Restorasyon Forum

Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Restorasyon Forum - Reklam Alanı

Gönderen Konu: İstanbul Hanları  (Okunma sayısı 22487 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
İstanbul Hanları
« : 27 Ocak 2009, 16:41:04 »
İstanbul Hanları

Hanlar,uzak bölgelerden gelen tacirlerin kalabileceği,mallarını güven altında bekletebileceği bir ihtiyaçtan doğmuştur. Başlangıcından itibaren han ve kervansaray adı altında topladığımız bu ticari yapılar insan-yük-hayvan üçlüsünün bir arada konakladığı yapılardır. Çeşitli yerlerden gelen tüccar mallarını taşıyan hayvanlarını alt kattaki ahırlarda barındırır kendi ise yukarıdaki odalarda ikamet eder,mallar ise alt ve üst katlardaki depolarda korunurdu. Gece olunca bu binaların kalın ve güvenlikli kapıları soyguna karşı kapanır ve gün ışıyıncaya kadar açılmazdı. Hanların büyük bir kısmı vakıf sahipleri tarafından vakıflarına gelir temin etmek için da yaptırılmıştır. Osmanlı ticaret merkezlerinin vazgeçilmez bir parçası olan bu hanlar,fetihten sonra Fatih tarafından ikisi Tahtakale’de ikisi de bedesten yakınında olmak üzere dört han yaptırmıştır. İlk inşa edilen han’ın Bedesten yakınındaki günümüze ulaşamamış olan “Bodrum Kervansarayı” olduğu bilinmektedir. İstanbul’a pamuk ve ipek getiren tüccarların konakladığı bu iki katlı hanın otuzbir odası,onbeş dükkanı ve dokuz deposu olduğunu eski kaynaklar yazmaktadır. Handan elde edilen yıllık gelir 15 000,dükkan ve hücrelerden ise 3000 akçe imiş. Fatih’in Haliç’de,liman bölgesinde yaptırttığı han ise Venedik ve Cenevizli tüccarlar tarafından kullanılıyordu. İstanbul Hanları başlıca, 1- Eminönü-Unkapanı bölgesi 2- Beyazıt-Sultanhamamı bölgesi 3- Beyazıt-Aksaray bölgesi 4- Haliç-Galata-Beyoğlu’nda olmak üzere başlıca dört bölgede toplanmışlardır. İstanbul’da han inşaatı 20 inci yy. ın başlarına kadar sürmüş olup,19.uncu yy. dan itibaren işlevi biraz değişerek,özellikle Beyoğlu ve Karaköyde ticarethanelerin toplandığı “İş Hanları” na dönüşmüştür.

Eminönü bölgesindeki Hanlar:

Ali Paşa Hanı II
 Kapalıçarşıda Yorgancılar Caddesi ile Çadırcılar sokağının köşesindedir. Kitabesi olmayan bu hanın kesin olmamakla beraber inşaat tarzının 18. inci yy. özelliklerini göstermesi bakımından Hekimoğlu Ali Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Ortasındaki 17 x 27 m. ebadındaki bir avlunun etrafında iki katlı ve revaklı olup han odaları bu revaklara açılmaktadır. Yuvarlak kemerli bir giriş kapısından üzeri tonoz örtülü bir koridor ile avluya girilir. Avludan üst kata orijinalinde taş olup bugün demire çevrilmiş merdivenlerle çıkılmaktadır. Revakların üzerleri tonoz örtülüdür. Yapılışında avludaki mekanlar depo üst katlar ise ticarete ayrılmıştı. Günümüze fonksiyonu oldukça bozularak gelmiştir.

Astarcı Hanı
 Kapalıçarşı’da Yağlıkçılar Caddesindedir. Kitabesi olmayan bu hanı kimin yaptırdığı bilinmemektedir. İnşaat tekniği bakımından 18. inci yy. a tarihlendirilen bu han dikdörtgen plânlı ,ortasında bir avlu ve onunda çevresinde iki katlı revaklı bir tiptedir. Çok azı günümüze gelebilen bu revak sıraları yeni yer açmak ,genişlemek uğruna bozulmuşlardır. Zemin kattaki revakların sivri,üst kattakilerin ise yuvarlar olduğu bazı kalıntılarından anlaşılmaktadır. Yağlıkçılar caddesine bakan giriş kapısının üzeri bir tonoz ile örtülü olup bir koridor vasıtasıyla avluya bağlanmaktadır.

Balkapanı Hanı:
 Eminönün’de Yeni Cami ile Küçük Pazar arasındadır. Hasırcılar,Tahtakale,Balkapanı ve Cömert sokaklarının çevrelediği alandadır. Kitabesi olmayan bu hanın altındaki 12-13 yy. a tarihlendirilen tonozlu mahzenler Bizans döneminde Venedik yerleşmesi olan bu bölgede bir bina olduğunu gösterir. İnşaat tekniğinden ve Ayasofya Camiine vakıf mülkü olarak kaydı bulunduğundan bu han 16. ıncı yy. tarihlendirilir. İstanbula denizden gelen ticaret ve gümrük eşyalarının gereksinimi için yaptırıldığı da bulunduğu yerden dolayı anlaşılmaktadır. 17. inci yy. da Mısırlı tüccarlar tarafından kullanıldığını Evliya Çelebi yazmaktadır.1688 ve 1807 yangınlarından büyük zarar görmesine rağmen onarımı yapılmış ve birtakım değişiklikler günümüze gelebilmiştir.
87 x 52 m. lik bir alan üzerine revaklı avlulu ve iki katlı olarak inşa edilmiştir. Yuvarlak kemerli,beşik tonozlu ana giriş kapısı Hasırcılar sokağındadır. Zemin kattaki odalar beşik tonozlu olup revaklara bir kapı ve pencere ile açılırlar. Köşe odalarının örtüsü ise çapraz tonozdur. Taş duvarlı,kurşun kaplı kubbeli olan bu yapıyı dışarıdan katları belirleyen profilli bir taş silme dolaşır. Günümüzde kubbenin kurşun kaplamaları gitmiş avlunun içine ise birtakım yerleşimler hanın özelliğini kaybetmesine neden olmuştur.

Burmalı Han
 Eminönünde,Hasırcılar Caddesi ile Kızılhan sokağı köşesindedir. Sadrazam Rüstem Paşa tarafından 1556 da Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. 16 .ıncı yy. ın klasik avlulu plânlı tipine uymadığı için önce mahkeme binası olarak yaptırılıp sonra da han’a çevrildiğini ileri süren tarihçiler vardır. U biçimindeki plânının her iki kolunda biri Hasırcılar Caddesine diğeri Kızılhan sokağına açılan birer giriş kapısı vardır. Girişlerde yuvarlar kemerli sade bir işçilik görülmektedir. İki katlı olan binanın giriş katındaki mekanlar kalın taş payeler üzerindeki yuvarlak kemerlerin teşkil ettiği revak’ın gerisinde sıralanmıştır. Han olarak kullanıldığında be mekanlar depo görevi görmekteydi. Üst katta birer pencere ve kapı ile revaklara açılan ve ikamet için kullanılan odalar bulunmaktadır. Binanın örtü sistemini teşkil eden kubbe tonozlar tuğladan idi. Günümüzde ise bu kubbeler şapla kapatılmış ve yer-yer kiremit kullanılarak üst örtü sistemi bozulmuştur.

Büyük Çorapçı Hanı
 Mahmutpaşa’da Fincancılar yokuşunun başındadır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Kaptan-ı Deryası Piyale Paşa tarafından yaptırılmıştır. Binanın inşa tekniği 16. ıncı yy. tarzında olmasına rağmen günümüzde yeni açılan mekanlar ile orijinal planından uzaklaşmıştır. Tek avlulu ve iki katlı olan bina bulunduğu arazinin durumundan dolayı düzgün bir şemaya sahip değildir. Taş kemerli bir açıklık olan ana girişi Mahmutpaşa yokuşuna bakan yüzünde olup cephenin tam ortasında olup avluya beşik tonozlu bir geçitle bağlanır. Bu geçidin sağ ve solundaki merdivenlerle üst kata çıkılır. Avlunun ortasında beşik tonozlu bir bodrum bulunmaktadır. Günümüzde ise bu avlunun içine yapılan birtakım ilavelerle görünüm son derece bozulmuştur. Avlunun etrafını yuvarlar tuğla kemerli bir revak çevrelemektedir. Hanın Fincancılar yokuşuna bakan cephesindeki taş işçiliği tuğla hatıllarla hareketlendirilmiştir. İç bölümlerde moloz taş kullanılmıştır. Han ilk yapıldığında zemin kat depolara üst kat ise ikamet için inşa edilmişti.

Kayseri Han
 Eminönünde Mimar Kemaleddin Caddesindedir. Binanın üzerindeki tarih kitabesinde de yazdığı gibi 1895 de Ermeni bir mimara yaptırılmıştır. İlk sahibinin Ermeni olduğunu bildiğimiz bu han daha sonra el değiştirmiştir. Şimdiki sahipleri Ayşe Berker ve hissedarlarıdır. Düzgün bir dikdörtgen plânı olan yapının dış cephesindeki taş işçiliği 19. uncu yy. ın art-nouveau özelliklerini taşır. Bir Bodrum üzerine üç kat ve onun üzerinde de çatı katı bulunan binanın orta kısmında üzeri camla kaplı bir avlusu bulunmaktadır. Kapıları ortadaki avlu boşluğunun etrafını çevreleyen galeriye açılan 27 odası bulunmaktadır. Dökme demirden olan giriş kapısı ince bir işçilik göstermekte olup yine demirden bir alınlığı bulunmaktadır. Kapının üst tarafından kıvrımlı payandaların taşıdığı üç yönlü bir çıkma vardır. Cepne boyunca devam eden bu çıkma üzerinde birbirlerinden korint başlıklı yivli gömme payelerle bölünmüştür. Orta kattaki pencerelerin üzerlerinde Barok karakterli alınlıklar girland ve deniz kabuğu motifleri ile süslenmiştir. Oldukça sade olan zemin katta iki yönde yukarıya ve aşağıya girişleri sağlayan geniş merdivenleri vardır.

Kızıl Han (Papaz Hanı)
 Eminönünde Hasırcılar Cad. ile Kızılhan,Büyükbaş ve Kalçın sokakları arasındadır. Kitabesi olmayan bu hanın mimarı ve yaptıranı bilinmemektedir. Yapı inşa tekniği ve kullanılan malzeme 17. inci yy. ı gösterir. Hanın girişi Kızılhan sokağındaki cephesinde olup taş profilli bir kemerle üzeri beşik tonozlu bir koridor vasıtasıyla avluya bağlanır. Avlu revaklarının iki yanındaki merdivenler üst kata çıkışı sağlamaktadır. Hasırcılar Cad. Büyükbaş ve Kızılhan sokakların bakan cephelerinde bir sıra dükkan vardır. Bunlar günümüze son derece bozularak gelmişlerdir. Bu dükkanların üzerindeki katların cephe malzemesi ile tuğla hatıllı taş ve moloz karışımıdır. Kalçın sokağına bakan cephesinde ise dükkan yoktur. Burada 12 konsolla dışarı taşma yapan ikinci kat çok harap ve yozlaşmış olarak günümüze gelmiştir. Avluyu çeviren revakların üzerleri çapraz tonoz .mekanlarınki ise kubbe ile örtülüdür.

