır. Vücudu kıbleye dönük olan bu cesedin üzerinde kırmızı yazı ile “Ya Vedud” ismi yazılı imiş. Evliya Çelebi’den öğrenildiğine göre Fatih Sultan Mehmed’in çevresindeki bilginler ve din adamları bu cesedi yıkamak isterlerken bir ses duymuşlar; “Merhum magsüldür (yıkanmıştır) gasledilmiştir. Hemen gömünüz”. Bu cesedi tabuta koyarak Şehitler Kapısı denilen yere gömmek istemişler ancak, Ayasofya’dan çıkarken bir garip rüzgâr esmiş, bilinmez bir kuvvet cenazeye katılanları Eminönü iskelesinin olduğu yere getirmiştir. Orada bekleyen ve kimin hazırladığı bilinmeyen, küreği yelkeni olmayan bir tekne bu yolcusunu bekliyormuş. Cenazeye katılanlar tekneye yönelmişler ve tabutu içerisine koyar koymaz küreksiz ve yelkensiz tekne yola koyulmuş, bir süre gittikten sonra da Eyüp yakınında durmuştur. Orada ne zaman kazıldığı bilinmeyen bir mezardan “Ya Vedud, Ya Vedud” sözleri işitilmiştir. Bunun üzerine bütün ulema Ya Vedud’un naşını buraya gömmüşlerdir.

İstanbul Kadısı Hızır Bey de bu olayı kütük ve sicil defterine kaydetmiştir.

Ya Vedud Türbesi’nin ilk yapımı ile ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. Sultan Abdülaziz’in son yıllarında annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından taş bir seddin üzerine bu türbe yaptırılmıştır. Kesme taştan kare planlı, ahşap çatılı türbe yuvarlak kemerli dokuz pencere ile aydınlatılmıştır. Demir kapısı üzerinde onarım kitabesine yer verilmiştir.

Kitabe:
Cennet mekân Sultan Abdülaziz Han Hazretlerinin Ruh-u şerifleri için Valide-i muhteremeleri itmam ve mamur eyledi. 1292 (1875).

Türbenin iki penceresi arasında bir başka kitabe daha bulunmaktadır:

Fatih Sultan Mehmed Han-ı Gazi ile beraber
Teşrif eden Ayasofya Cami-i Şerifinde
Kerameti zuhur eden Eş-Şeyh Abd’ül Vedud.

Türbenin ön cephesindeki pencere üzerinde de; “Merkad-i Münevver-i Hazreti Abd’ül Vedud 1272 (1875)” yazılıdır.

Ya Vedud Türbesi içerisinde dört sanduka bulunmaktadır. Bunlardan ortadaki büyük ahşap sanduka Ya Vedud’a aittir. Sol tarafındaki iki mezarın şahideleri üzerinde de “Rıhlet itdi dar-ı dünyadan şehidet ile o pir” yazısı bulunmaktadır. Bu mezarın Şah Çavuş Mustafa Bin Ali’ye ait olduğu bilinmektedir. Diğer sandukaların kime ait oldukları konusunda bilgi bulunmamaktadır. Türbenin haziresinde Sikkeli Derviş İbrahim Efendi’nin (1782), Suriye Vilayeti Defterdarı Salim Efendi’nin (1896), Dersaadet İstinaf Mahkemesi Azası Nazım Bey’in (1901), Haliç Dersaadet Vapurları Kâtibi İlhac İsmail Hakkı Efendi’nin (1905) mezarları bulunmaktadır.



DEVAMI
İstanbul Türbeleri 3
Mustafa Ağa Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Eyüp Sultan Camisi avlusunda ve Eyüp Sultan Türbesi’nin giriş bölümüne bitişik olan bu türbe XVII. yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır.

Mustafa Ağa Sultan II. Osman (1618–1622) devrinin Darüssaade Ağası’dır. Hakkında fazla bir bilgi bulunmayan Mustafa Ağa 1623 yılında ölmüş ve buraya gömülmüştür.

Klasik Osmanlı mimari üslubunda kare planlı türbe son derece sade olup, içerisinde Mustafa Ağa tek başına gömülüdür.


Nakkaş Hasan Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Zal Mahmut Paşa Caddesi üzerinde, Zal Mahmut Paşa Medresesinin arkasına bulunan bu türbe kesin olmamakla beraber 1623 yılında yaptırılmıştır. Mimarının Dalgıç Ahmed Ağa olduğu söylenmektedir.

Nakkaş Hasan Paşa Osmanlı Sarayında Enderun’dan yetişmiş, Anahtar Oğlanı (1595), Büyük Mirahur (1596), Tülbent Gülamı (1597), Kapıcıbaşı ve Yeniçeri Ağası, Rumeli Beylerbeyi (1604), Vezir (1605), Sadaret Kaymakamı (1606), yeniden Vezir (1607) olmuştur. Bu devlet görevlerinin yanı sıra Sultan III. Murad (1574–1595), Sultan III. Mehmed (1595–1603) dönemlerinde ünlü nakkaşlar arasına girmiştir. Sultan III. Murad döneminin ünlü nakkaşı Osman Bey’in yanında çalışarak Bölükbaşılığa getirilmiştir. Yirmi ayrı minyatürlü yazma üzerinde çalışan Nakkaş Hasan Paşa’nın ilk minyatürlediği yazma 1582 tarihli Sultan III. Murad Surnamesidir. Minyatürlerinde turuncu, pembe ve yeşilin tonlarını sık sık kullanmıştır. Osmanlı minyatür sanatının önemli sanatçılarından olup, Sultan III. Mehmed döneminde Osmanlı minyatür sanatına yeni bir ekol getirmiştir. Nakkaş Hasan Paşa 1623 yılında ölmüş ve türbesine gömülmüştür.

Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubundaki türbe kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Köfeki taşından yapılmış olan türbe iki katlı bir yapıdır. Önünde dört sütunun taşıdığı bir revak bulunmaktadır. Üç cephesine altlı üstlü pencereler sıralanmıştır. Cadde tarafındaki cephesinde ise alt sıra pencerelerin arasına iki yanı sütunlu, üzeri şadırvan kubbesi gibi örtülü mermer kabartmalı bir çeşme yerleştirilmiştir. Bu çeşme üzerinde de:

Sahib’ül-hayrat merhum
Nakkaş Hasan Paşa ruhuçün Fatiha yazılıdır. Çeşmenin yanındaki duvarda da beş satırlı Mehmed Bey’e ait bir kitabe bulunmaktadır.

Kitabe:
Dûrr-i suln-ı Mustafa Paşa’yı Tevk-i nişan
Kim ânı itmişdi Hakk hemnân-ı Fahr-ül-enbiyâ
Gâh idüb devletde Tuğrayı Hümâyun hidmetin
Gâh olurdu Şıkk-ı Sâni vâridatından atâ
Hidmet-i divânle ömrün geçirdi hâsleti
Âkibet mest itdi ânı sâki bezm-i taksiratı
Mazhar-ı lütf u atâya eyliye rûz ceza
Gûş idince fevtini Dûrri didi tarihini
İde Tevk’i Mehmed Bey harim-i adni câ
1136 (1723).

Türbenin giriş kapısının karşısında bir de avlu kapısı bulunmaktadır. Türbe altlı üstlü ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen söveli olup, üzerlerine yuvarlak, sağır kemerler yerleştirilmiştir. Üst sıra pencereler sivri kemerli olup, alçı şebekelidir. Kubbe kasnağında sekiz pencere bulunmaktadır. Türbenin içerisi XVIII. yüzyılın kalem işleri ile bezenmiştir. Ayrıca kubbe içerisinde Çin bulutu motiflerine yer verilmiştir.

Türbe içerisinde altısı mermer, altısı ahşap on iki sanduka bulunmaktadır. Bunlar Nakkaş Hasan Paşa ve Mostarlı Mustafa Paşa’nın oğlu Mehmet Bey’in (1714) sandukaları olup, diğerlerinin kimliği bilinmemektedir. Büyük olasılıkla bunlar Hasan Paşa’nın çocukları ve eşlerine aittir. Türbenin haziresinde de mezarlar bulunmaktadır. Bunların arasında Fas Muhafızı Mehmed Paşa’nın kızı Şehide Ayşe Hanım (1667), Saraylı Rukiye Hanım (1767), Şah Sultan İmamı Osman Efendi’nin eşi Hatice Hanım (1802), Odabaşı İbrahim Ağa (1803), Kul Hafız Mehmed Emin Efendi (1815), Sadrazam Yusuf Paşazade Yusuf Efendi’nin oğlu Edirne Kadısı Osman Efendi (1858) bulunmaktadır.


Nişancı Feridun Ahmed Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Eyüp Sultan Mahallesi, Beybaba Sokak’ta bulunan bu türbe Mimar Sinan tarafından 1483 yılında yaptırılmıştır.

Nişancı Feridun Paşa Sultan II. Selim’in (1566–1574) ve Sultan III. Murad (1575–1595) dönemi devlet adamlarından olup, Osmanlı münsirlerinin (nesir yazı yazan kâtip) en iyilerindendir. Baş Defterdar Çivizâde Abdullah Çelebi’nin yanında yetişmiş Diva-ı Hümayun kâtiplerindendir. Sokullu Mehmet Paşa’nın Sır Kâtibi olmuş, ardından Reisülküttap (1570), Nişancı (1573) olmuş ve ardından da Semendirek Sancak Beyliğine atanmıştır. Daha sonra ikinci kez Nişancı olmuş, Mihrimah Sultan’ın kızı, Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu Ayşe Hanım Sultan’la evlenmiş 1583 yılında da ölmüştür. Feridun Paşa’nın Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar Seferi’nden sonra yazılmış Neshet’ül Ahbar, Miftah-i Cennet isimli kitapları vardır. Ayrıca bugünkü Emirgân’da Feridun Bey Bahçeleri denilen bahçesi vardı.

Nişancı Feridun Paşa Türbesi Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda, kesme taştan, dikdörtgen planlıdır. Türbenin üzeri 4.30 m. çapında eksedralı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe yivlerle 24 bölüme ayrılmıştır. Türbe altlı üstlü pencerelerle aydınlatılmıştır. Bunlardan alt pencereler mermer söveli olup, mermer şebekeleri 1945 yılında yapılan onarım sırasında kaldırılmıştır. Üst sıra pencereler sivri kemerli ve vitraylıdır. Türbenin önünde iki sütunun taşıdığı bir revak bulunmaktadır. Bunun üzerinde sülüs yazı ile yazılmış kitabe bulunmaktadır.

Kitabe:
Geçti cihandan dar-ı bekaya
Feridun Paşa rûh-i revânı
Nâmı siyavuş mütevellisi
Bevvab Sultan yazdıran anı
Dokuz yüz doksan birinde (1583) tarih
Cennetde kılsun in’âm-ı mekânı
Fâtiha ruhiyçün.

Türbe içerisinde Feridun Paşa ile eşi Ayşe Sultan’ın sandukaları bulunmaktadır.


Pertev Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Küçük Beybaba Sokağı’nda bulunan bu türbe Pertev Paşa’nın 1572’de ölümünden sonra Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır.

Pertev Mehmet Paşa Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) ve Sultan II. Selim (1566–1574) dönemlerinde vezirlik yapmıştır. Osmanlı sarayında Enderun’dan yetişmiş Rikâb-ı Hümayun Ağası, Kapıcıbaşı ve Yeniçeri Ağası görevlerinde bulunmuştur. Nahçıvan seferine katılmış, bundan sonra da Vezirliğe yükselmiştir. Zigetvar seferinde başarılı olmuş, Kıbrıs seferinde Venedik donanmasını engellemek için Serdar tayin edilmiştir. Dalmaçya kıyılarında Venedik’in Lesine, Antivavi, Sopoto ve Ülkan kalelerini ele geçirmiştir. İnebahtı Savaşı’na (1571) katılmıştır. 1572 yılında ölmüştür.

Evliya Çelebi bu türbeden şöyle söz etmektedir: “Koca Sinan kari, nurlu, süslü bir kubbeden ibarettir.”

Pertev Mehmet Paşa’nın türbesi dikdörtgen planlı olup, günümüzde üzeri açıktır. Türbenin üzerini örten altın bezemeli tavanı 1930–1935 yılları arasında yıkılmıştır. Kaynaklardan yıkılan bu tavanın Mimar Sinan’ın yapmış olduğu ahşap eserler arasında en güzellerinden olduğu söylenmektedir. Kesme taştan yapılan türbenin mermer söveleri, mermer ve köfeki taşının alternatifli biçimde sıralanması ile elde edilen oval kemerli bir girişi vardır. Türbenin giriş cephesinde kitabesi bulunmaktadır.

Kitabe:
Yapdı evvel türbesini eyledi âhir sefer
Pertev-i nun Hüdâ Paşa-yı Firdevs âşiyân
Küllü şeyy’in hâlikül sırrından aldı çün haber
Terk idüp dünyâ evini cân gibi oldu revân
İş-ü-nüş iden fenâ bezminde kıldı âkıbet
Câm-ı mevti saki devrân elinden nûş-i cân
Ah kim dest-i ecelden kimse hiç kurtulamadı
Ger emir-i tacdar ü ger vezir-i kârmân
Kıldı yevm’ül-erbâada rıhlet-i dâr’ül-beka
Gurrei mâh-ı cumad’el –âhir olmuşdu i’yan
Ruhi-çün Fâtiha okun Nihadi didi okuyub
Didi târih ide Hâkk rahmet ola me’vâ-yı cinân
980 (1572).

Türbenin ön cephesinde altı, arka cephesinde yedi tane köfeki taş söveli klasik demir parmaklıklı penceresi bulunmaktadır. İki yan duvarında ise duvarlara pencere yerine dolap yerleri yapılmıştır. Kıble yönünde de küçük bir mihrap bulunmaktadır.

Türbede Pertev Paşa’dan başka on dört mezar daha bulunmaktadır. Bunlar Pertev Paşa’nın eşi Futuha Hanım, oğulları Mahmud Efendi, Mustafa Efendi, Mehmed Efendi, Ahmed Efendi, kızları Safiye Hanım ve Hatice Hanım’a aittir. Diğer mezarlar paşanın akrabalarına aittir.


