İstanbul`un tarihî mekânlarını şantiyeye çeviren Vakıflar Genel Müdürlüğü, işsiz meslek lisesi ve yüksekokul mezunu gençler için açtığı kurslarla ara eleman açığını kapatıyor. Böylece kurum yetişmiş elemana, gençler de iş imkânına kavuşuyor.
Ödenek sıkıntısını son 5 yılda aşan Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye genelinde kültürel mirasın restorasyonuna hız verdi. Özellikle İstanbul`da tarihî mekânlar tabir yerindeyse şantiyeye dönüştü. Ancak bir süre sonra, yetişmiş ara eleman eksikliği problemi nüksetti. Koruma ve Restorasyon Firmaları Derneği`nin (KOREFD) 2005`te Avrupa Birliği(AB) desteğiyle gerçekleştirdiği `Kültürel mirasın korunmasında uygulama elemanı yetiştirme programı` akıllara gelince yüzler güldü. İki ayı teorik, kalanı pratik eğitimle geçen 9 aylık kursu bitirip sertifika alan 47 meslek yüksekokulu ve lisesi mezunu işsiz gençten 24`ü restorasyon şantiyelerinde iş buldu. Böylece İstanbul Vakıflar I. Bölge Müdürlüğü işten anlayan personele, okullarını bitirdikten sonra ortada kalan gençler de 800 ila 1500 TL arası ücretle çalışma fırsatına kavuştu. Kursiyerler başarılı bulununca KOREFD ile Vakıflar, 2007 ve 2008`de iki eğitim programı daha tertipledi.
OKUL BİTİYOR, ŞİMDİ NE YAPACAĞIZ?
Milyonlarca yaşıtı gibi farklı hayallerle ÖSS`ye giren Kübra Tülek, Uludağ Üniversitesi Restorasyon ve Konservasyon Bölümü`nü kazanınca küçük çaplı şok geçirir. İlk anda aklına, `Restorasyon neyse de konservasyon nedir? Acaba konserve mi yaptıracaklar?` sorusu takılır. Kaydını yaptırsa da ilk iki ay okulu bırakmayı düşünür ama annesinin ısrarıyla devam eder: `Benimle ilgili `bu kız okumaz` gibi bir algı vardı, herhâlde o ağrına gidiyordu ve `yüzümü kara çıkarma` dercesine sürekli motive etme gayretindeydi.` Anne sözünün haklılığına şimdilerde daha çok inanan Kübra, daha eğitimini tamamlamadan `kalemkâr`lığa heveslenir.
Mezuniyetine kısa süre kala hocalarından biri ara eleman yetiştirme kursundan bahseder. Çoğu arkadaşı ilgilenmese de o eğitim programına katılmaya karar verir. Neticede 2008 Kasım`da başlayan üçüncü dönem etkinliğine kaydolur. Teorik dersler ilk anda sıradan gelse de zamanla eksiklerini görür. Bu da kursa bağlılığını artırır.
