Restorasyon Forum

Koruma & Restorasyon => Restorasyon Teknikleri & Uygulama => Konuyu başlatan: RestorasyonForum - 28 Mart 2010, 20:40:12

Başlık: Pişmiş Toprak Eserlerin Restorasyon Ve Konservasyonu
Gönderen: RestorasyonForum - 28 Mart 2010, 20:40:12
Pişmiş Toprak Eserlerin Restorasyon Ve Konservasyonu

(http://www.rolove.net/wp-content/uploads/2010/04/R_004.jpg)

İstanbul Restorasyon ve Konservasyon merkez Laboratuarı


Anadolu, yüzyıllar boyunca çeşitli uygarlıkların yeşerdiği bir kültür mozaiğidir. Bunun doğal sonucu olarak da özgürlüğünü yitirmeden gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir kültür mirası kalmıştır.Mirasın yaşatılabilmesi için restorasyonun ve konservasyonun bilinçli bir şekilde yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte restorasyon ve konservasyon çalışmalarının ,kültür zenginliğimize karşın yeni yeni önem kazanması oldukça düşündürücüdür.

Bu makalemizde pişmiş toprak eserlerin, kazı öncesi ve sonrası ile müzelerdeki depolama ve teşhirleri sırasındaki restorasyon ve konservasyon çalışmalarını ele almak istiyoruz. Ancak öncelikle ve konservasyon tanımları kriterleri ve izlenecek yöntemleri konusuna kısaca değinmenin yararlı olacağı inancındayız.

   1. RESTORASYON VE KONSERVASYON İLE İLGİLİ


ÇALIŞMALARA GENEL BİR BAKIŞ

   1. TANIMLAMA

   1. Restorasyon : Arkeolojik ve sanat değeri taşıyan bir eserin özgünlüğünü koruyarak gelecek kuşaklara aktarmak için yapılan zorunlu müdahalelere “restorasyon” denir.
   2. Konservasyon : Eseri zaman içinde olabilecek bozulmalara (biyolojik,kimyasal,doğal) karşı koruma amacıyla alınan önlemlere “ konservasyon” denir.

   1. KRİTERLER

      Tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi eserin yaşatılabilmesi için restorasyon ve konservasyonun yapılması büyük önem taşımaktadır. Ancak bu işlemler yapılırken bir restoratörün müdahale sınırı iyi belirlenmelidir. Bu nedenle restorasyon çalışmalarında eserin özgünlüğüne veya yaşamına zarar verecek müdahaleleri kontrol altında tutabilmek amacıyla uluslar arası tüzükler hazırlanmış ve çeşitli kriterler ortaya konmuştur.

      Hazırlanan tüzükler arasında en önemlisi ve daha önce hazırlanmış olan antlaşmaların en geniş kapsamıyla ele alındığı tüzük 1964’ te kabul edilen 16 maddeden oluşan “Venedik Tüzüğü” dür. Bu tüzük gerek taşınır gerekse taşınmaz eserlerin restorasyonu sırasındaki müdahale sınırlarının belirlediği gibi, daha sonra ortaya atılan restorasyon kriterlerinin de temelini oluşturmaktadır. Örneğin tüzüğün 3. maddesinde “anıtların korunması ve onarılmasındaki amaç onlara hem tarihi bir belge hem de bir sanat eseri olarak korumaktır.” Şeklinde restorasyonun amacını, 9. maddede “ faraziyenin başladığı yerde onarım durdurulmalıdır.” ifadesiyle sınırlanır. 16. maddede “bütün koruma, onarım ve kazı işlerinde her zaman çizim ve fotoğraflarla açıklık kazanmış çözümleyici ve eleştirici raporlar şeklinde kesin belgeler hazırlanmalıdır.” Biçiminde izlenecek yöntemi ve belgelemenin önemini belirleyen ilkeler bulunmaktadır.