Kilit Hanı
 Eminönünde,Uzunçarşı Cad. ile Tacirhane sıkağı arasındadır. Kitabesi olmayan bu hanın yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Yalnız inşaat tekniği bakımından 18. inci yy. eseri olduğu anlaşılmaktadır. Buluntulara göre bu hanın yerinde Bizans devrinde başka bir bina bulunduğu ,hanın da bu binanın kalıntıları üzerine inşa edildiği anlaşılmaktadır. Giriş kapısı Uzunçarşı Caddesi üzerinde olup tonoz kemerli bir geçitle ortadaki 30 x 34 x 17 m. lik yamuk şeklindeki bir avluya bağlanır. Günümüzde çok değişmiş olmasına rağmen orijinalinin tuğla hatıllı kesme taştan inşa edildiği kalan izlerden anlaşılmaktadır. Cephe girişinin iki yanında sivri kemerli dükkanlar da orijinal hallerinden tamamen uzaklaşmıştır. Avluyu çevreleyen revaklar her iki katta da devam eder. Birinci kattaki revak ve oda sistemi tamamen bozulmuş olup ikinci kattaki revak kemerleri kısmen de olsa orijinal hallerini devam ettirmektedir.

Kürkçü Hanı:
 Mahmutpaşa yokuşunda,Çakmakçılar ve Çarkçılar Sokaklarının arasındaki adadadır. Fetihten sonra yapılan ilk hanlardan olup günümüze gelen en eski İstanbul hanıdır. Fatih’in sadrazamı Mahmud Paşa tarafından kendisinin yaptırdığı camiye akar olmak üzere yaptırılmıştır. Mimarı Atik Sinandır. 128 x 68 m. lik bir alanı kaplayan bu han iki avlulu ve bunların etrafını çevreleyen iki katlı bir yapıdır. Kare biçimindeki büyük avluda duvarlara çapraz olarak inşa edilmiş “Hacı Küçük” adıyla anılan birinin vakfettiği küçük bir mescit yer alır. Daha küçük olan ikinci avlu ise kapladığı sahanın çarpık olmasından dolayı yamuk şeklindedir. Mahmutpaşa yokuşuna açılan giriş kapısı üzeri tonoz örtülü ve eyvan şeklindedir. Buradaki koridor kemerli bir revakın çevrelediği avluya açılır. Bu revaklı avlunun iki tarafındaki taş merdivenlerle üzeri beşik tonoz ile örtülü üst kata çıkılmaktadır. Bu kattaki odalar revak’a birer kapı ve pencere ile açılmaktadır. Cephede üst örtünün altında tuğladan yapılmış bir kirpi saçak bütün binayı dolaşır. Binanın yapımında aralarda tuğla derz doku kullanılarak taş kullanılmıştır. 16-19 yy. arasında bu bölgede sıkça çıkan yangınlardan bu han çok zarar görmüş olmasına rağmen her seferinde onarılmıştır.

Leblebici Hanı
 Eminönü,Tahtakale’de Fincancılar Yokuşu ile Sabuncu Hanı sokaklarının kesiştiği köşededir. Kitabesi olmayan bu hanın Eski Eserleri Koruma Encümenindeki Arşiv kayıtları Hürrem Sultan’ın vakfından olduğunu yazmaktadır. Buna göre han 16. ıncı yy. a aittir. Fakat duvar işçiliği 18. inci yy. ı göstermektedir. Büyük bir ihtimalle 16. ıncı yy. da yapılan han bilmediğimiz bir nedenle 18. inci yy. da yeniden inşa edilmiş olmalıdır. Ortasında 13 x 17 m. ölçüsünde avlusu ile etrafında iki katlı yuvarlak kemerli revakların bulunduğu klasik han plânındaki bu yapı iki katlıdır. Sabuncular Hanı sokağına açılmış olar ana cephesi günümüzde çok değişmiş olup burası üzeri beşik tonozlu bir koridor ile avluya bağlanmaktadır. Avludaki üst kata çıkan merdivenlerde orijinal durumlarını tamamen kaybetmişlerdir. Kesme taş ve tuğla hatıllı cephesinde kapı girişinin üzerinde taş konsolların taşıdığı bir çıkma bulunmaktadır. Zemin kattaki odalar revak altına birer kapı ile üst kattakiler ise birer yuvarlak kemerli kapı ve taş söveli pencerelerle yuvarlak kemerli revaka açılırlar. 1900 de ikinci avludaki çöken kubbe binaya çok büyük zarar vermiş, bu tarihten günümüze kadar gelen süre içerisinde içeriye ilave edilen bir takım oda ve mekanlarla özgün durumu bozulmuştur, Avlu cephelerinin üst kısımları kirpi saçakla nihayetlenir. Örtü sisteminin ise bozulmuş olmasına rağmen kalan izlerden beşik ve çapraz tonoz olduğu anlaşılmaktadır.
Hanın arkasında,Alacahamam sokağına bakan tarafında ,ona bitişik olarak Büyük Şişeci Hanı bulunmaktadır.


Rüstem Paşa Hanı/ Küçük Çukur Han :
 Eminönünde,Mahkeme Sokağında,Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı ve Sadrazamı olan Rüstem Paşa’nın yaptırmış olduğu camiinin yanında ve yine aynı adı taşıyan hanının karşı köşesindedir. Kitabesi olmayan bu hanın, 1561 tarihli Rüstem Paşa vakfiyesinde adı geçmektedir. Mimar Sinan’ın eseri olan Rüstem Paşa külliyesinin 1560 tarihinde tamamlanmış olduğunu göz önüne alırsak bu han da kullanılan yapı malzemesiyle külliye ile büyük benzerlik gösterdiğinden bu tarihe ait olmalıdır. 26 x 24 m. ebadında dikdörtgen plânlı olan bu han 8 x 6 m. ölçüsünde dikdörtgen bir avlunun etrafında iki kat olarak yapılmıştır. Avlu iki katlı ve sivri kemerli bir revak ile çevrilidir. Birinci kattaki odalar birer kapı ile, ikinci kattakiler ise ikişer pencere ve bir kapı ile revaka açılırlar. Zaman içinde kullanıcılar tarafından çok tadilat görmüş olan bu hanın üst örtüsünün tonoz olduğu anlaşılmaktadır. Hana Mahkeme sokağına bakan taş kemerli bir kapıdan girilmektedir.

Rüstem Paşa Hanı /Büyük Çukur Han :
 Eminönü’nde Rüstem Paşa Külliyesine ait olan bu han Mahkeme Sokağı ve Unkapanı caddesi arasındadır. Mimar Sinan’ın eseri olan bu handa Rüstem Paşa’nın yaptırdığı komplekse beraber inşa edilmiştir. 33 x 29 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olan bu yapı 11 x 8 m. ölçüsündeki bir avlunun etrafında üç katlı olarak yapılmıştır. İki ayrı cephesinde iki girişi olan yapının taştan basık yuvarlak kemerli ve beşik tonoz ile örtülü bir giriş koridoru bulunan ana girişi Mahkeme Sokağı tarafındadır. Bodrum kat girişi ise Unkapanı Caddesi tarafındadır. Bodrum kattaki revaklar kare şeklinde payeler üzerinde tuğla derzli yuvarlak kemerlidir. Zemin ve birinci kat kemerleri üç açıklık halinde sivri kemerlidir. Ocak nişlerinin bulunduğu odalara revağın altındaki merdivenlerle çıkılmaktadır. Bütün cephelerde ve her iki katta yer alan pencereler dikdörtgen taş silmeleri ile cepheyi hareketlendirmektedir.

Sabuncu Hanı
 Eminönünde,Sabuncuhanı sokağındadır. Kitabesi olmadığından yaptıran ve mimarı bilinmemektedir. İnşaat tarzından 18. inci yy. ın sonu 19.uncu yy, başı olarak tarihlendirebiliriz. Bulunduğu arsanın durumundan dolayı muntazam bir planı yoktur. Birbiri ardında iki yapı bloğu şeklinde inşa edilmiş olan bu han iki katlı ve iki küçük avluludur. Sabuncuhanı sokağına bakan blok 29 x 26 m., arkadaki ise 28 x 30 m. lik bir alanı kaplamaktadır. Sokağa bakan cephesindeki kapı taş kemerli bir açıklık halindedir. Buradan tonozlu bir geçitle avluya geçilir. Giriş koridorunun solundaki merdiven birinci bloğun birinci katına sağdaki merdiven ise ikinci bloğun ikinci katına çıkar. Avlunun etrafındaki revaklar ve avlu günümüzde yapılan ilavelerle bütün orijinalliğini kaybetmiştir. Arkadaki ikinci avlu biraz daha az tahrip olarak günümüze geldiğinden mimarisini anlayabiliyoruz. Binanın ön cephesinde zemin katta penceresiz üst katta ise her mekana bir adet olmak üzere taş söveli dikdörtgen pencereler açılmıştır. Diğer üç cephe etrafındaki binalarla bitişik nizam olduğundan penceresizdir.

Büyük Valide Hanı
 Mahmutpaşa’da Çakmakçılar yokuşu ile Fincancılar yokuşu arasındadır. Büyük Yeni Han ile karşılıklı olan İstanbul’un en büyük hanlarından olan bu yapıyı I. Ahmed (1603-1617) in eşi, IV. Murad (1623- 1640) ve Sultan İbrahim (1640-1648) in annesi Kösem Mahpeyker Sultan ,yine kendisinin yaptırttığı Üsküdar’daki Çinili Külliyesine akar olması için inşa ettirmiştir. Evliya Çelebi Seyyahatnamesinde bu görkemli yapıdan şöyle bahseder:
“Bu hanın yerinde evvelce Cerrah Mehmet Paşanın sarayı vardı,zamanla yıkılmış olduğundan Kösem Valide altlı üstlü üçyüz höcreli şeddâdî bir han binâ ettirmiştir ki İstanbul’da Mahmud Paşa Hanı ile bundan büyük han yoktur. Bir tarafında dört köşe bir cihannümâ kulesi vardır ki eflâke ser çekmiştir. Develiği ve bin aded at ve katır alır ahırı vardır. Ortasında câmii şerifi vardır.”
Hanın 1926 da çöken “Han-ı sağir”(=küçük han) bölümünün avlusunun kuzey-doğusunda 12 x 12 m. ölçüsünde bir kule bulunmaktadır. “Cihannüma kulesi” denilen içi dilimli bir kubbesi olan bu kulenin Cerrah Paşa Sarayına aittir. Bizans yapı karakteri taşıyan bu kulenin Evliya Çelebi’nin bildirdiği Cerrah Paşa Sarayının da üzerinde yapıldığı bir Bizans eserinden kalmış olduğu düşünülebilir.

İstanbul Camileri hakkında önemli bir kaynak olan Hüseyin Ayvansarayi’nin “Hadikatü’l-Cevâmi isimli eserinde ise avludaki küçük camiden şöyle söz edilmektedir:
“ İstanbul’da vâki Vâlide Hanı denmek şehîr hân-ı kebir bu camiin vakfından olup han derûnunda olan mescid dahi sultânı müşârünileyhânın eser-i hayrıdır.” (=İstanbul’da Valide Hanı olarak tanınmış olan bu hanın içinde yine Sultanın yaptırttığı bir cami vardır)
Kösem Sultan’ın servetini bu hanın bir odasında sakladığı ve gelini IV Mehmed’in eşi Turhan Hatice Sultan tarafından Başlala Uzun Süleyman Ağa ile birkaç has odalı tarafından 2-3 Eylül 1651 de gecesi odasında bir perde ipi ile boğulup öldürtülmesinden sonra bu servetin yağmalandığı da bir söylencedir. Naima tarihinde Valde Sultanın servetinden şöyle bahsetmektedir:
“...ol handa yirmi sardık filorisi (Florin altını) bulundu,anı dahi mîriye aldılar.