Kimi program arkadaşlarının aksine iş ve maaş meselesinde de idealist davranıyor, Kübra Tülek. Ona göre ücret, işi öğrenmenin bir adım gerisinde. Vaktini hiç boş geçirme niyetinde değil: `Bir şeyler yapmak istiyorum ve burası bu imkânı sunuyor. Diyelim ki başka bir yerde 2000 TL maaş aldım. Fakat iş coşkusu bulamıyorsam, hiçbir anlamı yok.`
EĞİTİM İÇİN ŞEHİR DIŞINDAN GELDİ
Üçüncü dönem programına devam edenlerden biri de sırf bu kurs için Balıkesir`den İstanbul`a gelen Kubilay Bulut. Onun hikâyesi de dikkat çekiyor... Mobilya ve dekorasyon bölümünü bitirdikten sonra pastane işleten ailesiyle çalışır. Maddî problem yaşamadığından mezuniyet sonrası iş aramaz. Ama bir süre sonra `Hadi ailemin elinde pastacılık mesleği var. Bir ömür onların yanında mı kalacağım? Ben de mesleğimi elime almalıyım.` diye düşünür. Sonrasında arkadaşları vesilesiyle haber aldığı kurs için İstanbul`a gelmeye karar verir. Aile bu isteğe önce karşı çıkar ancak oğullarının ısrarı karşısında kabul eder. Kadim şehirde akrabaları bulunsa da Beşiktaş`ta bir arkadaşıyla ev tutmayı tercih eder. Programa katılıp derslere girmeye başladıktan sonra meselenin ehemmiyetini daha iyi anlar, bu sebeple maddi getiriyi ikinci plana atar. `Herhâlde bu sahada aç kalmam. Hayırlısıyla bize de bir yerlerden iş çıkar.` fikriyle ümitlerini soldurmaz. Kursu tamamladıktan sonra bilhassa saray restorasyonlarında yer almak istiyor. Peki, onun gözünde işleyişle ilgili aksaklık var mı? Çektiği sıkıntılara değiyor mu? `Değdiği yerler çok fazla. Bir de değdiğini düşünmeseydim şimdiye kadar çoktan bırakmıştım.`
Ahmet Altun, Derya Sönmez ve Gülşah Korkmaz da Kübra ve Kubilay gibi kursun bu dönemki talebelerinden. Onların da programla ilgili düşünceleri diğer arkadaşlarınınkine benziyor. İşsizlik derdi ve geleceğe dönük bilinmezlik bir süre onları da sarmalına alır. Bu anlamda eğitim programı Ahmet, Derya ve Gülşah nezdinde de farklı bir dünyaya açılan kapı gibi. Restorasyonla bugüne kadar ilgilerine gelince: Altun aileden inşaatçı ama kurstaki eğitimi boyutları itibariyle farklı buluyor. Dersler sayesinde kendini daha bilgili ve donanımlı hissediyor.
Uzun süre tiyatro sevdasıyla yanan ve bu uğurda sınıf öğretmenliği bölümünü bırakan Derya da hiç aklında yokken kursa katılır. Dumlupınar Üniversitesi Doğa Taş Dekorasyonu Bölümü`nü tamamlayınca iş arar ama nafile. Nihayet eğitim programını duyar. Sonrası malum. Kursu bitirdikten sonrası için de kendince hayalleri var. Neticede tarih gibi sevdiği bir alanda çalışma imkânına kavuşacak.
SÜLEYMANİYE KUBBESİNDE İKİ ESKİ KURSİYER
Çocukken haber spikerliği hayali kuran Gülşah Korkmaz tam da bu hülyası gerçekleşmişken programı öğrenir. Önünde iki seçenek vardır artık, medya ve restoratörlük. Tercihini ikincisinden yana koyar: `Sebebini tam bilemiyorum ama bunda karar kıldım. Belki de üniversitede sanat tarihi okurken gittiğim kazı çalışmalarının etkisinde kaldım. Ama ileride pişmanlık duyacağımı da zannetmiyorum.` Nihayetinde genel itibariyle kursiyerler hâlinden memnun.
Üçüncü dönem kursiyerleri pratik eğitimlerini geçtiğimiz ayın başında tamamladı. Hâlihazırda TBMM Millî Saraylar Daire Başkanlığı`na bağlı atölyelerde ahşap, porselen–cam, altın varak ve metal alanıyla ilgili bilgi alıyorlar. Proje koordinatörü Nurdan Kuban`ın verdiği bilgiye göre, önümüzdeki haftalardan itibaren İstanbul genelindeki şantiyelerde görevlendirilecekler. Buralarda üniversite hocaları ve alaylı tabir edilen ustalar gözetiminde eğitimlerini tamamlayacaklar.
