Restorasyon Forum

Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Restorasyon Forum - Reklam Alanı

Gönderen Konu: İstanbul Yalıları  (Okunma sayısı 39657 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
İstanbul Yalıları
« : 27 Ocak 2009, 16:37:20 »

Türk yapı sanatı ve yaşantısı içerisinde Boğaziçi yalılarının ayrı bir yeri vardır. Bu yalıların önünde günün hemen her saatinde denizin renk değiştiren mavisi, arkasında da zengin bir yeşillik armonisi içerisinde sırtlar ve korular yer alır. Boğaziçi yalıları da bunların arasında beyaz bir inci dizisi gibi uzanır. Geçmiş yılların anılarını sayıklayan Türk’e has özellikleri olan bu yalıların benzerlerine başka ülkelerde kolay kolay rastlanmaz. Denize kıyısı olan pek çok ülkede yalı vardır. Ancak onların hiç birisi su ve yeşilin kucak kucağa olduğu Boğaziçi’ndekilere benzemez.

Eski, Türk evlerinde olduğu gibi bu yalılar da harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmişlerdir. Harem ve selamlık bazen aynı yapıda, bazen de ortak bahçe içerisinde ayrı ayrı binalar olarak yapılmışlardır. Hepsinin ortak özelliği ise üst katların suya konmuşçasına direkler üzerinden denize uzanmış oluşlarıdır. Türk sivil mimarisinin tüm özelliklerini yansıtan bu yalıların alt katlarında Malta taşı veya mermer döşeli bir taşlık ile aydınlık odalar vardır. Buradan geniş ve yayvan ahşap merdivenlerle ikinci kata çıkılır. Merdivenler bazen iki kat arasında bir sahanlıktan ikiye ayrılır, bazen de çift yönlü başlayarak sahanlıktan sonra tek yönlü olarak devam ederler. Denizin üzerine çıkmışçasına duran üst katta geniş sofalar, yatak, kabul, oturma ve hazine odaları ile kütüphane yer alır. Son derece aydınlık olan bu odaların tavanlarına özel itina gösterilmiş, sanatkârane oymalar, nakışlar adeta bir minyatür gibi işlenmiştir. Pencereler de çiçekli bezemeli kapaklarla örtülürdü. Odaların içerisinde kullanışlarına göre yüklük, çubukluk, kavukluk, testilik, peşkirlik, lambalık denilen irili ufaklı dolaplar bulunurdu. Yerlere Mısır hasırları serilir, üzerlerine geniş halılar yayılır, kanepe, koltuk, sedir ve mermer konsollara oturtulmuş büyük aynalar yerleştirilirdi. Kristal avizeler, duvar saatleri, yağlı boya tablolar da bu kompozisyonu tamamlayan diğer öğelerdi.

Yerli ve yabancı kaynaklarda lebiderya diye isimlendirilen bu yalıların mimarları bir takım ince hesaplar ve her şeyden önce de uyum, estetik üzerinde durmuşlardır. Su sesinin daha yakından duyulabilmesi için odalara, sofalara küçük havuzlar ile fıskiyeler yerleştirilmiş böylece mistik bir ortam yaratılmıştır. Renkli görünümdeki yalıların her biri geniş bahçeler içerisinde yer almaktadır. Kayıkhaneler, deniz hamamları ve balıkhaneler de bu yalıları tamamlamaktadır. Hizmetlilere ait odalar, mutfaklar bahçenin bir köşesinde yapılmışlardı. Tarihi çağlarda her yalının birkaç kayığı bulunurdu ve bunlar yalı yaşantısının vaz geçilmez öğeleriydiler.



Yalıların tüm yaşantısı denizle bağlantılı olduğundan tarihi yalıların önünden yol geçmez, geçmiş olsa bile pek önemsenmezdi. Yalıda yaşayanlar denizden sandallarla geçen satıcılardan yararlanırdı. Geçmiş günlerde Boğaziçi kıyılarında hemen her çeşit satıcı, antikacı, kumaşçı ve elbiseci bile kayıklarla geçer, yalı halkı onlardan alış-veriş yapardı. Her biri küçük birer saraya benzeyen bu yalılar mülk sahibinin unvanı dikkate alınarak boyanırdı. Sultanların, devlet ricalinin yalıları kırmızı, yeşil ve beyaz; Gayrimüslimlerinki yalnızca kırmızı renkte olurdu. Geçmiş günlerin Boğaziçi’nde herkesin istediği yere yalı yaptırmasına izin verilmezdi. Lale Devri’nde devlet ricali, halk, tüccar ve Gayrimüslimler toplu halde ayrı ayrı yerlerde otururlardı. Sultanlar ile devlet ricali Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme’yi tercih ederdi. Babıâli erkânı Bebek’e, İlmiye ricali Rumelihisarı’na, Gayrimüslimler de Arnavutköy’e yerleşirdi. Yeniköy, Tarabya, Büyükdere’de çoğunlukla yabancı uyrukluların, Kireçburnu-Büyükdere arasında sefaret tercümanlarının ve Rumların, Sarıyer’de ise orta halli Türk’lerin yalıları vardı.

Balkan Savaşı ardından I. Dünya Savaşı Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok yerinden, özellikle Mısır ve Balkanlardan gelen gelirlerin kesilmesine neden olmuştur. Bunlar Boğaziçi yaşantısını ve yeni yapılanmayı engellemiştir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise sosyal ve ekonomik koşulların değişmesi Boğaziçi’ni de etkilemiştir. Büyük ve zengin ailelerin oturduğu yalılar maddi güçlükler nedeni ile terk edilmiş, bir kısmı yanmış yıkılmış ve yerlerinde beton yapılar yükselmiştir.

İstanbul’da Boğaziçi yalılarının yanı sıra günümüze örnekleri gelememekle beraber Haliç’te, Eyüp çevresinde ve Kadıköy’den Bostancı’ya kadar uzanan güzergâhta da yalılar bulunuyordu. Ancak bu yalılardan hemen hemen hiçbir örnek günümüze gelememiştir.


Ahmet Fethi Paşa Yalısı (Pembe Yalı) (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Kuzguncuk Paşa Limanı Caddesi’nde bulunan bu yalının ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla beraber XIX. yüzyılda Fethi Ahmet Paşa’nın mülkiyetinde olduğu bilinmektedir. Fethi Ahmet Paşa’nın yalıyı İsmet Bey isimli bir kişiden satın aldığı da bilinmektedir. İsmet Bey’in kim olduğu konusunda kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bununla beraber, Salah Birsel “Sergüzest-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi” isimli eserinde bu yalıyı Ahmet Fethi Paşa’nın Mihrimah Sultan’ın torunlarından birinin kocası olan ismini belirtmediği bir şeyhülislamdan aldığını yazmıştır. Buna dayanılarak yalının XVIII. yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır.

Fethi Ahmet Paşa Eyüp İskelesi yakınındaki Abdullah Paşa Yalısı’nda 1801 yılında dünyaya gelmiş, Enderun’da yetişmiş, 1827’de Kolağası rütbesi ile Asakiri Mansure-i Şahane Taburu subaylarından olmuştur. Türk-Rus Savaşı’na katılmış, Aydos Savaşı sırasında yaralanmış ve gösterdiği yararlılıklardan ötürü de terfi etmiş, padişah yaverliği, Kurenağalığı, Çuhadarlık, Asakiri Harsa-i Şahane Beylerbeyliği, Viyana ve Moskova elçilikleri yapmış, Meclis-i Vâlâ Azalığı, Ticaret Nezareti Serasker Kaymakamlığı yaptıktan sonra Tophane Müşirliği’ne yükselmiştir. Aya İrini’de ilk Türk müzesini kurmuştur.

Sultan Abdülmecit’in kız kardeşi Atiye Sultan ile 1840 yılında evlenmiştir. Salah Birsel’den öğrenildiğine göre; Sakız dökümünde kalyoncuların getirdiği güzel bir kız çocuğunu yanına almış onu eğiterek büyütmüştür. Ne var ki, Şemsinur ismini verdiği bu kıza aşık olmuştur. Bu durum paşanın annesinin kıskançlığına neden olmuş, kızı Beylerbeyi’nde İstavroz Çayırı’nda bir eve taşımış ve annesine de Şemsinur’u Tunus Paşa’sına sattığını söylemiştir. Ancak paşanın annesi kıza karşı derin bir özlem duymuş, paşaya devamlı sorular yöneltmiş, paşa da kızın boğulduğunu söylemiş, annesinin çok üzüldüğünü görünce de Şemsinur’u tekrar yalıya getirmiştir. Abdülmecit kardeşini Fethi Paşa ile evlendirmek isteyince yeniden zor duruma düşmüştür. Atiye Sultan son derece kıskanç bir kadın olduğundan onun her davranışına kuşku ile bakmıştır. Görevli olarak eve gelmediği akşamlarda, Kuzguncuktaki yalıya gizlice adamlar göndererek onu aratmıştır. Ahmet Fethi Paşa Şemsinur isimli gözdesini Kuzguncuk’taki bu yalıda saklamış ve Atiye Sultan’dan gizlemiştir.

Fethi Ahmet Paşa Pembe Yalı olarak da ismi geçen Kuzguncuk’taki yalısını zevkle döşemiş, zaman zaman da onarmıştır. Avrupa’da çeşitli görevlerde bulunan paşa yalıyı en nadide eserlerle süslemiştir. Bunda öylesine dikkat çekmiş ki Sultan Abdülmecit Dolmabahçe Sarayı’nın döşenmesini de ona bırakmıştır. Bu yüzden sarayda ismi Bezirgân Paşa’ya çıkmıştır. Pembe Yalı paşanın İstanbul’da kurdurduğu billur camlarla, çeşmibülbüllerle süslenmiştir. Atiye Sultan ile geçen on yıllık evliliğinden sonra sultan ölünce paşa Atiye Sultan’ın kasrını terk ederek tekrar yalıya taşınmış ve öldüğü 1854 yılına kadar bu yalıda yaşamıştır. Paşa’nın öldüğü gün yalıda yaşayan kalfalar, hizmetkârlar “Ah efendimiz, bunları ne kadar severdi. O gitti. Ondan sonra bunları görecek göz kimde var?” diyerek yalıda ne kadar sanat eseri ve ne kadar çeşmibülbül varsa denize atmışlardır.

Ahmet Fethi Paşa Yalısı mimari yönden incelendiğinde harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana geldiği görülür. Yalı taş temeller üzerine yer yer tuğlaların da kullanıldığı ahşap bir mimariye sahiptir. Ahmet Fethi Paşa yalının orijinalliğini bozmadan onarmıştır. Yalının cephe görünümü ve planı tipik bir Osmanlı sivil mimarisini yansıtmaktadır. İki katlı, on altı odalı ve çok büyük iki salondan meydana gelen yalının üst katı Beylerbeyi’ndeki Hasip Paşa Yalısında olduğu gibi hiçbir sütuna dayanmadan duvarlar üzerine oturtulmuştur. Üst kattaki iki uç ve ortadaki dörder büyük eli böğründe ile dışarıya taşırılmış ve böylece hareketli bir cephe görünümü sağlanmıştır.

Yalıda karnıyarık plan tipi uygulanmıştır. Buradaki salonların uçları denize ve koruya doğru yönelmemiş, sofalar kıyıya paralel yerleştirilmiştir. Biri büyük, diğeri küçük iki sofa uzunlamasına uç uca yerleştirilmiştir. Her ikisinin de deniz ve kara tarafına değişik büyüklükte odalar yerleştirilmiştir. Büyük sofanın Kuzguncuk İskelesine yönelik dar yüzüne merdiven oturtulmuştur. Bu yalıdaki en büyük özellik sofalarda içe dönük bir sistemin uygulanmış oluşudur. Bunun da nedeni kalabalık olan ailenin bir arada oturabilmelerini sağlamaktır. Bunda, Fethi Paşa’nın Avrupai düşüncede sosyal yaşamının da ileri düzeyde olmasının büyük payı vardır.