Üç avlusu olan bu han 98x 168 m.lik bir alana sahiptir. Büyük ve Küçük Han olarak iki kısımdan yapılmış olan bu hanın planı bulunduğu araziye uydurulmuş olduğundan geometrik bir düzen göstermez . “Han-ı kebir” denilen büyük hanın esas girişi oldukça meyilli bir yol olan Çakmakçılar Yokuşu tarafındadır. Muntazam kesme taştan yapılmış bu girişin üzerinde konsollara oturmuş yedi tane üç kademeli çıkmalar vardır. Bu cepheyi üstten bir taş saçak silmesi dolaşır. Girişden basık kemerli,beşik tonozlu bir geçitle üçgen şeklindeki küçük bir avluya ve kare planlı bir mekâna oradan da revakların çevrelediği 63 x 66 m. boyutundaki büyük avluya geçilir. Avlunun etrafını çevreleyen yuvarlak kemerli revakların gerisindeki odalar yuvarlak taş kemerli kapılar ile avluya açılmaktadır. İkinci kattakilerin kapılarının yanında bir de dikdörtgen ve taş söveli pencereleri vardır. Dış cephede de pencere dizisi görülmekle beraber bunlar günümüze gelene kadar çok bozulmuş ve adeta karakterini kaybetmiştir. Avlunun her iki tarafından evvelce taş merdivenlerle yukarı katlara çıkılıyorsa da günümüzde bu merdivenler tamamen değişmiştir. Revakların arkasında yola bakan cephede ise bir sıra sivri kemerli dükkanlar bulunmaktadır.

Fincancılar yokuşu tarafına bakan ve “Han-ı sağir” olarak adlandırılan küçük han,muntazam bir dikdörtgen plana sahiptir. 21 Mart 1926 da yıkılan bu bölüm 15 x 56 m. ebadında dikdörtgen bir avluyu çevreleyen revaklar ve onların gerisinde ise sivri kemerli kapılarla revaklara açılan odalar vardır. Evliya Çelebinin bahsettiği ahırların buradaki avlunun bodrumunda olması muhtemeldir. Hayvanların barındığı bölüm ile oturma mekanlarının bu handa görüldüğü gibi çok kesin bir şekilde birbirinden ayrılması Türk Han mimarisinde ilk defa denenmiş bir plandır.

Çakmakçılar caddesine bakan ve üçgen avlusu bulunan üçüncü bölüm ise oldukça küçüktür. Bu avludan Büyük han’a ve avlusuna açılar bir geçit bulunmaktadır. Yola bakan taraftaki girişin solundaki revakın altındaki bir merdivenle üst kata çıkılmaktadır. Bu üçgen şeklindeki avlunun zemin ve üst kat mekanları yolun eğim ve kenarına uymak zorunluluğundan kare veya dikdörtgen şeklinde yapılmışlardır. Zemin kattaki mekanların yola bakan tarafında ise bir sıra dükkan sıralanmıştır.

Büyük Valide Hanının birinci ve ikinci avluda toplam 153,üçüncü avluda da 57 olmak üzere toplam 210 odası bulunmakta idi. Kösem Sultan’ın ölümünden sonra hanın büyük kısmı hazineye kalmış ve Cumhuriyetten sonra da bir kısım odalar Vakıflara geçmiştir. Vakıflar Başmüdürlüğü 1940 lı yıllarda bu odaların bir kısmını satmıştır. Hanın bakımsızlığı maliklerinin çokluğu ve veraset yoluyla uzun yıllar boyu veraset yoluyla elden ele geçmesi nedeniyle 126 kadar hissedarı olmuştur. Yüzyılın başında buradaki bekar odalarında çoğunlukla İranlılar oturuyorlardı. İstanbul’da Kur’anı Kerimin ilk basıldığı yerde bu handaki İranlıların matbaasıdır. Hatta bu Kuranın basılışı için Şeyhülislâmdan fetva alınamayınca 1870 li yıllarda gizlice burada basılmıştır. 19 Ağustos 1906 da bir kısmı çökmüş 1931 de hanın ikametgah olarak kullanılamıyacağına karar veren Valilikçe odalar boşaltılmıştır.


Büyük Yeni Han
 Mahmutpaşada, Çakmakçılar Yokuşu,Sandalyeciler ve Çarkçılar sokakları arasındadır. 1764 de III. Mustafa tarafından Mimar Mehmet Tahir Ağa’ya yaptırtılmıştır. Avlu duvarında bugün sadece bulunduğu çerçeve kalmış olan kitabesinin ne olduğu bilinmemektedir. Eski kaynaklar bu kitabede inşa tarihi olan 1764 ile III. Mustafa ve mimarının adının yazılı olduğunu kaydederler. Hanın planı düzgün olmayan bir dikdörtgen şeklindedir. Üç katlı olan bu yapının biri 42 m. diğeri ise 25 m. uzunluğunda iki avlusu olup bu avlulara üç ayrı yerden girilmektedir. Avlular birbirlerine kemerli ve beşik tonozlu geçitlerle bağlanırlar ve her katta üç taraftan yuvarlak kemerli revaklarla çevrilidir. Zemin ve birinci katlarda 58 er,ikinci katta ise 57 odası bulunmaktadır. Dış tarafta ise 40 dükkan vardır. Çakmakçılar Yokuşundaki cephedeki giriş ana giriştir. Çok hareketli olan bu cephede yokuşun eğiminden dolayı zemin kat üzerinden başlayan ve cephe boyunca devam eden beş çıkma yapılmıştır. İkinci katta bu çıkmalar konsollarla biraz daha genişletilerek cephede daha bir hareketlilik sağlanmıştır. Cephedeki pencereler dikdörtgen taş sövelerin üzerinde sağır sivri kemerlerle dekore edilmiştir. Sandalyeciler sokağına bakan uzun cephenin üst tarafında bir kuş evi ve maşallah yazısı bulunur. Çakmakçılar tarafındaki köşesinde bir çıkma bulunur buradan itibaren bütün sokak boyunca cephe düzdür. Buradaki odalar dükkanların gerisinde kaldığı için pencereleri avluya açılmaktadır. Daha sonraları bu dükkanlar arkadaki odalarla aradaki duvar yıkılarak birleştirilmiştir. Çarkçılar sokağındaki cephe yolda eğim olmamasından dolayı düzdür. Yalnız bu cephe Çakmakçılar ile birleşirken kot farkı meydana geldiğinden dolayı iki kata iner. Hanın bütün cephe mimarisinde kefeki taşı arasında iki sıra tuğla hatıllar kullanılmıştır. Hanın her iki avlusundaki revakların üzerleri beşik ve çapraz tonoz ile örtülüdür. Odaların üst örtüleri ise çapraz tonozdur.
Büyük Yeni Han yapıldığında içeride sarraf dükkanlarının bulunduğu bilinmektedir. Hatta ticaret sicil kayıtlarına göre Emekli Sandığına bağlı olan günümüzde bulunmayan memurlara borç veren bir kuruluş olan “Emniyet Sandığı” da burada açılmıştır. Bankalar Caddesindeki hanların yapılmasından sonra sarraflar buradan ayrılmışlardır. I. Dünya Savaşından sonraki işgal yıllarında bir müddet işgal kuvvetlerinin karargâhı olarak da kullanılmıştır.

Beyazıd- Çemberlitaş- Aksaray- Unkapanı bölgesindeki Hanlar

Ağa Hanı I (Hatip Eminoğlu Hanı)
 Kapalıçarşı’nın batısında Yorgancılar Sokağındadır. Arkasında Cebeci Hanı bulunmaktadır. Kitabesi olmadığından yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Mimarisi, kullanılan inşaat tekniği ve civarındaki hanların tarihine bakarak 18. inci yy. ın ikinci yarısına tarihlendirilir. Bulunduğu araziye uyarak üç kenarı 19 m. bir kenarı ise 16. m. olan yamuk plânlı iki katlı bir yapıdır. Yamuk olan avlusuna Yorgancılar sokağı tarafındaki dar bir yol ile girilen giriş kapısındandır. Bu giriş yuvarlak taş kemerli ve tonozlu bir geçit ile yamuk avluya bağlanır. Günümüzde avlu içine yapılan birtakım mekanlarla özgün halini tamamen kaybetmiştir. Alt kat depolara ayrılmış üst kat ise oturma mekanları olarak düşünülmüştür. Avluyu iki katlı altta sivri kemerli üstte ise basık kemerli bir revak çevrelemekte idi. Günümüzde bu revak sistemi neredeyse tamamen kaybolmuştur. Han bu bölgedeki diğer hanlarda olduğu gibi taş ve tuğla hatıllı inşa edilmiş olup bugün cephe mimarisi de özelliğini kaybetmiştir.

Ali Paşa Hanı
 Küçükpazar’da Unkapanı Caddesi ile Kıble Çeşmesi Sokağı arasındadır. Çorlulu Ali Paşa (ölm.1711) tarafından 18. inci yy. da yaptırılmıştır. Bulunduğu arsanın konumuna uydurularak yapıldığından dolayı muntazam bir plânı yoktur. Sivri tuğla kemerlerin çevrelediği yamuk bir avlunun etrafında iki katlı bir handır. Hanın cephesi sokağa uyum sağlamak için kırık cephelidir. Buradaki sivri kemerli bir kapı ile beşik tonozlu bir geçit avluya bağlanır. Bu girişin üzerinde dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış bir kitabe yeri varsa da günümüze kitabesi gelmemiştir. Girişteki geçidin her iki yanında da kapı ve pencereler bulunmaktadır. Avluyu çevreleyen iki katlı yuvarlak tuğla payelere oturan kemerlerin meydana getirdiği revaka mekanların kapıları açılmaktadır. Kıble Çeşmesi Sokağına bakan cephesi muntazam kesme taştandır. Girişin üzerindeki taş konsollara oturan çift pencereli mekan cepheye bir hareket vermektedir. Bu mekân günümüzde mescit olarak kullanılmaktadır. Üst örtüsü zaman süreci içinde değişmiş olmasına rağmen çatı altında yer-yer kalmış barçalardan anladığımıza göre tuğladan bir kirpi saçak dolaşmaktadır. Osmanlı devri ticaret hanlarının güzel bir örneği olup kentin yoğun ticaret bölgesinde esas işlevini hala sürdürmektedir.

Ali Paşa Hanı III
 Kapalıçarşı bölgesinde Çadırcılar Caddesi ile Yorgancılar Sokağı arasındadır. Hekimoğlu Ali Paşa tarafından yaptırıldığı kesin olmamakla beraber ileri sürülmektedir. Kitabesi olmayan bu yapı 18. inci yy. a aittir. Dikdörtgen bir plan şeması bulunduğu arsanın konumuna uydurulmaya çalışılmıştır. Yorgancılar Sokağına açılan ana cephesinde bir sıra dükkan bulunmaktadır. Buradaki giriş yuvarlak kemerli bir açıklık şeklinde olup tonoz örtülü bir koridorla dikdörtgen avluya açılır. Bu avluyu iki katlı revaklar çevrelemektedir. Bu revakların arkasındaki mekânların bazı bölümleri avluya eyvanlar şeklinde açılmaktadır. Bu eyvanlarda,kalan izlerden anlaşıldığına göre ocak nişleri bulunmakta imiş. Avludan üst kata çıkışı sağlayan taş merdivenlerin yerini bugün demir bir merdiven almıştır. Günümüze oldukça bozulmuş bir plân şemasıyla gelmiştir.