      Venedik Tüzüğünün hazırlanması için uygun ortamın sağlandığı İtalya, bu konudaki öncülüğünü restorasyon kriterlerinin doğmasına uygun zemin hazırlayarak ta göstermiştir. Restorasyon kriterleri arasında en fazla kabul görenlerden biri Cesara Brandi’nin restorasyon kriterleridir. Brandi eseri, strüktür ve artistik özellikleri olmak üzere iki bölüme ayırmaktadır. Öncelikle eserin ayakta kalması ve yaşamasının yapılabileceğini savunmaktadır. Ancak daha sonra eserin artistik kısımlarının (eser üzerindeki boyamalar vs.) önemli olduğunu belirtmektedir. Artistik özelliklerin eserin yaşaması açısından zorunlu olmadığını, var olanın korunmasının uygun olacağını, eksik olan kısımların üzerine müdahalede bulunmanın figür veya motiflerin faraziyeye uygun olarak devam ettirilmesinin yanlış olduğunu ifade etmektedir. Lezsek de Brandi gibi restorasyon kriterlerinde temel ilkenin eserin özgünlüğüne zarar vermeden maximum düzeyde yaşatılmasını savunmaktadır.

      Restorasyon kriterleri temelde aynı prensipler üzerinde bulunmakla birlikte uygulandıkları bazı yöntemlerle birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Bu nedenle de

      İtalya’ daki enstitülerin verdikleri eğitim farklı kriterleri temel almaktadır.

      Restorasyon çalışmalarının ülkemizdeki durumu ve gelişimi maalesef İtalya’ daki gibi umut verici olmamıştır.Oysa Venedik Tüzüğünün 1964 yılında benimsenmesi ile birlikte çeşitli yayınlarla restorasyonun önemi, restorasyon ilkeleri, hazırlanan tüzükler ile antlaşmalar, ülkemizde tanıtılmaya ve özellikle restorasyon yapan birimlere benimsetilmeye çalışınılmıştır. Ancak bu çalışmalara üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen yetişmiş elemanın çok sınırlı sayıda olması, üniversitelerin restorasyon bölümlerinin geçtiğimiz birkaç yıl içinde mezun vermeye başlaması restorasyon konusunda yapılan Türkçe yayınların kısıtlı kalması, olumlu atılan ilk adımların bazı istisnalar dışında, başarısız örneklerle teoriden pratiğe aktarılamadığını gözler önüne sermektedir. Tüm bu yetersizliklere karşın ülkemizde, uluslar arası standartlara, restorasyon ve konservasyon konusunda bilimsel tekniklerle çalışan bir merkez bulunmaktadır. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuarı müze koleksiyonlarındaki eserler ve tarihi anıtların dekoratif malzemelerinin (fresk- mozaik- çini) korunmasına yönelik geniş kapsamlı çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca, her müzenin gerek teşhir ve gerekse depolama aşamasında restorasyon ve konservasyona yönelik çeşitli sorunlarına yardımcı olabilmek amacıyla müzecilere değişik zamanlar da kurslarda verilmektedir. Ülkemizdeki müzelerin sayısı ve müzelerin koleksiyonlarını oluşturan binlerce eser göz önüne alındığında, kuşkusuz bu laboratuarın yetersiz kaldığı bir gerçektir.
 

2. YÖNTEM

Restorasyon çalışmalarında belirli bir sistemin izlenmesi gerekmektedir.Bu sistemi beş alt başlıkta ele alabiliriz :

1. Analiz :

      Restorasyon çalışması sırasında yapılacak uygulamanın belirlenmesi için atılacak bir adımdır.Analiz iki aşamalı olarak ele alınabilir.Birinci aşaması eserin tüm detaylarıyla (hamur-yapım tekniği-boya vs) incelenmesidir.İkinci aşama eğer gerekliyse konusunda uzman bir laboratuarda çeşitli analizlerin yapılmasıdır.Bu aşama ancak bir uzman tarafında (kimyager-biyolog-jeolog vs) gerçekleştirebilir. 

