Restorasyon Forum

Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Restorasyon Forum - Reklam Alanı


Yanıt gönder

Kullanıcı Adı:
E-Posta:
Konu:
İleti Simgesi:

Doğrulama:
Resimde gördüğünüz harfleri giriniz
Harfleri dinle / Farklı bir resim göster

Resimde gördüğünüz harfleri giriniz:
Restorasyon kac harflidir ( Rakam yaziniz ):

kısayollar: göndermek için alt+s veya önizleme yapmak için alt+p\'ye basın


Konu Özeti

Gönderen: İSMAİL
« : 30 Aralık 2014, 21:41:25 »


Feride Yılmaz ile Restorasyona Dair

Tarihi eserlerin korunması, onarılması, gelecek nesillere aktarılması, yani bir yerde yaşanmışlıkların muhafaza edilmesi anlamına geliyor restorasyon.Ve bunu yaparken, özgünü korumayı esas almak ise işin püf noktası.

Restoratörlük , bir sanat yapıtını veya tarihsel olarak insanlığa mal olmuş nesneleri korumak, yıpranmış olanlarını gerektiği kadarıyla orijinal haline getirmek için çalışan yani bu eserleri restore eden kişilerin mesleğinin ismi.
Birçok insanın hayatında belki hiç duymadığı bir meslek dalı olan restoratörlük , özellikle tarih ve sanata ayrı bir değer veren batı ülkelerinde, apayrı bir uzmanlık, önem verilen bir meslek. Ülkemizde ise yeni yeni çalışma alanı buluyor. Restoratörlük çok özel bir meslek dalı, bilgi, akıl, teknik, sabır ve uzmanlık istiyor. Sözün değil, işin konuştuğu bir meslek. Ve bu işi iyi yapabilmek için, her şeyden önce mesleğe gönül vermiş olmanız gerekiyor. Çevrenize baktığınızda bu meslekten birine rastlama ihtimaliniz çok da yüksek değil. Bu küçük ihtimali yakalayan biri olarak, tesadüfen iyi bir restoratörle tanışınca bu samimi, içten, başarılı ve mesleğine âşık ismi, sizlerle tanıştırmak istedim.

GA – Bize mesleğinizi nasıl seçtiğinizi anlatır mısınız?
FY
– Aslına bakarsanız, restoratörlük mesleğinden haberim dahi yoktu. Onbeş yaşındayken yaz tatilinde bir seramik atölyesinde çalışmıştım. Boyalar, yaldızlar ve objelerle düz zeminlerde desen oluşturuyorlardı. Kabiliyetimin olduğunun bile farkında değildim. Boyalarla ilk olarak mine ve yaprak yapmıştım. Daha sonra, Vakıf Guraba Hastanesi’ nin restorasyonunda çalışan teyzem ve onunla beraber çalışan bir ressamın, vitray resimlerini nasıl çizdiğini seyrettim. Bana gonca, hatai, penç gibi Türk süsleme sanatlarındaki çiçeklerin nasıl çizildiğini öğrettiler. Liseyi meslek lisesinde restorasyon bölümünde okudum. Bölüm yeni açılmıştı ve hiç mezun vermemişti. Okuldaki hocalarım atölye derslerinde yaptığım uygulamaları örnek gösteriyorlar ve beni kabiliyetli buluyorlardı. Teknik resimde de çok iyiydim, hiç zorlanmıyordum.

Zincirlikuyu Yapı Meslek Lisesi Restorasyon Bölümü ‘nü bitirdikten sonra Trakya Üniversitesi Restorasyon Bölümü ‘ nü okudum. Bu mesleği yapanlardan, okullu anlamında ilklerdenim. O dönemde restorasyon eğitimi veren tek bir lise vardı, üniversite düzeyinde de 3 tane okul vardı, Ankara, İstanbul ve  Edirne’de. Ben eğitimimi Edirne’de tamamladım ve o zamandan beri bu mesleği severek yapıyorum.



