Restorasyon Forum

Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Restorasyon Forum - Reklam Alanı

Gönderen Konu: Tarih boyu takı ve Takı Tarihi  (Okunma sayısı 11533 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
Tarih boyu takı ve Takı Tarihi
« : 27 Haziran 2009, 17:00:03 »
Takı, kişinin kendisini güzel hissetmek ya da güzel göstermek istemesinin dışında, onu taşıyanı kem gözlerden korumak için tasarlanmış bir nesnedir ve bir ilişki kurma biçimidir. Kolye, taç, bilezik, iğne, kemer, yüzük, küpe, halhal gibi formlarıyla Mezopotamya, Mısır, Helen, Etrüsk, Roma krallarının ve egemen sınıfların taktıkları görkemli biçimleriyle din ve devlet gücünün de simgesidir.

İlk takı nerede ve kimler tarafından kullanıldı?
İnsanoğlunun yerleşik düzene geçmesiyle birlikte M.Ö. 7000 ila 5000 yılları arasında taş, hayvan dişleri, kemik, deniz kabukları gibi doğada bulunan her şey, boncuk dizileri, bilezik ve yüzük olarak tasarlanmış ve yaşamda yerini almıştır. Değerli madenlerden takı üretimi yani kuyumculuğun başlangıcı M.Ö. 4000 lere tarihlenir. Ancak bu döneme ait bulgular yok denecek kadar azdır. Buluntular, M.Ö. 3000 yıllarından itibaren Truva ve Alacahöyük gibi merkezlerde takı sanatının teknik ve tasarım olarak çok geliştiğini ortaya koymuştur.

Ege kıyılarındaki kent devletleri ve Lidya'nın başkenti Sardes kuyumculuğun merkezidir. Takılarda kullanılan birçok figür ve form Artemis ile yakından ilişkilidir. O'nun kutsal hayvanlarından arı, küpelerde, broşlarda ve iğne topuzlarında sıklıkla kullanılmıştır. Hilâl, Artemis'in ay tanrıçası kimliğini yansıtır; küpe ve sarkaçlarda sıklıkla görülür. Atmaca, Tanrıça'nın doğadaki egemenliğinin simgesidir. Bitki motifleri bereketle ilgilidir.

Antik dönemde de tıpkı günümüzde olduğu gibi, takı ağırlıklı olarak kadınlar için imal edilmiştir. O dönemde erkekler sadece yüzük ve gerektiğinde çelenk takarlardı. Ancak Ortaçağ Avrupa'sında soylu erkeklerin taktığı madalyonlar oldukça dikkat çekicidir.

Takı da tıpkı giyim kuşam gibi zaman içinde değişime uğramıştır. Örneğin Persler döneminde giyim tarzı değiştiğinden fibulalar ve topuzlu iğneler yerini elbise tokalarına ve apliklere bırakır. Yüzük daha sık kullanılan bir takı haline gelir. Bir çeşit nazarlık olan skarabelerin oynar şekilde yüzüğe monte edilmiş hali, fâni alemde yeniden hayat bulmayı sembolize eder. Küpe, gerdanlık ve sarkaçlarda yarı değerli taşlar ve cam kullanımı artar, böylece takılarda renk olgusu hakimiyet kazanır. Bu dönemde Lapseki, kuyumculukta altın çağını yaşamaktadır. Takı üzerinde üçgen ve baklava deseni ağırlık kazanmıştır. Üçgen, Persler'in tek tanrılı dininde dünyanın anası Anahita, ışık ve doğruluk ilkesi Ahuramazda ve kötülük ilkesi Ahirman'ı temsil etmektedir. Bereket sembolü ise bir süre için nardır. Telkâri tekniğiyle takı üretimi de bu dönemde başlamıştır.

Helenistik Çağ'la birlikte yeni motifler ortaya çıkar. Herakles düğümü ve aşkı simgeleyen Afrodit, takıların başlıca konusudur. Aşk; kuş ve mersin ağacı motifleriyle betimlenir. Yarı değerli taş kullanımı artar ve takı biçimleri de çeşitlenir. Küpe, çelenk, diademler, saç iğneleri, gerdanlıklar, göğüs süsü ve saç fileleri gündeme gelir.

Anadolu'nun Roma eyaleti olmasıyla birlikte takıda da merkez Roma olur. Bu dönemde küpe ve yüzükler çeşitlenir. Motif olarak, imparatorluk sikkesi ve madalyonu bolca kullanılır. Ancak mitolojik figürler bu dönemde de yerini halâ korumaktadır.