Pir Ahmed Edirnevi Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Cezri Kasım Mahallesi, Defterdar Caddesi üzerinde bulunan bu türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Mimarı da belli değildir. Son durumunu 1957 yılında yapılan bir restorasyon sonrasında almıştır. Türbenin üzerine yanlışlıkla ne zaman konulduğu bilinmeyen bir kitabeden ötürü de kaynaklara Tecvid-i Karabaş Ahmed Efendi Türbesi olarak geçmiştir. Oysa Tecvid-i Karabaş Ahmed Efendi’nin mezarı Fatih’te kendi ismini taşıyan caminin avlusunda bulunmaktadır.

Pir Ahmed Edirnevi Efendi, Sultan II. Selim’in (1566–1574) ve Sultan III. Murad’ın (1574–1595) döneminde yaşamıştır. Bayramiye tarikatına mensup olup, Pir Ali Aksarayi’nin (1528) halifelerindendir.1592 yılında ölmüştür. Yazmış olduğu ancak tamamlanamamış bir ilahisi bütün tekkelerde söylenmiştir.

Türbe kare planlı olup, bir sıra kesme taş, üç sıra tuğladan yapılmıştır. Üzeri çapraz tonozla örtülü olup, iki sıra halinde pencereleri vardır. Giriş kapısı yanında ve caddeye bakan duvarda kemersiz iki pencere, bunun üzerinde de sivri kemerli üç penceresi vardır. Bunun dışındaki cephelerde altlı üstlü pencereleri bulunmaktadır. Türbenin giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile yazılmış Hattat Hamid imzalı bir ayet ile yanlışlıkla buraya konulan tecvid müellifi Karabaş Ahmed Efendi’nin mezarı olduğunu belirten kitabe bulunmaktadır.

Türbe içerisinde Pir Ahmed Edirnevi tek başına gömülüdür.


Prens Sabahattin Türbesi (Halil Rıfat Paşa Türbesi) (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Bostan İskelesi’nde bulunan bu türbe XIX. yüzyılın başlarında yapılmıştır. Türbe önceleri Hüsrev Paşa Türbesi’nin türbedar odası olarak tasarlanmış, daha sonra Mahmud Celaleddin Paşa buraya gömülmüştür. Türbe içerisinde sandukalardan birisi paşanın oğlu Prens Sabahattin’e aittir. Bu yüzden de Prens Sabahattin Türbesi olarak tanınmıştır.

Prens Sabahattin, Mahmud Celaleddin Paşa ile Sultan Abdülmecid’in (1839–1861) kızı, Sultan II. Abdülhamid’in (1876–1909) kız kardeşi Seniye Sultan’ın oğludur. II. Meşrutiyet döneminden sonra siyasi ve sosyal görüşleri ile ön plana çıkmıştır. Hanedanın yurt dışına çıkarılmasından sonra İsviçre’de 1948’de ölmüş naşı 1951 yılında İstanbul’a getirilerek türbesine gömülmüştür.

Türbeye bitişik diğer türbe Mahmud Celaleddin Paşa’nın babası Halil Rıfat Bey’e aittir. Her iki türbe de birbirleri ile bağlantılıdır. İki bölüm de kare planlı ve kubbe ile örtülüdür. Cephe görünümü yuvarlak kemerli pencereleri ve bunların kilit taşları ampir üslubunu yansıtmaktadır. Cephe tümüyle mermer kaplıdır. Türbeye giriş cephe duvarlarına göre biraz daha geridedir.


Siyavuş Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Camii Kebir Caddesi üzerinde, Sokullu Mehmet Paşa Türbesi ile medresesinin karşısındadır. Yakınında Mirimiran Mehmet Paşa Türbesi ile aynı avluda Şeyhülislam Üryanizâde Ahmed Esad Efendi’nin türbesi bulunmaktadır. Türbe Siyavuş Paşa’nın sağlığında kendisi tarafından 1582–1584 yıllarında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.

Siyavuş Paşa, Sultan III. Murad (1574–1595) dönemi sadrazamlarındandır. Devşirme olarak getirildiği Enderun’dan yetişmiştir. 1567’de Büyük İmrahorluk, 1569’da Yeniçeri Ağası, ardından Rumeli Beylerbeyi ve Kubbe Veziri görevlerine getirilmiştir. Sultan II. Selim’in (1566–1574) kızı Fatma Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur. Sultan III. Murat zamanında 1582’de Sadrazam olmuş bu görevinde iken üç defa azledilmiş ve iki kez daha sadrazamlık makamına getirilmiştir. Siyavuş Paşa 1602 yılında ölmüştür. İstanbul’da yapılmış çeşitli hayır eserleri bulunmaktadır. Üsküdar’da Mimar Sinan’a saray, Tophane’de çeşmeler, hamamlar yaptırmıştır.

Türbe dıştan on altıgen, içten sekizgen planlı, kesme köfeki taşından yapılmıştır. Türbenin kemerlerinde köfeki taşı ile pembe somakiler dönüşümlü olarak kullanılmıştır. Üzeri sekizgene oturtulan kubbe ile örtülüdür. Ön kısmında iki sütuna oturan tek gözlü bir revaka yer verilmiştir. Türbenin on altı yönlü dış cephesinden sekizinde altta ve üstte birer pencereye yer verilmiştir. Pencereli iki cephe arasında kalan bir cephe sağır duvarlıdır. Alt kat pencereleri iç kısımda dolap şeklindedir. Türbenin caddeye yönelik pencerelerden birisi üzerinde, Hızır Paşa tarafından yazılmış bir kitabe vardır.

Kitabe:
Güzin-i Veziran Siyavuş Paşa
Ki cây olmuşdu ana sadr-ı â’la
Olub lûtfı bu mebzul hâsla âma
Senâsın iderlerdi a’la vü edna
İrûb nâgihan ana emr-i İlâhi
İdüb imtisal-eyledi azmi ukba
Urûc eyleyüb rûh-ı pâki alâya
Ana oldu Gülizar-ı Firdevs me’va
Didid intikâline târih Hükmî
Siyavûş Paşa’ya oldu sükna
1011 (1602).

Türbenin içerisi döneminin sıratlı dekorlu çinileri ile kaplanmıştır. Pencere alınlıkları ve bunların üzerinde Ayet’ül Kürsi yazılı bir kuşak çepeçevre türbeyi dolaşmaktadır. Duvarları kaplayan çiniler sıratlı tekniğinde hatayi ve Rumilerden oluşan kandil dekorludur. Bu özelliğinden ötürü de ünik bir eserdir.

Türbe içerisinde iki ahşap sanduka ve dokuz mermer lahit vardır. Ahşap sandukalardan birisi Siyavuş Paşa’ya aittir. Mermer lahitlerin bazıları üzerinde Kelime-i Tevhid yazılıdır. Bu lahitlerin Siyavuş Paşa’nın çocuklarına ait oldukları yazılıdır. Bunlar SAbdülkadir Bey, Ahmed Bey, Süleyman Bey’e aittir.

Siyavuş Paşa Türbesi 1940–1970 yılları arasında belirli aralıklarla restore edilmiştir.


Sokullu Mehmet Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Cami-i Kebir Caddesi üzerinde Sokullu Mehmet Paşa’nın medrese, dar’ül kurra, türbe ve çeşmeden oluşan külliyesi bulunmaktadır. Külliyenin camisinin olmamasının nedeni, hemen yakınında bulunan Eyüp Sultan Camisi’nin olmasıdır. Bu külliye Sokullu Mehmet Paşa tarafından 1568–1569 yıllarında Mimar Sinan’a yaptırılmış, 1961–1962 yıllarında onarılmıştır. Külliyenin medresesi günümüzde Eyüp Sağlık Merkezi, dar’ül Kurası da Çocuk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.

Sokullu Mehmet Paşa, Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566), Sultan II. Selim (1566–1574), Sultan III. Murad (1574–1595) dönemi sadrazamıdır. Bosna’nın Sokoloviç kasabasında doğmuş, 15 yaşında Osmanlı ordusuna devşirme olarak girmiş, Edirne Sarayı’nda eğitilmiştir. Ardından Topkapı Sarayı’na Enderun’a gönderilmiş, oradan Kapıcıbaşılık görevi ile çıkmıştır. Barbaros Hayreddin Paşa’nın 1546 yılında ölümü üzerine Kaptan-ı Deryalık ve Rumeli Valiliği görevine getirilmiştir. Tameşvar Kalesinin ele geçirilişindeki başarısından ötürü Vezir olmuştur. Sultan II. Selim’in kızı İsmihan Sultan ile evlenmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın son dönemlerinde Sadrazam olmuş, Onun ölümünden sonra da Sultan II. Selim ve Sultan III. Murad zamanında da sadrazamlık görevini sürdürmüştür. İran seferine katılmış, Zigetvar Kalesinin fethi, Bosna ve Yemen isyanlarının bastırılması, Tunus’un ve Kıbrıs’ın fethi Onun zamanında olmuştur. Süveyş Kanalını ilk defa açmak istemiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun donanması ile Akdeniz’de hâkim olmasını sağlamıştır. Sokullu Mehmet Paşa 12 Ekim 1579’da görevi başında şehit olmuştur.

Türbe iki yüzü sokağa yönelik, medresenin dershanesi ile aynı eksen üzerindedir. Dershane ile aynı saçakla birbirlerine bağlanmıştır. Sekizgen gövdeli türbenin duvarları köfeki taşındandır. İç kısmında sekizgenin köşelerine sekiz yuvarlak niş yerleştirilmiştir. Bu nişlerin arasına yedi pencere ve bir de kapı açılarak sekizgen prizmalı gövde on altıgene çevrilmiştir. Üzerini örten kubbe doğrudan doğruya duvarlar üzerine oturtulmuştur. Bundan ötürü de dış görünümünde duvarların profil saçaklarının bittiği yerde kubbe eteği başlamıştır. Türbenin sol yönünde medrese ile müşterek avlu kapısı bulunmaktadır. Bu kapı üzerinde üç satır halinde kitabesi bulunmaktadır.

Kitabe:
Şah Selim’e Vezir-i â’zam olan
Yâ’ni hem-nâm-ı mefhar-ı dü-cihân
Eyleyüb hâkır-ı şerife hutûr
Ayet-i Küll-ü men aleyha fan
Kıldı bünyâd o Hazret-i Paşa
Bir makâm-ı şerif-i âli-şân
Merkad-i pâki oldu evlâdın
Hur u gılmâna ravza-i Rıdvân
Didi bu dâr-ı cennet âsâya
İki târih idüb Nihâdi hemân
Bes makâm-ı latif cây-ı şerif
Türbei pâk-ı dâr-ı ehl-cinân
976 (1568).

Türbe kapısı iki kanatlı ve kündekâri tekniğinde ahşap geçmeli olup, oval kemerli bir niş içerisinde yer almaktadır. Türbe iki sıra halindeki pencerelerle aydınlatılmıştır. Alt sırada dikdörtgen mermer söveli yedi pencere, üst sırada da alçı şebekeli pencereler bulunmaktadır.

Türbenin içerisinde çini yazı ile bir ayet kuşağı tüm kubbeyi çepeçevre dolaşmaktadır. Burada lacivert zemin üzerine beyaz sülüs yazı ile Ayet’el Kürsi yazılıdır. Kubbe koyu kiremit kırmızısı zemin üzerine beyaz renkte rozet, palmet, rumi ve çiçek motiflerinden meydana gelen kalem işleri ile bezenmiştir.

Türbe içerisinde Sokullu Mehmet Paşa’nın ahşap sandukası bulunmaktadır. Diğerlerine göre daha büyük ölçüdeki bu sandukadan başka beş ahşap sanduka daha bulunmaktadır. Ayrıca türbe içerisinde on tane mermer lahit daha bulunmaktadır. Türbede Sokullu Mehmet Paşa’dan başka Sokullu Hasan Paşa (1604), Sokulluzade İbrahim Paşa (1621), Sokulluzade Mustafa Bey, Sokullu Mehmet Paşa’nın kızı Safiye Hanım Sultan (1562), Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Sultanzade Pir Mehmet Bey, Ali Bey (1567), Mehmet Bey Şehidin (1571), Sultanzade Ahmet Bey (1566), İbrahim Hanzadeoğlu Defter Emini Mehmet Bey (1666), Mehmet Bey’in oğlu Ali Bey (1715), Ali Bey’in oğlu Bahir İsmail Bey, Bahir İsmail Bey’in oğlu Ahmet Bey, Kasım Paşa’nın kızı Ayni Hatun gömülüdür.

Türbenin duvarının yanındaki çeşme 1568–1569 yılında yapılmıştır. Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, günümüzde ziyarete açıktır.


Şah Sultan Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Defterdar Caddesi üzerinde bulunan Şah Sultan Türbesini, Şah Sultan sağlığında, sıbyan mektebi ve sebilden oluşan yapı topluluğu içerisinde 1800 yılında Mimar İbrahim Kâmil Ağa’ya yaptırmıştır.

Şah Sultan, Sultan III. Mustafa’nın (1557–1574) Mihrişah Sultan’dan doğan kızıdır. Sultan III. Selim’in de (1789–1807) kardeşidir. Şah Sultan 3 yaşında, Vezir Bahir Köse Mustafa Paşa ile 1764 yılında nişanlanmıştır. Bahir Köse Mustafa Paşa’nın 1765 yılında azledilerek idam edilmesinden sonra Şah Sultan ikinci kez, Nişancı Mehmet Paşa ile 1768 yılında sadrazam olması ile nişanlanmıştır. Nişancı Mehmet Paşa’nın 1769 yılında öldürülmesinden sonra bu kez amcası Sultan I. Abdülhamit (1774–1789) tarafından Nişancı Seyit Mustafa Paşa ile evlendirilmiştir. Şah Sultan 42 yaşında 1802 yılında ölmüş ve yaptırmış olduğu türbesine gömülmüştür.

Şah Sultan’ın Yeşildirek’te çeşmesi (1792), Eyüp’te Zal Mahmut Paşa Türbesi yanında da yapı topluluğu bulunmaktadır.

Türbe içten daire planlı, dıştan kare planlı bir yapı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbenin dış görünümünde köşelere yerleştirilen dört ağır paye ve bunların üzerindeki kuleler yapıya dıştan da kare plan görüntüsü vermiştir. Barok ve ampir üslubundaki türbenin üst pencerelerinde alt ve üstü yarım yuvarlak kemerler ve köşe kulecikleri de başlıca özelliğidir. Kubbe kasnağında bulunan profilli askı kemerlerinin ise taşıyıcı bir fonksiyonu bulunmamaktadır.