GA – Kaç yıldır bu meleği yapıyorsunuz?
FY -
Sanırım dolu dolu 22 yıl oldu. Bunun 8–10 yılı Haydar Akçelik Anadolu Meslek Lisesi restorasyon bölümü atölye öğretmenliği yaptım. Şu anda da  Topkapı Sarayı Valide Odası restorasyonunu yapıyorum.

GA -Restoratörlük mesleğinin incelikleri ve sırlarından söz eder misiniz?
FY - Bazen öyle şeylerle karşılaşıyorum ki, dümdüz boyanmış duvarların, tavanların, aslında yapıldığı dönemlerde o kadar da düz olmadığını görüyorum. Örneğin, bir mermer sütunu ya da bir kapıyı yağlı boya ile boyamışlar, ben araştırmalarımı yaparken, ilk gün nasıldı diye teker teker katmanları ayırıp, her dönemde ne renge boyadıklarını görebiliyorum. Veya aslında düz olmayan bir mekânın, ne kadar da olağan üstü süslemelerle süslendiğini görebiliyorum. Bunun için sabır ve itina ile hiç bir şey atlamadan, tarihe tanıklık etmiş bu yapılara, değer kazandırıyorum. Benim işimde raspa önemli, bu iş çok zaman alan zor bir iş ve çok itina gerektiriyor. Bir camide yaptığım  araştırmalardan birinde, caminin 20 ya da 50 yıl içinde 3 kere sanatsal olarak bezemelerinin değiştiğini ve her birinin de ayrı ayrı değerli olduklarına şahit oldum. Hepsini raporladım ve belgeledim. Bu, çoğu restorasyonlarda atlanan bir durum. Evlerimizin nasıl badana renklerini değiştiriyorsak, o dönemin insanları da bezemeleri değiştirmişler, daha sonraki yıllarda da üzerini boyayıp niteliksizleştirmişler. Ben, raspa konusunda uzman bir restoratör olarak, bu gerçekleri gün yüzüne çıkartabiliyorum ve bu bende o dönemler hakkında bir hikâye de oluşturuyor.



GA – Bu işi yaparken neler hissediyorsunuz?
FY –
Mesleğimi büyük bir ciddiyet, sabır ve hassasiyetle yapıyorum. Hiç bir şeyi gözden kaçırmak istemiyorum. Bir eserin bozulmuş halini görmek ve onu ilk günkü haline getirmek, getirirken hissetmek, sevmek, keyif almak, acı çekmek bütün bu duyguları yaşıyorum. Ancak sonunda o eserin yüzyıl daha yaşayacağını bilmek müthiş bir duygu. Bunlar benim manevi olarak beslenmemi sağlıyor ve bu yüzden de işimde zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum.
GA – Mesela tarihi bir mekânın restorasyonu sırasında ilginç yazılara ya da notlara rastladığınız oluyor mu? Tarihin yazmadığı bilgilere de ulaşabilirsiniz bu sayede, öyle değil mi?
FY – Olabiliyor tabii, mesela Yıldız Sarayı Şehzade Köşkü’nün ahşap kapılarının restorasyonunu yaparken, bir araştırma üzerinde çalışıyordum, kapılardan birinde, yapan sanatçının imzası ve yazısı bulunuyordu. Bu yazıdan yola çıkarak, kapıları Alman bir sanatçının yaptığını belgeledim. Sanat tarihinde 18 ve 19 yy. Avrupa etkisinde kalmış bir Osmanlı var ve bunu mimari olarak da süsleme olarak da ülkemizdeki eserlerde görüyoruz zaten.

GA – Restorasyon sırasında fotoğraf ya da bilgi paylaşımı söz konusu olabiliyor mu?
FY –
Bir tarihi eserin onarımı sırasında, o eserle ilgili bilgileri ve fotoğrafları 3. şahıslarla paylaşmak yasak, yani bitene kadar kimse göremiyor. Paylaşım mümkün değil.