Bizans'ta Takı
Bizans'ın gösterişli sanatının ortaya çıkışında hiç kuşkusuz Helenistik ve Roma geleneklerinin büyük bir payı vardır. Özellikle Romalı kimlik VI. yüzyıla kadar yönetim ve sanatta etkisini korur. Üç kıtaya yayılan imparatorluk sayesinde çeşitli kültürlerle iç içelik, kendini ekonomik alanda bir zenginlik olarak gösterir. Bu dönemde tüm değerli madenler, taşlar ve en önemlisi sanatkârlar dönemin cazibe merkezi olan Constantinopolis'e akar.

Bizans uygarlığında yaşamı ve sanatı yönlendiren en önemli unsur dindir. Hristiyanlığın simgesi olan haç, kilise planlarından sütun başlıklarına, küpeden kapı tokmağına kadar geniş bir yelpazede kendini gösterir. IV. Ve V. yüzyıllarda Bizans sanatının her alanında olduğu gibi kuyumculukta da Roma etkisi görülürken, Constantinopolis VI. yüzyıldan itibaren imparatorluğun kuyumculuk merkezine dönüşmüş ve kendine özgü form, desen ve teknikleri geliştirmiştir.

Bizans'ta takıların ve değerli madenlerden yapılmış eşyaların kullanımı Avrupa'dan çok daha yaygındır. Savurganlık ve lüks düşkünlüğü birçok din adamını kızdıracak boyuttadır.Daha çok, imparator ile ailesine ve soylu kesime hizmet veren, Papa'ya ve diğer ülkelere gönderilecek değerli eşyaları hazırlayan imparatorluk atölyeleri, etrafı surlarla çevrili bir kale görünümünde olan Büyük Saray'ın sınırları içindedir. Tören taçları, kilise eşyaları ve saray kap kacakları da bu atölyelerde üretilmektedir. Halk için üretim yapan kuyumcu atölyelerinde en çok kullanılan malzeme camdır.

Bizans'ın siyasî ve ekonomik olarak zorlandığı dönemlerde bile Bizanslı kadınlar süslenmekten vazgeçmemişler ve ucuz malzemelerden yapılan takıların kullanımı artmıştır. Mücevherlerde renkli taş kullanımı Bizans sanatındaki doğu etkilerinin yansımasıdır.Bizans takıları arasında taçlar, küpeler, kolyeler ve kolye uçları, fibulalar, iğneler, kemer ve kemer tokaları ile yüzükler sayılabilir. Taçlar, soyluluk ve gücü simgelerken küpeler Bizanslı kadınların vazgeçilmezlerindendir. Küpelerde Roma formları kullanılmış, düğün hediyesi olarak en çok hilâl biçimli altın küpeler tercih edilmiştir. Roma'da yüzük vermek, o kişiye imza yetkisi vermek anlamına gelmektedir. Bizanslı kuyumcular da bu Roma geleneğine sonuna kadar sahip çıkmışlar ve Romalılar'ın tüm yüzük tiplerini ve ve süslemelerini kullanmışlardır.

Osmanlılar ve Takı Sanatı
Osmanlılar'ın ihtişamı denince akla ilk gelen, imparatorluğun gücünü dolaysızca yansıtan, dostun ve düşmanın gözünü kamaştıran mücevherlerdir. Bunlar, gerek padişahın gerekse tüm yakın çevresinin kullandığı objelerdir. Her sanat dalında olduğu gibi takıda da yönlendirici unsur sarayın beğenisidir.

Osmanlı Sarayı'nda takı kullanımı, Fatih'in İstanbul'u fethiyle birlikte giderek artmış, özellikle de geç dönemlerde abartıya dönüşmüştür. Osmanlı mücevherleri birçok kültürün zenginliğini barındırır.Bizans, İran, Hint, Rus ve Avrupa kültürlerinden izler taşır. XVII. yüzyıla kadar klasik Osmanlı motiflerinin ağırlıkta olduğu mücevherlerde XVIII. yüzyıldan itibaren Batı etkileri kendini göstermeye başlar. XIX. yüzyılda bu etkiler daha da belirginleşir.