Türbenin girişinde üç bölümlü bir revak bulunmaktadır. Bu revak ortada kubbe, iki yanda da ayna tonozlarla örtülmüştür. Türbenin avlu kapısında iki sıra halinde Mustafa İzzet Efendi’nin 1800 tarihli kitabesi bulunmaktadır.

Kitabe:
Cevher-i ser-tâc-ı iffet zib ü ferr saltanat
Reymak İsmet-sarây devlet-i din-i mübin
Şah Selim saltanat-ı pirâyenin hemşiresi
Şah Sultan bint-i merhum Mustafa Han-ı Güzin
Mihrişâh Kadın ki odur mader-i pür şefkati
İsmeti nûr ile bulmuştu ziyâ rûz-ı zemin
Ânı Sultan Mustafa İkinci Kadın eyleyüb
Devletinde görmüş idi rağbeti ol Nâzenin
Çıkdı elden Hümâ uçdı firaz-ı serâr âh
Girdi hayfa halk-ı âlem matem oldu hazin
Kıldı efrat riâyet işte Hak madere
Yapdı âli türbe-i kabri enverde müstahkem metin
Yapdı hem bir mekteb-i rânâ cıvar-ı türbede
Halkı hüsn-ü âlem arası ider hayret karin
Şâd ider merhûmenin rûhun çüsavt bülbülün
Da’im etfâl okudukça anda Kur’an-ı mübin
Gel du’ai hayre âğaz it gönül ihlas ile
Hayr olan da’vâtı redd etmez mucib’üs-sa’in
Mihrişaâh Kadın riyâzı cenneti idüb mekkar
Cilvegâhı ola Yâ-Râb Gülşen-i huld-ı berin
Yazdı İhyâ hâme mûciz-ı beyân bir beyt kim
Mündericdir ânda garâ iki târih-i Güzin
Şâh Sultan yaptı zibâ türbei vâlâyı nev-1215
Mihrişâh Kadın’a adn ola bu mevâyı berin
1215 (1800).

Türbenin iki kat pencereleri arasında iki korniş ile katlar belirlenmiştir. Buradaki pencerelerin alt ve üst kemerleri birbirlerinden çok farklı bir görünümdedir. Üst pencereler oldukça derin bir niş içerisindedir. Bunların üzerlerine basık kemerli bir alınlık ile kornişler yerleştirilmiştir. Ayrıca üst pencereler birbirlerinden oldukça geniş silmelerle ayrılmış ve vitraylı camlarla da bezenmiştir. Alt kat pencereleri ise düz başlıklı, oldukça ince duvar payeleri ile birbirlerinden ayrılmıştır. Bu pencerelerin basık kemerli alınlıkları bulunmaktadır.

Türbenin içerisi kalem işleri ile bezenmiştir. Alt ve üst pencereler arasına Hattat Mustafa Rakım’ın ağabeyi Hattat İsmail Zühtü Efendi’nin 1806 tarihli imzalı bir ayet kuşağı çepeçevre dolanmaktadır.

Türbede Şah Sultan, Şah Sultan’ın annesi Mihrişah Sultan ve Şah Sultan’ın eşi Mustafa Paşa’nın (1812) sandukaları bulunmaktadır.


Üryanizade Ahmet Esat Efendi Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Eyüp Sultan Mahallesi Cami-i Kebir Caddesi’nde bulunan bu türbe Sultan II. Abdülhamid (1876–1909) tarafından İtalyan Mimar G.Fosatti’ye yaptırılmıştır.

Ahmet Esat Efendi Sultan II. Abdülhamid devri Osmanlı ulemasından olup, Reisülkurra Hoca Abdullah Efendi, Emizade Abdülkadir Bey ve İsmail Efendi’den ders almıştır. Eyüp, Üsküdar, Edirne ve Medine kadılıklarında bulunmuş, Harem-i Şerif’in onarımı ile görevlendirilmiştir. Bundan sonra Kadı Asker Müsteşarlığı yapmış, 1866-1867’de İstanbul Kadısı, 1870-1871’de Anadolu Kadı Askeri olmuş, aynı yıl İntibahı Hükkân Reisi olmuştur. Rumeli Kadı Askeri iken istifa etmiş, 1876’da da Şeyhülislam olmuştur. Bu görevini sürdürürken 1889’da ölmüştür. Kuzguncuk’ta kendi ismini taşıyan bir camisi bulunmaktadır.

Ampir üslubundaki türbe kare planlı, tek kubbeli bir yapı olup, üzerinde kitabesi bulunmamaktadır. Türbe içerisinde eşi ve oğlu Mehmed Halit Efendi’ye ait üç sanduka bulunmaktadır.


Zal Mahmut Paşa-Şah Sultan Türbesi (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Feshane Caddesi’nde Zal Mahmut Paşa Camisi’nin avlusunda ve medresenin karşısında bulunan bu türbe cami ile birlikte 1577’de yapılmıştır.

Zal Mahmut Paşa Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) ve Sultan II. Selim (1566–1574) dönemi vezirlerindendir. Bosna’da dünyaya gelmiş, Enderun’da yetişmiş, çeşitli devlet görevlerinde bulunduktan sonra 1553 yılında Kanuni Sultan Süleyman’a yaptığı hizmetlerden ötürü “Zal” (pehlivan) unvanını almıştır. 1564’de Anadolu Beylerbeyi, 1567’de Vezir olmuştur. Bu sırada Sultan II. Selim’in kızı Şah Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur. Zal Mahmut Paşa ile eşi Şah Sultan 1580 yılında hastalanmış, aynı gün ve aynı saatte ölmüşlerdir.

Türbe Mimar Sinan tarafından Zal Mahmut Paşa Külliyesi ile birlikte yapılmıştır. Klasik Osmanlı üslubundaki türbe kesme köfeki taşındandır. Dıştan sekizgen, içten kare planlı olup, üzeri 5.10 m. çapında bir kubbe ile örtülüdür. Duvarlarında iki sıra pencerelere yer verilmiştir. Bu pencerelerden alt sıradakiler birer kenar atlayarak açılmıştır. İkinci sıra pencereler cephenin her yüzünde olup, sivri kemerlidir. Türbenin girişinde dört sütunun taşıdığı, üzeri çatı ile örtülü sundurmalı bir revak bulunmaktadır.

Türbenin içerisinde kubbe göbeği, eteği ve pandantifler, ayna tonozları döneminin kalem işleri ile bezenmiştir.

Türbede Zal Mahmut Paşa, eşi Şah Sultan ve kim olduğu bilinmeyen bir kişiye ait mezar bulunmaktadır. Türbe İstanbul Vakıflar Baş Müdürlüğü tarafından 1960 yılında onarılmıştır.


Abdülgani Efendi Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Bostan İskelesi’nde, Eyüp Sultan Camisi’nin köşesinde bulunan bu türbe, kitabesinden öğrenildiğine göre 1705 yılında yapılmıştır.

Abdülgani Efendi Eyüp Camisi baş müezzini ve Ta’rif-Han’i (cami ve tekkelerde namazdan önce Peygamber başta olmak üzere İslam büyüklerinin açıklamalarını yapan kişi) idi.

Türbe açık türbe şeklinde olup, duvarları köfeki taşından örülmüştür. Demir parmaklıklı, dikdörtgen söveli pencereleri olan bu duvarların içerisinde Abdülgani Efendi’nin, Abdülbaki Arif Efendi’nin, Şeyhülharem İşkodralı Mustafa Paşa’nın annesi Fatma Dilber Hanım’ın ve Hasan Hakkı Paşa’nın mezarları bulunmaktadır.


Ayas Paşa Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Eyüp Sultan Camisi’nin iç avlusunun Bostan İskelesi’ne açılan kapısının solunda, Beybaba Sokağı’nda bulunan bu türbe XVI. yüzyılın ilkyarısında yapılmıştır.

Ayas Paşa Enderun’dan yetişmiş, saraydan Serdengeçti Ağalığı ile çıkarak Çaldıran Seferi’ne (1514) katılmış, Anadolu Beylerbeyi ve Rumeli Beylerbeyi olmuştur. Ölümüne kadar Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptığı bütün seferlere katılmıştır. 1536 yılında Sadrazam olmuş ve ölümüne kadar da bu görevde kalmıştır.

Mimar Sinan eseri olan türbe dört mermer sütun üzerine oturtulmuş, tek kubbeli köfeki taşından bir yapıdır. Üzerini örten kubbe tromplu olup, sekizgen bir kasnağı vardır. Türbe içerisinde mermer lahdinin baş tarafına sülüs yazı ile kitabesi yazılmıştır.

Kitabe:
İntekale min dar’il-fendi
İla dar’il-bekâi
El-merhum el-mağfur
Es-sa’it’üş-şehit.


Hançerli Sultan Türbesi (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Eyüp Sultan Camisi’nin Bostan İskelesi Sokağı’na açılan avlu kapısının sağında bulunan bu türbe 1553 yılında yaptırılmıştır.

Hançerli Fatma Sultan, Sultan II. Beyazıt’ın (1481–1512) oğlu Şehzade Mahmud’un kızı, Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu Mehmet Bey’in de eşidir. Hançerli Sultan’ın 1553 tarihli vakfiyesinden öğrenildiğine göre İstanbul ve Bursa’da vakıf eserleri olduğu öğrenilmektedir.

Türbe dört mermer sütunun taşıdığı tuğladan kubbeli bir yapıdır. Açık türbe şeklindeki bu türbenin sütunlarının arasına demir şebekeler yerleştirilmiştir. Sokak yönündeki mermer kapısı üzerine de kitabesi yerleştirilmiştir. Bu kitabenin bazı harfleri silinmiştir.

Kitabe:
Vezir-i Azam’ın yetimi dehli
Mehmet ibn-i İbrahim
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
İstanbul Türbeleri
« Yanıtla #4 : 27 Ocak 2009, 22:13:48 »
Şeyh Yahya Efendi Türbesi (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesinde, Çırağan Sarayı karşısında, Çırağan Caddesi ile Yahya Efendi Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan Şeyh Yahya Efendi Türbesi, ölümünden sonra Yavuz Sultan Selim (1512–1520) tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.

Şeyh Yahya Efendi Trabzon’da 1495 yılında doğmuştur. Kanuni Sultan Süleyman’ın babası Yavuz Sultan Selim Trabzon’da vali olarak bulunduğu sırada dünyaya geldiğinden Yahya Efendi’nin annesinden süt emmiş ve Onunla sütkardeşi olmuştur. Bu nedenle de Kanuni Sultan Süleyman kendisine daima sütkardeşi olduğundan “Ağabey” diye hitap etmiştir.

Şeyh Yahya Efendi ilköğrenimini Trabzon’da devrin velilerinden Müftü Ali Çelebi’den almış, daha sonra İstanbul’a gelerek Zenbilli Ali Efendi’den ders almıştır. Cambaziye Medresesi’nde müderrislik yaptıktan sonra inzivaya çekilmiş, Beşiktaş’ta satın aldığı bugünkü türbe ve mezarlığının bulunduğu yerde kendisine bir ev, yanına bir mescit, küçük bir medrese, hamam ve çeşme yaptırmıştır. Şeyh Yahya Efendi Türbesi çok ziyaret edilen bir yer olmuş, denizcilerin, seferden döndükten sonra türbeyi ziyaretleri adet haline gelmiştir.

Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde bir bakıma bu iki padişahın danıştığı bir kişi olmuştur. Tasavvufi şiirlerinden oluşan bir divanı vardır. Ayrıca Şeyh Yahya Efendi’nin menkıbeleri ile ilgili birçok kerameti bulunmaktadır.

Türbe kare planlı, ahşap bir yapıdır. Türbenin ahşap bir koridora açılan kapısı doğu yönünde olup, bunun her iki yanında iki katlı birer pencere vardır. Türbenin tüm duvarlarında da ikişer pencere bulunmaktadır. Bunlardan doğu ve batı duvarındaki kapı ve pencereler yapıldığı dönemin üslubuna uyarak klasik özellik taşımaktadır. Diğer pencereler zamanla yapılan onarımlar sonucunda özelliğinden uzaklaşmıştır.

Türbenin üzeri basık bağdadi bir kubbe ile örtülüdür ve bu kubbe ahşap bir çatının altına gizlenmiştir. Ancak Pertevniyal Valide Sultan tarafından yapılan onarım sırasında bu kubbe yenilenmiştir. Bunun yanı sıra türbe Sultan II. Mahmut (1808–1839), Sultan II. Abdülhamid (1876–1909) tarafından da onarılmıştır. Türbenin içerisi devrine uygun kalem işleri ile bezelidir.

Türbe içerisinde on bir sanduka bulunmakta olup, bunların çevresi sedef kakmalı korkuluklar içerisine alınmıştır. Burada Şeyh Yahya Efendi’nin yanı sıra, Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Raziye Sultan, oğlu İbrahim Efendi, annesi Afife Hatun, Sultan II. Abdülhamid’in kızı Hatice Sultan ve oğlu Bedreddin Efendi, Şeyh Mehmet Nuri Şemseddin Efendi, Şeyh Hasan Efendi, Şeyh Yahya Efendi’inin küçük oğlu Şeyh Ali Efendi, Derviş Ali, Yahya Efendi’nin eşi Şerife Hatun’un sandukaları bulunmaktadır. Ayrıca türbe girişinde ve dışarısında Şeyh Yahya Efendi’nin torunlarına, saray ve haneden mensuplarına, devrin önde gelen kişilerine, türbedarlara ve müritlere ait mezarlar bulunmaktadır.

Günümüzde türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Güzelce Ali Paşa Türbesi (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesi, Çırağan Sarayı karşısında, Çırağan Caddesi ile Yahya Efendi Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan Güzelce Ali Paşa Türbesi 1620–1621 yıllarında yapılmıştır.