Yalının bahçesi selsebillerle süslenmiş olup, iki kademelidir. Yalının havuzu Roma’daki Barberini Sarayı’ndaki havuzun bir benzeri olduğu söylenmektedir. Yalının bahçesinde bulunan Arif Hikmet Bey’in babası İsmet İbrahim’e hayrat olarak yaptırdığı mermer çeşmeye ait bir kitabe bulunmaktadır. Bu çeşme kitabesi yalının karşısında yamaç duvarından buraya getirilmiştir.

Yalının Üsküdar tarafındaki harem dairesi ile uşak odaları 1922 veya 1923 yılında yanmıştır. Günümüze gelen bölüm yangından zarar görmemiş, 1927–1928 yıllarında onarılmıştır. Paşa’nın ölümünden sonra damadı İngiliz Sait Paşa’nın torunu olan avukat ve eski Demokrat Parti milletvekili Şevket Mocan’ın mülkiyetine geçmiştir. Şevket Mocan yalıyı pembe renge boyatmıştır. Şevket Mocan’ın ölümünden sonra yalının kuzey bölümü ikinci eşinden olan kızı Rüya Mocan’a, güney bölümü de ilk eşinden olan kızı Ayşe Şemsa’ya kalmıştır.

Yalı 1990 yılında İsmail Yalçın isimli bir kişiye satılmış ve 1973 yılında Y. Mimar Sinan Genim tarafından restorasyonu yapılan yalı iyi bir durumda günümüze kadar gelebilmiştir. Yalının arkasındaki çam, çınar ve köknar ağaçlarının çoğunluğunu oluşturduğu koru belediye tarafından kamulaştırılmıştır.


Cemil Molla Yalısı ve Köşkü (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Kuzguncuk ile Beylerbeyi arasında, Nakkaştepe Mezarlığı’nın sol tarafındaki korunun önündedir. Bu yalı Şeyhülislâm Üryanizâde Ahmet Esat Efendi’nin torunu Şair Süleyman Bey’in oğlu, kısa bir dönem Adliye Nazırlığı yapmış olan Mahmut Cemil Efendi tarafından 1885 yılında yaptırılmıştır. Bu yalının arkasındaki köşk 1930 yılında yanmıştır.

Köşk ve yalıyı İtalyan Mimar Sinyor Albeti yapmıştır. Her iki yapının da masif cevizden kapıları, fildişi kapı tokmakları bulunuyordu. Tavanları ve duvarları oymalarla bezeli idi. Yalı içerisinde yapılan kalorifer tesisatı İstanbul’da yapılan ilk örneklerdendi. Özel jeneratörden de elektriği sağlanıyordu. Bu arazi içerisinde bulunan üç ayrı köşkten hiçbir iz günümüze gelememiştir.

Cemil Molla Yalısının bulunduğu yerde daha önce Halil Haşim Bey Yalısı ile Kamil Paşa Yalısı isimli bir yapı bulunuyordu. Ancak bunlardan herhangi bir iz günümüze gelememiştir. Cemil Molla Yalısının olduğu yerde günümüzde Cemil Molla Yalısı isimli bir apartman bulunmaktadır.


Hasip Paşa Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesinde, Beylerbeyi ile Çengelköy arasında, Beylerbeyi Vapur İskelesi ve Beylerbeyi Camisi’nin yakınında yer alan Hasip Paşa Yalısı 1974 yılında yanmış ve tamamen yok olmuştur.

Beylerbeyi'ndeki Sadullah Paşa Yalısı'ndan sonra, yörenin en eski yapısı olan Hasip Paşa Yalısı ile ilgili XIX. yüzyılda İstanbullular arasında bir tekerleme bulunuyordu;

Dünyanın en güzel şehri neresidir? İstanbul.
İstanbul'un en güzel yeri neresidir? Boğaziçi.
Boğaziçi'nin en güzel yeri neresidir? Beylerbeyi.
Beylerbeyi'nin en güzel yeri neresidir? Hasip Paşa Yalısı.

Hasip Paşa Yalısını XIX. yüzyılın başlarında Vakıf gelirlerinden sorumlu Mehmet Emin Efendi’nin oğlu Mehmet Hasip Paşa yaptırmıştır. Hasip Paşa’nın ismi tarihte ilk kez Sultan II. Mahmut’un Tophane’de yaptırdığı Nusretiye Camisi’nin bina emininin yanında katip oluşu ile geçmiştir. Nusretiye Camisi’nin tamamlanmasından sonra buradaki başarısı sarayın dikkatini çekmiş ve Hacegânlık rütbesi ile taltif edilmiştir. Ardından Darphane Defterdarı ve sonra da Evkaf Nazırı olmuş ve bu arada Müşir payesi ile paşalık unvanı verilmiştir. Tarihi kaynaklar Hasip Paşa’nın beş defa Evkaf Nazırı, iki defa Maliye Nazırı olduğunu ve 1870 yılında Şeyhülislâm iken öldüğünden söz etmektedirler. Hasip Paşa’nın mezarı Üsküdar’da Selimiye Camisi haziresindedir.

Hasip Paşa Yalısı 900 m2’lik bir alanda iki katlı olarak yapılmıştır. Yalının içerisinde bulunduğu 4 dönümlük bahçede üç müştemilat binası ile mermer bir havuz ve kapalı bir deniz hamamı da bulunuyordu. Yalı Türk-Ampir üslubunda yapılmıştır. Mimarının kim olduğu bilinmemekle beraber İtalyan olduğu sanılmaktadır. İlk defa II. Mahmut zamanında yapılan yalının içerisine eşyalar döşeneceği sırada yanmış, bunun hemen ardından harem ve selamlık olarak iki ayrı bölüm halinde yeniden yaptırılmıştır. Yanan yalının ilk hali bilinmiyorsa da harem ve selamlığın birbirlerine kapalı bir geçitle bağlandığı söylenmektedir. Bunun ardından geniş bir bahçe içerisinde ikinci kez yapılan yalının arkasındaki sırtlarda koruluğu bulunuyordu.

Harem kısmı zamanla birkaç kez tadilat görmüş ve eski özelliğini yitirmiştir. Halk arasında Kuleli Yalı ismi ile tanınan harem bölümü bugün Kalkavanlar Yalısı olarak tanınmaktadır. Hasip Paşa Yalısının üzerinde durulması gereken asıl bölümü yanan selamlık bölümüdür. Bu bölümün planı elips bir sofa çevresinde yer alan mekânlardan meydana gelmiştir. Elipsin denize yönelik küçük ekseni üzerinde merdivenler denize dik olan büyük ekseninde de eyvanlara yer verilmiştir. Köşelerde kendilerine özgü iç sofaları olan, birbirlerinden bağımsız üçer ve dörder odalı küçük ayrı daireleri bulunuyordu. Yalının sekiz dairesi ve 26 odası vardı.

Yapının bütünü merkezi orta sofalı plan tipinde olup, elips şeklindeki sofanın uzunluğu 18 m. dir. Bu plan şekli ile Sadullah Paşa ve Prenses Rukiye Hanım yalılarına göre daha büyük ve daha organize edilmiş plan şekli göstermektedir. Üst kattaki sofa ahşap asma kubbe ile örtülmüştür.

Yalının ön ve arka cephelerindeki mimari eksenleri tamamen ortadaki beyzi sofaya göre uyarlanmıştır. Bu nedenle de yalı hafif kavisli olarak inşa edilmiştir. Deniz tarafından direk ve eli böğründelerle denize doğru taşırılmıştır. İki katlı yalının iki başındaki odalar temelden ileriye doğru uzatılmış, arada kalan cephe ise kavisli bir şekle dönüştürülmüştür. Bu yapı üslubu ile de deniz üzerindeki tüm odaların aynı yöne açılmaları sağlanmıştır. Yalının ortasındaki Mısır hasırları ile döşeli büyük beyzi sofa hiçbir yere dayanmadan doğrudan doğruya çatı ile bağlantılıdır.

Yalının iç süslemesi, banyo muslukları, çeşme aynaları barok-rokoko üslubunda idi. İç bezemesinin yanı sıra Venedik bohem avizeleri ile Üsküdar Çatması denilen sedirler ve hasırlar yalıya farklı bir görünüm vermiştir. Üst kattaki fayans döşeli hamam bahçedeki barok üsluptaki şadırvan ve balıkhane olarak kullanılan havuz da bu eski Türk yapısını tamamlayan elemanlar idi. Ayrıca Boğaziçi yalılarının çoğunda olduğu gibi Hasip Paşa Yalısı’nın da arkasında bulunan alandaki tepe üzerinde bir de köşkü vardı. Bu köşkün zarif pencereleri ve mimarisi ile kaynaklarda ismi geçmektedir. Yalının yanmadan önce Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi tarafından rölövesi yapılmıştır.

Hasip Paşa Yalısının varisi Hami Bey’in ölümünden sonra varisleri yalıda bir mezat düzenleyerek tavanlarındaki avizeleri, içerisindeki taban halıları, aynaları ve bezemelerinin büyük bir kısmı satılmıştır.

Yalı, Hasip Paşa'nın mirasçıları tarafından Nazım Kalkavan'a, Nazım Kalkavan tarafından Haydarabat Nizamı Muharrem Cay'ın eşine satılmış ve 1987'de de Özdemir Sabancı tarafından satın alınmıştır. Özdemir Sabancı’nın ölümünden sonra oğlu Demir Sabancı’nın mülkiyetine geçen yalı 1990’lı yıllarda restore edilmiştir.


Sadullah Paşa Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Çengelköy’de Kaynana Sokağı’nda bulunan Sadullah Paşa Yalısı’nın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Sadullah Paşa ismini sonradan alan bu yalının ismine Vakıf kayıtlarında ilk kez Sultan I. Abdülhamit (1774–1789) zamanında rastlanmıştır. Kayıtlardan yalının 1783 yılından önce ölen Darüssaade Ağalarından Çerkez Mehmet Ağa tarafından bütün malı ve mülkü ile birlikte Sultanahmet civarındaki bir türbeye vakfedildiği öğrenilmektedir.

Çerkez Mehmet Ağa Hacca giderken Şam’da ölmüş, varisi olmadığı iddia edilmiş, bu nedenle de malına el konmak istenmiştir. Bu arada ortaya çıkan varisler açtıkları davayı kazanmış ve yalıyı geri almışlardır. Bundan sonra düzenlenen Bostancıbaşı Defterleri ile 1792 tarihli tapu kayıtlarında yalının “Mehmet Ağa kızı ve Sadr-esbah Yusuf Paşa (Koca Yusuf Paşa halilesi Hanife Hatun’un” mülkü olduğu yazılıdır. Koca Yusuf Paşa’nın bu yalıda yaşadığı sanılmaktadır. Hanife Hatun’un ölümünden sonra yalı oğlu Müderris Mahmut Bey adına kaydedilmiş, daha sonra da Bağdat Valisi olan torunu Hamdi Paşa’ya kalmıştır. Hamdi Paşa Padişahın gözünden düşmüş ve İstanbul’a dönmek için bir türlü izin alamamıştır. O sırada yalıda oturan Koca Yusuf Paşa’nın kızı Seyyit Ali Paşa’nın dul eşi Hamdi Paşa’nın annesi olan Emine Hanım’ın bir gün kafası kızar ve doğruca Sadrazam Ali Paşa’ya gider. Kendisini rıhtımda karşılayan sadrazamdan oğlunun affı için yardımını ister ve şöyle der:

“Ana pir, oğul bir”.

Hamdi Paşa’nın annesinin bu dileği padişaha durulur ve Hamdi Paşa affolur. Paşanın İstanbul’a dönüşünü kutlamak için yalıda ve arkasındaki koruda o güne kadar görülmemiş bir Çırağan alemi düzenlenir. Binlerce çırağanın ışığı geceyi aydınlatır. O sırada karşı kıyıdaki Beşiktaş Sarayı’nda bulunan padişah pencereden bu aydınlığı görünce Çengelköy’de yangın olduğunu sanır.