Kuyumculuk, padişahlar tarafından her zaman desteklenmiş bir sanat dalıdır. Örneğin Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman, daha şehzadelikleri döneminde Trabzon'da kuyumculuk öğrenmişlerdir. Kuyumcu ustaları arasında Tebrizli, Bosnalı, Arnavut, Rus ve son dönemlerde ise Ermeni ve Yahudiler'e rastlanır.
Osmanlı kadınının en önem verdiği takı, baş süsleridir. Daha sonra sırasıyla diadem ve broşlar, kemerler, bilezik ve yüzükler gelir. Osmanlı'nın ince beğenisini yansıtan fantastik tasarım ise titrek denen hareketli broşlardır. Bunlar taşıyanın hareketine bağlı olarak arkalarındaki spiral bir yayla titrer.Bilezikler süslenme aracı olduğu kadar aynı zamanda bir tür sigortadır .Özellikle düz olanları bir ekonomik sıkıntı anında kolayca paraya çevrilebilir.

Kültürel yansımalar
Dünya kültürünü zenginleştiren farklılıklar en çok takı alanında kendini gösterir. Takılar, geçmişten günümüze geçirdikleri değişim evreleriyle toplumların yaşantılarına da ışık tutar. Her toplum kendi takı geleneğini oluşturuken farklı nesnelere benzer anlamlar yüklemiştir hiç kuşkusuz. Şark'ın esmer kadınları güzelliklerini bir hızmayla bezerken bir İngiliz prensesi, zerafetini boynuna taktığı bir pırlanta kolye ile yansıtır. Afrikalı “zürafa kadınlar”ın küçük yaşlardan itibaren boyunlarına taktıkları halkalar onları daha ince ve uzun gösterme kaygısı içermektedir. Ya da Fransız kontesin kendini pahalı mücevherlerle süslemesi... Hepsindeki ortak amaç, bulundukları toplumda değer kazanmak, ilgi görmek ve herkesten daha güzel görünmektir. Erkeklerde ise güç kaygısı güzellikten önce geliyor. Bu nedenle Afrikalı erkek burnuna geçirdiği çubuklarla görüntüsünü daha sert bir hale getiriyor. Tüm zamanların Avrupalı erkeği ise taktığı yüzük ve kolyeyle sınıfsal gücünü vurgulamayı hedefliyor.

Günümüzde Takı
Aradan geçen yüzlerce yıl takı sanatında da büyük değişimlere yol açtı hiç kuşkusuz. 1900 yılında Paris'te düzenlenen Uluslararası Sergi'de René Lalique'in standı, mücevher tutkunlarının ve uzmanların büyük ilgisine sahne oldu. Lalique'in Art Nouveau tarzında tasarladığı mücevherler takı sanatında bir çığır açtı. O'nu izleyen çağdaşları, Georges Fouquet ve Lucien Gaillard günümüz modern takı sanatının temellerini attılar. Artık ressam ve endüstri tasarımcıları da takı sanatının içine girmiş , çeşitli teknikler, alışılmadık malzemeler kullanılarak simgesel motifler yaratılmaya başlanmıştır. René Lalique'in küçüklüğünden beri çizdiği desenlerde doğadan esinlenmesi bu yeni akımın ana belirleyeni olmuştur. Takıda Lalique ile birlikte kompozisyon öne çıkar, taş ve maden yerini kompozisyona bırakır.

Günümüzde takı imalâtı büyük bir sanayiye dönüşmüştür. Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte artık değerli taş ve madenler çok daha saf hale getiriliyor ve çok ileri tekniklerle işleniyor. Altın, değerli taşlar, gümüş ve yarı değerli taşlar kullanılarak ve hatta ahşap ve deri gibi değişik malzemelere de yer verilerek hazırlanan takılar insanoğlunun evrensel süsü olmayı sürdürüyor.

Takı Tarihi


Herkesçe bilinen şey, insanoğlunun ihtiyaçlarının her devre göre değiştiğidir. Ancak bu ihtiyacın şekli ne olursa olsun, beslenme, barınma, giyinme ve süslenme ihtiyaçları hiç değişmemiştir. Keşifler ve icatlardır ki, her bulunan yeni şeyi bir müddet sonra ihtiyaç haline dönüştürmüştür. Ama gerçek şu ki, insanlar çağdaş iletişim aletleri bulunmadan önce de haberleşiyor, bir yerden başka yerlere gidebiliryorlardı. Nasıl yapıldı, nasıl başarıldı bilinmez ama, semavi dinlerden önceki krallar ve ruhban sınıfı kendilerini tanrının yeryüzündeki temsilcileri olarak insanlara kabul ettirmişlerdi. Burada bir şeyi kabul etmek gerekir. O da sistemin ilk kurucularının çok akıllı oldukları. İşte bu yarı tanrılar veya tanrının yeryüzündeki temsilcileri, (çoğu kedini öyle gösteriyordu) tanrısal güçlerini insanlara kabul ettirmek için birçok yollar buldular. Çeşitli ayinlerde giyinmek ve takınmak üzere simgesel vasıtalara başvururlardı. Bu ayinlerde ekinlerin bereketli olması, insanların kötü ruhlardan korunması veya başarılı olmaları için değişik zaman ve kabilelerde çeşitli isimler altında ruhban sınıfınca insan ve tabiat kutsanırdı.