Güzelce Ali Paşa XVII. yüzyıl devlet adamlarından olup, Sultan II. Osman (Genç Osman) (1618–1622) dönemi sadrazamıdır. İstanköy’de 1575 yılında doğmuş, gençlik yılları denizlerde geçmiş, 1597-1602’ye kadar Dimyat Beylerbeyi ve 1602’de de Yemen Beylerbeyi olmuştur. Bundan sonra Tunus, Mora ve Kıbrıs Beylerbeyliği görevlerinde bulunmuş, önce Kubbe Veziri, 1617’de de Kaptan-ı Derya olmuştur. Sultan I. Mustafa’nın (1622–1623) padişah olması üzerine bu görevden alınmış ve yerine Kara Davut Paşa getirilmiştir. Davut Paşa 40 gün sonra azledilince de Ali Paşa ikinci kez Kaptan-ı Derya olmuştur. Sultan II. Osman döneminde üç kez deniz seferine çıkmış ve 1619 yılında Sadrazam olmuştur. Sadrazamlığı sırasında devlet adamlarının, tüccarların ve varlıklı kişilerin mallarına el koyarak hazineye gelir sağlamıştır. Sultan II. Osman’ı Lehistan seferine teşvik etmiştir.

Ali Paşa 1620 yılında ölmüştür. Güzel yüzlü oluşundan da Güzelce Ali Paşa olarak tanınmaktadır. Sağlığında Sakız Adası ve Yeniköy’de bir cami yaptırmıştır. Yeniköy’deki cami paşanın ölümünden sonra yanmış ve yeniden yapılmıştır. Ayrıca Kasımpaşa’da da bir çeşmesi bulunmaktadır.

Güzelce Ali Paşa Türbesi Yahya Efendi Dergâhının yanında olup, türbeye buradaki cami içerisinden girilmektedir. Türbe kare planlı kâgir olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Duvarları sıra halinde taş tuğla dizileri ile örülmüştür. Ön cephesi denize yönelik olan türbenin yalnızca bir cephesinde iki sıra halinde pencereleri vardır. Türbe son derece sade olup, içerisinde bezeme bulunmamaktadır.

Türbe içerisinde Güzelce Ali Paşa’nın yanı sıra Damat İbrahim Paşa’nın oğlu, Genç Mehmet Paşa’nın oğlu İbrahim Bey’in (1818), Güzelce Ali Paşa’nın oğlu Mehmet Bey’in oğlu Hüseyin Bey ve Ali Paşa’nın akrabası olup, kimlikleri bilinmeyen üç mezar daha bulunmaktadır.

Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Şehzadeler ve Kadınlar Türbesi (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesi, Çırağan Sarayı karşısında, Çırağan Caddesi, Yahya Efendi Sokağı’nda, Yahya Efendi Külliyesinin haziresinde bulunan bu türbe Sultan II. Abdülhamid (1876–1909) tarafından yaptırılmıştır.

Türbe yanındaki bekçi evi ile birlikte yapılmıştır. Son dönem kâgir cepheli sivil mimari örneklerine benzeyen bu türbenin üç cephesinde üçer pencere bulunmaktadır. Türbe içerisinde kalem işi ve bezeme bulunmamaktadır. İçerisindeki levhalar çalınmasını önlemek amacı ile İstanbul Türbeler Müdürlüğü’ne taşınmıştır.

Türbede Osmanlı hanedanına mensup 16 kişi gömülüdür. Bunlar Sultan Abdülmecid’in (1839–1861) eşi Şayeste Kadın Efendi, Sultan V. Murad’ın (1876) oğlu Selahaddin Efendi (1914) ve Sultan Abdülmecid’in eşi Bidar Kadın Efendi (1916), Sultan II. Abdülhamid’in eşi Emsalinur Kadın Efendi (1950), Sultan V. Murad’ın kızı Fatma Sultan’ın oğlu Sultanzade Murad Bey (1911), Sultan II. Abdülhamid’in kızı Samiye Sultan (1909), Ahmet Nazmi Efendi’nin kızı Aliye Namiye Sultan (1913), Sultan III. Abdülhamid’in üçüncü eşi Mezide Kadın Efendi (1908), Sultan II. Abdülhamid’in torunu Osman Hayri Bey (1911), Sultan Abdülmecid’in eşi Serfiraz Kadın Efendi (1905), Sultan II. Abdülhamid’in üçüncü kadını, Naile Sultan’ın annesi Dilpesend Kadın Efendi (1901), Sultan Abdülmecid’in oğlu Ahmet Kemaleddin Efendi (1905), Sultan Abdülmecid’in oğlu Süleyman Efendi (1909), Naile Sultan (Osmanoğlu) (1957), Hatice Sultan (1898), Naciye Sultan (1957) gömülüdür.

Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetimindedir.





Şeyh Zafir Türbesi (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesi, Yıldız Mahallesi, Balbaros Bulvarı’nın yanı başında, Yıldız Caddesi’nde bulunan Şeyh Zafir Türbesi, Ertuğrul Dergâhı’nın bir bölümünü oluşturmaktadır. Yapı topluluğunu Sultan II. Abdülhamid (1876–1909) Şazeli Tarikatının önde gelen şeyhlerinden Şeyh Hamza Zafir Efendi adına 1887 yılında yaptırmıştır.

Mimar Raimando D’aronco’nun XIX. yüzyılda İstanbul mimarisine getirmiş olduğu Art-Nouveau üslubunda bir yapı olan türbe, kütüphane ve çeşme ile aynı üslupta tasarlanmış olup, kesme taştan yapılmıştır. Kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü türbenin farklı bir görünümü vardır. Cephede ince uzun bir niş içerisinde pencere ve bunun iki yanında da kare söveli birer pencereye yer verilmiştir. Bütün bunlar dışarıya taşkın yuvarlak bir saçak içerisine alınmıştır.

Yakın tarihlerde, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından dergâh ile birlikte restore edilmiştir.


Kılıç Ali Paşa Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul Beyoğlu ilçesi, Tophane Meydanı’nda XVI. yüzyılın ünlü denizcilerinden Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’nın yaptırmış olduğu cami, medrese, hamam ve türbeden meydana gelen külliyesi Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır. Bu yapı Mimar Sinan’ın mimarlık yaşamının son eserlerinden biri olup, camisinde Ayasofya’nın planı küçük ölçüde uygulanmıştır.

Kılıç Ali Paşa, Anadolu’da 1496’da dünyaya gelmiş bir Türk denizcisi olup, Uluç Ali Reis ismi ile de tanınmıştır. Barbaros Hayreddin Paşa ve Turgut Reis’ten deniz savaşları konusunda bilgilenmiş bir süre Cezayir Beylerbeyi görevinde bulunmuştur. Avrupa devletlerinin Akdeniz’de Osmanlı egemenliğine son vermek için kurdukları Haçlı donanması Çeşme ve İnebahtı önlerinde Osmanlı donanmasını yakmışlardır. Osmanlı deniz filosunun komutanı Kılıç Ali Paşa idi. Bu savaşta Kılıç Ali Paşa birçok yabancı donanmaya ait gemileri batırmış ve kendi filosunu kurtarmıştır. Osmanlıların ünlü kaptanlarından Müezzinzade Ali Paşa başta olmak üzere Osmanlı donanması birçok ünlü kaptanını da bu savaşta yitirmişti. Kılıç Ali Paşa’nın İstanbul’a dönüşünde Sultan II. Selim (1566–1574) tarafından Kaptan-ı Deryalığa getirilmiş ve Uluç lakabını da Kılıç’a çevirmiştir. Bu yenilgiden sonra Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ile birlikte Osmanlı donanmasını eskisinden daha güçlü bir şekilde kurmuş ve Osmanlı donanması yeniden Akdeniz’e hâkim olmuştur. Kılıç Ali Paşa 21 Haziran 1587’de ölünceye kadar donanmanın başında kalmıştır.

Kılıç Ali Paşa’nın türbesi Mimar Sinan’ın farklı bir mekân anlayışı içerisinde yapılmıştır. Kesme taştan sekizgen planlı türbenin üzeri iç içe çifte kubbe ile örtülmüştür. Türbe girişi derin bir niş içerisindedir. Türbenin içerisinde yer alan iki sütun ve girişteki masif duvarlar arasındaki kemerler kubbeyi desteklemektedir. Altlı üstlü iki sıra pencere ile aydınlatılan türbe bezeme yönünden çok zengin değildir. Yalnızca alt kat pencerelerinin alınlıklarında mavi zemin üzerine beyaz harflerle Ayet’el Kürsi frizi yazılmıştır. Kubbenin ortasındaki yazı madalyonu ve bunun çevresinde de mavi zemin üzerine beyaz renkte palmet ve Rumili bezemeler görülmektedir. Türbenin 1979 yılında yapılan onarımı sırasında bu kalem işleri yenilenmiştir.

Türbe içerisinde Kılıç Ali Paşa ile Uluç Hasan Paşa’nın sandukaları bulunmaktadır. Türbe, günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açık değildir.


Piyale Paşa Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Kasımpaşa Kaptan Mahallesi, Piyale Baruthane Caddesi, Zincirlikuyu Baruthane Caddesi ve Sel Sokağı arasında bulunan bu türbe 1575 yılında, Piyale Paşa tarafından Mimar Sinan’a 1577 yılında, ölümünden önce yaptırılmıştır.

Piyale Paşa Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520–1566) on dört yıl Kaptan-ı Deryalık yapmış ve birçok deniz savaşı kazanmıştır. Piyale Paşa’nın aslen Hırvat olduğu söylenmektedir. Müslüman olduktan sonra Abdurrahman ismini almış, Osmanlı sarayında Enderun’da yetiştikten sonra Kapıcıbaşı olmuştur. 1553–1567 yıllarında aralıksız 14 yıl Kaptan-ı Deryalık görevini sürdürmüştür. Bu dönemde Sakız ve Cebre adalarını ele geçirmiş İspanya, Fransa ve İtalya kıyılarındaki irili ufaklı 67 adayı Osmanlı topraklarına katmıştır. İspanya Kralı II. Philip’in donanmasını bozguna uğratarak kumandanını esir almıştır. Sultan II. Selim’in (1566–1574) kızı Gevherhan Sultan ile evlenmiş, saraya damat olmuştur. Bundan sonra üçüncü ve ikinci vezirliğe getirilmiş ve 1577 yılında ölmüştür.

Kasımpaşa’da cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, sebil, hamam, çarşıdan oluşan bir külliye yaptırmış, türbesini de onlara eklemiştir.

Türbe, düzgün köfeki kesme taştan sekizgen planlı olup, üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür. Klasik Osmanlı mimari üslubunda, oldukça sade bir yapı olan bu türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer penceresi vardır. Önündeki ahşap çatılı revak kısmı XVIII. yüzyılda yıkılmış, daha sonra buraya barok üslupta akantus başlıklı sütunların taşıdığı yeni bir revak yapılmıştır. Bu revak da günümüze gelememiştir.

Türbe içerisinde Piyale Paşa, oğulları ve kızlarına ait üçü ahşap onu mermer olmak üzere toplam on üç sanduka bulunmaktadır. Buradaki mermer lahitler kabartmalarla ve kalem işleri ile süslüdür. Ancak bu bezemeler 1990 yılında yapılan restorasyon sırasında bozulmuş ve özelliğini kaybetmiştir.

Günümüzde türbe, İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Lohusa Sultan (Rahime Kadın) Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Şişhane’den Unkapanı Köprüsü’ne ve Kasımpaşa’ya giden yolun üzerinde bulunan bu türbe 1647 yılında İstanbul’da ölümünden sonra mezarında doğum yapan bir kadına aittir. Mezarda doğan ve Meyidzade unvanını alan oğlu Osmanlı döneminde önemli bir devlet adamı olmuştur.

Lohusa Hatun’un yaşamı ile ilgili halk arasında söylenegelen birçok rivayet bulunmaktadır. Bunlardan birisine göre; İstanbul’un büyük camilerinden birinde yüzünün ve sesinin güzelliği ile tanınan bir hoca varmış. Bu hoca kendisine hayran olan kızlarla ilgilenmez camideki görevi dışında başka hiçbir şey ile ilgilenmezmiş. Günlerden bir gün hoca dünyaya küsmüş, yüzü solmaya, sesi kaybolmaya başlamış. Annesi oğlunun bu sıkıntısının ne olduğunu anlamak için hocaya ısrarlarda bulunmaya başlamış. Sonunda hoca dayanamayarak padişahın kızını sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini söylemiş. Annesi de padişahın fakir bir aileye kız vermeyeceğini söylemiş. Ancak hoca kızın gönlünün de kendisinde olduğunu, verdiği vaazlar sırasında görüp tanıdığını söylemiş. Annenin yüreği dayanamamış ve padişahtan kızını istemek üzere saraya gitmiş. Padişahın huzuruna çıkmış ve ezile büzüle kızını istemiş. Padişah hiddetlenmiş ve “Koskoca padişah kızını sen ne cüretle oğluna istersin” demiş. Ancak bir taraftan da kızının yemek içmekten kesilmesinin, sararıp solmasının nedenini öğrenmiş. Hocanın annesi padişahın ayaklarına kapanıp yalvarmış, bunun üzerine padişah da dokuz katır yükü altın getirirse kızını vereceğini söylemiş.

Hocanın annesi eve dönmüş, olanları oğluna anlatmış ve bu sevdadan vazgeçmesini söylemiş. Bunun üzerine hoca eline kazma ve küreği alarak bahçeye çıkmış, başlamış kazmaya. Kazdığı yerden çıkan toprakları çuvallara doldurup ağızlarını bağlamış, sonra da annesini yanına alarak çuvallarla padişahın huzuruna çıkmış. Hoca padişahın huzurunda çuvalları açmış ve çuvalların içerisinden altınlar dökülmüş. Padişah sözünden dönmemiş; “Kızımı sana vereceğim ama sen bana evlat acısı tattırdın. Allah da sana evlat vermesin” diyerek dua etmiş. Bundan sonra hoca ile padişahın kızı evlenmiş ancak, çocukları olmamış.

Günlerden bir gün hoca Hacca eşi ile birlikte gitmeye karar vermiş, Medine’ye vardığında eşi hastalanmış ve doktorlardan hamile olduğunu öğrenmiş. Hoca ve Sultan doktorların tavsiye etmemesine rağmen İstanbul’a dönmek için yola çıkmışlar. Sultan yolda iyice fenalaşmış ve İstanbul’a geldiklerinde bugünkü türbenin bulunduğu yerde 1647 yılında ölmüş. Hoca sultanın ölümüne çok üzülmüş ve mezarı üzerine bir türbe yaptırmış, türbeyi her gün ziyaret etmiş. Sultanın ölümünden dört beş ay sonra mezardan bir bebek sesi geldiği duyulmuş. Bunun üzerine mezar açılmış ve bir erkek çocuğunun sultanın memesini emdiğini görmüşler. Bunun üzerine sultanın evliya olduğuna inanmışlar ve bu türbeye Lohusa Sultan ismini vermişlerdir. Günümüzde bu türbeyi çocuğu olmayan kadınlar ziyaret etmektedirler.