Baltacı Münhedim Hanı
 Beyazıt’da Kalpakçılar Caddesi ile İskender Boğazı sokakları arasındaki dar bir ada’nın üzerindedir. Yaptıranını ve mimarını bilmediğimiz bu han inşaat tekniğinden anlaşılacağı gibi 18. inci yy. a aittir. Yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Plân şeması cephede İskender Boğazı sokağının konumuna uydurulmuş olup diğer cepheler sağındaki Kebabçı ile solundaki Sorguçlu han ile bitişik nizamdadır. Taş ve tuğla karışımı ile inşa edilmiş olan cephe bulunduğu arsaya uymak zorunda olduğundan yukarıya doğru kırılarak devam eder. Giriş kapısı bindirmeliksiz yuvarlak taş kemerli ve gösterişsiz bir mimariye sahiptir. Sağ ve sol tarafında pencereler açılmış olan giriş dar bir geçitle 6 x 12 m. lik ortadaki küçük avluya bağlanır. İki katlı olan bu handa avlunun etrafını çevirmesi gereken revaklar tamamen ortadan kalkmıştır. Avludaki merdiven ise orijinal değildir. Cephe ve avluya bakan pencereleri dikdörtgen söveli ve yuvarlak kemerlidir. Yapının üst örtü sistemi de tamamen değiştiğinden orijinaline ait hiçbir iz de kalmamıştır.

Bodrum Hanı
 Kapalıçarşı’da Yorgancılar Kapısı ile Çadırcılar Caddesi ve Bitpazarı Sokağının çevrelediği adadadır. Fatih Sultan Mehmed’in vakfiyesinde “ Bodrum Kârbansarayı müsâfirûn için inşa buyurup vakfeylediği” diye adı geçen bu han vakfiyede şöyle tarif edilmektedir: “Mahmiyye-i Konstantiniyye’de Sarây-ı Âmir-i Sultânî civarındadır, süflî ve ulvî otuz bir bab hücerâtı müştemildir. Dîvârına muttasıl ondört bâb hücresi dahi vardır,cümlesi vakf-ı şeriftendir.” Bu vakfiyeye dayanarak bu hanın İstanbul’un en eski hanlarından biri olduğu ve Topkapı Sarayının inşasından sonra yapıldığı anlaşılmaktadır. Yine bazı iddialara göre de eski bir Bizans yapısı kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Bu hipotez 1940 da buraya giren R.E.Koçu hanın altında bizans kemerlerine sahip bir mahzenden bahsetmektedir. Günümüzde zeminin üzeri tamamen örtülü olduğundan mahzene giriş yeri tamamen kapatılmış olmalıdır. Zemin katın alt kısımlarında ise Bizans özelliğinde tuğla kemer ve tonoz kalıntıları görülmektedir. Vakfiyeden anlaşılacağı üzere hanın altında ve üstünde otuzbir adet oda,dışarıda cepheye bitişik ondört dükkanı varmış.
İstanbul kadısına yazılmış olan 18 Muharrem 1018 (=23 Nisan 1609) tarihli bir hükümdeki yazıya göre eskiden beri İstanbul’a gelen keten bezleri,tüccarlara bu handan dağıtılırmış. Bu hüküm bazı tüccarların dışarıdan mal getirip başka yerlerde dağıtım yapılması üzerine yazılmış olup gelen bezlerin Bodrum hanında Kethüda ve Yiğitbaşılar eliyle tüccara dağıtılmasını sağlamaktadır.
Dikdörtgen plânlı,avlulu ve iki katlı bir bina olan bu hanın girişi Bitpazarı Sokağı tarafındadır. Her üç cephesinin dışında sıra halinde dükkanlar bulunmaktadır. 1895 zelzelesinde büyük zarar gören bu han yeni baştan onarılmış ve dıştaki dükkanlar eski özelliklerini kaybederek batı tarzında yeniden inşa edilmiştir. Hanın dış cephesi taş ve tuğla karışımı,iç kısımları ise moloz taşla inşa edilmiştir. Giriş Bitpazarı sokağı tarafında olup beşik tonozlu bir mekanla ortadaki avluya geçilir. Avlunun etrafı ve üst kat revaklarla çevrilidir. Üst kattaki mekanlar birer kapı ve pencere ile revaka açılır. Alt kattaki mekanların pencereleri cepheye açılmaktadır. Yuvarlak kemerli üst kat revakları köşelerde çapraz tonoz,diğer kısımlarda ise beşik tonoz ile örtülmüştür.
Günümüzde yapılan çeşitli ilave inşaatlarla bütün özelliğini kaybetmiştir.

Cebeci Hanı
 Kapalıçarşının kuzeyinde Yağlıkçılar Caddesi üzerinde olup Astarcı ve Sarraf hanları ile çevrelenmiştir. Kitabesi olmayan bu hanın yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Yapı inşa tekniği bakımından 18. inci yy. a ait olarak tarihlendirilir. İstanbula gelen tüccarların konaklaması için yapıldığı ileri sürülen bu hanın avlusunda hayvanları sulamak için bir havuz ve küçük bir de namazgah varmış. Muntazam bir dikdörtgen plâna sahip olan hanın girişi Yağlıkçılar Caddesi üzerindedir. Ard arda iki avlulu ve iki katlı bir binadır. Günümüzde özgün mimarisinden çok kaybetmiş olan bu hanın girişi yuvarlak bir kemer halinde olduğu kalan inşaat parçalarından anlaşılmaktadır. Bu giriş beşik tonozlu bir geçitle 17 x 37 m.lik birinci avluya bağlanır. Buradaki ikinci bir geçitle de hanın esas avlusu olan 37 x 37 m. lik ikinci avluya girilir. Her iki avlunu çevresi klasik han şemasında olduğu gibi tuğla kemerli revaklarla çevrilidir. 72 x47 m. ölçüsünde bir alana inşa edilmiş bu han 1894 depreminde neredeyse tamamen yıkılmış ve uzun müddet harabe halinde kaldıktan sonra onarılarak tekrar kullanıma açılmıştır. Bu onarımlarda ilk plân şemasına olduğunca sadık kalınmaya çalışılmıştır.

Çuhacı Hanı
 Mahmutpaşa Yokuşunun başında Kılıççılar sokağı ile Çuhacı Han sokağı arasındadır. Kitabesi olmayan yapının mimarı bilinmemektedir .Vakıf kayıtlarına göre Lâle devrinde Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (1718-1730) tarafından bir tür yünlü kumaş olan Çuhacıların ticaretleri için yaptırılmıştır. Hatta Çuhacılar loncası Kethüdasının da bu hanın içinde oturduğu ve bu esnaftan dolayı da adının “Çuhacılar Hanı” olduğu bilinir. Hanı daha sonra Çuhacı esnafı terk etmiş ve onların yerini kuyumcu ve gümüşçüler almıştır. Han yapılmadan önce yerinde İğneci El-hac Hasan Ağa’nın mescidi olduğunu Hüseyin Ayvansarayi Hadikatü’l-Cevâmi isimli eserinde yazmaktadır. Muhtemelen Nevşehirli, hanı yaptırırken bu mescidi de hanın kapısı üzerindeki mekânda yeniden yaptırmış olmalıdır.

Çuhacı Han 29 Eylül 1755’deki büyük Hocapaşa yangınında yanmış ,günümüzdeki bina ise bu yangından sonra kısmen yenilenerek yapılmıştır.

Tuğla ve taş karışımı olarak inşa edilmiş olan bu yapı iki katlı ve dikdörtgen avluludur. Çuhacı Hanı sokağındaki girişi sade,yuvarlak taş kemerli bir açıklık şeklindedir. Bu girişin üzerinde yedi adet ve üç sıralı taş konsollar üzerine oturan taş ve tuğla karışımı bir bindirmeliği vardır. Han inşa edildiği sırada yeniden yapılmış olan mescit bu mekanda idi ve 1914 yılına kadar kullanılmış olup bu tarihten sonra atölye haline getirilmiştir. Bu bindirmeliğin sivri kemerli,sağır alınlıklı iki büyük dikdörtgen pencerenin alt ve üstünde daha küçük pencere bulunur. Giriş 21 x 28 m. ölçüsündeki dikdörtgen avluya uzun ve çapraz tonozlu bir geçit ile bağlanır. Avlunun etrafında payelere oturan sivri kemerli üzerleri manastır tonozu ile örtülü iki katlı revak bulunur. Revakların iki yanındaki taş merdivenlerle üst kata çıkılmaktadır. Köşelerdeki iki merdiven ise depo olarak kullanılan bodruma inmektedir.

Günümüzde yapılan ilavelerle orijinal özelliklerini tamamen kaybetmiş olan bu hanın 1964 de 1/4 hissesi Vakıflar’a geri kalanı ise şahıslara aittir.

Çukur Han
 Kapalıçarşı’da Yağlıkçılar,Perdahcılar ve Tığcılar Sokağının çevrelediği üçgen alanın içindedir. Kitabesi bulunmadığı için yaptıranı ve mimarını bilmediğimiz bu yapının inşa tekniğine bakarak 18. inci yy. a tarihlendirebiliriz. Avlulu ve iki katlı hanlar tipindedir. Hanın ana girişi Yağlıkçılar sokağında sade yuvarlak taş kemeri bir açıklıktır. Buradan beşik tonozlu dar bir mekanla ortadaki 11 x 8 m. ölçüsündeki küçük avluya bağlanır. Orijinalinde bu avluyu iki katlı bir revak sistemi çevirmesine rağmen bugün bu revaklardan zemin katta olanları tamamen ortadan kalkmıştır. Tuğla hatıllı taştan yapılmış bir duvar sistemine sahip olan bu han yanındaki Mercan Ağa Han ve Safran han ile bitişik nizamdadır. Tek cephesindeki pencereler dikdörtgen sövelidir.

Elçi Hanı
 Çemberlitaş’daki yabancı devlet konuklarının misafir edildiği bu han ticarethaneden ziyade konaklama tesisi idi. Atik Ali Paşa külliyesi’nin bir parçası olarak 1510-11 de inşa edilmiştir. Burada kalan elçi ve gezginlerin yazdıkları notlarında han hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler edinmekteyiz . Burada 1553 de kalan Hans Dernschwam’ın hanın ahırında görüp kopyasını çıkarttığı bir yazıt önemli bir tarihi belgedir. Bu yazının metni şöyledir: “ binbeşyüzonbeş yılında bunu yazdılar. Kral Laslo’nun beş elçisini burada beklettiler. Bilayı Barlabaş burada iki yıl kal mış idi...Hükümdar Kedeyi Sekel bunu yazdı. Hükümdar Selim Bey buraya onu yüz at ile koydurdu.” Bu yazıt han yıkılırken kaybolmuştur. 23 Temmuz 1587 deki büyük Çemberlitaş yangınından Elçi hanı kurtulabilmiş sadece kubbelerindeki kurşunları erimiştir.