Tanrı sembolleri takıyı yarattı
Öncelikle tanrı krallar ve rahipler, sahip oldukları güçleri üzerlerinde taşıdıkları sembollerden alırlardı. Onlar kendilerine tanrılarınca bağışlanmış şeylerdi. Bu bağışlanmış simgeler o zamana kadar keşfedilmiş kıymetli taş ve madenlerden yapılırlardı. İşte bu sembollerdir ki günümüz takılarının menşeidir. İnsanoğlu binlerce yıl içinde kurduğu çeşitli medeniyetlerle kendi yapar kendi tapar misali icad ettikleri tanrıları ile belki bilerek, belki de bilmeyerek günümüz kuyumculuğunun temellerini atmış oluyorlardı. Ortaya koydukları birçok eserle de gerçekten insanı hayrete düşürecek derecede başarılı olmuşlardır. O eserlerdir ki, bugün dünya müzelerini süslemektedir. Özellikle altın ve gümüş üzerine kıymetli taşlarla bezenmiş olanlar günümüz sanatçı ve eleştirmenlerini hayrete düşürecek derecede estetik ölçülere sahiptirler. Kaynağını çok tanrılı dinlerden aldığını belirttiğimiz takılar, semavi dinler içinde de kendilerine yer bulmada zorlanmadılar ve gecikmediler.  İşte binlerce yıllık geçmişi olan Türk toplumu da değişe gelişe özellikle de doğum ve evlilik gibi mutlu günlerle töreleştirdiği adetleriyle büyük bir medeniyet meydana getirmiştir. Orta Asya’dan başlayıp çeşitli adlar altında kurdukları çok sayıdaki Türk devletleriyle, dünya giyim kuşam sanatına, büyük katkılarda bulunmuşlardır. Öncelikle Uygur Türkleri, daha sonraları da Selçuklu ve en önemlisi ise Osmanlı medeniyeti, bütün dünyayı uzun müddet hayran bırakmıştır.

Makineleşme sanatı bozdu
Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru, bizde ve dünyada makineleşme, kuyumculuk ve takı sanatına büyük darbe vurmuştur. Santrüfüj döküm tekniği ve pres usulü ile birbirinin aynı binlerce takı kısa zamanda piyasaya sürülür olmuştur. Bir kitabı binlerce basarsınız, bir kaseti binlerce çoğaltırsınız. Bu yaygın eğitim, bilgilenme ve de eğlenmek için doğrudur. Ama sanat eseri için asla. Herkesin kulağında aynı küpe, herkesin bileğinde aynı bilezik ve herkesin evinde aynı tablo. İçinde sanatkarın ruhu ve nefesi olmayan şey sanat değildir. Zaten tekrar edilen şey sanat olamaz. Sanat fidanı iltifat gördüğü yerde yeşerir. İşte bu sayımızdan başlayarak, Anadolu kültüründe binlerce yıllık birikim sonucu oluşan takı kültürünü işleyeceğiz. Geçmişte emek verilen, alınteri dökülen eserlerden örnekler vereceğiz. Bunların arasında Anadolu’da bir kültürel birikim olan küpe, tepelik, gerdanlık, bazubent, bilezik, yüzük, kemer tokaları, Mühr-i Süleyman, ayna gibi eserleri ele alacağız.
 