Türbe kare planlı olup, bir sıra taş, bir sıra tuğladan yapılmış, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Türbenin üç cephesinde birer penceresi vardır. Bu pencerelerdeki doğramalar ve ahşap giriş kapısı halkın mum yakma âdetinden ötürü demire çevrilmiştir. Türbenin içerisi ilk yapılışında kalem işleri ile bezenmiş olmasına rağmen bu kalem işleri günümüzde tahrip olmuştur.

Türbe içerisinde Lohusa Sultan Denilen kişi ile birlikte üç kişiye ait toplam dört sanduka bulunmaktadır. Bu kişilerin kimli hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Türbe 1996–1997 yıllarında onarılmıştır. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetimindedir.


Türabi Baba Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Kasımpaşa’da Camii Kebir Mahallesi, Türabi Baba Caddesi üzerinde bulunan bu türbe XIX. yüzyılda yapılmıştır.

Mehmet Türabi Efendi, Tersane-i Amire’de çalışan Osmanlı gemicilerinden olup, aynı zamanda Kadiri Tarikatının da şeyhi idi. 1812 yılında ölmüştür. Daha önce Kasımpaşa’da Kadiri Tarikatına ait bir tekke yaptırmış ve tekkesinin yanına da türbesini eklemiştir. Bu tekke XX. yüzyılın ortalarında yanmış, kalan bölümleri kum ve tuğla deposu olarak kullanılmış, 2004 yılında da tamamen yıktırılmıştır.

Günümüze gelen türbe, dikdörtgen planlı, düz çatılı bir yapıdır. Duvarları moloz taş ve tuğladan örülmüştür. Cephesinde tuğla dizileri peşpeşe sıralanmış ve bu da yapıya bir orijinallik katmıştır. Türbenin Haliç’e yönelik cephesinde bir çeşme, onun her iki yanında da üçer penceresi vardır. Ayrıca giriş cephesinde kapının yanı sıra üç penceresi daha bulunmaktadır. Türbenin diğer cepheleri iki yanındaki yapılara bitişiktir.

Türbenin içerisinden tavan eski gemi direklerinden yapılmış desteklere dayanmaktadır. Burada tersaneden çıkmış demir raylar kullanılmış ve böylece hiçbir yapıda görülmeyen bir iç düzenleme ile burada karşılaşılmaktadır.

Türabi Baba’nın mezarı ahşap bir şebeke ile çevrilmiştir. Türbe içerisinde Şeyh Mehmet Türabi Efendi’nin, Şeyh Ahmet Efendi El Kadiri (1832), Şeyh Seyit Halil Kadiri (1851), Şeyh Ali Kuzu El Kadiri (1861), Şeyh Hasan Rıza El Kadiri (1876), Şeyh Ali Rıza Efendi ile Kadırga Mimarı Mustafa Ağa (1599) ile kimliği bilinmeyen altı kişiye ait toplan on üç mezar bulunmaktadır.

Türbe duvarı üzerindeki çeşme, kitabesinden öğrenildiğine göre Sultan II. Abdülhamit devri (1876–1909) deniz amirali Şükrü Paşa tarafından onarılmıştır.

Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Şeyh Galip Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Tünel Meydanı’nda Galata Mevlevihanesi’nde bulunan bu türbe 1819 yılında Halet Mehmet Sait Efendi tarafından Bağdat Seferi dönüşünde yaptırılmıştır.

Şeyh Galip Mevlevi Tarikatının şeyhlerinden olup, ünlü bir divan şairidir. İstanbul’da 1757 yılında doğmuş olup, asıl ismi Mehmet Esad’dır. Galip mahlasını sonradan almış, Mevlevi şeyhi olduktan sonra da Galip Dede unvanı ile tanınmıştır. Divan-ı Hümayun kaleminde görev yaparken Mevlevi tarikatına girmiş, Konya Mevlana Dergâhında çile çıkarmış, İstanbul’a dönüşünde Yenikapı Mevlevihanesine girmiştir. Galata Mevlevihanesi Şeyhi Abdullah Efendi’nin ölümünden sonra Galata Mevlevihanesi Şeyhi olmuştur. 1798 yılında da 41 yaşında ölmüştür. Şeyh Galip’in menkıbeleri ve Hüsn-ü Aşk isimli ünlü bir eseri vardır.

Galata Mevlevihânesi avlusunun sol tarafında bulunan türbe, dikdörtgen plânlı kesme köfeki taşındandır. Üzeri tonoz örtülü olup, üst kısmına da Mevlevi sikkesinden bir alem yerleştirilmiştir. Avluya yönelik dikdörtgen söveli demir parmaklıklı dört, iki yanında da birer pencere ile aydınlatılmıştır. Girişin üzerinde de h.1227 (1812) tarihli celî-sülüs yazılı bir kitabesi bulunmaktadır:

Ruh-u Mevlâna da ey Galib budur Şeyh’üş-şeyh
Hazret-i sarih Rusuhi kıdve-i ehl-i Rusuh

Türbe, Şeyh Galib, Şeyh İsa Efendi, Şeyh Selim Efendi ve Şeyh Mehmet Ruhi Dede’nin mezarları üzerine yapılmıştır. Türbede Şeyh İsmail Ankaravi Efendi ve kim olduğu bilinmeyen bir kişiye ait bir mezar daha bulunmaktadır.

Türbenin altında da merdivenle inilen St. Theodore Manastırından kalma bir sarnıç bulunmaktadır. Günümüzde türbe Divan Edebiyatı Müzesi’nin avlusunda olup, dıştan ziyaret edilmektedir.


Halet (Kudretullah) Efendi Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Tünel Meydanı’nda Galata Mevlevihanesi girişinde bulunan bu türbe XIX. yüzyılda yapılmıştır.

Galata Mevlevihanesi’nin son dönemlerinde, Yenikapı Mevlevihanesi şeyhlerinden Ebubekir Dede ailesinden gelen Kudretullah Dede post makamına getirilmiştir. Kudretullah Dede Yenikapı Mevlevihanesi’nde 1203 (1788) yılında doğmuş olup, köklü bir Mevlevi aileden gelmektedir. Şeyh Galip onun dünyaya gelişine şu mısralarla tarih düşürmüştür:

Şerîf Ahmed Dede merd-i tarîkat
Yüzünden doğdu bir mühr-ü münevver
Dedim târih-i milâdını Gâlib
Muhammed Kudretullah lutf-u haydar.

Aynı türbede bulunan Halet Efendi de Sultan II. Mahmud devrinin ünlü devlet adamlarındandır. Asıl ismi Mehmed Sait olup, Halet Efendi ismi ile tanınmıştır. İstanbul’da 1760 yılında doğmuş, 1823 yılında Konya’da idam edilmiştir. Vücudu Konya’ya, başı da Galata Mevlevihanesi girişindeki açık türbeye gömülmüştür. Sonradan bazı dedikodular yüzünden kesik başı buradan alınarak Beşiktaş’taki Yahya Efendi Dergâhının haziresine gömülmüştür. 1841 yılında ise yeniden Galata Mevlevihanesi’nin haziresine gömülmüştür. 

Halet Efendi, Şeyh Galib Türbesini 1819 yılında yeniden yaptırmış, ayrıca buraya kütüphane, çeşme ve muvakkithane ile kendisi için de açık bir türbe yaptırmıştır. Daha sonra bu türbenin bulunduğu alana da Şeyh Kudretullah Efendi’nin türbesi yapılmıştır.

Bu açık türbe XIX. yüzyıl rokoko üslubunda yapılmıştır. Köfeki taşından ve mermerden olan türbenin avlu ve caddeye üçerden olmak üzere dokuz yuvarlak penceresi bulunmaktadır.
Osmanlı mimarisinde pek az karşılaşılan kompozit başlıklar ve yuvarlak kemerlerin içerisindeki üçgen baklava motifleri cepheye bir hareketlilik kazandırmıştır. Buradaki yarım sütunların başlıkları, mermer oymalarda sürekli bir hareket dikkati çekmektedir. Çift kanatlı demir kapı ile parmaklıklar üzerinde rozet, yaprak ve beyzî madalyonlar bulunmaktadır. Ayrıca üzeri kubbeyi andıran kademeli, yüksek bir tonozla örtülmüştür. En üst noktada ise büyük bir kaide üzerine taş bir Mevlevi sikkesi yerleştirilmiştir.

Halet Efendi bu yeri kendi türbesi için ayırmışsa da burada Mevlevihane’de şeyhlik yapmış Kudretullah Dede’nin, Ataullah Dede’nin, “Menâkıb-ı Mevlâna” yazarı Selanik Mevlevihanesi şeyhi Ubeydullah Efendi’nin ve idam edilen Halet Efendi’nin kesik başı ile Şeyh Kudretullah Dede’nin eşi Emine Esma Hatun’un mezarları bulunmaktadır.


İskender Paşa Türbesi (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca Hisar Caddesi’nde, İskender Paşa Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe 1571 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.

İskender Paşa, Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) devri devlet adamlarından olup, Magosa Fatihi olarak tanınmıştır. 1570 yılında ölmüş ve Beykoz’da yaptırmış olduğu cami, medrese ve hamamdan meydana gelen külliyesi içerisindeki türbesine gömülmüştür. İskender Paşa’nın ayrıca Eğrikapı’da bir sıbyan mektebi, Ayvansaray’da da bir çeşmesi bulunmaktadır.

İskender Paşa Türbesi düzgün kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Türbenin ön cephesinde basık kemerli kapı ve dört pencere, arka cephesinde beş pencere, yan cephelerinde de üçer penceresi bulunmaktadır. Türbe 1850 yılında onarılmış ve Klasik Osmanlı türbe özelliğini tamamen yitirmiştir. İçerisinde bezemeleri bulunmamakta veya orijinal bezemeleri günümüze gelememiştir.

Türbe içerisinde iki mermer lahit bulunmaktadır. Bunlar İskender Paşa ile oğlu Ahmet Paşa’ya aittir.


Yuşa Türbesi (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Yuşa Tepesi’nde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak, burada 28 Çelebizade Mehmet Said Paşa 1755 yılında bir mescit yaptırmış ve Yuşa Nebi Hazretleri’nin mezarı etrafını da bir duvarla çevirmiştir. Mescit yangın sonucunda zarar görmüş 1863–1864 yılında, Sultan Abdülaziz döneminde (1861–1876) aslına uygun olarak yenilenmiştir. Bu arada Yuşa Nebi Hazretlerinin mezarı da onarılmıştır. Sonaraki dönemlerde buraya bir de Yuşa Tekkesi olarak ismi geçen bir Nakşibendî dergâhı yapılmıştır.

Yuşa Nebi Hazretleri MÖ.1605 yılında, ölmeden önce İsrailoğulları’nın başına geçen bir peygamberdir. İsrailoğulları’nı Tih Çölünden çıkararak Arz-ı Mev’ut (Filistin), Şam bölgesine sonra da Kudüs’e yerleştirmiş ve ülkesini on iki kabile arasında bölmüştür. Yuşa Hazretleri kendisine karşı olanları mucizeleri ile susturmuştur. İsrailoğulları’nı Tevrat hükümlerine göre 27–29 yıl yönetmiş, 1580 yılında bir söylentiye göre, 110, bir başka söylentiye göre de 127 yaşında ölmüştür.

Yuşa’nın mezarı konusunda iki ayrı görüş bulunmaktadır. Bunlardan birisine göre Nablus ve Halep yakınındaki Maarra şehrinde, diğerine göre de Beykoz’da Yuşa Tepesi’nde gömülüdür. Büyük olasılıkla Beykoz’daki mezar bir makamdır. Buradaki mezarın Tevrat’ta ismi geçen Yuşa Peygamber ile bir bağlantısı bulunmamaktadır. Hüseyin Ayvansarayi’nin Hadikat’ül Cevâmisi’ne göre, burada gömülü olan kişinin bir Bizans havarisi veya Osmanlı dönemindeki bir şeyhe ait olduğu sanılmaktadır.

Buradaki mezarın böylesine büyük olması eski inançlardan kaynaklanmaktadır. Mitoloji’ye göre dağların zirvelerinde yaşamış devlerin sonraki dönemlere yansımasından başka bir şey değildir.

Beykoz Yuşa Tepesi’ndeki mezar 17.00x4.00 m. ölçüsünde olup, üzeri açıktır. Yuşa Tepesi kutsal bir yer olarak kabul edilmiştir. İlk Çağlarda burada bir Zeus sunağı bulunduğu, Bizans döneminde VI. yüzyılda İmparator I. Iustinianus zamanında Hagios Mikhael adında bir kilise yapılmıştır. Osmanlı döneminde ise buraya bir mescit ve tekke yapılmış ve yanına da Yuşa Nebi’nin mezarı eklenmiştir. Böylece bu tepenin kutsallığı Osmanlı döneminden itibaren de sürmüştür.


Şemsi Ahmet Paşa Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Şemsi Paşa Külliyesi içerisinde bulunan bu türbe, külliye ile birlikte 1580 yılında yapılmıştır.

Şemsi Ahmet Paşa, Sultan II. Selim (1566–1574) ve Sultan III. Murad (1574–1595) dönemlerinde vezirlik yapmıştır. İsfendiyar ailesinden Kastamonu Beyi Kızıl Ahmet Bey’in torunu, Mirza Paşa’nın da oğludur. Osmanlı Saray Okulu olan Enderun’da yetişmiştir. Avcıbaşı, Bölük Ağası, Müteferrika ve Sipahiler Ağası olmuştur. 1554 yılında Anadolu, bir süre sonra da Rumeli Beylerbeyliği yapmıştır. Sultan II. Selim tarafından vezirliğe yükseltilmiştir. Şemsi Ahmet Paşa 1580 yılında ölmüş ve cami, medrese, sıbyan mektebinden oluşan külliyesindeki türbeye gömülmüştür.