GA -İşinizi yaparken hiç zamanda yolculuk yapıp o devirlere gittiğiniz, o dönemin tarihi karakterlerini hatırlayıp ve o dönemin yaşayışını hissetmeye çalıştığınız oldu mu?
FY –
İşimi yaparken her zaman o döneme giderim, o toplumu düşünür ve bu harika eserlerde yaşayan o dönemin insanlarını, sanata verdikleri önemi bir kez daha anlamaya çalışır ve hissederim. Günümüz toplumunun yapamadığı kadar gerçek ve muhteşem eserler yapmışlar. Ağacı alıp işlemişler, yapıştırıcı kullanmamışlar ve birbirine geçme yöntemiyle olağanüstü titizlikte birleştirmişler. Çivileri elde dövmüşler, ağaçlara  üzerlerine sıva gelecekse, baltayla çentik açmışlar, su alan yerlerde suya dayanıklı ağaç seçmişler, yağmurdan etkileneceğini düşündükleri yerlere su itici sürmüşler, boyaları doğal taşlardan elde etmişler, bitkileri kullanmışlar, sıvaları nefes alan sağlıklı malzemelerden yapmışlar, rutubet ve neme karşı kurşun yapmışlar, bakırı borular ve alemlerde kullanmışlar, taşları ritimsel bir ahenkle örüp mermerleri konuşturmuşlar, sanatta yarışmışlar. Her yaptıklarının  bir sebebi olmuş, deve kuşu yumurtasını örümceğe karşı bütün kubbelere asmışlar,  doğanın içinden doğal çıkmışlar. Onların bu hassasiyet ve değerle yaptıkları eserleri onarırken, aynı hassasiyeti göstermemek mümkün değil. Bu yüzden restorasyonda orijinal malzemeler kullanmak esastır. Kullanmadıgınız takdirde, bir kaç yıla kalmadan dökülüyor zaten, yanlış malzeme kabul etmiyor eser, tepki veriyor.

GA – Türkiye’de restore edilen eserlerle Avrupa’dakiler arasında sanırım farklar var. Çünkü ülkemizde tarihi bir esere bazen maalesef badana yapıldığına şahit olabiliyoruz ya da kapılara yağlı boya yapıldığına. Bu çok acıklı bir durum değil mi, aynı zamanda ülkemiz insanının tarihi eser yaklaşımını da gösteriyor bize?
FY – Ülkemiz zorlu dönemlerden geçmiş, işgal altında kalmış, yokluk çekmiş ve savaşmış. Tüm bunlar göz önünde bulundurulursa ve de müze kavramının Osman Hamdi Beyle yerleşmiş olduğu düşünülürse, geç kalınmış, eserlerimizin kıymeti bilinmemiş diyebiliriz. Bu bilinçsizlikle birlikte askeri bir dönemi de sayarsak, her yere girmiş olan asker, tarihi binaların içinde düz badana yapmış. Bu badanalar bir bakıma eserleri korumuş (jelatın gibi düşünün). Bir eser kullanılamayacak hale geldiğinde ya da içinden bir şeyler eksilmeye başladığında restore edilmeye başlanıyor maalesef. Zaman içinde özelliğini yitiren eserler, orijinaline sadık kalınarak yapıldıklarında yaşam süreleri uzatılmış oluyor.



GA – Sizce Türkiye’de restorasyon doğru yapılıyor mu?
FY –
Restorasyon kavramı için sanat tarihi, malzeme bilgisi, kimya ve duygu gerekli. Bu bilgilere sahip restoratörler bu işi doğru yapıyorlardır. Restorasyon ve dekorasyon birbirinden ayrı mesleklerdir. Bu ikisini karıştırmamak restorasyonda çok önemlidir. Bu nedenle restorasyonlarda, iyi bir eğitim almış, uzman kişilerle çalışılması gerekir.