Burada kalan ve yazılarında Elçi Hanından bahsedenlerin anlattığına göre kare biçimindeki binanın ortasında büyük bir avlu ile kuyu bulunuyordu. İkamet edilen .zemini tuğla döşeli,her birinde ocak ve demir parmaklıklı pencere bulunan 43 adet kapalı mekan üst katta olup arkadaki odaların önünde bir üzeri kurşun kaplı 28 kubbeli bir revak bulunuyordu. Alt katta ise ahırlar vardı ve avluya açılan mazgallardan ışık ve hava alıyordu. Avluya yük arabalarının girebileceği büyüklükte üç kapı bulunuyordu. Bu kapıların iki yanında ise dükkanlar vardı. 1646 senesinden itibaren elçilerin Galata bölgesindeki kalmaya başlamaları ile Elçi Hanı bu vasfını kaybetmiştir. 1652 de çıkan ve üç gün boyunca süren bir yangında Elçi Hanı harap olmuş 1766 depreminde de büyük hasar görmüştür. 19 uncu yy. da “Tatar Hanı” adı ile anılmaya başlayan bu han posta tatarlarının konakladığı yer olmuştur. Çok harap bir durumda olan Elçi Hanı 19 Eylül 1865 Hocapaşa yangınında yanmış ve uzun süre virane halinde kalmıştır. II. Abdülhamit zamanında onun serkatibi Osman Bey’in mülkiyetine geçmiş ve kalıntıları tamamen yıkılarak yerine “Matba-i Osmaniye” denilen bina inşa edilmiştir. Bu binanın temel kazısı sırasında Bizans devrine ait kemer ve tonoz kalıntıları ile mezar stellerine rastlanılmıştır. Yeniden inşa edilen bu bina daha sonra “Çemberlitaş Sineması” olarak sinema da kapanarak şimdiki iş hanına dönüşmüştür.

Hasan Paşa Hanı (Süpürgeciler Hanı)
 Beyazıt –Laleli arasındaki Ordu caddesi üzerinde olan bu yapı 1745 de Sadrazam Seyyid Hasan Paşa (ölm. 1748) tarafından bu bölgede yaptırtmış olduğu hayır eserlerinin arasında inşa ettirmiştir. Mimarı Mustafa Çelebidir. Hanın kitabesinin de bulunduğu kuzey kanadı 1958 de Ordu caddesi açılırken yıktırılmış olduğundan özgün durumunu tamamen kaybetmiştir. Bu tarihten sonra süpürge yapan esnaf hanın geriye kalan mekanlarına yerleşmiş olduğundan “Süpürgeciler Hanı” olarak adlandırılmıştır. Günümüzde ise süpürgeciler burayı terk etmiş ve yerine deri ve sair malzemeleri satan dükkanlar yerleşmiştir.

İki katlı avlulu bir plan tipine sahip olan bu han misafir hanı olarak düşünülmüş ve Elçi Hanı gibi ikamet için yaptırılmıştır. Gurlitt’in han yıkılmadan evvel yapmış olduğu resimlerine bakarak giriş cephesinin Cadde üzerinde olduğunu ve her iki yanında da üçer dükkan bulunduğunu anlamaktayız. Yine aynı resime göre bu girişin iki yanında mermerden rokoko tarzında iki çeşme varmış. Bu İstanbul hanlarında gördüğümüz tek örnektir. Girişin üzerinde üç sıralı dokuz adet taş konsolun bindiği bir çıkma bulunmakta imiş. Yıkılmadan önce üst kattaki odaların ocaklı olduğu anlaşılmaktadır. Günümüze gelebilen avlu cephesinin taş işçiliğinin çok itinalı olduğu görülmektedir.

İmameli Han
 Kapalıçarşı bölgesinde Tığcılar ve Tarakçılar sokakları arasında Zincirli Han’a bitişiktir. Arka tarafında ise Kalcılar Hanı bulunur. Kitabesi olmayan ve yaptıranını bilmediğimiz bu han kendisine bitişik nizamdaki hanlarla aynı yapı tekniğine sahip olup 18. inci yy. a tarihlendirilir. Tek avlulu ve iki katlıdır. Tığcılar sokağındaki dar ve tek cephesindeki girişi yuvarlak taş kemerli bir açıklık şeklinde olup buradaki beşik tonozlu bir geçit ile yamuk biçimindeki avluya geçilir. Bu geçidin iki yanındaki merdivenler üst kata çıkışı sağlamaktadır. Avluya bağlanan bu geçidin iki yanında iki katlı mekanlar vardır. Bunların dikdörtgen pencere ve kapıları bu geçide açılır. Esas mekanda bulunduğu arsaya uydurulduğundan o da yamuk biçimindedir. Avluda revak sistemi olmasına rağmen günümüzde bu revaklar kaldırılarak dükkan yerleri ilave edilmiştir. Üst kat tamamen harap ve orijinalliğinden tamamen uzaklaşmış olduğundan mimarisi hakkında bir fikir ileri sürülememektedir. Cephe de ilave inşaatlarla tamamen bozulmuş olup kalıntılardan tuğla derzli taş işçiliği olduğu anlaşılmaktadır.

Kalcılar Hanı
 Kapalıçarşı bölgesinde Tarakçılar sokağındadır. Kitabesi olmayan bu yapının yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. İnşaat tekniği ve civarındaki hanlar ile benzerliği göz önüne alınarak 18. inci yy. a tarihlendirilir. Kuyumcuların atık altın tozlarından altın ayıran kalcı (ramatçı) esnafının toplandığı bir han olmasından ötürü bu ismi almıştır. Arsa durumuna uymak zorunluluğundan dolayı düzgün bir plân şeması yoktur. Avlulu ve iki katlı hanlar grubundan olan bu hanın Tarakçılar sokağındaki tek cephesindeki sade ve çıkıntısız yuvarlak kemerli kapıdan üzeri çapraz tonozlu bir geçit ile ortadaki yamuk biçimindeki avluya girilir. Avluye çevreleyen iki katlı revakın etrafındaki mekanlar buraya kapı ve birer pencere ile açılmaktadır. Kubbeli olduğunu kalıntılarından anladığımız üst örtüsü günümüzde tamamen bozulmuş olup çinko,kiremit ve çimento şap ile örtülüdür. Orijinalliğini tamamen kaybetmiş olan cephenin evvelce tuğla hatıllı taş olduğunu kalan izlerden anlamaktayız. Katları birbirine bağlayan avludaki merdivenlerde tamamen değişmiş olup günümüze son derece yoz bir şekilde gelmiştir.

Kaşıkçı Hanı
 Mahmutpaşa yokuşundu Tarakçılar sokağında olan bu han Kalcılar Hanı’na bitişiktir. Kitabesi olmayan bu hanın inşa tarihini mimari ve çevresindeki hanlar ile olan benzerliğine bakarak 18. inci yy. a tarihlendirilir. Mahmutpaşa Yokuşu ve Tarakçılar sokağına açılan iki cephesi olan bu bulunduğu arsanın konumuna uydurulduğundan düzenli bir plân şeması göstermez. Avlulu ve iki katlı bir yapı olan bu hanın Tarakçılar Sokağındaki girişi sade yuvarlak bir kemerle beşik tonozlu bir geçit ile avluya bağlanır. Günümüzde çok değişmiş ve orijinalliğini tamamen kaybetmiş olan bu avlu iki katlı bir revak sistemi ile çevrilidir. Bu revaklar alt katta yuvarlak üst katta ise yuvarlak tuğla kemerlidir. Kalan izlerden anlaşıldığına göre odalarda bugün var olmayan ocak nişleri bulunmakta imiş. Özgün yapısı tamamen bozulmuş olan bu hanın dış cephesi tuğla hatıllı muntazam taştandır. Dış cephede üst örtünün altında testere dişi iki sıra bir saçak frizi vardır. Avluda yapılan ilave inşaatlar avlunun formunun sebep olmuştur.

Kızlarağası Hanı
 Kapalıçarşının kuzeyinde Tığcılar,Perdahçılar ve Tacirler sokağının çevrelediği alandadır. Kitabesi olmayan bu yapının hangi Kızlarağası tarafından yaptırıldığını belirten bir belge elimize ulaşamamıştır. İnşaat tekniğine bakarak 18. inci yy. a tarihlendirilen bu yapı yamuk bir avluya sahip iki katlı bir ticaret hanıdır. Zemin kat depolar, üst kat ise kullanıma ayrılmış olan bu hanın cephesi yola uyum sağlaması dolayısıyla muntazam olmayıp kırık hatlıdır. Cephe tuğla hatıllı taştan yapılmıştır. Tığcılar sokağındaki tam ortada olmayan girişi yuvarlak sade bir taş kemerle üzeri beşik tonozlu geçit ile ortadaki avluya bağlanır. Avluyu iki katlı bir revak çevrelemektedir. Avlunun sağındaki merdiven üst kata çıkışı sağlamakta olup bu merdiven orijinalliğini kaybetmiştir. Alt kattaki revak kemerleri ilave mekanlarla bozulmuştur. Üst katın revakları ise kısmen orijinalliğini korumakta olup sivri kemerlidir. Üst kattaki mekanlar galeriye birer kapı ve pencere ile açılmaktadır. Örtü sistemi tamamen bozulup betonlaştırılmış olmasına rağmen üst kattaki kalıntılardan çapraz tonoz ile örtülü olduğu anlaşılmaktadır.

Kumrulu Han
 Çakmakçılar Yokuşunda Sandalyeciler sokağındadır. Kitabesi olmayan bu hanın yaptıranı bilinmemektedir. İnşaat tekniği 18. inci yy. yapısı olduğunu gösterir. Hanın ön cephe duvarından geri kalan kısımlar tamamen değişmiş olduğundan özgün mimarisi hakkında fazla bir şey söyleyemiyoruz. Yalnızca ön cephedeki tuğla hatıllı taş duvarlar İstanbul hanlarının geleneksel özelliğini gösterir. Ortasında avlusu olan iki katlı hanlar gurubundan olan bu binanın avlusu yeni yapılaşmalarla adeta tamamen ortadan kalkmıştır. Sandalyeciler sokağındaki girişinin iki yanındaki dükkanlar da sonradan ilave edilmiştir. Orijinalliğini tek muhafaza eden giriş kemerinin etrafında dikdörtgen bir taş bant çevrelemektedir. Bu girişin üzerinde cephe boyunca plân eğriliğini düzelten beş adet taş konsolun taşıdığı çıkma orijinal yapıdan kalan nadir bir kısımdır. Sadece izlerini gördüğümüz revak kemerleri ortadan kalkmış,pencere ve kapı biçimleri değişmiş örtü sistemi de betona dönüşmüştür.

Küçük Yeni Han
 Çakmakçılar yokuşunda Sandalyeciler sokağındadır. Kitabesi olmadığından ve Vakıf Kayıtlarında da adı geçmediğinden kimin yaptırdığını bilmiyoruz. İnşaat tekniği ve karşısındaki Büyük Yeni Han ile olan benzerliğini dikkate alırsak 18. inci yy. yapısı olmalıdır. göstermektedir. 27 x 35 m. lik bir alanı kaplayan bu han üç katlı ve avlulu plân tipindedir. Sandalyeciler Sokağındaki bazı bölümleri değişmiş olan cephesi tuğla hatıllı ve muntazam kesme taşlı bir duvar örgüsüne sahiptir. Çakmakçılar yokuşu tarafı ise yolun meyiline uydurulmak için kırık hatlıdır. Burada zemin katın üzerindeki bir ve ikinci katlar taş konsollara bindirilmiş çıkmalara sahiptir. Bu konsollar Çakmakçılar Caddesinin köşesine doğru azalarak bir taş silme olarak biter. Zemindeki cephede yuvarlak tuğla kemerli dükkanlar bulunmaktadır. Buradaki yuvarlak taş kemerli giriş kapısı beşik tonozlu bir geçitle 7 x 10 m. ölçüsündeki avluya bağlanır. Avlunun etrafındaki üç katı çevreleyen tuğladan yuvarlak kemerler taşıyıcı köşeleri kare olmak üzere revakları meydana getirir. Alt kat depolara ayrılmış olduğundan pencereleri sadece avluya açılmaktadır. Üst katın cephe pencereleri ise dikdörtgen taş söveli ve hatılı olup üst kısımları sağır sivri kemerlidir. Üst örtüsünün kalan bazı izlerden anladığımıza göre tonoz kaplı olmalıdır. Saçak kısmında iki sıralı bir kirpi saçak izleri görülmektedir. Günümüze yapılan yeni ilâvelerle özgün durumu bozularak gelmiştir.