2. Dokümantasyon :

      Restoratör eserin yapısını, tekniğini ve daha önce geçirdiği restorasyonları bilmek zorundadır. Bunun içinde eser hakkında bilgi toplamak amacıyla yayın taramasının yapılması, henüz eser üzerinde çalışılmadan, çalışma sırasında ve çalışma sonrasında fotoğrafının çekilmesi, ölçekli çiziminin yapılması gerekmektedir. Hazırlanan bu belgeler restorasyon yapılacak eserin tüm sorunlarını ve yapılan müdahaleleri kapsayacağı için eserin kimlik kartı niteliğini taşıyacaktır. Eserle birlikte korunması gereken bu kimlik kartı, ilerde eğer gerekirse yapılacak korumaya yönelik çalışmalara ışık tutacağı gibi, daha önce yapılmış olan müdahalelerin gelişen teknikle yenilenmesi gerektiğinde anahtar rolü oynayacaktır.

3. TEMİZLİK

      Mekanik ve kimyasal olmak üzere iki yöntemle yapılabilmektedir. Ancak kimyasal yola müzelerde yapılan temizlik yöntemi (asit- benzeri maddeler kullanılarak yapılan) esere geri dönüşümü olmayan zararlar vermektedir. Eserin bünyesinde bulunan katkı maddelerinin (mermer tozu, kireç taşı, organik maddeler vb.) yok olması nedeniyle fiziksel yapısının bozulmasına neden olmaktadır.

      Eser üzerinde bulunabilecek bozulmalar (örneğin kalker ve benzeri oluşumlar gibi) mekanik yolla alınmalıdır. Bu şekilde temizlenemiyorsa kesinlikle kimyasal olarak temizlik yapılmamalı, kalker yüzeyde bırakılmalıdır. Çünkü eserin yaşamasına çok zararı olmayan bu bozulmayı, eserin bünyesine zarar verecek bir şekilde temizlemek eseri gözden çıkartmak olacaktır. Oysa gelişen teknik, bu bozulmayı, ileride esere zarar vermeden temizleme imkanı sağlayabilir. Zira ülkemizde henüz kullanılmamakla birlikte lazerle yapılan temizleme çalışmaları başarılı sonuçlar vermektedir.

4. TÜMLEME VE SAĞLAMLAŞTIRMA

Eser kırık olarak ele geçirilmiş ise tümüyle ayağa kaldırılması, kısmen kırık ise eksik parçalarının özgünlüğüne uygun olarak bütünlenmesidir. Eser için en tehlikeli ve en çok zarar veren işlem, yanlış müdahaleler ve kullanılan hatalı malzemelerdir. Doğal olaylar sonucu yüzeyde oluşacak bozulmalar için çözüm bulmak mümkündür. Ancak geri dönüşümü olmayan bazı malzemelerin, yapıştırıcı veya sağlamlaştırıcı olarak kullanılması (Japon yapıştırıcısı-Araldıte 2020-Araldıte AY – Araldite HW 2103 vs) eserde onarılması mümkün olmayan hasarlara yol açtıkları gibi, fiziksel yapıda oluşturdukları değişimlerle eserin tamamen yok olması sonucunu hazırlamaktadır. Ayrıca hatalı uygulamaların yayınlanması, bu tür uygulamaların doğru yöntemler şeklinde yaygınlaştırılması tehlikenin boyutlarını genişletmektedir.