Hamdi Paşa ehli zevk sahibi olduğundan yalısında buna benzer pek çok eğlence düzenlemiş, sonunda epeyce borca girmiş, yalı da 1881 yılında Ayaşlı Esat Muhlis Paşa’ya satılmıştır. Soyu Hacı Bayram Veli’nin Halifesi Bünyamin Veli’ye kadar dayanan Ayaşlı Esat Muhlis Paşa şair ruhlu bir kişi idi. Aynı zamanda da hattattı. Edirne, Erzurum, Diyarbakır valiliklerinde bulunan Esat Muhlis Paşa’nın ölümünden sonra oğlu Sadullah Paşa yalının bütün hisselerini diğer vereselerden satın alır. Böylece yalı Sadullah Paşa ismi ile tanınır.

Sadullah Paşa anılarında; Sultan V. Murat’ın tahta çıkışında yalıya bir kayık göndererek kendisini saraya davet ettiğini yazar. Saray Mabeyn Başkâtibi ve Berlin sefiri olan Sadullah Paşa Berlin Antlaşması’nı (1878) imzalayan Osmanlı heyetinde bulunmuştur. Meşrutiyet yönetiminden yana oluşundan ötürü Hamdi Paşa gibi bir türlü İstanbul’a çağrılmaz ve sürekli Avrupa’da kalır. Kaynaklardan öğrenildiğine göre ailesine yazdığı mektuplarda vatan hasretini sürekli dile getirmiştir. Hasretini çektiği İstanbul’u ve Boğaziçi’ni bir daha görememiş 1889’da Viyana’da ölmüştür. Sadullah Paşa’nın ölümünden sonra eşi Necibe Hanım aklını kaybetmiş yalıda gece gündüz dolaşarak kocasının dönüşünü beklemiştir. Yeni evlendiklerinde Sadullah Paşa eşini pembe tül elbise içerisinde görmüş ve bu rengin ona çok yakıştığını söylemişti. Bundan ötürü de Necibe Hanım 1917 yılında 80 yaşını aşkın ölene kadar pembe tüller içerisinde paşayı beklemiştir. Sonraki yıllarda yalıda oturanlar, üst katta, güneydoğudaki pembe odada Necibe Hanım’ın pembe tüller içerisinde hayalinin dolaştığından söz etmişlerdir.

Sadullah Paşa’nın gelini olan Çengelköylü Münevver Ayaşlı “Dersaadet” isimli kitabında yıllarını geçirdiği yalıdan söz ederken yalı ile ilgili ilginç bilgiler de vermiştir:

“Kaderimde Çengelköy ile bağlı bir taraf var… Evlendiğim zaman yine Çengelköy’de evlendim ve Çengelköy’de kayınpederim Sadullah Paşa Yalısında oturdum. O zamanlar yalıda ne su, ne elektrik vardı ve oldukça harap idi, fakat fevkalade güzeldi, daha restore edilmemiş ve bütün eski güzelliğini muhafaza ediyordu. O zaman bahçesi ikiye bölünüp satılmamıştı, büyük bir havuzu ve adeta küçük bir limanı vardı ki, maalesef burası satılan kısmında kaldı. Yalının yerli büyük bir hamamı ve koca koca mermer taşlarla örtülü bir mutfağı ve mutfakta kocaman bir ocağı vardı. Burası yemek pişirmekten başka adeta yemek yenecek kadar güzeldi. Bu mutfağın üstünde küçük ve kendine mahsus çok şirin birkaç basamakla çıkılır bir daire vardı ki bahçenin harem duvarı ile birleşiyordu. Yalının bütün bu kısmı yıktırılınca yalı ile harem bahçesinin duvarı birbirinden ayrıldı ve artık harem duvarının manası kalmadı… Hâlbuki yalının bahçesine büyük bir ahşap kapıdan girilir, koyu yeşil ağaçlar ve taflanlardan geçilir ve nihayet asıl yalının harem kısmına gelinirdi, burada da küçük bir bahçe vardı. İki tarafı taflan ve mozaik döşeli dar bir yoldan gidilir ve yalıya gelinirdi. Yalının diğer kısmında ise birkaç basamakla çıkılan deniz üstünde harikulade güzel bir yemek odası ve bu yemek odasının altında her şeyi ile hamamı, mutfağı, birkaç odası ile bir daire vardı. Bütün bunlar yıkılınca koca yalı hamamsız ve mutfaksız kaldı ve kullanılacak büyük canım odalar mutfak ve hamam haline getirildi.”

Sadullah Paşa Yalısı 1947 yılında eski büyükelçilerden Seyfullah Esin ve eşi araştırmacı yazar Emel Esin tarafından satın alınmıştır. Yalı 1947 yılında TAÇ (Türkiye Anıt Çevre ve Turizm Değerlerini Koruma Vakfı) Vakfı tarafından Y. Mimar Turgut Cansever ve Y. Mimar Cahşde Tamer tarafından onarılmıştır. Emel Esin’den sonra Asil Nadir ve Ayşegül Nadir burada kiracı olarak oturmuşlardır.

Sadullah Paşa Yalısı günümüze kadar epey değişikliğe uğramış olmasına rağmen XIX. yüzyılın özelliklerini yansıtmaktadır. Yalının planı iki eksen esasına göre simetrik olarak düzenlenmiştir. Harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelen yalının haremi iki katlı ve kubbeli, ona bitişik selamlığı ise ince uzun tek katlı bir yapıdır. Bahçesinde büyük bir havuz, iki katlı ahşap kayıkhane, hamam, mutfak ve bahçe duvarında da bir çeşme vardır. Günümüze yalının harem kısmı ile bahçeyi korudan ayıran duvarlar ve bir de çeşme gelebilmiştir.

Yalının kuzey yöndeki kapısı eskiden selamlık yönüne açılırdı. Kuzeydoğu cephesinde de büyük ocağı ile yüksek tavanlı mutfağı bulunuyordu. Üzeri çatı ile kaplı olan ancak içten büyük bir kubbe ile örtülü haremin ikinci katı eli böğründelerle dışarıya taşırılmıştır. Dikdörtgen plan şemasının uygulandığı harem kısmında ortadaki sofalar haçvari şekilde genişletilmiş ve dört yöne bakan geniş bir görüş imkânı sağlanmıştır. Merkezi sofa alt katta köşeleri pahlanmış bir dikdörtgen şeklinde, üst katta ise beyzi biçimdedir. Üst kat sofasının üzerini örten kubbe adeta Orta Asya otağlarını anımsatmaktadır. Her iki katta da sofaların köşelerine yerleştirilmiş ikişerden sekiz oda bulunmaktadır. Bu odalar mavi, sarı, yeşil ve pembe renklere boyanmıştır. Bu odaların pervazlarında Edirne işi bezemelere, kıvrımlı hatlara, kurdelelere, şerit şeklinde halatlara, meyve demetlerine, şemse kompozisyonlarına, odaların tavanlarında Avrupalı ressamların elinden çıkan resimler bulunmaktadır. XVIII. yüzyıl Türk mimari örneklerini gösteren bu resimler aynı zamanda birer belge niteliğindedir. Bu resimlerde Boğaziçi’nden kesitler, Salacak’taki Şerefâbat Sarayı, Sarayburnu ve Topkapı Sarayı da görülmektedir. Odaların her birinin bezemesi diğerlerine benzememektedir.


Kandilli Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesinde, Kandilli Vapur İskelesi’nin Anadolu Hisarı yönündeki bu yalı günümüze gelememiştir. XIX. yüzyılın sonlarına doğru yapılan yalı XX. yüzyılın ilk yarısında yıktırılmıştır. Deniz kıyısında geniş bir arazi üzerinde bulunan bu yalının kimin tarafından ve hangi tarihte yaptırıldığı hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Kaynaklarda yalnızca Sultan II. Abdülhamit’in yalıyı içindeki eşyalarla birlikte Mustafa Fazıl Paşa’dan 25.000 Liraya satın aldığı yazılıdır. Bu yalıda Cemile Sultan bir süre yaşamıştır. Cemile Sultan’dan sonra oğlu Prens Celaleddin Bey bir süre burada yaşamıştır. Celaleddin Bey’in ölümünden sonra da VI. Mehmet bu yalıyı kızı Ulviye Sultan için satın almıştır.

Yalının harem ve selamlıktan meydana geldiği bilinmektedir. Yalının harem dairesi ile arka bahçesi arasında bir yol geçtiğinden ötürü üzeri kapalı bir köprü ile arka bahçe ve koru ile bağlantısı sağlanmıştır. Koruda da 27 odalı Prens Celaleddin Bey’in bir köşkü bulunuyordu.

Balkan Savaşı sırasında bu yalı Yaralı Gaziler Hastanesi olarak kullanılmıştır. Yalı kesme taş temeller üzerine iki katlı, ahşaptan denize paralel üç bölüm halinde yapılmıştı. Yalının sıra halindeki dikdörtgen pencerelerinde dekoratif bir özellik görülmemektedir. Katlar birbirlerinden dışa taşkın silmelerle ayrılmıştır. Üzeri çatı ile örtülü olan yapının asıl girişi bahçe içerisinde ve iki yan kenarda idi.


Kont Ostrorog Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli’de Göksü Caddesi’nde bulunan bu yalı XIX. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmektedir. Yalının kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. XX. yüzyılın başlarında Polonyalı Leon Valerien Ostrorog tarafından satın alınmış ve bu isimle tanınmıştır.

Kont Ostrororg İslâm Hukuku üzerinde çalışmış, Oxford ve Lahey üniversitelerinde öğretim üyeliği yapmış bir bilim adamı olup, 1900’lü yıllarda Osmanlı hükümetinin daveti üzerine Adliye Nezareti’nde hukuk ve sadaret müşavirliği görevlerinde bulunmuştur. Bu arada İstanbul Darülfünunu’nda öğretim üyeliği yapmış ve Osmanlı İmparatorluğu Hukuk Danışmanı unvanını kullanmıştır. İstanbul’a yerleşmiş ve İstanbullu bir aileden Lorandoların kızı Jeanne ile evlenmiştir.

Kont Ostrorog Türkçe, Arapça ve Farsçanın yanı sıra 7 lisanı çok iyi bilen bir kişi olup, aynı zamanda da piyano ve org çalan iyi bir müzisyendi. I.Dünya Savaşı sırasında Fransa’ya gitmiş, eşi Kontes Jeanne Ostrorog yalıda onun dönüşünü beklemiştir. Çanakkale Savaşı’nda yaralanan askerlere yalısının kapılarını açmış ve onların sağlıklarına kavuşması için elinden geleni yapmıştır.

Kontes Jeanne Ostrorog 17 Ocak 1931’de İstanbul’da, Kont Leon Ostrororg ise 1932’de Londra’da Ritz Oteli’nde ölmüştür. Her ikisinin mezarı da Feriköy Katolik Mezarlığı’ndadır. Ostrorog ailesinin Jean ve Stanislas isimli iki oğlu vardır. Bunlardan Kont Stanislas Ostrororg Fransız Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapmış, Fransa’nın Delhi ve Pekin büyükelçisi olmuştur. Diğer oğlu Jean Ostrorog İstanbul’da büyükbabası Lorando’nun Beyoğlu’nda Galata Mevlevihanesi yakınındaki konağında doğmuştur. Galata Mevlevihanesi postnişini Ataullah Efendi komşusunu kutlamaya gittiğinde kontun büyükbabası Jean Ostrorog’u şeyhin kucağına vermiş ve onun tarafından okunup üslenmiştir. Bu olayı sonraki yıllarda Kont Jean Ostrororg yakınlarına ve dostlarına anlatırken “Ben kiliseden önce bir Mevlevi Şeyhince takdis edildim” diye övünmüştür.

Kandilli’deki Kont Ostrorog yalısının yaklaşık 150 yılı aşkın bir geçmişi vardır. Kont Leon Valerien’in bu yalıyı Asker Ali Paşa’nın damadı, zamanın Adliye Nazırı Servet Paşa’dan satın alınmış, 1905 yılında da yanındaki Ahmet Aşkî Paşa’nın yalısı ile birleştirilerek genişletilmiştir. Böylece iki yalının birleşmesi ile yeni bir yalı ortaya çıkmıştır.