Peki, şantiyelerdeki hava nasıl? Oralarda neler yapılıyor? Bunu da ikinci dönem kursunu başarıyla tamamladıktan sonra Süleymaniye Camii restorasyonuna katılan Özlem Yılmaz ve Bengül Sezgin`den öğreniyoruz. Kalem işi hususunda çalışan ikili, hâlihazırda Mimar Sinan`ın kalfalık eseri tarihî caminin kubbelerinde çalışıyor. Metrelerce yüksekte saatlerce durmak ilk dönem onları korkutsa da alıştıktan sonra önemsemiyorlar. Çünkü kendi tabirleriyle tarihî bir mekânın yıpranmışlığını giderdiklerini bilmeleri onların korkularını da işin zorluklarından kaynaklanan sıkıntıları da izale ediyor. Artık 09.00`da başlayan ve 17.00`de biten mesai de soğuk havalar da onlar nezdinde çok da büyütülecek bir dert değil. Bir de her ne kadar aileleri `Kız çocuğudur, hevesini alınca bırakır, kaldı ki evlendikten sonra da devam edemez ya...` tarzında düşünse de onların işlerini bırakmaya hiç niyeti yok. `Meslek sahibiyiz, para kazanıyoruz, üstüne bir de meselenin manevi hazzı var ki... Bunları nazara alınca, ne bileyim bırakmak çok uzak geliyor bana. Bir de zamanla buraya duygusal anlamda bağlanıyorsunuz.` diyor, Özlem Yılmaz. Arkadaşının görüşlerine aynıyla katılan Bengül Sezgin ise net konuşuyor: `Bence biz şanslıyız, hem de her yönden.`
Özlem ve Bengül`ün çalışmasından şantiyedeki kalfaları Mustafa Kasarcı da memnun. Senelerdir restorasyonlara katılan kalfanın bu noktada bir de tespiti var: `Kalem işi sabır ve özen ister. Hanımlar bu noktada erkeklere göre daha sabırlı ve titiz davranıyor. Kendilerini yetiştirmeleri daha kolay. Bu da onları erkeklerden daha başarılı kılıyor. Bu iki kızımızda bunları da görüyoruz.`
KURSUN SOSYAL ETKİLEŞİM YÖNÜ DE VAR
Nihayet şantiyedeki eski mezunların ve eğitimlerine devam eden kursiyerlerin temeldeki ortak görüşü, program sayesinde tarihî esere bakış açılarının değişmesi. Eğitime kadar onlar için salt ecdattan kalan eserler hüviyeti taşıyan yüzlerce kültürel miras artık en küçük taşında dahi büyük emek harcanmış ve insanı hayrete düşüren işçilik kullanılmış bir abide statüsüne çıkıyor. Proje koordinatörü Nurdan Kuban bu durumu tarihî şuurlanma diye tanımlıyor. Üstelik bir de sosyal etkileme süreci var. Özellikle de evlatlarının tarihî esere bakışındaki değişikliği fark eden anne babalar, çocuklarından öğrendikleri sayesinde daha korumacı davranıyorlar. Böylece bırakın Sultanahmet ve Fatih Camii gibi şaheserleri, tarihî kimlik taşıdığına inanılan bir çeşme bile daha dikkatli gözle süzülüyor ve ona karşı hassas davranılıyor. Ebeveynlerin değişimleri bununla sınırlı değil. Restorasyon, konservasyon, restitüsyon gibi telaffuzu kimileri için zor kelimelerin karşılıklarını biliyorlar.
Programın tüm dönemlerine katılan Nurdan Kuban, her seferinde ilginin ve katılımın arttığını, başvuru elemelerinin de aynı oranda zorlaştığını belirtiyor: `Ara eleman açığı restorasyon ve koruma noktasında yıllarca en zayıf halkaydı. Bu sıkıntı artık kalkıyor. Çünkü gençlerin ilgisi büyük. Belki akıllara `maaş için geliyorlar` inancı saplanabilir ama inanın çoğu derslere girdikten sonra maddi noktayı ikinci plana alıyor.`
RESTORASYON HATA KALDIRMAZ
Kuban`ın ifadelerine destek veren Yüksek Mimar Restorasyon Uzmanı ve kurs eğitmeni Mustafa Pehlivanoğlu bir adım ötesine geçiyor: `Uzun süre restorasyon ehil olmayan ellerde kaldı. Çünkü uğraşılan malzemenin ehemmiyeti görmezden gelindi. 500 yıllık bir eserdeki en ufak hata tüm dokuyu bozar, bunlar es geçildi. Ama proje sayesinde işinin farkında ve aynı oranda titiz çalışan gençler sahaya giriyor. Aslında üniversitelerin dahi restorasyon konusuna son 15–20 yılda el attığını göze alırsanız program çok önemli bir değişimin tetikleyicisi.`