GA – Ekibinizi kendiniz mi oluşturuyorsunuz? Hep aynı ekiple mi çalışıyorsunuz? Ekibin kalitesinin de bu işe etkisi çok sanırım. Ekibin eğitim durumu ne olmalı, kimler bu işte çalışabilir?
FY –
Restorasyon tek kişilik bir iş değildir. Ekibimi kendim kuruyorum, sabırlı ve yetenekli, aynı zamanda akıllı arkadaşlarla çalışmayı tercih ediyorum. Her iş için ayrı ekip kuruyorum. Ahşap işi ise, ahşapla daha önce çalışmış arkadaşları tercih ediyorum çünkü bu çok fazla bilinen bir konu değil. Ahşap, başlı başına bir konu ve çok fazla deneyim gerektiriyor. Ben ahşapla ilgili her türlü restorasyonu yapıyorum. Kurtlanmış, sünger haline dönmüş bile olsa, üzerinde kat kat boya bile olsa onu onarabiliyorum. Çok titizlik ve sabır isteyen bir iş, ahşap restorasyonu. Kalemişleri restorasyonu da, aynı özeni istiyor. Uzun yıllardır yapıyorum ve her zaman orijinalini sergilemeye çalıştım, asla üzerine yenisini işlemedim. Var olan hep orda kaldı anlayacağınız, geriye dönüşümü olmayan hiç bir uygulamada bulunmadım.
Ben hangi meslekte olursa olsun, çalışma arkadaşlarımda saygı ve sevgi arıyorum. İşe gönül vermek ve yapmak istemek, yetiyor. Öğretiyorum ve bu bana büyük keyif veriyor.
Her meslekte olduğu gibi, bizim mesleğimizde de okulu bitiren oldum sanıyor. Hele bir de bir kaç ay o işi yapsın, usta oldum sanıyor. Ben, deneme süresi veriyorum çalışma arkadaşlarıma, eğer beni anlayabiliyorlarsa, hassas çalışıyorlar ve devam ediyoruz. Ancak istediğim nitelikte eleman bulmanın çok zor olduğunu da belirtmeliyim.

GA - Yabancı meslektaşlarınızla da birlikte çalıştığınız oluyor mu?
FY -
Yabancı meslektaşlarımla da çalıştım. Onlar bana çok güvendiler ve iyi sonuçlar aldım. Bunlardan bir tanesi Hollandalı bir mimar restoratördü. Ülkemizde istedikleri gibi bir restoratör bulamayacaklarını düşünüyorlardı ve ben onları yanılttım. Severek yaptığım bir projeydi.

GA – Hangi eserlerin restorasyonunda çalıştınız?
FY –
İlk staj yerim Sultan  Ahmet Camii restorasyonuydu. Daha sonra boğazdaki birçok kilise ve caminin restorasyonunda çalıştım. Sâdâbat Camii (kalem işleri restorasyonu) ,Yıldız Sarayı (kadın efendiler dairesi, hamam, koridor, merdiven üstü ve birçok odanın kalem işleri, raspaları, cariyelerde 4-5 tane oda ),Cihan-nü Hüma Köşkü (kalem işleri restorasyonu) , Hollanda Konsolosluğu Binası, Dolma Bahçe Camii (hünkar mahfili) gibi daha sayamadığım bir sürü eserin restorasyonunu yaptım. Şu anda da Topkapı Sarayı Valide Odası restorasyonunu yapıyorum.