Günümüzde arkasındaki ana caddeden uzun bir merdivenle inilen yalı çiçekli bir bahçesi içerisindedir. Bahçesinde 1882 tarihli bir hamam aynası, selsebil ve bir de çeşme bulunmaktadır. Bu bahçeden oldukça geniş bir kapı ile yalının salonuna girilmektedir. Bu salonun bütün kapıları açıldığı zaman önden deniz, arkadan da koru ve bahçe ile bütünleşmektedir.

Yalının harem dairesi orta sofalı karnıyarık plan tipindedir. Her iki katta da aynı plan düzeni tekrarlanmıştır. Buradaki sofa dikdörtgen biçiminde olup, yalıyı ikiye bölmektedir. Kısa kenarlardan birisinde giriş, diğerinde de merdiven bulunmaktadır. Merdiven üç kollu olup, sofanın bahçe cephesini tümü ile kaplamaktadır. Yalıya hem bahçe hem de deniz tarafından girilmektedir. Giriş katındaki sofa taşlık olup, köşelerine dört geniş oda yerleştirilmiştir. Bu odaların aralarında daha küçük bir oda ile helâlara yer verilmiştir.

İki katlı, ahşap yalının irili ufaklı 15 odası vardır. Kafesli dikdörtgen, ince uzun çerçeveli pencerelerinin ardına boydan boya sedirler yerleştirilmiştir. Alt kattan iki taraflı merdivenlerle çıkılan üst kattaki salonun çevresinde de yine irili ufaklı odalar sıralanmıştır. Yalının odalarının tavanları Osmanlı ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini bir araya getirmektedir. Yalının döşeme parkeleri ise 1940 yılında Bebek’te yıkılan Köçeoğlu Yalısı’ndan satın alınarak buraya getirilmiştir. Yalıya bitişik eski deniz hamamının üzeri kapatılarak salon haline getirilmiş ve Pierre Loti’nin buraya ziyaretinden ötürü de bu bölüme Onun ismi verilmiştir. Yalının içerisi antika eşyalar, halılar, çeşitli koleksiyonlarla zenginleştirilmiştir. Buradaki Pekin işi antikaların, Çin vazoların, Çin lambalarının en güzel örnekleri bulunmaktadır. Bunların yanı sıra zengin bir kütüphanesi bulunmaktadır.

Ünlü Fransız yazar Pierre Loti ile Claude Farrere İstanbul’a gelişlerinde bu yalıda misafir edilmişler, onları Fransa eski Cumhurbaşkanı Georges Pompideu, Danimarka Prensesi Margarite, Dürrüşehvar Sultan gibi ünlüler de izlemiştir.


Kıbrıslılılar (Mehmet Emin Paşa) Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli Göksu Caddesi’nde bulunan, Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa yalısı günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Küçüksu’nun en eski yalılarından biri olan bu yalı sırtını arkasındaki yamaçlara dayamış, denizin kenarına yerleştirilmiştir. Bu yalının oldukça uzun bir geçmişi bulunmaktadır. Boğaziçi’nden söz eden eski kaynaklar yalının ilk sahibinin Sultan I. Abdülhamit (1725–1789) devri sadrazamlarından İzzet Mehmet Paşa olduğunu ileri sürmüşlerdir.

İzzet Mehmet Paşa, Kara Vezir adı ile anılan Silahtar Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra ikinci kez sadrazamlığa getirilmiştir. Bu nedenle de yalı Kara Vezir Yalısı olarak da anılmaktadır. İzzet Mehmet Paşa Rum Mehmet Paşa’nın torununun oğlu olup, Şehreminliği yapmış, ikinci sadareti sırasında azledilerek 1783’te Belgrat valisi iken ölmüştür. Paşa’nın ölümünden sonra yalı, Osmanlı devletinin İkinci Mirahuru (sarayın ahır ve atlarından sorumlu) olan oğlu Sait Mehmet Bey’e geçmiştir. Sait Mehmet Bey bu yalıda bir süre oturmuş daha sonra da Sultan III. Selim’in sadrazamlarından İzzet Paşa’ya 1794 yılında kiralamıştır. Sait Mehmet Bey’in ölümünden sonra oğlu Mehmet Ataullah Bey bu yalıda yaşamış, Ataullah Bey’in 1887 yılında ölümünden sonra varisleri 1840 yılında yalıyı satmışlardır. Yalının bundan sonraki sahibi Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’dır. Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa çeşitli devlet hizmetlerinde bulunmuş valilik, sefirlik, iki defa kaptan paşalık, üç defa da sadrazamlık yaptıktan sonra 1871 yılında yalısında ölmüştür.

Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın eşi Melek Hanım yalı ile ilgili anılarını 1872 yılında New York’ta yayınlamıştır. Topkapı Sarayı eski müdürlerinden Haluk Y. Şehsuvaroğlu bu anıları Türkçeye çevirmiştir.

Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın oğlu olmadığından yalı Moralı Müşir Tosun Paşa’nın oğlu Mustafa Sadettin Paşa’ya geçmiştir. Günümüzde yalıda, Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın torunlarından Refiha Hanım’ın oğlu Selim Dirvane, kızı Mihta Bilgişin ve ailesi yaşamaktadır. Yalının İsmail Paşa Yalısına yakın olan kısmında ise Sedat Ürün, diğer kısmında da Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın torunlarından Aziz Başkan oturmaktadır.

Kıbrıslılar Yalısı harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Yalının denize bakan cephesi 64.00 m. uzunluğunda olup, içerisinde fıskiyeli, havuzlu salonlar ve odalar bulunmaktadır. Yalının harem kısmı da ikiye ayrılmıştır. Üç sofalı plan tipinde olan yalının sofalarının çevresinde odalar yer almıştır. Bunlardan orta sofanın bulunduğu kısım iki katlı, diğerleri tek katlıdır. Yalının alt katta 15, üst katta da 6 olmak üzere toplam 21 odası bulunmaktadır. Güney bölümü 1975 yılında tescil edilmiş, dış görünümü korunarak yeniden beton ve tuğladan inşa edilmiştir. Harem kısmının bulunduğu yalının iki katlı bölümünde orta sofada üst kata çıkan iki taraflı bir merdiven bulunmaktadır.

Selamlık yalının en iyi korunmuş bölümü olup, buraya bahçe tarafından dört sütunlu bir portikten girilir. Selamlık sofası korint başlıklı sütunlara ve duvarlara dayanan bir tonozla örtülmüştür. Sofanın dört köşesine odalar yerleştirilmiştir. Bu bölümlerdeki mutfak tuvalet ve banyo yakın tarihlerde yenilenmiştir. Selamlık kısmına XIX. yüzyılda bir de limonluklu bir divanhane eklenmiştir. Bu divanhanenin içerisinde, asma yaprakları, üzüm salkımları ile bezenmiş bir de fıskiyeli havuz bulunmaktadır.

Selamlık odalarının tavanlarında alçı kabartmalı bitkisel motifli süslemelere yer verilmiştir. Ayrıca deniz ve bahçe tarafındaki eyvanların tavanları ahşap kabartmalıdır. Selamlık sofasının tonozunda da alçı kabartmaların arasına vazo içerisinden çıkan çeşitli çiçekler yapılmıştır. Yalının duvarlarındaki tablolar arasında Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın da yağlı boya tablosu bulunmaktadır.

Yalının cephesi çıkmalarla hareketlendirilmiştir. Burada ince uzun pencerelere sıra halinde yer verilmiştir.

Yalının bahçesinde, yol tarafında bulunan ve XVIII. yüzyılın sonlarında yapılmış olan iki katlı bina yol geçmesi nedeni ile yıktırılmıştır. Bunun yanı sıra yalının üç büyük hamamı da günümüze gelememiştir. Yalı bahçesinden yalnızca mermer musluk ve dilimli havuzu gelebilmiş, kayıkhanesi de yıkılmıştır.

Kıbrıslı Yalısı çeşitli tarihlerde onarım görmüş, bazı bölümleri yıkılmış ve orijinalliğinden kısmen de olsa uzaklaşmıştır. Yalının son sahiplerinden Refia Hanım ismini hatırlayamadığı bir İtalyan mimarının yalıyı onardığını ve içerisindeki Türk eserlerinin bu arada yok edildiğini söylemiştir. Yalının selamlık bahçesinin demir parmaklıkları 1896 depreminde yıkılmıştır.

Sultan III. Selim zamanında Ressam F.Praault’un çizdiği karakalem bir Boğaziçi resminde Kıbrıslı Yalısının orta kısmının yüksek, iki yanlarının alçak daireler halinde olduğu görülmektedir. Bu resmin yapılışından sonra XIX. yüzyılın başlarında yalının kuzey tarafına bir takım eklemeler yapıldığı da anlaşılmaktadır. Burada araştırma yapan Dr.Tuchelt’in araştırmalarında yalı dışında kayıkhane, deniz hamamı, havuz, ahır, mutfak, arabalık, sarnıç, hamam, döner dolap, sebze bahçesi, çamaşırlık, harem bahçesi, harem iskelesi, selamlık iskelesi ve bostan bölümlerinin olduğu ortaya çıkmıştır.


İsmail Paşa Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Beylerbeyi’nde Beylerbeyi Camisi’nin yanında, Yalıboyu Caddesi’nde bulunan bu yalı, Sultan II. Abdülhamit döneminde (1876–1909) Debre Mebusu İsmail Hakkı Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu yalının bulunduğu yerde III. Selim döneminde (1789–1807) Sadrazam Damat Melek Ahmet Paşa’nın yalısı bulunuyordu.

İsmail Hakkı Paşa’nın yaptırdığı yalı Mimar A.Vallaury’nin eseri olup, iki katlı simetrik ve iki eksenli bir plana sahipti. Yalının 22 odası bulunuyordu. Art arda iki tane üç kollu merdivenle ikinci kata çıkılıyordu. Yalının büyük sofaları dışarıya cumba şeklinde taşırılmış olup, doğu cephesinin ikinci katında sütunlu bir balkona yer verilmişti. Katlar birbirlerinden ahşap bir kornişle ikiye ayrılmıştır. Yalının cumbalı bölümlerinde yuvarlak kemerli, diğer bölümlerinde ince uzun dikdörtgen söveli pencereler vardı. Denize yönelik cephesinin dışarıya çıkıntılı bölümünde altlı üstlü üçer, iki yan kenarda da yine altlı üstlü ikişer penceresi olan yalının üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştü. Denize bakan cephesinde dışarıya çıkıntılı bölümün altına bir de kayıkhane girişi yerleştirilmişti.

Yalı orta sofa etrafında sıralanmış odalardan meydana gelen bir plan düzenine sahipti. Tavanları yaldızlı bezemelerle süslenmişti. Geometrik desenli bordürlerin arasına manzara ve mimari konulu resimler yapılmıştı. Yalı 1983 yılında yanmış ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmiştir.


İsmail Paşa Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi Kandilli’de bulunan bu yalıyı Garabet Balyan 1853 yılında yapmıştır. Birçok kez el değiştiren yalının sahipleri arasında Şam Kethüdası İbrahim Bey’in varisleri Hacegân’dan İbrahim Bey, Kazasker Şeyda Efendi, Anadolu Kazaskeri Hasan Rafet Efendi, Rafet Efendi’nin oğlu Anadolu Kazaskeri İbrahim Ethem Efendi bulunmaktadır. Bundan sonra yalı Sultan II. Abdülhamit’in (1876–1909) yakınlarından Osman Bey’in mülkiyetine geçmiştir. Osman Bey’in ölümünden (1892) sonra kızı Fikriye Hanım ile damadı Süreyya Paşa’ya kalmıştır. Fikriye Hanım Süreyya Paşa’nın ölümünden sonra Ferik İsmail Paşa ile evlenmiştir. İsmail Paşa yalıyı tamir ettirmiş ve bu nedenle de yalının ismi İsmail Paşa olarak kalmıştır.

İsmail Paşa Yalısının güneyinde Abud Efendi Yalısı, kuzeyinde de Kıbrıslı Yalısı bulunmaktadır. Bahçesindeki havuz nedeni ile Havuzlu Yalı olarak da tanınmıştır.