Kuban ve Pehlivanoğlu`nun tespitleri senelerini restorasyon meselesine vermiş ve konunun her türlü ayrıntısına vâkıf iki isim tarafından dillendirilmeleri hasebiyle dikkate değer. Ve son tahlilde ilk üç dönemki kurslara katılan talebelerin performansı hesabı katılırsa, program başarılı mezunlar veriyor
VAKIFLAR RESTORASYONDA HASSAS DAVRANIYOR
2003`ten beri Türkiye genelinde devam eden yenileme çalışmalarında en fazla dikkat çeken İstanbul`daki hareketlilik. Kimileri bunu 2010 Avrupa Kültür Başkenti hazırlıklarına bağlasa da Vakıflar İstanbul I. Bölge Müdürü İbrahim Özekinci şerh düşüyor: `Ödenek meselesi çözüldükten sonra çalışmalar hızlandı. Faaliyetleri kültür başkentine bağlayanlar hata ediyor. Çünkü bu durum olmasaydı `başlamış` projelerimiz zaten sürecekti.`
Hatta hızlı hareket amacıyla yeniden idari yapılanmaya da gidilmiş. Önceden İstanbul ve diğer bazı şehirleri de kapsayan I. Bölge ikiye bölünmüş. Avrupa Yakası I. Bölge, Anadolu Yakası II. Bölge unvanıyla tekrar şekillendirilmiş. Özekinci`ye göre senelerdir dillendirilen `çalışmalar çok uzun zamana yayılıyor` eleştirilerine bir de bu yönden bakmak gerekiyor. Bir defa onarım gündeme geldiğinde evvela proje ihalesine çıkılıyor. Hak kazananın hazırladığı proje anıtlara sunuluyor, kabul edilmezse yeniden çalışılıyor. Süreç 120-180 gün arası zaman alıyor. Akabinde inşaat ihalesine gidiliyor. Bu arada bir firma iki ihaleye birden giremiyor. Neticede inşaata başlamak için minimum 9-10 ay hatta bir yıl zaman gerekiyor. Büyük eserler içinse süre daha da uzuyor. Yine de büyük küçük ayrımına gidilmeden onarım gerçekleşiyor.
İstatistiki sonuçlara gelince: 2004-2008 arası İstanbul genelinde 39`u cami 51 eserin onarımı Vakıflarca tamamlandı. Ayrıca Vakıflar`la İBB ve İSKİ arasında imzalanan protokoller kapsamında 120 türbe ve 42 tarihî çeşmenin onarımı devam ediyor.
Masraf meselesi de ayrıca dikkat çekici. Çünkü Vakıflar, restorasyonu süren eserlere dair kesin rakam vermekten kaçınıyor. Sebebiyse çalışmalar sırasında ekstra müdahale gereklerinin ortaya çıkabilmesi. Kısacası tüm işlemler bitiyor, kesin rakam sonra belirleniyor.
PROGRAM MUHTEVASI TİTİZLİKLE HAZIRLANIYOR
ODTÜ, İTÜ, Trakya Üniversitesi hocaları ve sahasında uzman isimlerin ders verdiği programa yükseköğrenim kurumlarının başta restorasyon, konservasyon, el sanatları bölümü mezunlarıyla, ortaöğretim kurumlarının yine restorasyon, yapı, yapı ressamlığı, mobilya dekorasyon ve metal üşleri kısımlarını tamamlayanlar ve inşaat sektöründe çalışan kişiler başvurabiliyor. Yükseköğrenim mezunları için 30, diğerleri içinse 25 yaş sınırı var. Program kapsamında koruma teorisi, tuğla, taş–harç/sıva, yapım sistemleri, tezyinat, keşif-metraj, bozulmalar-konservasyon teknikleri, ahşap, metal hususunda dersler veriliyor. İlk programda 47 ve ikincisinde 27 talebe eğitimlerini başarıyla tamamlayıp sertifika aldı. Bu yıl temmuz sonunda bitmesi planlanan üçüncü dönemeyse 35 kursiyer devam ediyor. Pratik eğitim aşamasında katılımcılar başta Fatih ve Süleymaniye camileri, İstanbul`un farklı yerlerindeki şantiyelere gönderiliyor. Süreç sonunda, uygun görülenlerle iş akdi yapılıyor.