Silahtar Hanı
 Tahtakalede Uzunçarşı Caddesindedir. Kitabesi olmayan bu hanın 18 inci yy. ait olduğu inşaat tarzından anlaşılmaktadır. Mimarının Mustafa Ağa olduğu ileri sürülen bu hanın bu devirde yaşamış ve bir takım hayır eserleri olan Silahdar Abdullah veya Yahya Efendi olması muhtemeldir. 29 x 27 m. lik bir alanı kaplayan, 12 x 14 m. lik bir avlusu ve iki katı olan bu hanın üç tarafı bitişik nizam olduğundan tek cephesi Uzunçarşı Caddesindedir. Cephede tuğla hatıllı taş kullanılmıştır. Tuğla hatıllı kesme taştan cephesindeki yuvarlak taş kemerli giriş beşik tonozlu bir koridorla ortadaki avluya bağlanır. İki katlı revaklar son derece bozulmuş olup girişin karşısındakiler tamamen yıkılmıştır. Özgün mimarisi iki katlı olan bu hana yakın bir zamanda üçüncü bir kat ilave edilmiştir. Kalan izlerden revakların tuğladan ve sivri kemerli olduğu anlaşılmaktadır. Kapı ve pencerelerin çoğu değişmiş ve bütün özelliklerini kaybetmişlerdir. Bazı odalarda ocak izleri görülmektedir. Hanın iç bölümleri çok harap olup özgün mimarisini tamamen kaybetmiştir.

Simkeşhane
 Cephesi Beyazıd’dan Laleli’ye inen Cadde üzerinde olan bu hanı Darphane ve Kalaycı Sokakları çevrelemektedir. Batısında ise Hasan Paşa hanı bulunmaktadır. 1463 tarihli kitabesine göre fetihten sonra İstanbulda ilk yapılan eserlerdendir. Simkeşhanenin bulunduğu alan Bizans döneminde ortasında I. Theodosius’a ait üç gözlü bir Zafer Takı olan Tauris Forumu idi. Fetihden sonra ,harap olmuş bu alana Fatih’in Sekbanbaşısı Yakub Ağa bir cami inşa ettirmiştir. Bu caminin yanına Fatih 1470-1475 sikke basılan bir darphane yaptırmış olup Fatih’in fetihden sonraki ilk altın sikkeleri burada kesilmiştir. Evliya Çelebi ,Fatih’in bir rahibin evinin yıkıntıları üzerine bu darphaneyi yaptırdığını yazmaktadır. 1645,1660 , 1683 yıllarındaki büyük üç yangından ve depremlerden bu bina büyük zarar görür. IV. Mehmet (1648-1687)’ in karısı ve III. Ahmet (1703-1730) in annesi Râbia Gülnüş Sultan (ölm.1715) 1707 de bu iyice harap olmuş binayı Sarayın Başmimarı Mehmet Ağa’ya adeta yeniden yaptırtır ve adını da değiştirerek “Simkeşhâne-i Âmire” koyar. Bu inşaat sırasında üst kısmını değiştirmiş bir sebil.çeşme,sıbyan mektebi ve mescit ilave ederek 18. inci yy. görüntüsünü kazandırmıştır. Cepheye ilâve ettiği dükkanlar ve arkadaki mekânda altın ve gümüş sırma çeken esnaf toplanır. Darphane ise 1726 da Topkapı Sarayı kompeksinde yapılan yeni binaya taşınarak para basma işi Simkeşhaneden çıkartılır. 1826 daki bir yangında tekrar zarar gören bina 867 de yeniden onarılır. 1913 yılında çok harap olmuş bina adeta tekredilirse de 1926 yılına kadar bazı yerleri kullanılır. 1957-58 de ki İstanbul’un imar çalışmaları sırasında Beyazıd’dan Aksaray’a doğru inen yol bir bulvar halinde genişletilirken harap hale gelmiş olan ön cephesi kesilerek yola verilmiş ve özgün görünümü çok şey kaybetmiştir. 1974-76 senelerinde Simkeşhaneden arta kalan bölümler Prof. Bedii Şehsuvaroğulu’nun çalışması ile Başkanı olduğu “Şehir Kütüphanesi Kurma ve Yaşatma Derneği” Derneği tarafından İstanbul Belediyesinden 49 yıllığına kiralanarak onartılmıştır. Bu çalışmalar sırasında kazılardan çıkan Tauris Forumuna ait parçalar bir Açıkhava Müzesi şeklinde yerleştirilmiş, yapının var olmayan ön kanadının bulunduğu yere de bir sıra dükkanın bulunduğu bir pasaj yapılmıştır. Simkeşhane binası günümüzde İl Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.

Simkeşhanenin cephesi İstanbul Hanlarının genel dış örgü yapısı gibi tuğla hatıllı taştan yapılmıştır. Tuğla örgü cephe dışında revaklarda,pencere kemerlerinde ve örtü sisteminde kullanılmıştır.Taş ise cephede,pencere söve ve hatıllarında,bindirmelikleri taşıyan konsollarda
payelerin örgü sisteminde görülmektedir. Restitüsyon plânına baktığımızda üç katlı ve avlulu olan orijinal yapının yola uyma nedeniyle cephede kırık bir hat olarak uzandığını görmekteyiz. Yuvarlak taş kemerli girişin üzerinde taş konsollarla taşınan bir bindirmeliği vardır. Giriş beşik tonozlu bir geçitle avluya bağlanır. Bu geçidin iki yanında yer alan mekanların geçide açılan birer kapı ve penceresi ile ocak nişleri vardır. Hanın batı kanadı ve sebili yola gitmiştir.

Sofcu Hanı
 Nuruosmaniye caddesi ile Tavukpazarı Sokağının birleştiği köşededir. Kitabesi bulunmayan iki katlı avlulu olan bu hanın da mimarı ve yaptıranı bilinmemektedir. Duvar örgüsü ve inşa tekniğine bakarak 18. inci yy. a tarihlendirilir. Yol ve arsa durumuna uyma mecburiyetinden ötürü yamuk bir plâna sahip olan bu hanın yuvarlak kemerli girişi üzeri beşik tonozlu bir koridorla avluya bağlanır. Geçit,avlu,zemin kat ve revaklar günümüze çok harap ve dejenere edilmiş bir halde gelmiştir. Revaklı avluyu üst kata bağlayan merdivenlerde orijinalliğini kaybetmiştir. Avlunun altında üzeri beşik tonoz ile örtülü bir bodrum vardır. Hanın ayakta kalabilmiş üst kat odalarının üzerleri beşik tonoz ile örtülü olup cephenin üst kısmını dolaşan tuğladan bir kirpi saçağın izleri görülmektedir.


Sorguçlu Han
 Kapalıçarşının güneyinde Kalpakçılar Caddesi ile İskender Boğazı arasındadır. Yolgeçen ve Baltacı hanları arasındadır. Kitabesi olmyan bu hanın inşa tekniğine bakarak 18. inci yy. a tarihlendirebiliriz. Kalpakçılar caddesindeki girişi üzeri tonoz ile örtülü bir koridorla ortadaki yamuk şeklindeki avluya bağlanır. Avluda iki katlı yuvarlak kemerli revak sistemi bugün sıva ile kapatılmış ve orijinal dokusu kaybedilmiştir. Kalpakçılar caddesine bakan cephesinde girişin iki yanında sonradan ilave edilmiş dükkanlar cephenin özgün durumunu bozmuştur. Alt kattaki üzeri beşik tonozlu mekanlar taştan yuvarlak kemerli bir kapı ile revak altına açılır. Üst kattaki odaların örtü sistemi ise tamamen değiştirilmiş ve tonoz olması gereken yerler beton plaklarla kapatılmıştır. Günümüzde çok harap olup orijinal yapısından tamamen uzaklaşmıştır

Süleymaniye Hanı
 Süleymaniye külliyesinin bir bölümünü teşkil eden bu han,Külliyenin İmaretinin arka cephesinin altında,zemin katta olup Süleymaniye İmareti sokağındadır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından külliyenin Mimarı Sinan tarafından 1555 de inşa edilmiştir. Külliyenin bir bölümünü teşkil ettiği için plan şeması klasik han tipinden ayrılır. Avlusu yoktur ve tek hacim halindedir. Dış cephe duvarları külliye ile bütünlük gösterip 1,5 m. kalınlığında kesme taş duvardır. İç kısımlarda ise moloz taş kullanılmıştır. Basık kemerli bir girişi olan hanın zemin kat pencereleri düz hatıllı olup sağır alınlıklı ve yuvarlak taş kemerlidir. Külliyeye ait bağımsız bir plâna sahip olmamasından dolayı ayrı bir özelliği olup İstanbul’daki nadir külliye hanlarındandır.

Şeker Hanı
 Fatih’de İstanbul Caddesi ile Malta Çarşısı Sokağının kesiştiği köşededir. Kitabesi olmayan bu hanın yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Mimari özellikleri 17. inci yy. han stilini göstermektedir. 29 x 32 m. ebadında kareye yakın yamuk planlı, ortasında revaklı bir avlusu olan bir binadır. Orijinali iki katlı olan bu hana sonradan üçüncü bir kat ilave edilmiştir. Zemin katı depolara ayrılmış olduğundan dışarı açılan pencereleri yoktur. Üst kattaki pencereler dikdörtgen taş söveli ve hatıllı olup muntazam bir sıra halinde her mekana iki tane gelmek üzere devam eder. İki caddenin birleştiği köşede inşa edildiğinden iki cephesi vardır. Ana girişi İstanbul Caddesi üzerindedir. Yuvarlak taş kemerli olan bu giriş,üstü beşik tonozla örtülü olan bir geçitle avluya bağlanır. Avlu her iki katta da tuğladan sivri kemerli revaklarla çevrilidir. Avludan üst kata çıkan merdiven orijinalliğini kaybetmiştir. Cephede birkaç sıra taş ve tuğla derzden oluşan hatıllar görülmekte olup son derece sadedir.