İsmail Paşa Yalısı üç katlı olup, Abud Efendi Yalısına bitişik olan bölüm harem, Kıbrıslı Yalısına bakan kısmı da selamlık olarak düzenlenmiştir. Zemin kat üzerinde bulunan ahşap iki kat çıkmalarla denize taşırılmıştır. Harem ve selamlığı birbirinden ayıran bahçede çamaşırhane, mutfak, bir başka hamam bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı harem orta sofa etrafında yer alan odalardan meydana gelmiştir. Zemin kat üzerindeki iki katta büyük bir sofa, bunun çevresinde üç oda, doğu yönünde de aydınlığa bakan iki oda daha bulunmaktadır.

Yalının kuzeyindeki selamlık kısmında iki ayrı giriş vardır. Burada da sofa etrafında yerleşik oda planı uygulanmıştır. İkinci katta denize bakan bir sofa, üç oda ve tuvalet, bahçedeki havuza bakan bölümde ise iki oda ile güneyde büyük bir odası daha vardır.

Bu yalı XX. yüzyılın başında onarılmış, eski özelliğini yitirerek Art-Nouvau üslubunda yenilenmiştir. Bu yalı da 1972 yılında yanmış, yerine bir apartman yapılmıştır.


Hekimbaşı Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesinde, Anadoluhisarı ile Kanlıca arasında bulunan bu yalı, XIX. yüzyılın ikinci yarısında harem ve selamlık olarak yapılmıştır. Günümüze yalnızca harem kısmı gelebilmiştir. Selamlık kısmı Hekimbaşı’nın ölümünden sonra hissedarları tarafından satılmış ve yerine modern bir yalı yapılmıştır. Yalının hareminde Salih Efendi’nin torunu Mehlika Gürpınar yaşamaktadır.

Hekimbaşı Salih Efendi Sultan II. Mahmut (1808–1839) zamanında açılan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin ilk mezunlarındandır. Sultan Abdülmecit’in (1839–1861) Hekimbaşılığı’na getirilmiştir. Hekimbaşı Salih Efendi Milletlerarası Karantina ve Sıhhiye Nizamnamesi’nin hazırlanması için toplanan komisyona başkanlık yapmıştır. Salih Efendi otlardan ve çiçeklerden yaptığı ilaçlarla da tanınmıştır. Sultan Abdülmecit’in kız kardeşinin çocuklarına ders vermiş bu arada saraydaki cariyelerden biri ile padişahın onayı ile evlenmiştir.

Hekimbaşı Salih Efendi iki oda, bir sofa olarak bu yalıyı satın almıştır. Yalının ilk sahibinin kim olduğu bilinmemektedir. Bundan sonra yalıyı genişletmiş, kuzey kısmı selamlık, güney kısmı da harem konumuna getirilmiştir. Salih Efendi’nin ölümünden sonra iki blok halindeki harem bölümü üçüncü eşi Payidar Hanım’a ve kızları Sakibe Hanım’a geçmiştir. Daha sonra bu bölüm Mehlika Hanım’ın mülkiyetine, kuzeydeki selamlık kısmı büyük kısmı Mehlika Hanım’ın teyzesi Übeyde Hanım’a geçmiştir. Übeyde Hanım kuzeydeki selamlık bölümünü XX. yüzyılın başlarında yıktırarak bahçe haline getirmiştir.

Hekimbaşı Yalısının günümüze gelen aşı boyalı harem kısmı yan yana üç ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bu yapılardan biri üç, diğerleri de iki ve tek katlıdır. Üç katlı yapının orta katı ahşap direklerin taşıdığı balkonla denize açılmıştır. Üzeri ahşap çatılı olan bu yalının birbiri ile uyumlu olmayacak biçimde dikdörtgen pencereleri bulunmaktadır. Üç katlı yapının alt katında ince uzun ortada üç penceresi vardır. Bunun yanındaki iki kapıdan rıhtıma çıkılmaktadır. Birinci kat balkon şeklinde geriye çekilmiştir. Üst katta da yine dört pencere dışarıya açılmıştır. Yanındaki daha alçak olan bölümün alt ve üst katında üçer pencere, tek katlı olanda da üç, geriye çekilmiş bölümünde de iki penceresi bulunmaktadır.

Üç katlı yapının plan düzeninde ortada bir sofa ve çevresinde de küçük yüklükler bulunmaktadır. Yalının üst katı tamamen sofaya açılan yatak odalarına ayrılmıştır. 1980’li yıllarda denize doğru kayma gösteren yalının önüne boydan boya bir rıhtım yaptırmıştır.


Recaizâde Ekrem Bey Yalısı (Üsküdar)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi Vaniköy’de bulunan bu yalı, XIX. yüzyılda Vakanüvislik ve Takvimhane Nazırlığı yapan Recai Efendi tarafından yaptırılmıştır. Yalı, Recai Efendi’nin oğlu Tanzimat edebiyatının temsilcilerinden Recaizâde Mahmut Ekrem Bey’in ismi ile tanınmıştır.

Üç Katlı, ahşap olan bu yapı beyaz ve aşı boyalı diğer boğaz yalılarından farklı olarak sarı renge boyanmıştır. Bir süre fabrika binası olarak kullanılan yapı 1989’da restore edilmiş ve konut olarak günümüzde kullanılmaktadır. Restorasyon sırasında yalının kat planlarında değişiklikler yapılmış olmasına karşılık cephe görünümünde orijinaline sadık kalınmıştır. Yalnızca arka cepheye iki pencere açılmış ve denize bakan cephedeki balkon kaldırılmıştır. Yalının cephesinde katlar silmelerle birbirinden ayrılmış ilk iki katta ince uzun dikdörtgen yedişer pencere açılmıştır. Kırma çatı ile örtülü olan yalının çatı arasına bir de çatı katı yerleştirilmiştir. Bu katın da denize açılan diğerlerinden daha küçük ölçüde üç penceresi vardır. Cephe görünümünde çatı katı bir alınlığı andırmaktadır.


Tuğrakeş Recai Efendi Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Üsküdar ile Kuzguncuk arasındaki Paşalimanı’nda, tütün deposu yanında bulunan bu yalının bulunduğu yerde Kaya Sultan’ın sarayının olduğu sanılmaktadır. Yalının sahibi Sultan III. Mustafa (1757-1774) dönemi Reisül Küttaplarından Recai Mehmet Emin Efendi’dir. Recai Mehmet Emin Efendi Reisül Küttablığın ardından Sadaret Kethüdalığı Mesnedine ve defterdarlığa getirilmiştir. Recai Efendi’nin İstanbul’da Vefa Kovacılar Caddesi üzerinde sıbyan mektebi, çeşme ve sebilden (1775) oluşan bir de külliyesi bulunmaktadır.

Recai Efendi Yalısı iki katlı ahşap bir yapı idi. 1942 yılında yıkılmıştır. Mimarisi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Yalının girişindeki taşlıkta XVIII. yüzyıla tarihlenen fıskiyeli bir havuzu ve duvara yerleştirilmiş bir selsebili bulunuyordu.


Abud Efendi Yalısı (Üsküdar)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli Göksu Caddesi’nde bulunan Abud Efendi Yalısı Banker Altunizade Necip Bey tarafından 1820–1855 tarihlerinde yaptırılmıştır. Mimarı kesin olmamakla beraber Balyan ailesinden Karabet Amira Balyan olduğu ileri sürülmüştür.

Yalının yapımından kısa bir süre sonra Baron de Vandeouvre tarafından satın alınmış ve bu Fransız aile kırk yıla yakın bir süre burada yaşamıştır. Fransız ailenin Fransa’ya dönüşünden sonra XX. yüzyılın başında İstanbul Ticaret Odası Başkanlığı’nda 33 yıl bulunan, ipek ve deri tüccarı Mehmet Abud Efendi (1830–1917) tarafından satın alınmıştır. Abud Efendi’nin ölümünden sonra kızı Belkıs Abud burada yaşamış, 1979 yılında ölümünden sonra da İsmail Özdoyuran tarafından 1980 yılında satın alınmıştır. Bundan sonra 1984-1989 yıllarından restore edilmiştir. Günümüzde iyi bir durumdadır.

Abud Efendi Yalısı iki katlı ve ahşap bir yapı olup, ana binasının yanı sıra servis mekânları, iki kayıkhanesi ve bir de deniz hamamı bulunuyordu. Yalı 270 m2’lik bir alan içerisinde harem ve selamlığı aynı binadadır. Bu yapı içerisinde yalının salonları, sofaları, odaları, merdivenleri ve balkonları bir arada aynı plan düzeni içerisinde yerleştirilmiştir. Yapımındaki ahşap bağdadilerde hava ve rutubete karşı dayanıklı meşe ağacı kullanılmıştır. Yalının iki sofası, 18 odası bulunmakta olup, üst kat tamamen yarım dikdörtgen planlı bir sofanın etrafına yerleştirilmiştir.

Yalının denize karşı batı cephesinin girişinde selamlık sofası yer almıştır. Girişin tam karşısında yuvarlak bir merdiven ile yarım daire şeklinde servis merdivenini de kapsayan bir merdiven bölümü bulunmaktadır. Buradaki ikinci merdiven aynı zamanda doğu yönündeki harem sofasına açılmaktadır. Bu merdiven bölümünün üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür. Girişteki haremi kapsayan bölümde denize bakan odalardan birisi içerisinde bulunan bir apsis nişi bu mekânın Baron de Vandeouvre tarafından ibadet yeri olarak kullanılmıştır.

Yalının deniz ve kara cephelerinde her iki katında da selamlık ve harem sofaları arasında odalar sıralanmıştır. Bu odalardan deniz cephesine sıralananlardan ötürü sofalar oldukça dar tutulmuştur. Selamlık sofasının üzerine gelen asıl kabul salonu haç planlıdır. Bu salondaki haçın kollarından bahçeye yönelik olanlar dar, derinlikleri çok az, buna karşılık denize yönelik olanlar ise geniş olup derinlikleri çok azdır.

Yalının denize ve karaya bakan salonu kare planlı olup, ikişer sütun ile bu mekân üçe ayrılmıştır. Salonun orta mekânını örten tonozlu tavan ile haçın kollarının üzeri düz tavanlarla örtülmüştür. Bu bölümlerde yağlı boya manzara resimleri bulunmaktadır. Ayrıca giriş salonunun kapılarının camları üzerinde de hurma motiflerine yer verilmiştir.


Edip Efendi Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Kandilli Vapur İskelesi’nin güneyinde, Akıntıburnu’nda bulunan bu yalının tapı kayıtlarına göre ilk sahibi Muammer Paşa olup, ondan Kani Paşa’ya geçmiş daha sonra da İbrahim Edip Efendi tarafından 1887 yılında satın alınmıştır. XIX. yüzyılın ortalarına tarihlenen bu yalı Edip Efendi’nin ismi ile tanınmıştır.

Edip Efendi XIX. yüzyıl Osmanlı devlet ricalinden olup, Şuray-ı Devlet üyeliği, Defter-i Hakani ve Maliye Nazırlıklarında bulunmuştur.

Bu yalıda Osmanlı hükümeti ile Japonya arasında ilk ticari görüşmeler yapılmıştır. Edip Efendi’nin ölümünden sonra yalı iki oğlu arasında taksim olunmuş ve her iki bölüm de zamanla değişikliğe uğramıştır. Zamanla harap duruma gelen ve bir süre terk edilen yalıyı 1986 yılında bir şirket tarafından satın alınmış ve çökmüş durumdaki harem bölümü İstanbul Anıtlar Bölge Kurulu’nun kararı ile aynı plan ve aynı bezemeler tekrarlanmak sureti ile yeniden yapılmıştır. Selamlık kısmının restorasyonu da 1993 yılında yapılmıştır.

Edip Efendi Yalısında geleneksel Osmanlı konut mimarisinin özgün planlarından biri uygulanmıştır. Burada dış sofalı plan tipi ile karşılaşılmaktadır. Yalının harem ve selamlık bölümleri denize paralel aynı plan düzeninde yapılmıştır. Her iki bölümün sofaları bir mabeyn koridoru ile birbirine bağlanmıştır. Bu sofalardan denize yönelik büyük odalara geniş kapıla açılmıştır. Böylece bu mekânlar gerektiğinde birlikte kullanılabilir duruma getirilmiştir. Yalının asıl kullanım mekânları üst kattadır. Zemin kat yalnızca mutfak, hela ve servis bölümlerine ayrılmıştır. Yalının selamlık kısmında bir kayıkhane, harem kısmında da bir hamam bulunmaktadır.