Küpeler
Kulak memesine açılan deliğe, tel marifetiyle geçirilen takı. Burada da “aklın yolu birdir” sözünü hatırlamak gerekiyor. Zira birbirlerini tanımayan, dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan insan toplulukları, konu süslenmek olduğunda küpeyi keşfetmişlerdir. Buradan hareketle sanatın da bütün takıların da böyle doğup böyle geliştiği hükmüne varabiliriz. Ne var ki, bütün takılar, onu kullanan kavimlerin kişilikleri ile bütünleşmiştir. Bu da insanoğlunun en takdire şayan yönünü ortaya koymasında yatmaktadır. Küpenin kaynağının tılsım olduğunu bilmem ama, türkçemizde “kulağına küpe olsun” (onu unutma, hatırla, bu sana ders olsun) sözünün bir manası olsa gerektir. Genelde kadınların kullandığı bu takıların eski dönemlerde erkeklerce de kullanıldığı bilinmektedir. Onun da sebebi maddi veya manevi köleliğin simgesidir. Mesela tarihte bazı devlet adamlarının da küpe taktıkları bilinir. Bunların başında büyük Türk Sultanı Yavuz Sultan Selim (1470-1520) gelmektedir. Küpelerde en çok mıhlama tekniği kullanılmıştır. Bu teknikle çok güzel murassa, kıymetli taşlarla bezenmiş küpeler yapılmıştır. Bu tekniğin dışında özellikle pırlanta etkisi yapan güverseli küpeler, incinin bol olduğu yörelerde ve incinin itibar gördüğü yörelerde de çokça incili küpeler yapılmıştır.

Ayrıca, küpe, bilezik ve kemer tokaları, çoğu zaman aynı teknikle yapılmışlardır. Üzerinde yaşadığımız Anadolu toprağı, başta; Hitit, Lidya, Urartu, İyon ve Troya olmak üzere çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmasından dolayı, dünya müzeleri  ve bizim müzelerimiz bu medeniyetlerin kuyumculuk eserleri ile doludur. Bu medeniyetlerin sonraki mirasçıları ise önce Doğu Roma, ardından Anadolu Selçukluları, onun ardından da Osmanlı İmparatorluğu olmuştur. Özellikle Selçuklu ve Osmanlılar Orta Asya’dan getirdikleri maden sanatı teknikleri ile- ki Ruslar Asya Türklerine “Kuznetski” (demirci, madeni işleyen) derlerdi- yeni ve farklı eserler ortaya koyarak dünya kuyumculuk sanatına büyük katkıda bulunmuşlardır.
 
Birçok takı çeşidinde olduğu gibi küpelerde de birer itibar, asalet ve gösteriş sembolleriydiler. Kıymetli ve yarı kıymetli taşlarla kullanılarak yapılanlarının yanı sıra, kuyumculuk tekniklerinin tamamına yakını küpelerde kullanılmıştır. Bu tekniklerin başında, kıymetli taşlarla yapılan Alaturka ve Alafranga mıhlamalardır.  Bunun dışında telkârî, testere işli oygu , kakma, çakma, vb. kullanılmıştır. Küpelerde tekniklerin yanı sıra sembolleşmiş çeşitli şekillerde kullanılmıştır. Bunların dışında  “Mu” daha sonraları haç, altılı ve beş köşeli yıldızlar, ay ve tabiattan stilize edilmiş göz, el (Fatma’nın eli), yaprak, çiçek, böcek, kartal, aslan gibi çeşitli hayvanlardır. Günümüz kuyumculuğunda  da eski eserler, taklit edilmelerinin yanı sıra, birçok ustalara kaynaklık yapmaktadır. Zaten dünü bilmeden günü kazanmak mümkün olmaz.

Kaynak: sanattarihim.com

Kaynak: Ferda Erentürk,
Mesa ve Yaşam Dergisi, Sayı 25
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

 

* Bizi Takip Edin

Son Mesajlar

Ynt: KKTC Lefkoşa Selimiye Camii (Aya Sofya Katedrali) Gönderen: karacanenes
[25 Mart 2024, 12:09:22]


Teknik Personel Gönderen: TAŞYAPI
[24 Mart 2024, 16:13:27]


ÖN MUHASABE VE MİMAR PERSONEL ALIMI Gönderen: osman.blnk
[24 Mart 2024, 10:19:47]


Restorasyon alanında iş arıyorum Gönderen: Sudenur uysal
[22 Mart 2024, 19:19:58]


RESTORASYON ALANINDA DENEYİMLİ İNŞAAT TEKNİKERİ Gönderen: cabiyotlu
[22 Mart 2024, 11:02:48]


Ynt: NAKKAŞ/KALEMİŞİ/RESTARASYON EKİBİ Gönderen: nAKkaŞBey38
[22 Mart 2024, 01:59:53]

SimplePortal 2.3.7 © 2008-2024, SimplePortal