Taş eserlerin korunması ile ilgili Maria Tabasso, koruma amacıyla kullanılacak sağlamlaştırıcı maddelerin seçilmesinde titizlik gösterilmesinin çok önemli olduğunu belirterek, “sağlamlaştırmanın başlıca amaçları, taşın orijinal yapısı içindeki bağları güçlendirerek mekanik direncini arttırmak ile genellikle dış yüzeye yakın bozunmuş bölümlerin daha iyi durumdaki iç bölümlere olan bağlarını kuvvetlendirmektir. Korumanın amacı ise bozulmanın hızını düşürmektir. Sağlamlaştırma çalışmaları kısmen bunu sağlıyor olsalar dahi koruma uygulamaları doğrudan doğruya bu amaca yöneliktir.”

Maria Tabasso “ taş koruma ile ilgili kişilerin çoğunluğu, koruma amacı ile kullanılacak kimyasal maddelerin su geçirimsiz fakat su buharı geçirimli olması gerektiğine karar vermiştir. Bu özellikteki maddeler herhangi bir şekilde yüzey altına girebilen suyun basınca yol açmadan buharlaşarak geri çıkmasına engel olmaz.” İfadesiyle taş eserlerde koruma amacıyla kullanılacak maddelerin özelliklerini anlatmaktadır.

5-DEPOLAMA VE TEŞHİR :

Eserin depolama ve konservasyonu yapıldıktan sonra, yaşaması için çok önemli, en uzun ve en son aşamadır.Eserin bünyesine en uygun ortamda (nem-ısı-ışık açısından) bozulmasına imkan vermeden saklanması en iyi koruma yöntemidir. Teşhir ve depolama sırasında her türlü eserin bünyesine uygun şekilce ortamın dengelenmesi, günümüz koşulları ve müzelerimizin imkanları ile güç olmakla birlikte eserin yaşaması için zorunluluktur. İkinci bölümde ideal ortamın nasıl dengeleneceği konusu (sadece pişmiş toprak eserler için) detaylı olarak ele alınmıştır.
Başlık: Ynt: Pişmiş Toprak Eserlerin Restorasyon Ve Konservasyonu
Gönderen: Emre ÖZMEN - 07 Ağustos 2010, 01:45:40
güzel bir başlık olmuş biraz daha resim koysaydın keşke
Başlık: Ynt: Pişmiş Toprak Eserlerin Restorasyon Ve Konservasyonu
Gönderen: nakkash - 22 Aralık 2010, 22:25:36
teşekkürler.
Başlık: Ynt: Pişmiş Toprak Eserlerin Restorasyon Ve Konservasyonu
Gönderen: ikbal - 11 Aralık 2023, 23:46:45
nasıl indirebilirim
Başlık: Ynt: Pişmiş Toprak Eserlerin Restorasyon Ve Konservasyonu
Gönderen: ikbal - 11 Aralık 2023, 23:47:55
Pişmiş Toprak Eserlerin Restorasyon Ve Konservasyonu

(http://www.rolove.net/wp-content/uploads/2010/04/R_004.jpg)

İstanbul Restorasyon ve Konservasyon merkez Laboratuarı


Anadolu, yüzyıllar boyunca çeşitli uygarlıkların yeşerdiği bir kültür mozaiğidir. Bunun doğal sonucu olarak da özgürlüğünü yitirmeden gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir kültür mirası kalmıştır.Mirasın yaşatılabilmesi için restorasyonun ve konservasyonun bilinçli bir şekilde yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte restorasyon ve konservasyon çalışmalarının ,kültür zenginliğimize karşın yeni yeni önem kazanması oldukça düşündürücüdür.

Bu makalemizde pişmiş toprak eserlerin, kazı öncesi ve sonrası ile müzelerdeki depolama ve teşhirleri sırasındaki restorasyon ve konservasyon çalışmalarını ele almak istiyoruz. Ancak öncelikle ve konservasyon tanımları kriterleri ve izlenecek yöntemleri konusuna kısaca değinmenin yararlı olacağı inancındayız.