Bezeme yönünden selamlık kısmı hareme göre çok daha zengindir. Harem mekânlarının tavanları desenli çıtalarla bezenmiştir. Selamlık bölümünde ise tavanlar kalem işleri ile bezelidir. Güneydeki odanın tavanına örtülen muşamba üzerine de yağlı boya resimler yapılmıştır.
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
Ynt: İstanbul Yalıları
« Yanıtla #1 : 27 Ocak 2009, 16:37:33 »

Mustafa Fazıl Paşa Yalısı (Üsküdar)


İstanbul Üsküdar ilçesi, Kandilli İskelesi’nin yanında Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa’nın yalısı bulunuyordu. Yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber, ilk sahibinin Silahtar Mustafa Paşa olduğu söylenmektedir. Sultan IV. Mustafa devrinde Enderun’dan vezir olarak çırağ edilen Süleyman Paşa bu yalıda bir süre yaşamış ve Sultan II. Mahmut’un tahta çıkışı ile birlikte Şam Valisi olarak İstanbul’dan ayrılmıştır. XIX. yüzyılın başlarında satın alan Mustafa Fazıl Paşa yalıda bazı değişiklikler yapmıştır.

Mustafa Paşa’nın Beyazıt civarında büyük bir konağı ve Çamlıca’da da büyük bir köşkü vardı. Yaz aylarında burada kısa bir süre kaldığı kaynaklardan öğrenilmiştir.

Mustafa Fazıl Paşa 16 yaşında İstanbul’a gelmiş Babıâli’ye girmiş, 28 yaşında da vezir rütbesini almıştır. Sultan Abdülaziz’in Mısır’daki veraset usulünü Hıdiv İsmail Paşa’nın çocukları lehine değiştirmesi Fazıl Paşa’yı küstürmüş ve Sultan Abdülaziz’in aleyhinde çalışan yeni Osmanlılarla yakınlık kurmuştur. Uzun süre bu cemiyete maddi yardımlarda bulunmuş, bir süre Türkiye’den ayrılarak Avrupa’da yapılan hürriyet kavgalarına karışmıştır. Bu arada Abdülaziz’e yazdığı “Padişahların sarayına en güç giren şey doğruluktur” diye başlayan mektubu da çok ünlüdür. Mısır’da veraset usulünün değiştirilmesinden sonra Mustafa Fazıl Paşa’nın Mısır Hıdivi olması ihtimali ortadan kalkınca Mısır’daki emlakine karşılık kendisine Mısır hazinesinden beş milyon lira verilmiştir. Paşa bu parayı on yıl içerisinde tüketmiş, son zamanlarında sıkıntı çekmiş, bir ara bir altın leğen ibriği, bir murassa enfiye kutusunu bir bankere rehine olarak vermek zorunda kalmıştır. Onun bu durumu Hıdive bildirilmiş ve kendisine ayda 2 bin lira para bağlanmıştır. Ancak paşa bu parayı bir defa almış ve 1876 yılında Beyazıt’taki konağında ölmüştür.

Mustafa Fazıl Paşa hoş sohbet ve misafirperver bir kişi olduğundan Kandillideki yalısında ve Beyazıt’taki konağında devamlı misafirlerini ağırlamıştır. Kaynaklardan İstanbul’daki ilk maskeli balonun Sultan Abdülaziz zamanında Mustafa Fazıl Paşa’nın bu yalısında düzenlendiği öğrenilmektedir. O günlerde Jön Türklerin hareketlerini izleyen Şehzade Abdülhamit bu balolarla ilgili anılarında bazı bilgiler vermektedir: “Baloyu amcam Sultan Aziz zamanında Çamlıca'da Fazıl Paşa Köşkü'nde yapmış... Bu baloda Namık Kemal Bey, Sami Bey gibi bazı zevat da davetli idiler. Onlar da donsuz bir entari giymişler, kırmızı gravat takmış, yalın ayak, baş açık sofrada iyş ü nuş etmişler.”

Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa Mısır Hıdivi İsmail Paşa’nın küçük kardeşi olup, 1829 yılında Kahire’de doğmuştur. İsmail Paşa’dan dört saat sonra doğmasından ötürü Hıdivlik hakkını kaybetmiştir. Paşa’nın bu dört saatlik geç doğmasına her zaman canı sıkılmıştır. İsmail Paşa Hıdiv olarak İstanbul’a birçok kez gelmiş ve Emirgan’daki yalısında kalmıştır. Mustafa Fazıl Paşa onun bu gelişlerinden birisini Kandillideki yalısında dürbünle izlerken yanındakilerden biri şöyle demiştir: “Ey Rabbim, bu kadar külfet, bu kadar teşrifat hep şu dört saatlik farktan mı ileri geliyor.” Buna karşılık Paşa da; “Orası öyle amma eğer o fark olmasaydı biz de sizi kazanamazdık” demiştir.

Sultan II. Abdülhamit tahta çıktıktan sonra Kandillideki Mustafa Fazıl Paşa Yalısı’nı kardeşi Cemile Sultan için satın almıştır. Bu konuyu mabeyn feriki Eğinli Sait Paşa anılarında şöyle belirtir: “Merhum Mustafa Paşa’nın yalnız 20 bin lira kıymetinde olan Kandillideki sahilhanesini 25 bin liraya Sultan Hamit tarafından satın alındığı ve senetlerinin kendisi vasıtası ile sultana gönderildiğini, bu büyük hediyeye mukabil sultanın, başağası ile 400–500 lira değerinde murassa bir enfiye kutusunu yolladığını ve padişahın kendi ihsanına karşı böyle değersiz bir hediye verilmesine pek canı sıkıldığını o akşam mabeyne gelen Cemile Sultan’ın kocası Mahmut Paşa’ya söylemiştir. Mahmut Paşa da daha sarrafa borcu ödenmemiş kutuyu geri almıştır.

Cemile Sultan Kandillideki yalısında çok fazla oturmamış, Erenköyü’ndeki köşkünde yaşamıştır. Yalıyı da resim yapan, ava meraklı Prens Celaleddin Bey’e bırakmıştır. Prens Celaleddin Bey’in I. Dünya Savaşı’nda ölümünden sonra VI. Mehmet Vahidettin tarafından kızı Ulviye Sultan için satın alınmıştır. İstanbul’un İtilaf Ordusu tarafından ele geçirilmesi sırasında Rumlar bu yalıyı satın almak istemişlerdir. Yalı Cumhuriyetin ilk yıllarında yıkılmıştır.

Yalının harem ve selamlıktan meydana geldiği, rıhtımından selamlık bahçesine girildiği kaynaklardan öğrenilmektedir. Selamlık girişinde mermer bir taşlığa, oradan da sağ ve sol yöndeki iki büyük salona geçiliyordu. Girişin karşısındaki holün karşı tarafında dört mermer direk üzerine oturtulmuş bir sahanlık ve çift yönlü parkeden muhteşem bir merdiven bulunuyordu. Bu merdivenlerin çevresi somaki mermer kaplı idi. Üst katta büyük bir sofa ve bu sofanın sağ ve solunda iki büyük salona geçiliyordu. Prens Celaleddin Bey zamanında her odada renkli Hereke halıları bulunuyordu. Alt kattaki üç salondan biri koyu fes renginde, diğerleri yeşil ve sarı renkte boyanmış salonlardı. Üst kattaki salonlar ise mavi, beyaz ve pembe renge boyalı idi.

Yalının plan düzeninde koridorlar ön plana çıkarılmıştı. Yatak ve oturma odaları bu koridorlar üzerine yerleştirilmiştir. Üst kattaki koridorlardan sağ taraftakinde içerisi renkli çinilerle döşeli iki büyük kurnası olan bir de hamamı vardı.


Mahmut Nedim Paşa Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Vaniköy’de, Vaniköy Caddesi üzerinde bulunan bu yalıyı Viyana Sefiri Mahmut Nedim Paşa XIX. yüzyılın ikinci yarısında yaptırmıştır. Burada bulunan Mahmut Nedim Paşa’nın büyükbabası Selim Sabit Efendi’ye ait yalı yıkılmış, çevresindeki yalıların da arsaları satın alınmıştır.

Yalı eklektik üslupta, harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Yalının cadde yönünde de Ağalar Odası bulunmaktadır. Selamlığın bahçesinde ise yalının müştemilatından olan ve yakın tarihlerde restore edilen, özelliğini yitirmiş bir yapı daha bulunmaktadır. Yalının su gereksinimi rasathane sırtlarından toprağın altından ve üstünden geçirilen boruların oluşturduğu bir su tesisatı ile sağlanmıştır.

Geleneksel Osmanlı ev ve yalı mimarisi tiplerinden bir örnek olup, iç sofalı plan düzeninde yapılmıştır. Klasik üslupta bağdadi sıvalı ahşap karkas sistemi burada uygulanmıştır. Yalının 13 odası ile iki sofası bulunmaktadır. İki katlı haremin bir bölümünü oluşturan ve harem ile içeriden bağlantısı bulunan üç katlı, üzeri piramidal külahlı bir kule bulunmaktadır. Bu kulenin her katına bir oda yerleştirilmiştir. Harem bölümünün odalarının tavanları geniş ve uzun tahtalardan oluşturulmuş, geometrik desenlerle bezenmiştir.

Deniz kıyısında rıhtımı olan yapının her iki katı birbirinden sade bir silme ile ayrılmıştır. Cephe düzeninde altlı üstlü dikdörtgen söveli altışar pencere bulunmaktadır. Yapının hamam ve mutfak mekânları haremin semin kat sofası ile bağlantılıdır. Buradaki hamam iki bölümlüdür ve dökme mozaik zeminlidir. Mutfak bölümü ise onarımlar sonucu özelliğini yitirmiştir.

Yalının selamlık bölümü 1960’lı yıllarda yanmış Y. Mimar Sedat Hakkı Eldem tarafından eski yerinden biraz daha geriye çekilerek yeniden yapılmıştır. Bu bölümün denize bakan cephesi ve çatısı dışında tüm aksamı ve planı değiştirilmiştir.

Eski kaynaklardan yalının içeriye kadar uzanan geniş bir kayıkhanesinin olduğu ve buraya iki saltanat kayığının sığdığı öğrenilmektedir. Bahçesinde bir de selsebili vardır. Bahçenin harem bölümüne bitişik küçük bir yapı daha bulunmaktadır. Günümüzde değişikliğe uğramış bu yapının Mahmut Nedim Paşa’nın oğlu Prof. Nebil Bilhan’ın Kütüphanesi olduğu söylenmektedir. Harem bölümü uzun yıllar Kızılay Hemşire Yurdu olarak kullanılmıştır.

Günümüzde yalının harem ve selamlık bölümlerinin mal sahipleri farklı kişilerdir.


Tırnakçı (Çürüksulu) Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Salacak sırtlarında Ayşe Sultan Yalısının yanında bulunan bu yalı Enderun-ı Hümayun’dan yetişen Tülbetağası ve sonrada Mabeyinci ve Tırnakçı olan Mustafa Ağa yaptırmıştır. Tırnakçı Yalısı 1798 yılındaki Açık Türbe Yangınında yanmıştır.

Bugünkü Çürüksulu Ahmet Paşa Yalısı da Tırnakçızadelerin yaptırmış olduğu yalının yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu yalının XIX. yüzyılın başlarında yaptırıldığı sanılmaktadır. Kaya temeller üzerine oturtulmuş olan bu yalıyı eski büyükelçilerden Muharrem Nuri Birgi 1968’de satın almış, onarmıştır. Yalıyı onaran Y.Mimar Turgut Cansever XVI. yüzyıldan kalma meşe sütunlara rastladığını söylemiştir. Buna dayanılarak yalının çok daha eski tarihlere ait olduğu sanılmaktadır.