Taş Han (Sipahiler Hanı,Çukurçeşme Hanı,Katırcıoğlu Hanı)
 Lalelide, Fethi Bey Caddesindedir. Kitabesi olmamakla birlikte III. Mustafa (1757-1774)’nın yaptırtmış olduğu Lâleli Camiinin Vakıf kayıtlarında ,bu hanın camiin vakfından olduğu ve ulûfelerini almak için İstanbula gelen Sipahilerin kalmaları için yaptırıldığı yazılıdır. Bu yüzden ilk yapıldığında “Sipahi Hanı” adı ile tanınmaktadır.
Üç avlulu olan bu hanın giriş cephesi çağdaşlarından farklı olarak tuğla hatıllı olmayıp kesme taştan inşa edildiğinden dolayı “Taş Han” adı ile anılmıştır. Diğer cephelerde ve iç avluya bakan duvar örgüsünde ise taş sıraların arasında tuğla hatıllar ile klasik dokuya dönülmüştür. Giriş 27 x 14 m. lik birinci avluya alışılmışın dışında bir plân şemasıyla uzun bir bina koluyla bağlanır. Avluya geçişi de içine alan bu kısım tek başına bir bölüm meydana getirmekte olup üzerinde iki katlı dar odalar bulunmaktadır. Bu geçit ayrıca uzun bir koridor ile ana avluya da bağlanmakta olup iki yanında üst kata çıkışı sağlayan merdivenler vardır. Girişin üzerinde biri büyük diğer ikisi küçük olmak üzere üç taş kemer hafif bir çıkıntı yapan taş payelere oturur. Bu kemerlerin üzerinde zemin kat ile üst katı ayıran taş bir silme devam edere. Esas avlu bodrumlu olup diğerlerinden oldukça büyüktür. Bir rampa inilen avludaki bu bodrum atların barınması için yapılmıştır. Yuvarlak revak kemerleri tuğladandır. Bu revakların arkasında kalan odaların bazıları yuvarlak taş kemerli kapı ve dikdörtgen taş hatıllı pencerelerle bazıları da sadece sadece kapı ile revaklara açılmaktadır.

Günümüzde bakımsız ve bazı yerleri harap olmakla beraber eski karakterini muhafaza edebilmiş olan bu yapı İstanbul’daki askeri hüviyetli tek handır.

kaynak : www.kenthaber.com
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
İstanbul Hanları
« Yanıtla #1 : 27 Ocak 2009, 17:07:34 »
Vezir Hanı
 Çemberlitaş’da Vezir Hanı Caddesindedir. 1659/60 tarihli kitabesinde Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa tarafından Köprülü Külliyesine dahil edilmek üzere yaptırıldığı yazılıdır. Sokak ve arsa durumuna uymak mecburiyetinden dolayı muntazam bir plânı yoktur. Taş ve tuğla karışımı olarak inşa edilmiş olan bu han iki avlulu ve iki katlıdır. Hanın taç kapılı girişi cadde üzerinde olup arazinin meyilinden dolayı bu kısım üç katlıdır. Cephede yuvarlak taş kemerli 8 adet dükkan kapının iki tarafında sıralanmıştır. Giriş kapısının üzerinde talik hatla yazılmış 1894-95 tarihli beş satırlık bir tamir kitabesi vardır. Buradan beşik tonozlu bir geçitle revaklı ,üçgen biçiminde birinci avluya geçilir. İkinci avlusu 70 x 45 m. ebadında yamuk biçiminde olup sivri kemerli revaklıdır. Üst kata revak altında karşılıklı iki yöndeki merdivenlerle çıkılır. Kapı ve pencereleri dikdörtgen ve taş hatıllıdır. İkinci avluda bugün fonksiyonunu kaybetmiş küçük bir mescit bulunmaktadır.

Yağcı Han
 Kapalıçarşının güneyinde Kalpakçılar Caddesi ile Nuruosmaniye ve Tavukpazarı sokakları arasındaki adadadır. 18 inci yy. a ait olan bu han yamuk bir arsaya inşa edildiğinden plân şeması da bu asimetriye uydurulmuştur. Nuruosmaniye sokağındaki çok değişmiş olan giriş cephesi sivri bir kemer ve onu takip eden bir geçit ile ortadaki iki katlı revaklı avluya bağlanır. Revakların üst örtülerinin devrinin özelliği göz önüne alınacak olursa tonoz ile kaplı olmalı idi. Günümüzde ise son derece bozulmuş olan bu örtü sistemi betona dönüştürülmüştür. Odalar da özgün durumunu kaybetmiştir. Kalan izlerden cephenin tuğla hatıllı taştan inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bugün zemin katı dışarıdan bir sıra dükkan çevrelemektedir.

Yaldızlı Han
 Kapalıçarşı bölgesinde, Tığcılar Sokağındadır. Kitabesi olmadığından yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. İnşa tarihi ve civarındaki hanlarla birlikte 18. inci yy. olmalıdır. Etrafı tamamen binalarla kaplı olduğundan sadece girişteki cephesi görülmektedir. Tek avlulu ve iki katlı bir ticaret hanı olan bu yapının cephesinin ayakta kalan kısımlarından kesme taş ve tuğla hatıllı olduğunu anlamaktayız. Çok değişmiş olan girişi,bindirmeliksiz ve çıkıntısız olup taştan yapılmış yuvarlak bir kemerdir. Bu giriş, üzeri beşik tonozlu bir geçit ile ortadaki avluya, yuvarlak tuğla kemerli bir revak ile bağlanır. Bu kemerler diğer han mimarisinde görülmeyen bir tarzda biri geniş diğeri dar olarak devam eder. Zemindeki odalar yuvarlak birer taş kemerli kapı ile ortadaki revaklı avluya açılırlar. Üst kat odalarında ise hem kapı hem de pencere vardır. Zemin ve üst kattaki odaların üst örtüsü beşik tonoz olup revaklar çapraz tonozludur. Yukarıdaki kata üzeri beşik tonozlu bir merdivenle çıkılmaktadır.
Günümüze oldukça yozlaşmış ve orijinal yapısından çok kaybederek gelmiştir.

Yıldız Hanı
 Mahmutpaşa yokuşunda, Sultan Odaları ve Yeşildirek sokakları arasındadır. Üzerindeki kitabede sadece inşa yılı olan 1817 yılı yazılıdır. Tek avlulu ve üç katlı bir ticaret hanı olan bu yapı bu bölgede inşa edilmiş son han olmalıdır. Zemin kat depolara diğer iki kat ise kullanım odaları olarak düşünülmüştür. 18.inci yy. hanlarında gördüğümüz klasik tuğla hatıllı taş cephe burada da devam etmektedir. Dikdörtgen şeklindeki avluya açılan revaklar yuvarlak kemerlidir. Bu kemerleri taşıyan payeler ise taştan olup kare şeklindedir. Zemin kattaki odalar revaklara bir kapı ile üst katlar ise birer pencere ve yuvarlak taş kemerli kapı ile açılır. Cephede günümüze son derecede değişerek gelmiş bir sıra dükkan vardır. Cephede taş konsolların taşıdığı çıkmalar ise bütün cephe boyunca katlar arasında yükselerek devam eder ve cephede bir hareketlilik sağlar.

Zincirli Han
Kapalıçarşının kuzeyinde Tığcılar Sokağındadır. İnşaat tekniği ve civarındaki hanlara bakarak 18.inci yy. sonlarına doğru yapıldığını anlamaktayız. Tek avlulu ve iki katlı bir ticaret hanıdır.Tığcılar Sokağındaki çok sade yuvarlak taş kemerli girişi avluya beşik tonozlu bir geçitle bağlanır. İki kata çıkan merdivenler bu geçittedir. Avluyu çevreleyen revaklar tuğladan yuvarlak kemerlidir. Kemerleri taşıyan kare payeler ise taştandır. Her iki katta da revaklara açılan odaların yuvarlak taş kemerli birer kapı. ve penceresi bulunmaktadır. Odalardaki izlerden burada ocaklar olduğu anlaşılmakta ise de bu ocakların hiçbiri günümüze gelmemiştir. Her iki katın da üstü çapraz tonoz ile örtülüdür. Zemin katı çok değişikliğe uğramış ve orijinal yapısını tamamen kaybederek günümüze gelmiştir.


Haliç-Galata-Beyoğlu bölgesindeki Hanlar:

Kurşunlu Han / Rüstem Paşa Hanı :
 İstanbul’un ticari potansiyeli yüksek olan Eminönü-Beyazıd arasındaki yoğun han yapılaşmasına karşılık XVI. ıncı yy. da burada bu hanın yapılması buradaki ticari bir potansiyeli göstermesi bakımından önemlidir. Bu hanı daha çok hırıstiyan tüccarlar kullanmışlardır. Rüstem Paşa’nın 1561 tarihli vakfiyesinde “Kurşunlu Han” adı ile yazılıdır. Haliç kıyısına yakın olan Tersane Caddesinde ,Ceneviz kilisesi olan Saint Michel’in kalıntıları üzerine Sadrazam Rüstem Paşa tarafından 1561 de Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. 65 x 35 m. ölçüsünde dikdörtgen plânlı olan bu bina sivri kemerli bir revakın çevrelediği avlunun etrafındaki iki katlı odalardan meydana gelmektedir. Zemin kattaki paye ve duvarlardaki derz ve tuğla tezyinat evvelce buradaki Saint Michel kilisesinin kalıntılarına aittir. Üst kısımdaki destek ve taşıyıcılar ise tamamen 16. ıncı yy. Osmanlı mimarisi tarzındadır. Avlunun ortasında, dört kollu olarak düzenlenmiş iki katı birbirine bağlayan merdivenler bulunmaktadır. Binaya giriş dar cephedeki sivri kemerli bir kapıdan sağlanmaktadır. Alt ve üst kattaki odalar beşik tonoz , revak ise kubbe ile örtülüdür. Pencereler dikdörtgen taş sövelidir. Avlunun üst kısmını dolaşan tuğla kirpi saçaktan günümüze bazı parçalar gelebilmiştir.

Saksı Han
 Galata’da Perşembe Pazarı,Bekar ve Zencefil sokakların çevrelediği adadadır. Kitabesi olmayan bu hanın mimarı ve yaptıranı bilinmemektedir. Evvelce yerinde bir Ceneviz yapısının olduğu alt kademelerdeki derz ,tuğla ve taş işçiliğinden anlaşılmaktadır. Osmanlı devrinde mahkeme binası olarak kullanıldığını ileri sürülen bu yapı plan şeması bakımından bir han mimarisi göstermez. İki katlı kesme taş ve tuğladan inşa edilmiş olan binanın avlusu yoktur, ayrıca birbirine açılan odalar ve sofaları da bu da binanın han olarak yapılmadığının bir kanıtıdır. Perşembe Pazarı Sokağı köşesindeki dikdörtgen plânlı,üzeri beşik tonozlu fonksiyonu tam olarak anlaşılamayan yapının, bu bina ile ilişkili olarak hapishane olarak yapıldığı da ileri sürülmektedir. Bugünkü hali ile 18. inci yy. a aittir. Odaların üstleri tonoz ile örtülü olup aralarında geniş sofalar bulunmaktadır. Üst kata çıkış , alt kattaki koridorun sonundaki taş merdivenlerle sağlanmaktadır. Yuvarlak kemerli giriş kapısının üzerindeki iki sıra konsolların taşıdığı çıkma cephede bir hareketlilik sağlamaktadır. Üst kattaki pencereler sivri kemerleriyle cephe görünümünü hareketlendirir. Üç sıra testere dişli tuğla saçak cepheyi çatı altından çevrelemektedir.