   1. RESTORASYON VE KONSERVASYON İLE İLGİLİ


ÇALIŞMALARA GENEL BİR BAKIŞ

   1. TANIMLAMA

   1. Restorasyon : Arkeolojik ve sanat değeri taşıyan bir eserin özgünlüğünü koruyarak gelecek kuşaklara aktarmak için yapılan zorunlu müdahalelere “restorasyon” denir.
   2. Konservasyon : Eseri zaman içinde olabilecek bozulmalara (biyolojik,kimyasal,doğal) karşı koruma amacıyla alınan önlemlere “ konservasyon” denir.

   1. KRİTERLER

      Tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi eserin yaşatılabilmesi için restorasyon ve konservasyonun yapılması büyük önem taşımaktadır. Ancak bu işlemler yapılırken bir restoratörün müdahale sınırı iyi belirlenmelidir. Bu nedenle restorasyon çalışmalarında eserin özgünlüğüne veya yaşamına zarar verecek müdahaleleri kontrol altında tutabilmek amacıyla uluslar arası tüzükler hazırlanmış ve çeşitli kriterler ortaya konmuştur.

      Hazırlanan tüzükler arasında en önemlisi ve daha önce hazırlanmış olan antlaşmaların en geniş kapsamıyla ele alındığı tüzük 1964’ te kabul edilen 16 maddeden oluşan “Venedik Tüzüğü” dür. Bu tüzük gerek taşınır gerekse taşınmaz eserlerin restorasyonu sırasındaki müdahale sınırlarının belirlediği gibi, daha sonra ortaya atılan restorasyon kriterlerinin de temelini oluşturmaktadır. Örneğin tüzüğün 3. maddesinde “anıtların korunması ve onarılmasındaki amaç onlara hem tarihi bir belge hem de bir sanat eseri olarak korumaktır.” Şeklinde restorasyonun amacını, 9. maddede “ faraziyenin başladığı yerde onarım durdurulmalıdır.” ifadesiyle sınırlanır. 16. maddede “bütün koruma, onarım ve kazı işlerinde her zaman çizim ve fotoğraflarla açıklık kazanmış çözümleyici ve eleştirici raporlar şeklinde kesin belgeler hazırlanmalıdır.” Biçiminde izlenecek yöntemi ve belgelemenin önemini belirleyen ilkeler bulunmaktadır.

      Venedik Tüzüğünün hazırlanması için uygun ortamın sağlandığı İtalya, bu konudaki öncülüğünü restorasyon kriterlerinin doğmasına uygun zemin hazırlayarak ta göstermiştir. Restorasyon kriterleri arasında en fazla kabul görenlerden biri Cesara Brandi’nin restorasyon kriterleridir. Brandi eseri, strüktür ve artistik özellikleri olmak üzere iki bölüme ayırmaktadır. Öncelikle eserin ayakta kalması ve yaşamasının yapılabileceğini savunmaktadır. Ancak daha sonra eserin artistik kısımlarının (eser üzerindeki boyamalar vs.) önemli olduğunu belirtmektedir. Artistik özelliklerin eserin yaşaması açısından zorunlu olmadığını, var olanın korunmasının uygun olacağını, eksik olan kısımların üzerine müdahalede bulunmanın figür veya motiflerin faraziyeye uygun olarak devam ettirilmesinin yanlış olduğunu ifade etmektedir. Lezsek de Brandi gibi restorasyon kriterlerinde temel ilkenin eserin özgünlüğüne zarar vermeden maximum düzeyde yaşatılmasını savunmaktadır.

      Restorasyon kriterleri temelde aynı prensipler üzerinde bulunmakla birlikte uygulandıkları bazı yöntemlerle birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Bu nedenle de

      İtalya’ daki enstitülerin verdikleri eğitim farklı kriterleri temel almaktadır.