Geniş bahçe içerisindeki yalının diğer örneklerinde olduğu gibi anıtsal bir görünümü bulunmamaktadır. Giriş holü içerisinde yemek holüne yer verilmiştir. Ancak iç mimarisi Avrupa’nın XIX. yüzyılda Osmanlı mimarisine etkisini göstermektedir. İki katlı olan yalının ince uzun geniş pencereleri Marmara Denizi’nin Sarayburnu kesimine bakmaktadır. Karnıyarık planında yapılmış olan yalının her iki katında da ortada geniş sofalar ve bunun etrafına sıralanmış odalara yer verilmiştir. Üzeri geniş saçaklıklı ahşap bir çatı ile örtülmüştür.

Tırnakçızadelerin yaptırmış olduğu yalıdan ise günümüze hiçbir iz ve kalıntı gelememiştir.


Köçeoğlu Yalısı (Üsküdar)


İstanbul ili Üsküdar ilçesi Çengelköy’de bulunan bu yalıyı Sultan V. Murat’ın ünlü sarrafı Agop Köçeoğlu 1780 yılında yaptırmıştır. Boğaziçi’nin en güzel yapılarından olan bu yalı uzun yıllar harap bir halde kalmış, 1943 yılında da yıktırılarak ortadan kaldırılmıştır. Ancak yalının orta salonuna ait bezemeli tavanı yıkıcılardan satın alınarak onarılmış Fatih Sultan Mehmet’in yaptırmış olduğu Topkapı Sarayı’ndaki İmrahor Odasına monte edilmiştir.

Köçeoğlu yalısı harem ve selamlık bölümlerinden meydana gelmiştir. Harem bölümüne ait uzaktan çekilmiş bir fotoğraftan bilgi edinilmektedir. Buna dayanarak harem cephesinin selamlıktan daha geniş ve derinliği de daha fazla idi. Yalı önünden geçen caddeye eli böğründelerle taşırılmış ve aşı boya ile boyanmıştır. Yalı iki sofalı plan tipine göre yapılmıştı. Ortada sofa ile yan avluya bakan küçük sofa haremi bahçeye açılan bir başka sofası daha bulunmakta idi. Bu sofa ile selamlıkla bağlantı sağlanmakta idi. Merkezi plan tipindeki harem sofasının köşeleri yuvarlatılmıştır. Bu sofa deniz ve arka bahçeden iki sütunla ayrılmış eyvanlarla tamamlanıyordu. Büyük sofanın dört köşesine de dört ayrı oda yerleştirilmişti. Sonraki yıllarda deniz ve cadde yönüne üç ayrı odanın açıldığı bir yan sofa daha eklenmiştir.

Yalıda alt ve üst kat planları birbirlerinin tekrarıdır. İçerisi XVIII. yüzyılın ikinci yarısını yansıtan motiflerle bezeli idi. Dış görünümü içine göre oldukça sade idi. Kesme taştan rıhtım duvarı üzerindeki zemin katı dış cepheye çok sayıda pencere ile açılmıştır. Bu görünüm de yalıyı diğer Boğaziçi yalılarından ayırmaktadır. Y.Mimar Sedat Hakkı Eldem bu yalının bir restitüsyon projesini hazırlamıştır.


Serasker Rıza Paşa Yalısı (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi Vaniköy Caddesinde bulunan bu yalı XIX. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır. Yalının ilk sahibinin Mustafa Nuri Paşa (1824–1889) olduğu bilinmektedir. Mustafa Nuri Paşa Sultan Abdülaziz (1830–1876 ) zamanında Mabeyn Başkâtibi olmuş, daha sonra Sadaret Müsteşarlığına getirilmiş, 1885’te Evkaf Nazırı olmuştur. İstanbul’da ölmüş ve Süleymaniye Camisi’nin haziresine gömülmüştür.

Yalı sonraki yıllarda Serasker Rıza Paşa’ya devredilmiştir. Sultan Abdülmecit ( 1878–1909) müşiri Serasker Rıza Paşa (1809–1877) Divanyolu’nda Sultan Mahmut Türbesi’nin haziresinde gömülüdür.

Yalı art-nouveau üslubunda, bodrum, zemin ve çatı katından, harem ve selamlık bölümlerinden meydana gelmiştir. Günümüze yalnızca selamlık bölümü gelebilmiştir. Yalı çeşitli dönemlerde yapılan onarımlar sonucu özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Cephe görünümü devrinin özelliklerini yansıtacak biçimde kemerler içerisine alınmış pencerelerle hareketlendirilmiştir. İç mekânda orta sofa etrafında sıralanmış odalardan meydana gelmiş, üzeri geniş bir saçakla örtülmüştür.


Mabeyinci Ragıp Paşa Yalısı (Kadıköy)



İstanbul ili Kadıköy ilçesi Caddebostan’da bulunan bu yalı Ragıp Paşa tarafından XIX. yüzyılın sonlarında Sirkeci Garı’nın mimarı Jasmund’a yaptırılmıştır. Yalı 105.000 altına çıkmıştır. Yapıldığı Sultan II. Abdülhamit döneminde yalı ile ilgili bir takım dedikodular yapılmış, bu arada II. Meşrutiyet’ten ötürü de Ragıp Paşa bu yalıda oturamamıştır.

Yalı Avrupa mimarisi etkisinde, kesme taştan yapılmış olup, iki kenarına çokgen gövdeli birer kule yerleştirilmiştir. İki katlı olan yalının cephesi boş yer kalmamacasına pencereler, sütunlar, sütunçelerle doldurulmuştur. İki yan kanattaki kuleler yapının ana bünyesinden bir kat daha fazladır. İç kısmında barok ve rokoko üslubu karışımı bezemeler bulunmaktadır.


Amcazade Hüseyin Paşa (Meşruta Yalı) Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Üsküdar ilçesinde Kanlıca ile Anadoluhisarı arasında bulunan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı Sultan II. Mustafa (1695–1703) devrinin sadrazamı Köprülü ailesinden Amcazade Hüseyin Paşa tarafından 1797–1698 yıllarında yaptırılmıştır.

Amcazade Hüseyin Paşa, Köprülü Mehmet Paşa’nın erkek kardeşinin oğlu ve Fazıl Ahmet Paşa’nın da amcası idi. Sultan II. Mustafa döneminde çeşitli görevlerde bulunmuş, 1607–1702 yıllarında da Sadrazamlık yapmıştır. Paşa’nın Fatih, Saraçhanebaşı’nda bir de külliyesi bulunduğu gibi İstanbul ve Edirne’nin çeşitli yerlerinde eserleri vardır.

Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı selamlık ve harem bölümlerinden meydana gelmiştir. Bunlardan harem dairesi selamlığın 70–80 m. kadar güneyinde yer alıyordu. Günümüze gelemeyen haremin eski fotoğraflarından iki katlı, iki büyük sofalı, 15–20 odalı olduğu sanılmaktadır. Harem bölümünün denize yönelik çıkmalı üç geniş odası vardı. Bu bölüme 1893 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rumeli göçmenleri yerleştirilmiş bu nedenle tahrip olmuş ve bir yangın sonucu da ortadan kalkmıştır.

Harem ve selamlık bölümünün arasında bir bahçe, arkasındaki tepenin eteklerine kadar uzanan geniş bir alanı vardı. Kaynaklardan öğrenildiğine göre; günümüze gelen selamlık divanhanesinden çıkan bir yol Zarifi Paşa ve Esat Bey yalılarının altından geçerek hareme kadar ulaşırdı. Amcazade Hüseyin Paşa yalısının yapımından sonra devrin ünlü şairi Nazım, bununla ilgili bir tarih düşürmüştür:

“Gazi Hüseyin Paşa yani Vezir-i Azam
Daldan dadı kuster destur-u kârı ferman
Çarhı saadet üzre yekta mehi cihantâb
Bucu şerefte Rahşan hurşidi alem ânâ
Mimarı tab’ı pâki deryaya karşu yaptı
Bir böyle hurrem âbâd me’vayı hâlet efsâ
Guya bu tarhı rânâ bir şuhu bi bedeldir
Çıkmış kenara eyler rindana seyri derya
Eyvanı serbülendin seyr eyleyüp acem mi
Geçse yere hayadan taku revakı kisra
Ali binayı ziba kâşane-i zerandâd
Valâ makamı dikleş bünyadı ruh bahşâ
Didei Nazım hatif tarihini bu tarhın
Bahrı üzre tarhı ziba câyı Hüseyin Paşa
h.1111 (1699).”

Amcazade Hüseyin Paşa’nın vakfını yönetecek evlat ve soyunun oturmasını şart koştuğu bu yalının salonlarından Osmanlı hükümeti zaman zaman yararlanmıştır. Burası bir süre hariciye köşkü gibi kullanılmış, Sultan III. Ahmet’in veziriazamı Damat İbrahim Paşa yabancı elçileri burada kabul etmiştir. Yerli ve yabancı yazarların, gezginlerin hayranlıkla sözünü ettiği bu yalıda Karlofça Antlaşması nedeni ile Avusturya elçisine muhteşem bir ziyafet verilmiştir. Devrin Vakanüvislerinin sözünü ettiği bu ziyafet, o zamanın İstanbul’u için son derece önemli bir olay olmuştur. Bunlardan öğrenildiğine göre davetliler çeşitli bayraklarla, fenerlerle süslenmiş üç büyük gemi ile birbirini izleyerek peş peşe yalıya gelmişlerdir. 300 kürekçinin kürek çektiği gemilerin en büyüğünde Osmanlı devletinin önde gelenleri ile sefirleri bulunuyordu. Kıyıya yaklaşırken yalının çevresinde yanıp sönen fenerler, meşaleler gemidekilerle birleşmiş, deniz üzerindeki kayıkların ışıkları da bunlara eklenince çevre bir renk cümbüşüne dönüşmüştü. Bütün bunların yanı sıra gemilerin zincir gürültülerine yalıdan yükselen sazendelerin, hanendelerin şarkıları, ney, tambur, santur, kanun, nefir, musikâr ve keman sesleri karışmıştır. Böylece Boğaziçi o güne kadar yaşamadığı ve bir daha yaşayamayacağı bir geceyi yaşamıştır.

Amcazade Hüseyin Paşa Yalısının deniz üzerine eli böğründelerle, çıkmalarla, direklerle uzanan divanhanesi ondan sonra, 1650–1750 yıllarında Boğaziçi’nde yapılan en az 50 civarındaki yalıya da örnek olmuştur. Yalının bezemeleri barok rokoko üslubundan etkilenmiş ve Osmanlı süsleme sanatı da onları tamamlamıştır.

Cihannüma olarak nitelenen divanhane, ters T plan şeklinde olup, bu şekli ile üç yönden Boğaz’a bakış sağlanmıştır. Kırmızı aşı boyalı yalının üç yanında sıralanmış pencereler, oldukça alçak tutulmuştur. Bunun sonucu olarak da deniz üzerindeki gölge ışık oyunları tavanlara, duvarlara yansıtılmıştır. Alçak pencereler ile saçak çizgisi arasında kalan cephe çıtalarla, üzerleri sivri kemerli düşey panolarla birbirlerinden ayrılmıştır. Divanhanenin üzeri Osmanlı ağaç işçiliğinin, oymacılığının en güzel örneklerinden olan ahşap bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe dışında kalan bölümler tekne tavanlarla örtülmüş, bunları geometrik şekilde ağaç işleri, mukarnaslar ve sarkma topuzlar tamamlamıştır. Ahşap kubbenin altına da son derece sanatkârane, yekpare mermerden oyulmuş bir havuz yerleştirilmiştir. Divanhanenin duvarları altın yaldızlı pano ve nakışlarla bir çiçek bahçesi gibi bezenmiştir. Stalaktitli kornişler, çeşitli çiçek ve yaprak motifleri yalı duvarlarını boş yer bırakmamacasına kaplamıştır. Burada kırmızı, kurşuni, beyaz renkli yapraklar arasındaki vazolardan çıkan güller veya yalın güller, laleler, karanfillerden oluşmuş buketler olup, mavi desenli beyaz çinili vazolar da onları tamamlamıştır. Ayrıca pencere pervazları, kapı ve dolap kapakları fildişi bağ kakmalardan yapılmıştır.