Saint Pierre Hanı
 Galata’da Bankalar Caddesi’ne paralel olarak uzanan Eski Banka Sokağındadır. 1768-1784 yılları arasında İstanbul’da Fransız elçisi olarak görev yapan Kont de Saint Priest tarafından Fransız tüccarlarının konaklamaları ve onların bankacılık hizmetlerini buradan yönetebilmeleri için yaptırılmıştır. Beş ayrı bölümden meydana gelmiş olan bu hanın tüccarların mallarını depolamaları için yaptırılan iki binası ile bunlara bitişik olan banka ve lojmanı 1771 de, Eski Banka Sokağı ile Galata kulesinin kesiştiği yerdeki bina 1772 de, Voyvoda caddesine dönen köşedeki bina da 1775 de inşa edilmiştir. Bu binaların hepsi kesme taştan karğir olarak inşa edilmiştir. Gayet sade olan ön cephelerde yuvarlak kemerli pencereler bulunmaktadır. Bu cephelere Saint Priest’in ait iki tane kontluk arması ile Fransa krallığına ait devlet arması mermer üzerine kabartma olarak işlenmiştir. 1863 de Osmanlı Bankası kurulunca ilk yönetim yeri burası olmuştur. Bu sırada binanın içinde ve dışında bazı değişiklikler yapılmış ve üçüncü bir kat eklenmiştir. Banka buradan kendi yeri olarak yaptırdığı Taksim’deki binasına taşınınca ona ait odalar büro olarak kullanılmıştır. Daha sonra “Constantinople Barosu” ve “İtalyan Ticaret Odası” olarak da kullanılan bu han günümüzde birtakım atölye ve imalathaneler tarafından kullanılmakta olup çok bakımsız ve harap bir durumdadır.

Hanın ön cephesindeki mermer bir levhada ünlü Fransız şairi Andrè Chènier’in burada doğduğu belirtiliyorsa, şairin doğduğu ev hanın yapımından önceki büyük Galata yangınında yanmış olup yangından kurtarılan bu levha sonradan buraya konulmuştur.

Serpuş Han
 Galata’da Perşembe Pazarı Caddesi ile Eski Tay çıkmazının kesiştiği köşededir. Üç katlı,avlusuz olan bu han evvelce buradaki bir Ceneviz yapısının üzerinde inşa edildiğini alt kattaki duvar tekniği göstermektedir. Dış cephedeki sivri kemerli pencereler,kesme taş ve tuğla hatıllı duvarlar ile çıkmaları, kitabesi olmayan bu yapının 18.inci yy. a ait olduğunu göstermektedir. Odaları birbirine tonozlu sofa ve koridorlar bağlamaktadır. 19 uncu yy. ın sonunda tüccarlardan başka kitapçıların da burada ticaret yaptıkları ticaret yıllıklarından anlaşılmaktadır.

Yelkenciler Hanı
 Azapkapı’da Tersane Caddesinin deniz tarafındadır. 19.uncu yy. da burada Yelken bezi üretildiği için bu isimle anılmaktadır. Kemankeş Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Paşa’nın ölüm tarihi 1647 olduğuna göre 17inci yy. eseridir. 44 x 15 m. ölçüsünde dikdörtgen plânlı olup bir avlu etrafında iki katlı bir yapıdır. Katlardaki odalar bugün mevcut olmayan bir revaka açılmakta idi. Girişten beşik tonozlu bir koridordan geçtikten sonra avluya geçilir. Üst kat son derecede bozularak günümüze gelmiştir.

19. uncu yy. dan sonra yapılan Hanlar:
 Bereket Han
 Galata’ta Bankalar Caddesi ile Galata kulesi sokağı ve Kart Çınar Caddesinin arasındaki adanın ucundadır. Galata Cenovalıların idaresi altında iken podestanın ikamet ettiği,1304 de inşa edilmiş olan Cenova sarayı (Palazzo del Comune)’nın yerine yapılmıştır. Saray 1315 de yanmış 1316 da gotik tarzda yeniden inşa edilmiştir. Fetihten sonra da Ceneviz cemaatinin idare merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. Hanın arka duvarlarında bu saraya ait duvar izleri bulunmaktadır. 19. uncu yy. da orijinal hali bozularak Francini Hanı diye adlandırılarak han olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1880 de Voyvoda Caddesinden tramvay yolu geçirilirken hanın ön kısmı yıkılmıştır. Yeniden düzenlemeden sonra Bereket Han adını almıştır. Avlusu olmayan ve iş hanı olarak inşa edilmiş olan bu yapı beş katlıdır. Bankalar Caddesine açılan alt katta iki mağaza,üst katlarda ise birbirleriyle içeriden bağlantılı bir koridor üzerine dizilmiş odalardan meydana gelen bir plânı vardır.

Büyük Balıklı Hanı
 Galata’da Kemeraltı Caddesi ile Aynalı Lokanta,Arşın Çıkmazı ve Leblebici Şadan sokaklarının çevrelediği adadadır. Fetihten hemen sonra burada bulunan ahşap bir binada hastahane olarak hizmet ,daha sonra yanan bu bina yenilenmiş ve faaliyetine 1753’e kadar burada devam etmiştir. Bu tarihte İstanbul Limanına gelen gemilerdeki hasta gemicilerin tedavi edildiği bu hastahane birtakım bulaşıcı hastalıkların şehre yayılmasını engellemek için şehir dışına çıkarılmış ,bina da yıkılmıştır. Daha sonra bu hastahane arsasının üzerine Patrik II. Yoakim tarafından İstanbul’un19.uncu yy. Rum zenginleri olan Zagforos,Zarifi,Hacopulo,
Kasonova,Rali ve Koronos’un bağışlarıyla 1875 de Balıklı Rum Hastahanesine akar olmak üzere Mimar Ariditi Razi’nin projesi ile bu han yapılmıştır. Günümüzde de Balıklı Rum Hastahanesinin Vakfıdır. Avluyu çevreleyen bir duvardaki kitabede de yapılış tarihi olan 1875 yazılıdır. Ortasında avlusu olan dikdörtgen planlı bu han zemin ile birlikte dört katlıdır. Zemin katta biri avluya diğeri ise sokağa açılan iki dükkan sırası bulunmaktadır. Üst katlardaki odalar avluyu çepeçevre çeviren bir koridor üzerindeki yuvarlak kemerli revaklara açılmaktadır.
Neo-Klasik üsluptaki bu hanın avlusundaki mermer fıskiyeli bir havuz bulunmaktadır. Han odaları içeriden demir dışarıdan cam-ahşap kanatlı kapılarla revaklara açılmaktadır. Odaların sokağa bakan pencereleri içeriden basık kemerlidir.

Generali Han
 Bankalar Caddesi,Bereketzade Medresesi ve Billur Sokakların arasındaki adaya kaplayan bu han 1900 lü yılların başında Sigorta Şirketi olan “Assikurazioni Genarali” tarafından Mimar G. Mongeri’ye yaptırtılmıştır. Bir zemin kat üzerine beş kat olarak inşa edilmiş bu hana sonradan bir kat daha ilave edilmiştir. Kesme taş kaplı olan dört cephesi de sütun,kemer silmelerle hareketlendirilmiş olup Barok mimarinin en güzel örneklerinden birini gösterir. Çifte sütunların ve üzerlerindeki yarım yuvarlak kemerlerle bölünen cephede iki katlı dikdörtgen pencereler muntazam olarak bir birlik içinde sıralanmıştır. Cephedeki giriş Art-Nouveau tarzında,iki yivli payenin çevrelediği yuvarlak bir kemerin içindeki bitki motifleri ile bezenmiş demir bir kapı ile sağlanmaktadır.

Kaynak : www.kenthaber.com
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

Yoldaki Hancı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 3
  • Cinsiyet: Bay
Caferiye Han
« Yanıtla #2 : 27 Aralık 2010, 02:09:56 »
Mercan yokuşunda bulunan, 1888'de inşa edilmiş Caferiye Han'ı listede göremedim eklemek istedim. Son derece iyi korunmuş bir han (Alt kattaki dükkanların vitrin cephelerindeki bozulma hariç). Cephesi Mercan'a bakıyor diğer yanları sağır. Bulunduğu parsele uyum sağlamış L şeklini andıran bir plana sahip. Ortasında balıklı havuzu bulunan geniş, açık bir avlusu var. XIX. yüzyılda yapılmış açık avlulu tek örnek. Bu yönüyle bir klasik Osmanlı hanlarına benziyor, ancak mimari özellikleri gözönüne alınınca tam bir geçiş dönemi hanı aslında (Nil Köroğlu, 2004, XIX. yüzyıl ve XX. yüzyıl başı Eminönü'nde Osmanlı Büro Hanları). Caferiye Han'ın kurucusu İran kökenli, ticaret erbabı Karacadağ ailesi olup, bu ailenin torunları halen hanın hissedarları arasındadır. Caferiye Han'ın çoğunluk hisseleri ise bugün Malatyalı Kölük ailesi mensuplarına aittir. Kendine has bir duru güzelliği vardır bu hanın.

aslan38

  • Mimar
  • Admin
  • ******
  • İleti: 828
  • Cinsiyet: Bay
  • Ya en iyi olacaksın! Yada en iyilerden olacaksın!
  • Okul: Kutahya Dumlupinar University - Azerbaijan University of Architecture and Construction
Re: İstanbul Hanları
« Yanıtla #3 : 27 Aralık 2010, 12:32:49 »
istanbul yaşayan ve yanacak bir efsane... kimisi istanbula sevgisini bir şiirle dile getirir... kimi bir saz ve söz ile kimide güzelliğine güzellik katan eserler yaparak... teşekkürler alkışla
ZArifoglu
Sinan'in izinden giden mimar.

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
Ynt: İstanbul Hanları
« Yanıtla #4 : 27 Aralık 2010, 22:31:15 »
Gördüğünüz gibi biz hanların fotoğraflarını maalesef bulamadık. Eğer siz bahsettiğiniz Han'ın resimlerini eklerseniz seviniriz.
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

Yoldaki Hancı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 3
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: İstanbul Hanları
« Yanıtla #5 : 19 Ocak 2011, 10:23:06 »
Caferiye Han'a ait 2010'da çekilmiş bazı fotoğraflar.

aslan38

  • Mimar
  • Admin
  • ******
  • İleti: 828
  • Cinsiyet: Bay
  • Ya en iyi olacaksın! Yada en iyilerden olacaksın!
  • Okul: Kutahya Dumlupinar University - Azerbaijan University of Architecture and Construction
Re: İstanbul Hanları
« Yanıtla #6 : 19 Ocak 2011, 19:22:38 »
sokağa bakan cephesiyle tıpkı ingiliz mimarisindeki taş yapıları anımsatmış.... teşekürler paylaşım için ;)
ZArifoglu
Sinan'in izinden giden mimar.

Yoldaki Hancı

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 3
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: İstanbul Hanları
« Yanıtla #7 : 11 Şubat 2011, 16:34:59 »
Cephe İngiliz yapıları andırıyor demişsiniz, duyduğuma göre yapımında bazı malzemeler İngiltere'den gelmiş. Ben cephe planını buldum, ekliyorum.

 

* Bizi Takip Edin

Son Mesajlar

Ynt: KKTC Lefkoşa Selimiye Camii (Aya Sofya Katedrali) Gönderen: karacanenes
[25 Mart 2024, 12:09:22]


Teknik Personel Gönderen: TAŞYAPI
[24 Mart 2024, 16:13:27]


ÖN MUHASABE VE MİMAR PERSONEL ALIMI Gönderen: osman.blnk
[24 Mart 2024, 10:19:47]


Restorasyon alanında iş arıyorum Gönderen: Sudenur uysal
[22 Mart 2024, 19:19:58]


RESTORASYON ALANINDA DENEYİMLİ İNŞAAT TEKNİKERİ Gönderen: cabiyotlu
[22 Mart 2024, 11:02:48]


Ynt: NAKKAŞ/KALEMİŞİ/RESTARASYON EKİBİ Gönderen: nAKkaŞBey38
[22 Mart 2024, 01:59:53]

SimplePortal 2.3.7 © 2008-2024, SimplePortal