Şemsi Ahmet Paşa, türbesini caminin doğu tarafına sağlığında yaptırmıştır. Türbe camiye bitişik, kareye yakın 4.00x4.50 m. ölçüsünde olup, üzeri ayna tonozla örtülmüştür. Klasik Osmanlı türbe mimarisinin özelliklerini taşıyan bu yapının mermer söveli, yuvarlak kemerli giriş kapısı üzerinde kitabesine yer verilmiş ancak bu kitabe cami ile birlikte 1940 yılı öncesinde son derece harap olduğundan kitabe kırılmış ve yerine konulması mümkün olmamıştır. Onarım sonrası külliyenin içerisinde bulunan kitabe parçaları çalınmıştır. Kaynaklara göre bu kitabenin metni şöyledir:

Türbesinin kenarı deryada
Şemsi anınçün eyledi bünyad
Geçerken bu kenarı deryada
Aşinalar dua eyle ede yâd
Ya ilahi bî Hakkı rumi Nebi
Nurdan eyle ol kulum azad.

Şemsi Paşa Türbesinin zeminden itibaren yüksekliği caminin kubbesine kadar ulaşmaktadır. Bu örtü sistemi İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü Y. Mimarı Süreyya Yücel tarafından 1940 yılında külliye onarılırken yenilenmiştir. Orijinaline yakın bir şekilde yapılan türbenin ana yapısı kesme taştan, tonozları da tuğladan yapılmıştır. Türbenin giriş duvarı kapı nedeni ile çok dar olduğundan buraya pencere açılmamış, içerisi üst sıradaki üç pencere ile aydınlatılmıştır. Türbenin giriş dışındaki diğer kenarlarında altlı üstlü üçerden altı penceresi vardır. Türbe içerisinde orijinal kalem işlerine rastlanmamakla beraber, üzerini örten ayna tonozun ortasındaki kare boşluk içerisinde geometrik, geçme ve palmet izleri görülmektedir. Türbenin camiye açılan tunç şebekeli, yuvarlak kemerinin kemer taşı üzerine sarı kabartma harflerle bir ayet yazılmıştır.

Türbe içerisinde Şemsi Ahmet Paşa’nın sandukası dışında başka bir mezar bulunmamaktadır.


Doğancı Hacı Ahmet Paşa Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi Mektep Sokak’ta bulunan bu türbeyi Doğancı Hacı Ahmet Paşa sağlığında 1576–1577 yıllarında Mimar Sinan’a yaptırmıştır.

Doğancı Ahmet Paşa Candaroğulları soyundan olup, aynı zamanda Kızıl Ahmet Paşa’nın da sülalesindendir. Osmanlı Sarayı’nda Enderun’dan yetişmiş, Çakırcıbaşı, 1555 yılında Büyük Mirahur, 1558’de Konya ve Rumeli Beylerbeyi, 1563’te de Şam Beylerbeyi, ikinci kez 1571’de Konya Beylerbeyi görevlerine getirilmiştir. Sultan II. Selim (1574–1595) ve Sultan III. Murad’ın (1574–1595) Nedimi olmuştur. Av merakından ötürü Doğancı ismi ile tanınmış 1577 yılında da ölmüştür.

Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunda olup, düzgün kesme taştan sekizgen planlı olarak yapılmış, üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin önündeki giriş revakı günümüze gelemeyerek yıkılmıştır. Bugün yalnızca temelleri görülmektedir. Türbenin üst kısmına yakın bölümünde oldukça belirgin bir silmesi vardır. Türbenin mermer kitabesini Doğancı Hacı Ahmet Paşa’nın akrabası olan Şemsi Ahmet Paşa yazmıştır.

Kitabe:
Şam Beglerbegisi olan o nes-i Halid
Kendi desti ile kodu türbesinin bünyadın
Bilmek istersen anı Şemsi didi tarihin
Derler idi Hacı Ahmet Paşa anın adı

Türbenin giriş dışındaki yedi cephesinde iki katlı pencereler bulunmaktadır. Türbe içerisinde ilk yapıldığı dönemlerden kalan kalem işlerinin izleri görülmektedir. Bunun dışında içerisi bezemesizdir.

Türbede Doğancı Hacı Ahmet Paşa ve büyük olasılıkla eşi ve iki çocuğuna ait üç mezar daha bulunmaktadır. Türbe, günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetimindedir.


Halil Paşa Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi, Yeni Çeşme Yokuşu’nda bulunan bu türbeyi Halil Paşa sağlığında, 1759 yılında yaptırmıştır.

Halil Paşa, Sultan II. Osman (1618–1622) ve Sultan IV. Murad (1623–1640) devri sadrazamlarındandır. Osmanlı Sarayı’nda Enderun’dan yetişmiş Doğancıbaşı, Çakırcıbaşı ve 1607 yılında da Yeniçeri Ağası olmuştur. Bir süre Kapta-ı Deryalık görevine getirilmiştir. İsyan eden asileri bastırmak üzere Trablusgarp’a gönderilmiş, oradaki başarısından sonra 1617 yılında Sadrazam olmuştur. Bir süre sonra azledilmiştir. Halil Paşa değişik zamanlarda dört defa Kaptan-ı Deryalık yapmış, 1626 yılında ikinci kez Sadrazam olmuş, 1627 yılında yeniden azledilmiş ve kalan ömrünü Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdai Dergâhı’nda geçirmiş ve 1629 yılında da ölmüştür.

Halil Paşa Türbesi sebil ve çeşme ile birlikte yapılmıştır. Türbe kesme taştan, kare planlıdır. Önünde üç bölümlü bir revak kısmı vardır. Mukarnaslı mermer sütunların taşıdığı bu revakın ortasını kubbe, iki yanını da aynalı tonozlar örmüştür. Revak ortasındaki basık kemerli bir kapıdan türbeye girilmektedir. Giriş kapısı üzerinde Arapşa sülüs yazılı bir kitabe bulunmaktadır:

Kitabe:
Festeinu min ehl-il-kubur. Ketebehu mütevelli 1214 (1759). Kitabenin mealen anlamı şöyledir: İşlerinizde zorluğa uğradığınız zaman kabir ehlinden yardım isteyiniz.

Türbe sekizgen kasnaklı tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Trompların altında mukarnas dolgulara yer verilmiştir. Çift sıra pencereler ile aydınlatılan türbenin alt sıra pencereleri sivri boşaltma kemerleri altında mermer alınlıklı ve dikdörtgen sövelidir. Üst sıra pencereler sivri kemerlidir.

Türbede Halil Paşa dışında Gafuri Mahmud Efendi (1667) ve Abdülhay Efendi’nin (1705) mezarları bulunmaktadır.


Nişancı Hamza Paşa ve At Mezarı Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Karaca Ahmet Türbesi’nin yakınında bulunan bu mezarın Karaca Ahmet Sultan’ın atına ait olduğu söylenmektedir. İbrahim Hakkı Konyalı da bu mezarın Rum Paşazade Nişancı Hamza Paşa’ya ait olduğunu belirtmiştir. Türbenin kitabesi bulunmamaktadır.

Hamza Paşa, Sultan III. Murad (1574–1595) devri Sadrazamlarından olup, Reisülküttaplık ve Nişancılık görevlerinde bulunmuştur. 1585 yılında Sadrazam olmuş, üç kez Nişancılık ve Anadolu Beylerbeyliği yapmıştır. Sultan I. Ahmet (1603–1617) tarafından ilk nişancılığından 1591 tarihinde azledilerek Köstendil Sancak Beyliğine atanmışsa da bunu kabul etmemiştir. Sultan III. Mehmet’in (1595–1603) tahta geçmesi üzerine Anadolu Beylerbeyliği ile taltif edilerek paşa unvanı verilmiştir. Bundan sonra ikinci kez Nişancı olmuş, III. Mehmet tarafından yeniden azledilmiştir. En son Sultan I. Ahmet tarafından bir kez daha Nişancılığa getirilmiş ve 1604–1605 yılında yeniden azledilmiştir. Bundan bir yıl sonra 1606 yılında da ölmüştür.

Türbe Klasik Osmanlı mimari üslubunda açık türbe şeklindedir. Yapım tarihi ve mimarı kesinlik kazanamamıştır. Birbirlerine yuvarlak tuğla kemerlerle bağlı altı granit sütunun taşıdığı altıgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Sütunlar arasında demir şebeke ve türbeye giriş kapısı bulunmamaktadır.

Türbe içerisinde Hamza Paşa’ya ait olduğu sanılan bir mezar bulunmaktadır.


Gülnuş Sultan (Emetullah Sultan) Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesinde, Üsküdar Meydanı’nda, Yeni Valide Camisi’nin haziresinde bulunan bu türbeyi Gülnuş Sultan 1713 yılında yaptırmıştır.

Emetullah Gülnuş Sultan, Sultan IV. Mehmed’in (1648–1687) baş kadını, Sultan II. Mustafa (1695–1703) ve Sultan III. Ahmed’in (1703–1730) annesidir. Rabia Gülnuş ve Emetullah Gülnuş isimleri ile de tanınan bu sultan 1642 yılında Girit’te doğmuş, Deli Hüseyin Paşa Resmo’yu fethedince bu kızı da esir alarak Osmanlı sarayına hediye etmiştir. Saray geleneğine göre kendisine Gülnuş adı verilmiş ve Sultan IV. Mehmed tarafından beğenilerek Onun baş kadını olmuştur. Sultan IV. Mehmed’in tahttan indirilmesi üzerine eski saraya gönderilmiş, oğlu II. Mustafa’nın 1695’te padişah olması ile de Valide Sultan olarak yeniden Harem’e dönmüştür. Sultan II. Mustafa’dan sonra yerine geçen diğer oğlu III. Ahmed döneminde de Harem’in nüfuslu kadınları arasında olmuştur. Sultan III. Ahmed ile Edirne’ye gitmiş, orada hastalanarak 1715 yılında ölmüştür. Bunun üzerine İstanbul’a getirilmiş ve Üsküdar’daki türbesine gömülmüştür.

Gülnuş Sultan’ın Beyazıt civarında sıbyan mektebi ile sebili, Galata’da cami ile çeşmesi, Üsküdar’da da cami, sebil, sıbyan mektebi, arasta ve türbeden oluşan bir külliyesi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Üsküdar’da Gülfem Hatun Mahallesi’nde de sebili vardır.

Türbe Gülnuş Sultan’ın sağlığı sırasında 1713 yılında yapılmıştır. Sekizgen planlı türbenin üzeri madeni çemberler içerisine alınmış, kubbe ile örtülüdür. Kubbeyi birbirlerine sivri kemerlerle bağlı sekiz yuvarlak sütun taşımaktadır. Sütunların arası madeni şebekelerle çevrilmiştir. Türbenin üzerini örten kubbenin eteğinde sülüs yazı ile “İnnehu min Süleymane ve İnnehu Bismillahirrahmanirrahim ile Ayet’el Kürsi yazılmıştır.

Türbenin kuzey tarafında bronz şebekeli kapısı bulunmaktadır. Türbenin ortasında Gülnuş Sultan’a ait mezar vardır. Mezarın baş ve ayak taşları oldukça büyük ölçüde olup, üzeri istiridye kabuğu şeklinde mihrapçıklar, stalaktitler ve kabartmalarla bezenmiştir. Osmanlı mezar taşlarının en güzel örneklerinden biri olup, ayak taşında vazo içerisinden çıkan bahar gülleri, zerrinler, karanfiller, laleler kabartma olarak işlenmiştir. Baş taşında ise talik yazı ile Arapça bir kitabeye yer verilmiştir.


Karaca Ahmet Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Aşçıbaşı Mahallesi, Karaca Ahmet Caddesi’nde bulunan Karaca Ahmet’in türbesinin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yalnızca Karaca Ahmet Dergâhının bir odasında korunan manzum kitabede 1595 yılında Safiye Sultan tarafından yanındaki dergâh ile birlikte yaptırıldığı yazılıdır. Günümüze gelebilen türbe Matbah-ı Amire Emini Ziya Bey tarafından eşi Fehmiyye Hanım’ın ruhu için 1866 yılında yaptırılmıştır. Dergâh ve türbe 1878 yılında Karaca Ahmet Dergâhı tarafından onarılmıştır. Bu türbe bir makam olup, Karaca Ahmet’in gerçek türbesi Manisa’nın 5 km. kuzeybatısındaki Horoz köy’ünde bulunmaktadır. Karaca Ahmet’in Manisa-Menemen yolu üzerinde, Horozköy tren istasyonuna 1 km. uzaklıkta bir makamı daha bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Afyon’un 36 km. kuzeyinde, Karacaahmet Köyü’nde, Akhisar-Sındırgı yolu üzerinde Akhisar’a 15 km. uzaklıktaki Karaköy’de, Uşak-Eşme karayolu yakınındaki Karacaahmet Köyü’nde de makamları bulunmaktadır.

Karaca Ahmet hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. Horasan Sultanlarından Süleyman-ı Horasani’nin oğlu olup, XIV. yüzyılda yaşamıştır. İstanbul’a gelerek bugünkü Karaca Ahmet dergâhını kurmuştur. Hacı Ahmet Yesari’nin müritlerinden olup, Sarı Saltuk ve Yunus Emre gibi tanınmış bir din ulemasıdır. Aynı zamanda devrinin önemli bir hekimi olup, tedavi sırlarını oğlu Eşref Sultan’a, o da kendi oğullarına öğretmiştir.

Karaca Ahmet Türbesi tekke ve sebilden meydana gelen, köfeki taşından dikdörtgen planlı bir yapı içerisinde yer almaktadır. Dergâhın giriş cephesinin sağ kesiminde türbe, sol kesiminde de tekke ve her ikisi arasında da sebil yer almaktadır. Türbenin cephesinde iki, yanında bir, tekkenin solunda da bir tane olmak üzere üç pencere ile aydınlatılmıştır. Türbe girişinin üzerindeki 1866 tarihli kitabede türbenin Matbah-ı Amire Emini Ziya Bey tarafından onarıldığını belirtilmiştir.

Türbe bağdadi tekniğinde yapılmış, üzeri basit bir kubbe ile örtülmüştür. Karaca Ahmet’in sandukası ahşaptandır. Türbenin duvarlarında Allah, Muhammed ve dört halifenin isimleri yazılıdır. Ayrıca Karaca Ahmet’in olduğu sanılan kolsuz bir hırka, hırka kuşağı, takke, zikir tespihi ve çeşitli şifa tasları ile yazma Kuran-ı Kerimler bir vitrin içerisinde teşhir edilmektedir.

Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Rum Mehmet Paşa Türbesi (Üsküdar)


İstanbul Üsküdar ilçesinde, Şemsi Paşa Camisi’nin üst tarafında, Marmara Denizi ile Boğaz’a hâkim bir tepe üzerinde bulunan Rum Mehmet Paşa Camisi, medresesi, hamamı ve imaretinden meydana gelen yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan türbe XVI. yüzyılda yapılmıştır. Kitabesi günümüze gelememiştir. Bu yapı topluluğundan günümüze yalnızca cami ile türbe gelebilmiştir.

Rum Mehmet Paşa, Fatih Sultan Mehmet (1444–1446/1451–1481) devri Sadrazamlarından olup, Osmanlı saray okulu olan Enderun’dan yetişmiştir. Saraydan çıktıktan sonra Beylerbeyi Serdar ve Vezir görevlerinde bulunmuş, 1466 yılında Mahmut Paşa’nın yerine Sadrazam olmuştur. 1470 yılında da azledilerek idam edilmiştir.

Türbe cami ile birlikte Rum Mehmet Paşa’nın sağlığında yapılmıştır. Klasik Osmanlı türbe mimarisindeki bu yapı düzgün kesme taştan sekizgen planlı olarak yapılmıştır. Caminin mihrap duvarı tarafında, köşede bulunan türbenin üzeri kasnaksız, duvarlar üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin üstte sekiz, altta da yedi penceresi bulunmaktadır. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, üst sıra pencereler de sivri kemerlidir.

Türbenin içerisi bezeme yönünden son derece basittir. Yalnızca XIX. yüzyıl sonlarında onarıldığına işaret eden geç devir kalem işleri bulunmaktadır.

Türbede Rum Mehmet Paşa’nın yanı sıra Nazır Paşazade Mehmed Efendi, Nazır Hançerli Ayşe Sultan ve Paşa’nın kızları olan Yığımnaz Hanım (1502), Aynülhayat Hanım (1507) ve paşanın oğluna ait olmak üzere altı mezar bulunmaktadır. Türbenin çevresinde mezar taşlarından oluşan bir hazire bulunmaktadır.


Fatma Hanım Sultan Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokak’ta Aziz Mahmut Hüdayi Efendi Camisi’nin yanında bulunan bu türbenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır.

Sultan IV. Murad’ın torunu, Kaya Sultan’ın da kızı olan Fatma Sultan h. 1140 (1727–1728) tarihinde ölmüş ve buraya gömülmüştür. Fatma Sultan’ın yaşamı ile ilgili kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Türbe arazi konumundan ötürü düzensiz bir şekil göstermektedir. Kesme taştan kare planlı türbenin önünde sekiz baklava başlıklı mermer sütun bulunmaktadır. Üstten yuvarlak, alttan dendanlı kemerlerle birbirine bağlanan bu sütunların arası pirinç şebekelerle örtülmüştür. Şebekelerin üzerinde de sütunları birbirine bağlayan mermer ayna taşları vardır. Türbenin üzeri demir bir kafesle örtülmüştür. Mezarlık tarafına açılan kapısı pirinçtendir. Türbe 1894 depreminde hasar görmüş bu yüzden de sütun başlıkları birbirlerine demir kuşaklarla bağlanmıştır.

Türbenin sağ tarafında İzzi Efendi’nin üzeri açık türbesi ile Sadrazam Rusçuklu Hasan Paşa’nın mezarı bulunmaktadır.


Mihrimah Sultan Cami Türbeleri (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, İskele Meydanı’nda Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) kızı Mihrimah Sultan tarafından Mimar Sinan’a 1548 yılında yaptırılmış olan külliyenin cami ile medrese arasında Mihrimah Sultan’ın iki oğlunun sandukalarını içeren bir türbe vardır.

Sicili Osmanî’den öğrenildiğine göre Mihrimah Sultan’ın oğulları 20–30 yaşları arasında ölmüştür. Buna göre Türbe 1560 tarihinden sonra yapılmış olmalıdır. Türbede Onlarla ilgili bir kitabe bulunmamaktadır. Bu türbe külliyenin bitiminden sonra buraya eklenmiştir. Türbenin güneyine de Sadrazam İbrahim Ethem Paşa gömülmüştür. Caminin son cemaat yerinin güneybatı bölümünde, revak altında Rüstem Paşa’nın 1576–1577 yılında ölen oğlu Osman Bey’in türbesi bulunmaktadır.

Türbe etrafı mermer parmaklıklarla çevrilmiş açık türbe şeklindedir. Ortadaki mermer lahdin camiye bakan yan yüzünde bir hançer kabartması görülmektedir. Söylentiye göre bu tür hançer kabartmaları şehit edilenlerin mezarına kazınıyordu. Mezarın ayak taşında; “Mir-i pâkize neseb Hazreti Osman Bey'in Mürg-i ruhu idecek bağ-ı cinâne tayran Eyleyüb sıdk ile ruhuna du'alar Hükmî Didi tarih cinân ola makam-ı Osman 984 Şair Hükmî Mehmet Çelebi.” Yazılıdır.


Aziz Mahmud Hüdai Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokak, Aziz Mahmut Hüdai Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbenin yapım tarihi kesin olmamakla beraber XVII. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Aziz Mahmud Hüdai Anadolu velilerinden olup, Celveti Tarikatının piridir. Şereflikoçhisar’da 1541 yılında doğmuş, çocukluğu orada geçmiş ve ilköğreniminden sonra İstanbul’a gelerek Ayasofya Medresesi’nde öğrenim görmüştür. Hocası Nazırzade Ramazan Efendi ondaki kabiliyeti görerek yanına yardımcı almıştır. Bu arada Halveti şeyhlerinden Muslihüddin Efendi’den tasavvuf dersleri almıştır. Nazırzade Muslihuddin Efendi Edirne’de Sultan Selim Medresesine atanınca Hüdai Efendiyi de beraberinde götürmüştür. Nazırzade Ramazan Efendi Şam ve Mısır’a giderken Hüdai Efendi’yi de beraberinde götürmüştür. Orada Halvetiye Şeyhi Kerimüddin Efendi’den Usul-i Esma dersi görerek tasavvuf yolunda ilerlemiştir. Bundan sonra hocasının Bursa kadılığına tayin edilmesi üzerine O da Bursa’ya gelmiş, Ferhadiye Medresesi’nde müderrislik yapmıştır. Nazırzade Ramazan Efendi’nin 1576’da ölümü üzerine de Onun yerine Bursa Kadısı olmuştur.

Aziz Hüdai Efendi, bir gece rüyasında cennetlik sandığı birçok kişiyi cehennemde, cehennemlik sandığı birçok kişiyi de cennette görür. Bunun üzerine uyanır uyanmaz Üftade Hazretlerine giderek kendini Ona teslim eder. Malını mülkünü, her şeyini Bursa’da fakirlere dağıtır, Üftade Efendi tarafından özel olarak kesilmiş bir kestane sopası üzerine ciğerler asarak ciğer satar. Bu olay tarikata girecek makam sahibi kişilere benliklerini eritmek için uygulanan bir usuldür. Böylece Hak yoluna girer ve Üftade Efendi Hazretlerinin en iyi öğrencilerinden olur. Bir süre sonrada Üftade Hazretleri Onun kemale erdiğini görür ve İstanbul’a gönderir.

İstanbul’da Sultan I. Ahmet (1603–1617) zamanında Üsküdar’da kurduğu dergâhında öğrenciler yetiştirir. Küçük Ayasofya ve Fatih Camilerinde tefsir, hadis ve fıkıh dersleri vermiştir. Otuza yakın Arapça ve Türkçe kitabı bulunmaktadır. Bugün bu yazma kitaplar Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Aziz Mahmud Hüdai Efendi İstanbul’da 1628 yılında ölmüştür.

Aziz Mahmud Hüdai’nin Türbesi kuzey-güney yönünde peş peşe sıralanmış bölümler halindedir. Giriş bölümü, türbedar odası ve üzeri piramit biçimli asıl türbe kısmından meydana gelmiştir. Türbe girişi üzerinde talik yazılı kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Bu meşet Allah yolundakilerin cesetlerinin, ruhlarının toplandığı yerdir. Azizim; buraya edeple gir. Burası Hüdai’nin pâk türbesidir. Ey gönül; eğer ilâhi zevki tahsil edeyim dersen böyle yap. Hüdai’nin kapısından giren elbet nasibini alacaktır.”

Bu kitabenin üzerinde de Hattat İzzet Efendi’nin talik yazılı “Destur yâ Hazreti pir” levhası asılıdır.

Türbe sofasının sol tarafında bir kerevet, üzerinde divit ve hokka bulunan bir rahle, sağ tarafta yukarıda adı geçen sebil ve kuyusu vardır. Zarif bir bileziği olan kuyunun, çıkrığı ve bakır kovası mevcuttur. Burada ayrıca büyük bir saat ve onun yanında, içinde iki sandık dolusu hüccet ve raşar dolusu muhasebe defterleri bulunan küçük bir oda vardır. Ahşap beşik tavanını bir Venedik avizesi süslemektedir. Kuyu hakkında birçok söylence vardır. Tatlı olmayan bir suyu bulunan kuyunun mukaddesliğine inanıldığı gibi, Zemzem Suyu'nun bir kolu olduğu da iddia edilmiştir.

Türbede Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerinin yanı sıra oğulları Evliya Mehmet Muhtar Efendi (1595), Mustafa Ebrar Efendi (1595), Ali Murtaza Efendi (1601), Abdülvahit Efendi (1611), Ahmet Sıdık Efendi (1624), kızları Ayşe Hanım (1600), Fatma Zehra Hanım (1624), Zeynep Hanım (1642) ve torunu Fatma Zehra Hanım (1642) olmak üzere on bir sanduka bulunmaktadır.

Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Lütfi Bey Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokak, Aziz Mahmut Hüdai Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak türbenin bulunduğu yerdeki kütüphane ve türbedar odasının 1915 tarihinde yapılmış olması, yapı üslubu da XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın başlarında yapıldığına işaret etmektedir.

Hüseyin Ayvansarayi’nin Hadikat’ül Cevami’de belirttiğine göre türbenin olduğu yerde şadırvan ve çevresinde de dergâha ait hücreler olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre türbenin buradaki bir dergâhın haziresinin olduğu yere yapıldığı açıklık kazanmıştır. Bunun da nedeni türbe duvarlarına dayalı olan birtakım mezar taşlarıdır.

Türbe kesme taştan ampir üslubunda, dikdörtgen planlı bir yapı olup, üzeri tonoz çatı ile örtülüdür. Arazi konumundan ötürü birkaç basamakla çıkılan türbenin girişinin sol tarafında, bahçede yedi mezarın bulunduğu küçük bir hazire vardır. Cephe görünümü itibarı ile ampir üslubunu tümü ile yansıtan yuvarlak kemerli ince uzun pencereler ve duvarlara gömülü plasterler ile görkemli bir şekildedir. Ön cephenin ortasında giriş kapısı ve iki yanında da birer pencere yer almaktadır. Türbenin diğer yan cephelerinde de aynı şekilde iki pencere bulunmaktadır.

Giriş cephesinde, Kapının iki yanında ve köşelerde İon başlıklı duvara gömülü sütunlara yer verilmiştir. Giriş kapısından küçük bir antreye girilmektedir. Sol tarafta türbe, sağ tarafta da daha önce kütüphane olarak kullanılmış türbedar odası vardır. Türbe içerisinde Lütfi Bey ile eşi ve çocuğunun ahşap sandukaları bulunmaktadır. Türbenin içerisi kalem işleri ile bezenmiştir.


Ayşe Hanım Sultan Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokak, Aziz Mahmut Hüdai Türbesinin yakınında bulunan bu türbenin çevresinde birbiri içerisinden geçilen dokuz ayrı türbe daha bulunmaktadır. Bunlar Şeyh Ahmet Efendi Türbesi, Hanımefendiler Türbesi, Sadrazam Halil Paşa Türbesidir. Bu türbeler tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra bakımsız kalmış, 1935–1940 tarihleri arasında ahşap çatıları çökmüş, sandukaları dağılmıştır.

Ayşe Hanım Sultan Türbesi XVI. yüzyılda yapılmış bir yapı olmasına rağmen değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğini tümü ile yitirmiştir.

Ayşe Hanım Sultan Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu olup, Rüstem Paşa’nın kızıdır. Semiz Ahmet Paşa ile evlendirilen Ayşe Hanım Sultan’ın Abdurrahman Bey, Mehmet Bey, Şehit Mustafa Paşa ve Osman Bey isimlerinde dört oğlu olmuştur. Ayşe Sultan'ın dördüncü oğlu olan Osman Bey, h.999 (1590–1591) tarihinde ölmüş ve Mihrimah Sultan Camisi’nin Türbesine gömülmüştür.

Ayşe Hanım Sultan Türbesi yakın tarihlerde yenilenmiştir. Türbe içerisinde Ayşe Hanım Sultan’ın yanı sıra torunu Ümmügülsüm Hanım (1612) ve eşinin mezarı bulunmaktadır.


Cennet Efendi Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi, Aziz Mahmut Hüdai Sokak’ta bulunan bu türbe giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre 1870 yılında Cennet Efendi adına yaptırılmıştır.

Cennet Efendi XVII. yüzyıl şair ve edebiyatçılarındandır. Aziz Mahmud Hüdai Efendi’nin müridi olmuştur. Simav zaviyesinde şeyhlik yapmış, Aizi Mahmud Hüdai dergâhında şeyh Mesud Efendi’nin ölümü üzerine şeyh olmuştur. 11 Ocak 1665’te ölmüştür. Cennet Efendi’nin Tevelliye isimli risalesi tefsirleri ve Fena-i mahlası ile yazdığı İlahiyat Divanı bulunmaktadır.

Cennet Efendi Türbesi 1961 yılında yanındaki ahşap bir evde çıkan yangın sonucu yanmış, günümüze yalnızca duvarları gelebilmiştir. Bugün açık mezar şeklindeki bu türbenin duvar kalıntılarından cephesinde beş penceresinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu yıkımdan günümüze yalnızca giriş kapısı üzerindeki talik yazılı Mehmet Mısrî imzalı mermer kitabe gelebilmiştir.

Kitabe:
Rabi’a Hanım olub sahibe-i hayr-ü kerem
Eyledi Hakk yoluna cüd ü semâhat icrâ
Ya’ni bu Cennet Efendi’nin idüb türbesini
Sarf-ı nakd ile bina kıldı mezarın ihyâ
Kıl ziyâret geh gelüb ravza’yı Centtet’dir bu
Şeme-i hak ıtırnâki virir kalbe safâ
Mevlevi nezri ile Şemsi Didim târihin
Rabi’a Cennet’e yaptırdı makâm-ı ulyâ
Nemeka Mehmed Mısrî 1287 (1870).