GA - Bu güne kadar sizi en çok heyecanlandıran işiniz hangisi oldu, neden?FY - Kadın efendiler dairesinde çalışıyordum, Yıldız Sarayı’nda henüz raspa da kimyasal yöntemin dışında bilindik bir yöntem yoktu ya da biz bilmiyorduk. Bir tuval bezi vardı, üzeri yağlı boyalarla boyanmış ve zaman içinde çatlamıştı. Altında ne var acaba diye kenarından itina ile kazımaya başladım. İki katlı bir yapıydı ve alt kat olduğu gibi resimlerle süslüydü. Çok zaman alan bu kazıma işlemi, bana, güzel bir motifin alt katmanda olduğu işaretini verdi. Bu bana çok büyük bir heyecan yaşatmıştı. O günden bu yana, raspalarımı mekanik olarak yapıyorum, zorlu fakat doğru bir sonuç elde ediyorum.

GA – En çok çalışmayı istediğiniz eseri söyler misiniz?
FY –
En çok Taç Mahal’in restorasyonunda çalışmak isterim. Belki hikâyesinden dolayı, bilemiyorum.

GA – Mesleğinizin riskleri, tehlikeleri ve zorlukları nelerdir?
FY -
Mesleğimin zorlukları saymakla bitmez. Bizim meslek, kar- kış demez, soğuk- sıcak demez, yağış demez! Üşürüz, bunalırız, pisleniriz, toz toprak içinde, maske ve eldivenlerle çalışırız. İskeleler, iş güvenliğinden önce akrobasi yaptırırdı, şu anda yürüyebileceğimiz kadar güzel..Bazı işlerde kullandığınız malzeme kimyasal olduğu için, kokuya hassasiyetiniz varsa yapamazsınız. Bistüriler, bıçaklar hep özenle çalışmak gerekiyor. Bir de bu kadar eski malzemeler içinde çalışınca, pire, kurt, böcek, örümcek her şey oluyor, anlayacağınız zor bir iş.

GA – Emeğinizin karşılığını maddi manevi alabiliyor musunuz?
FY –
Manevi olarak fazlasıyla alıyorum, birçok restoratör yetiştirdim. Onlara mesleğime duyduğum özeni, sabrı  aktarmaya çalıştım. Fakat maddi olarak hak ettiğimin çok altında aldığımı düşünüyorum.

Ben yıllardır zoru başarmaya çalışıyorum. Her projede yeni deneyimler,  yeni hikâyeler yazıyorum. Her defasında bilgim daha da çoğalıyor, olmaya devam ediyorum, öğrenmenin ve araştırmanın sonu yok.  Son olarak söylemek istediğim bir şey var, restorasyon bir uygulama bilimidir. En iyi restorasyonu yapan İtalyanlar, eserlerinde bizim kadar cesur davranmıyorlar. Maalesef ülkemizde bu işi ticaret olarak gören müteahhitler, eserden çok kazanacakları paraya bakıyorlar, bu da bu mesleğin gelişimini engelleyici bir unsur. Eserlerimizi ihale yoluyla onarmak, onarımlara  kısa süreler koymak, onları turizme bir an önce kazandırmak, gerçek anlamda bir kültürün ömrünü uzatmak yerine kısaltır, farkında bile olmadan milyonlarca lira kaybedilebilir.

Gönül AK

* Bizi Takip Edin

Son Mesajlar

Taşınmaz Kültür Varlıkları yardım basvurusunu yönetecek mimar inşaat mühendisi Gönderen: mguclu
[Dün, 14:36:55]


GAZİANTEP ŞANTİYE SORUMLUSU - MİMAR - Gönderen: MELİKE ALPSOLEY
[Dün, 13:00:39]


Restoratör İş İlanı !!! Gönderen: Kübraercaggg
[Dün, 08:47:07]


N Gönderen: Williamsaf
[23 Nisan 2024, 16:37:38]


TUĞLA MİNARE USTASI ARANIYOR Gönderen: BÜŞRAABZ
[23 Nisan 2024, 16:21:55]


Finest Ğ¡asual Dating - Genuine Females Gönderen: elifff5394
[23 Nisan 2024, 11:08:49]

SimplePortal 2.3.7 © 2008-2024, SimplePortal