      Restorasyon çalışmalarının ülkemizdeki durumu ve gelişimi maalesef İtalya’ daki gibi umut verici olmamıştır.Oysa Venedik Tüzüğünün 1964 yılında benimsenmesi ile birlikte çeşitli yayınlarla restorasyonun önemi, restorasyon ilkeleri, hazırlanan tüzükler ile antlaşmalar, ülkemizde tanıtılmaya ve özellikle restorasyon yapan birimlere benimsetilmeye çalışınılmıştır. Ancak bu çalışmalara üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen yetişmiş elemanın çok sınırlı sayıda olması, üniversitelerin restorasyon bölümlerinin geçtiğimiz birkaç yıl içinde mezun vermeye başlaması restorasyon konusunda yapılan Türkçe yayınların kısıtlı kalması, olumlu atılan ilk adımların bazı istisnalar dışında, başarısız örneklerle teoriden pratiğe aktarılamadığını gözler önüne sermektedir. Tüm bu yetersizliklere karşın ülkemizde, uluslar arası standartlara, restorasyon ve konservasyon konusunda bilimsel tekniklerle çalışan bir merkez bulunmaktadır. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuarı müze koleksiyonlarındaki eserler ve tarihi anıtların dekoratif malzemelerinin (fresk- mozaik- çini) korunmasına yönelik geniş kapsamlı çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca, her müzenin gerek teşhir ve gerekse depolama aşamasında restorasyon ve konservasyona yönelik çeşitli sorunlarına yardımcı olabilmek amacıyla müzecilere değişik zamanlar da kurslarda verilmektedir. Ülkemizdeki müzelerin sayısı ve müzelerin koleksiyonlarını oluşturan binlerce eser göz önüne alındığında, kuşkusuz bu laboratuarın yetersiz kaldığı bir gerçektir.
 

2. YÖNTEM

Restorasyon çalışmalarında belirli bir sistemin izlenmesi gerekmektedir.Bu sistemi beş alt başlıkta ele alabiliriz :

1. Analiz :

      Restorasyon çalışması sırasında yapılacak uygulamanın belirlenmesi için atılacak bir adımdır.Analiz iki aşamalı olarak ele alınabilir.Birinci aşaması eserin tüm detaylarıyla (hamur-yapım tekniği-boya vs) incelenmesidir.İkinci aşama eğer gerekliyse konusunda uzman bir laboratuarda çeşitli analizlerin yapılmasıdır.Bu aşama ancak bir uzman tarafında (kimyager-biyolog-jeolog vs) gerçekleştirebilir. 

2. Dokümantasyon :

      Restoratör eserin yapısını, tekniğini ve daha önce geçirdiği restorasyonları bilmek zorundadır. Bunun içinde eser hakkında bilgi toplamak amacıyla yayın taramasının yapılması, henüz eser üzerinde çalışılmadan, çalışma sırasında ve çalışma sonrasında fotoğrafının çekilmesi, ölçekli çiziminin yapılması gerekmektedir. Hazırlanan bu belgeler restorasyon yapılacak eserin tüm sorunlarını ve yapılan müdahaleleri kapsayacağı için eserin kimlik kartı niteliğini taşıyacaktır. Eserle birlikte korunması gereken bu kimlik kartı, ilerde eğer gerekirse yapılacak korumaya yönelik çalışmalara ışık tutacağı gibi, daha önce yapılmış olan müdahalelerin gelişen teknikle yenilenmesi gerektiğinde anahtar rolü oynayacaktır.

3. TEMİZLİK

      Mekanik ve kimyasal olmak üzere iki yöntemle yapılabilmektedir. Ancak kimyasal yola müzelerde yapılan temizlik yöntemi (asit- benzeri maddeler kullanılarak yapılan) esere geri dönüşümü olmayan zararlar vermektedir. Eserin bünyesinde bulunan katkı maddelerinin (mermer tozu, kireç taşı, organik maddeler vb.) yok olması nedeniyle fiziksel yapısının bozulmasına neden olmaktadır.