Türbe içerisinde Cennet Efendi ve akrabalarına ait sekiz mezar bulunmaktadır.


Zeynep Kâmil Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Nuh Kuyusu Caddesi, Salı Sokağı’nda Zeynep Kâmil Hastanesi’nin bahçesinde bulunan bu türbe, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı ve Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa’nın (1808–1876) eşi olan Zeynep Hanım’a (1825–1882) aittir.

Zeynep Hanım, eşi Yusuf Kâmil Paşa’nın da yardımı ile buradaki Zeynep Kâmil Hastanesi’nin yapımını 1860 yılında başlatmış ve 1862 yılında da tamamlanmıştır. Zeynep Hanım ve Kâmil Paşa hastanenin yönetimi için bir vakfiye bırakmadıklarından daha sonra hastane masrafları Sait Halim Paşa ile Abbas Halim Paşa tarafından karşılanmıştır.

Zeynep Kâmil Türbesi sekiz cepheli bir yapı olup üzeri duvarlar üzerine oturan kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe kasnağının altındaki mermer bir silme türbeyi çepeçevre dolaşmaktadır. Türbenin köşeleri, pencere, kapı ve söve başlıkları mermerdendir. İçerisi üç barok üsluptaki yuvarlak kemerli pencere ile aydınlatılmıştır.

Türbe içerisinde Zeynep Hanım ile eşi Yusuf Kâmil Paşa’nın mezarları bulunmaktadır. Bu türbe Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin yönetiminde iken, hastane yönetiminin üzerine Zeynep Kâmil Hastanesine devredilmiştir.


Üsküdar Mevlevihane Türbesi (Üsküdar)

Üsküdar, İmrahor semtinde Ayazma Mahallesi’nde, Doğancılar Caddesi üzerinde yer alan Üsküdar Mevlevihanesi, İstanbul’dan Anadolu’ya giden dervişlerin konaklamaları için kurulmuştur. Galata Mevlevihanesi Postnişini Yeğen Ali Paşa’nın oğlu Numan Bey kendi evini semahaneye dönüştürmüş, bahçesine de diğer yapıları ekleyerek Mevlevihane’yi kurmuştur (1794). Sultan II. Mahmut (1808–1839) Mevlevihane’yi yeni baştan yaparcasına onarmış (1834–1835), Sultan Abdülmecit de (1839–1861) yapı topluluğunun eksiklerini tamamlamıştır. Mevlevihane iki katlı bir yapı olup, zemin katı türbeye, üst katıda semahaneye ayrılmıştır. Bu özelliği ile de Mevlevi yapılarında günümüze gelebilen tek örnektir.

Türbe, Mevlevihane girişine yapının güneybatı köşesine yerleştirilmiştir. Buradaki küçük türbedar odası günümüze gelememiştir. Türbenin yanındaki bir merdivenle de semahanenin üst katına çıkılmaktadır. Türbenin biri kuzey duvarında, beşi de cadde üzerinde olmak üzere altı pencere ile aydınlatılmıştır.

Türbe içerisinde Numan Halil Dede (1798), Ali Şeyda Dede (1799), Mehmet Hüsameddin çelebi (1801), Şeyh Hacı Ali Dede (1802), İsmail Hulusi Dede (1808), Abdullah Necip Dede (1836), Abdulkadir Kadri Dede (1850) ve Ahmet Vesim Paşa’nın (1910) mezarları bulunmaktadır.

Üsküdar Mevlevihanesi ve türbesi 1975, 1980 yıllarında onarılmıştır.


Gülfem Hatun Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesi’nde bulunan Gülfem Hatun Camisi’nin yanında bulunan bu türbe XVI. yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır.

Gülfem Hatun Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) cariyelerinden olup, Üsküdar’da kendi adına bir cami yaptırmıştır. Caminin doğusunda küçük bir hazire vardır.

Gülfem Hatun Camisi’nin yanında medrese, türbe ve sıbyan mektebi bulunuyordu. Bu yapı topluluğu 1850 yılındaki yangın sırasında bütün mahalle ile birlikte yanmıştır. Bu yangından on dokuz yıl sonra 1868–1869 tarihinde cami ile sıbyan mektebi halk tarafından onarılmıştır. Ancak medrese ile türbe onarılamamıştır. Bu nedenle de Gülfem Hatun’un türbesi yıkılmış ve günümüze yalnızca mezarı gelebilmiştir.


Halil Paşazade Mahmud Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi’nde Aziz Mahmut Efendi Sokağı ile Açık Türbe Sokağı’nın birleştiği yerde bulunan bu türbe XVII. yüzyılın başlarında yapılmıştır.

Halil Paşazade Sadrazam Halil Paşa’nın oğlu olup, 1609–1629 yıllarında dört defa Kaptan-ı Deryalık, iki defa da Sadrazamlık yapmıştır.

Türbe, sebil ve çeşmeden oluşan yapı topluluğu meyilli bir arazi üzerindedir. Arazinin meyilli oluşundan ötürü türbenin altına sebil ve çeşme yerleştirilmiş, böylece Osmanlı sanatında görülmeyen bir uygulama meydana getirilmiştir. Kesme köfeki taşından yapılan türbe kare planlı olup, önünde üç bölümlü bir revak bulunmaktadır. Bu revaktaki mermer sütunlar mukarnas başlıklı olup, sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Revakın ortası kubbe, iki yanı da ayna tonozludur. Revakın sol yanı örülerek kapatılmış, buradaki sivri boşaltma kemeri altına mermer alınlıklı, dikdörtgen söveli, alt ve üst iki pencere açılmıştır. Revakın ortasındaki basık kemerli kapının üzerinde 1799 tarihli Mütevelli’nin yazmış olduğu Arapça dualı bir kitabe bulunmaktadır.

Kare planlı türbenin üzeri dıştan sekizgen kasnaklı, içten de mukarnas dolgulu tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe iki sıra halindeki pencerelerle aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, üst sıra pencereler ise sivri kemerlidir. Türbenin içerisinin ilk yapılışında renkli sır altı tekniğinde geç devir çinileri ile kaplı olduğu biliniyorsa da günümüze bunlardan yalnızca izleri gelebilmiştir.

Türbe içerisinde üç mezar bulunmaktadır. Bunların Halil Paşa’nın dışındakilerin kime ait olduğu bilinmemektedir. Bununla beraber bazı kaynaklarda Halil Paşa’nın Aziz Mahmud Hüdai Tekkesine gömüldüğü de yazılıdır. Bu konu yeterince açıklık kazanamamıştır. 

Türbenin sağ tarafına ve türbeye bitişik olarak ikinci bir türbe daha eklenmiştir. Bu türbe Halil Paşa’nın oğlu Mahmud Bey’e aittir. Her iki türbe arasında bir pencere ve bu pencerenin yanında da birer dolap nişi vardır.


Ali Rıza Efendi Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Sultantepe’de Münir Ertegün Sokağı’nda, Özbekler Tekkesi’nin yanındaki mezarlığın önünde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Günümüze gelen türbe yenilenmiş olmasına rağmen XIX. yüzyılın sonlarına ait olduğu sanılmaktadır.

Ali Rıza Efendi’nin kim olduğu konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Türbe üzerinde sonradan yerleştirilmiş kitabede Ali Rıza Efendi’nin 15 yaşında öldüğü yazılıdır.

Türbe yığma taştan ahşap çatılı olup, arka ve sağ cephesinde bir hacet penceresi vardır. Halk arasında Hacı-Hoca Türbesi olarak bilinen türbenin içerisinde bir ahşap sanduka bulunmaktadır. Hacı-Hoca ismi ile tanınan Semerkantlı Şeyh Abdullah Efendi’nin bu türbe ile bir bağlantısı yoktur.


Fenayi Ali Efendi Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Çavuşbaşı’ında, Boybeyi Sokağı’ndaki Fenayi Tekkesi Mescidi’nin avlusunda bulunan bu türbe, 1745 yılında ölen Şeyh Fenayi Ali Efendi’ye aittir. Türbe Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa’nın eşi Mısırlı Zeynep Hanım tarafından 1864 yılında ölen annesinin anısına yanındaki cami ile birlikte yenilemiştir. Söylentiye göre de Zeynep Hanımın annesi türbe ile birlikte caminin onarımına başlamış, ölümü üzerine de Zeynep Hanım tarafından tamamlanmıştır. Türbe 1990 yılında restore edilmiştir.

Şeyh Fenayi Efendi Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa ile birlikte 1711’de Osmanlı-Rus Savaşı’na, Prut Seferine katılmıştır.

Türbe kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri içten kubbeli, dıştan da çatı ile örtülüdür. Türbenin içerisinde Şeyh Fenayi Efendi’nin ahşap sandukası bulunmaktadır. Osmanlı-Rus Savaşı’nda kendisinin ve müritlerinin taşıdığı dergâh bayraklarından birisi sandukasının üzerine serilmiştir. Bu sandukanın önüne de on altı mısralık bir manzume yazılmıştır. Türbenin duvarlarından biri üzerinde 1652 tarihli Kâbe’nin çini üzerine yapılmış kitabeli bir resmi bulunmaktadır. Türbe üzerindeki on kollu avizenin Zeynep Hanım tarafından buraya hediye edilmiştir. Ayrıca Fenayi Ahmet Efendi’nin kullanmış olduğu el değirmeni de bir sepet içerisinde türbede korunmaktadır.


Şair Şem’i Şem’ullah Efendi Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi Eşref Saat Sokağı (Medrese Sokağı) ile Çeşme-i Cedid Sokağı’nın birleştiği yerde bulunan türbenin hacet penceresi üzerindeki kitabeden 1591–1592 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Şair Şem’i Şem’ullah Efendi, XVI. yüzyıl mutasavvıflarından olup Prizren’de doğmuş, buradaki mekteplerde ilahiyat dersleri vermiş, sonra Konya’ya giderek Mevlâna Celaleddin Rumi Dergâhı’nda feyz almıştır. Daha sonra İstanbul’a gelerek Şeyh Vefa Hankâhı’nda inzivaya çekilmiştir. Şeyh Vefa’nın halifesi Ali Dede’nin tarikatına intisap etmiştir.

Türbenin ilk hali hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Yakın tarihlerde yenilenmiştir. Kare planlı bir yapıdır. Buradaki hacet penceresi üzerinde iki mısra halinde kitabesi bulunmaktadır.

Kitabe:
Rûşen etsin hane-i kalbin Hudâ
Şem'i'nin rûhuna kim kıla du'â.

Türbe içerisinde Şair Şem’i Şem’ullah Efendi’nin sandukası bulunmaktadır.


Merkez Efendi Türbesi (Zeytinburnu)

İstanbul ili Zeytinburnu ilçesi, Merkez Efendi Mahallesi’nde Merkez Efendi Camisi içerisinde bulunan bu türbe, Merkez Efendi’nin 1551 yılında ölümünden sonra yaptırılmıştır.

Merkez Efendi’nin asıl ismi Musluhiddin olup, unvanı da Merkez’dir. Denizli’nin Sarhanlı Köyü’nde 1463’te dünyaya gelmiştir. İlköğretimini orada tamamladıktan sonra Bursa ve İstanbul medreselerinde ders görmüş, Uzır Bağdadi Velüyiddin Efendi ve Mevlâna Ahmed Paşa’dan ders almıştır. Tıp, Tefsir, Hadis ve Fıkıh öğrenimi gördükten sonra bir süre müderrislik yapmıştır. Bursa, Karaman ve Amasya’daki dergâhlardan tarikat icazeti almış ve sonra İstanbul’da Etyemez Dergâhı’nın şeyhi Mirza Baba’nın halifesi olmuştur. Daha sonra Kocamustafapaşa Dergâhı şeyhi Sümbül Efendi’ye intisap etmiştir. Aksaray’daki Kovacı Dede Zaviyesi şeyhi olmuştur.

Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) annesi Hafsa Hatun’un Manisa’da 1494–1495 yılında yaptırdığı külliyenin yanındaki bu zaviyeye Sümbül Efendi tarafından şeyh olarak gönderilmiştir. Burada birçok öğrenci yetiştirmiş, hekimlik yapmıştır. Hafsa Sultan’ın hastalanması üzerine 41 baharattan oluşan mesir macununu yapmış ve sultana göndermiştir. Bu macunu yiyen sultan iyileşmiş ve macunun herkese dağıtılmasını istemiştir. Bunun üzerine 22 Mart günü zaviyenin yanındaki Sultan Camisi’nin minare ve kubbesinden halkın üzerine mesir macunu atmıştır. Bu gelenek günümüzde de sürmektedir.

Sümbül Efendi’nin 1529’da ölümü üzerine İstanbul’a gelerek Onun yerine şeyh olmuştur. Günümüzde türbe ve dergâhının olduğu yerdeki arsada bir kuyu açtırmış, ardından buraya bir tekke ve hamam yaptırmıştır.
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

Emre ÖZMEN

  • Restorasyon Forum
  • **
  • İleti: 54
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: İstanbul Türbeleri
« Yanıtla #5 : 28 Ocak 2009, 20:41:25 »
çok güzel derlemişsin kardeşim
E.ÖZMEN

 

* Bizi Takip Edin

Son Mesajlar

Ynt: KKTC Lefkoşa Selimiye Camii (Aya Sofya Katedrali) Gönderen: karacanenes
[25 Mart 2024, 12:09:22]


Teknik Personel Gönderen: TAŞYAPI
[24 Mart 2024, 16:13:27]


ÖN MUHASABE VE MİMAR PERSONEL ALIMI Gönderen: osman.blnk
[24 Mart 2024, 10:19:47]


Restorasyon alanında iş arıyorum Gönderen: Sudenur uysal
[22 Mart 2024, 19:19:58]


RESTORASYON ALANINDA DENEYİMLİ İNŞAAT TEKNİKERİ Gönderen: cabiyotlu
[22 Mart 2024, 11:02:48]


Ynt: NAKKAŞ/KALEMİŞİ/RESTARASYON EKİBİ Gönderen: nAKkaŞBey38
[22 Mart 2024, 01:59:53]

SimplePortal 2.3.7 © 2008-2024, SimplePortal