      Eser üzerinde bulunabilecek bozulmalar (örneğin kalker ve benzeri oluşumlar gibi) mekanik yolla alınmalıdır. Bu şekilde temizlenemiyorsa kesinlikle kimyasal olarak temizlik yapılmamalı, kalker yüzeyde bırakılmalıdır. Çünkü eserin yaşamasına çok zararı olmayan bu bozulmayı, eserin bünyesine zarar verecek bir şekilde temizlemek eseri gözden çıkartmak olacaktır. Oysa gelişen teknik, bu bozulmayı, ileride esere zarar vermeden temizleme imkanı sağlayabilir. Zira ülkemizde henüz kullanılmamakla birlikte lazerle yapılan temizleme çalışmaları başarılı sonuçlar vermektedir.

4. TÜMLEME VE SAĞLAMLAŞTIRMA

Eser kırık olarak ele geçirilmiş ise tümüyle ayağa kaldırılması, kısmen kırık ise eksik parçalarının özgünlüğüne uygun olarak bütünlenmesidir. Eser için en tehlikeli ve en çok zarar veren işlem, yanlış müdahaleler ve kullanılan hatalı malzemelerdir. Doğal olaylar sonucu yüzeyde oluşacak bozulmalar için çözüm bulmak mümkündür. Ancak geri dönüşümü olmayan bazı malzemelerin, yapıştırıcı veya sağlamlaştırıcı olarak kullanılması (Japon yapıştırıcısı-Araldıte 2020-Araldıte AY – Araldite HW 2103 vs) eserde onarılması mümkün olmayan hasarlara yol açtıkları gibi, fiziksel yapıda oluşturdukları değişimlerle eserin tamamen yok olması sonucunu hazırlamaktadır. Ayrıca hatalı uygulamaların yayınlanması, bu tür uygulamaların doğru yöntemler şeklinde yaygınlaştırılması tehlikenin boyutlarını genişletmektedir.

Taş eserlerin korunması ile ilgili Maria Tabasso, koruma amacıyla kullanılacak sağlamlaştırıcı maddelerin seçilmesinde titizlik gösterilmesinin çok önemli olduğunu belirterek, “sağlamlaştırmanın başlıca amaçları, taşın orijinal yapısı içindeki bağları güçlendirerek mekanik direncini arttırmak ile genellikle dış yüzeye yakın bozunmuş bölümlerin daha iyi durumdaki iç bölümlere olan bağlarını kuvvetlendirmektir. Korumanın amacı ise bozulmanın hızını düşürmektir. Sağlamlaştırma çalışmaları kısmen bunu sağlıyor olsalar dahi koruma uygulamaları doğrudan doğruya bu amaca yöneliktir.”

Maria Tabasso “ taş koruma ile ilgili kişilerin çoğunluğu, koruma amacı ile kullanılacak kimyasal maddelerin su geçirimsiz fakat su buharı geçirimli olması gerektiğine karar vermiştir. Bu özellikteki maddeler herhangi bir şekilde yüzey altına girebilen suyun basınca yol açmadan buharlaşarak geri çıkmasına engel olmaz.” İfadesiyle taş eserlerde koruma amacıyla kullanılacak maddelerin özelliklerini anlatmaktadır.

5-DEPOLAMA VE TEŞHİR :

Eserin depolama ve konservasyonu yapıldıktan sonra, yaşaması için çok önemli, en uzun ve en son aşamadır.Eserin bünyesine en uygun ortamda (nem-ısı-ışık açısından) bozulmasına imkan vermeden saklanması en iyi koruma yöntemidir. Teşhir ve depolama sırasında her türlü eserin bünyesine uygun şekilce ortamın dengelenmesi, günümüz koşulları ve müzelerimizin imkanları ile güç olmakla birlikte eserin yaşaması için zorunluluktur. İkinci bölümde ideal ortamın nasıl dengeleneceği konusu (sadece pişmiş toprak eserler için) detaylı olarak ele alınmıştır.
SimplePortal 2.3.7 © 2008-2024, SimplePortal