XIX. yüzyıl sonu, XX. yüzyıl başlarında kendi haline terk edilen yalı, ilk kez Türkiye Anıtlarının Korunmasına Yardım Derneği tarafından 1947 yılında kısmen onarılmıştır. Ardından Milli Eğitim Bakanlığı yönetimindeki Topkapı Sarayı Müzesi’nce onarılmıştır. Bu onarımı Y.Mimar Cahide Tamer tarafından yapılmıştır. Bu arada yalının temelleri sağlamlaştırılmışsa da içeriye akan yağmurlar rutubete bezemelerde yer yer dökülmelere, ağaç işlerinde de bozulmalara neden olmuştur. Son olarak yalı TAÇ Vakfı tarafından 1956 yılında yıkılmasını önlemek amacıyla kısmen onarılmıştır.

Yalının eski selamlık dairesinin hamam, mutfak ve hizmetkârlar dairesinin bahçedeki, bugünkü sokak seviyesine kadar uzanan alanda olduğu sanılmaktadır.


Göksu Yalıları (Beykoz)

XVIII.-XIX. yüzyıllarda Göksu kıyılarında sıralanmış bazı yalılar olduğu Bostancıbaşı Defterlerinden öğrenilmektedir. Bu yalılardan hiçbir iz günümüze gelememiştir. Bostancıbaşı Defterlerinde ismi geçen yalılar arasında İzzet Paşazade Sait Bey Yalısı, Sabık Şam Kapı Kethüdası İbrahim Bey veresesinin Yalısı, Hazine Kesedarı Efendi’nin yalısı, Mustafa Ağa’nın oğlunun yalısı, Tahir Ağazade Şakir Ağa’nın yalısı, Anadolu Kalemi Kâtibi Emin Efendi’nin yalısı, Gülsüm Hanım’ın yalısı, Yemişçizade Ahmet Bey’in yalısı, Salih Ağa’nın yalısı, Osman Ağa’nın yalısı, Hacegândan Mehmet Bey ile hemşiresinin yalısı, Şam Valisi Silahtar Süleyman Kulları’nın yalısı, Sabık Kethüda Katibi Tayfur Ağa’nın yalıları bulunuyordu. Bu yalılar sonradan el değiştirmiş, yerlerine yenileri yapılmış ve onlarla ilgili hiçbir iz günümüze gelememiştir.


Vecihi Paşa (Prenses Rukiye Sultan) Yalısı (Beykoz)


İstanbul, Beykoz ilçesinde, Kanlıca Koyu, Körfez Caddesi’nde bulunan bu yalı Osmanlı döneminde çeşitli valiliklerde bulunan Vecihi Paşa tarafından yaptırılmıştır. Vecihi Paşa’nın ölümünden sonra yalının selamlık kısmı kızı Necibe Hanım’a, harem ve orta kısmı da oğulları Devlet Şurası Azası Aziz Bey ile İstinaf Mahkemesi Azası Muhlis Bey’e ve kızı Berlin Viyana Sefirliği yapan Sadullah Paşa’nın eşi Necibe Hanım’a kalmıştır. Bundan sonra Aziz Bey yalının orta bölümünü, Muhlis Bey haremi, Necibe Hanım da hissesine düşen selamlığı oğlu Nusret Bey’in eşi Mısırlı Abdülhalim Paşa’nın kızı Rukiye Hanım’a yüzgörümlüğü olarak vermiştir. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunu Prenses Rukiye tarafından da1895 yılında yalının selamlığını yıktırarak yeniden yaptırılmıştır. Bu nedenle de yalı, Rukiye Sultan Yalısı olarak da tanınmıştır.

Aziz Bey’in hissesine düşen kısım ölümünden sonra yıktırılmış ve arsası bir Ermeni’ye rehin edilmiştir. I. Dünya Savaşı yıllarında Boğaziçi’nin Kanlıca yöresinde türeyen eşkıyalardan ve onların gönderdikleri tehdit mektuplarından ürken prenses yalıyı terk etmiştir. Terk edilen yalı günden güne harap olmuş ve oturulamayacak duruma gelmiştir. Bu yıllarda yalıyı satın almak isteyenler çıkmışsa da prenses yalıyı satmamış, sonunda yakınlarının teşviki ile Hıdiv İsmail Paşa’nın kardeş çocuğu Prenses İffet Hanım’a satmıştır. Prenses İffet Hanım yalının orijinal şeklini bozmadan onartmış, tavanlarındaki süslemelerin eksiklerini de tamamlamıştır. Prenses İffet’in ülkeden kaçmasının ardından 1957 yılında Özdemir Atman tarafından satın alınmıştır. Yalı günümüzde Atman ailesinin konutu olarak kullanılmaktadır.

XIX. yüzyıla tarihlendirilen bu yalı Neo-Klasik üslupta, harem ve selamlık bölümü olarak yapılmıştır. Yalının selamlık kısmı Prenses Rukiye Sultan tarafından yenilenmiştir.

Yalı üç katlı, orta sofalı plan tipindedir. Oval biçimdeki orta sofanın çevresine deniz ve bahçe yönlerini görecek biçimde birer eyvan ve sofaya açılan odalar yerleştirilmiştir. Yalının son zamanlarda yapılan restorasyonu sırasında bu odalar kaldırılmış, yerlerine iki mutfak ve bir banyo yerleştirilmiştir.

Bahçe içerisindeki yalının önünde denize yönelik bir rıhtım bulunmaktadır. Yalının üçüncü katına bir balkon yerleştirilmiştir. Ayrıca deniz cephesinde yalı boyunca yükselen çıkmada bulunan bu merdivenle ikinci kata çıkılmaktadır. Yalının diğer yanında da ayrı bir girişi olup, zemin kattadır. Yalının katları birbirlerinden kornişlerle ayrılmıştır. Alt kat pencereleri sade ve demir parmaklıklıdır. Orta kat pencereleri panjurlu olup, üzerlerine üçgen alınlıklar yerleştirilmiştir. Oldukça geniş olan çatı saçağını ise zarif konsollar taşımaktadır. Tavanlarında yer yer orijinal ahşap kabartma izleri bulunmaktadır.


Zarif Mustafa Paşa Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Anadoluhisarı Körfez Caddesi’nde bulunan bu yalının XVII. yüzyılın sonu veya XVIII. yüzyılın başında yapıldığı sanılmaktadır. Yalıya ismini veren Zarif Mustafa Paşa yalıyı, Paşa’nın el yazısı ile yazdığı ve torunlarından birinin elinde bulunan anılarından 1848’de satın aldığı öğrenilmektedir. Ancak kimden aldığı belirtilmemiştir. Kaynaklarda paşanın bu yalıyı üçüncü sahibi olan, Sultan II. Mahmut’un (1784–1839) Kahvecibaşılığını yapan, Enderun’dan yetişmiş Kani Bey’den satın aldığı belirtilmektedir. Kani Bey Sarıkçıbaşılık, Defter Eminliği yapmış ve 1849 yılında da ölmüştür.

Sicil-i Osmanî’den öğrenildiğine göre Zarif Mustafa Paşa Hassa Süvari Alay Kâtiplerinden olup, Mirliva ve Ferik olmuştur. 1845 yılında Dar-i Şüra Reisi olmuş, 1846’da bu görevden ayrılarak Mirmirani rütbesi ile Kudüs Mutasarrıfı olmuştur. Bundan sonra 1847’de Ferik rütbesine yükseltilmiş, 1849 yılında Konya ve Halep Valisi olmuştur. Bu görevden kısa bir süre sonra azledilmiş, ardından Vidin ve Erzurum Valisi, Anadolu Ordusu Müşiri olmuştur. 1859 yılında Meclis-i Vâlâ Azası olmuş 1863 yılında da ölmüştür. Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülüdür.

Mustafa Zarif Paşa Yalısı harem, selamlık ve mehtabiye köşkü olmak üzere üç ayrı bölümden meydana gelmiştir. Mehtabiye köşkünün bir bölümü günümüze gelebilmiş ve bu bölüm çeşitli onarımlar nedeni ile özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Haremin bir kısmı 1918–1919 yıllarında yıkılmış, kalan bölümüne de 1971 yılında bir gemi çarpmış ve böylece harem bölümü günümüze gelememiştir. Günümüze yalnızca selamlık kısmı gelmiştir. Restore edilen bu bölüm iyi bir durumdadır. Zarif Mustafa Paşa Yalısı yıkılmadan önce kayıkhanesi, bahçeleri, limonluğu ve ahırları ile birlikte Boğaziçi’nin en büyük yalılarından birisi idi.

Zarif Mustafa Paşa Yalısının aşı boyalı iki katlı olan harem bölümünün ikinci kattaki yaldızlı odasının barok bezemeleri, ahşap kaplamaları, stalaktitli tavan bordürlerinin olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Amcazade Hüseyin Paşa yalısı ile bu bakımdan benzerlikleri bulunmaktadır.

Yalının iyi bir durumda günümüze gelen selamlık kısmı bazı kaynaklara Zarif Mustafa Paşa’nın torunu olan ve Devlet Şurası Azalarından Esat Bey’in ismi ile geçmiştir. Neo-Klasik devir özelliklerini taşıyan bu yapı iki katlı olup, sarı boyalıdır. Orta sofalı plan tipinde olup, deniz cephesindeki üçgen alınlıklı konsolların taşıdığı bir bölümle dışarıya taşırılmıştır. Orta sofa etrafında sıralanmış salon ve odalardan meydana gelen yalının katları silmelerle birbirlerinden ayrılmıştır. Aydınlığı sağlayan pencereler dikdörtgen sıra halinde dizilmiş olmasına rağmen, denize çıkmalı bölümde yuvarlak kemerli pencerelere de yer verilmiştir. Yalının hamamı sıcaklık ve soğukluktan meydana gelen klasik Osmanlı hamam planı şeklindedir.

Rasim Paşa Yalısı (Beykoz)



İstanbul ili Beykoz ilçesi, Çubuklu’da bulunan Rasim Paşa Yalısının XIX. yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır. Yalı 1897 yılında yanmış ve ertesi yıl yeniden yapılmıştır. Ancak bu kez eskisinden biraz daha küçük ölçüde yapılmıştır. Yalıya ismini veren Trablusgarp Valisi Rasim Paşa öldükten sonra varisleri tarafından İstanbul Belediyesi’ne satılmıştır. Belediye yalıya herhangi bir fonksiyon verememiş, Belediye Meclisi’nin aldığı bir kararla İstiklal Savaşı komutanlarından Şükrü Naili Paşa’ya hediye edilmek istenmiştir. Ancak paşa İstanbul Belediyesi’nin bu hediyesini kabul etmemiştir. Bunun üzerine yalı özel idareye devredilmiş, ardından 36. İlkokul olmuştur. Onarılmayan yalı okul olduktan sonra daha da harap olmuş, çöküntüler başlamış böyle olunca da okul başka bir yere nakledilmiştir. Yalı da kendi haline bırakılmıştır. Yalının restorasyonu 1988 yılında başlamıştır.



Yalının mimarının kim olduğu bilinmemektedir. Yapıldığı dönem ve ampir üslubu dikkate alınarak Balyan ailesinden biri tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Yalı zemin kat üzerine iki katlıdır. Boğaziçi’ndeki diğer yalılardan ayrı olarak simetrik bir plan burada uygulanmamıştır. Harem ve selamlık olarak yapılan yalıda orta sofaların etrafına odalar sıralanmıştır. Katlar arasında tek yönlü ve çift yönlü merdivenler bağlantıyı sağlamıştır.

Yalı denizden üç, karadan da iki katlı idi. Kuzey ve deniz cephesinde alınlıklı yapı boyunca yükselen çıkmaları bulunuyordu. Yalının kara yönündeki cephesi diğerlerine göre daha sadedir. Bu cephede silmeli, dikdörtgen pencerelere yer verilmiştir. Diğer cephelerde ise dikdörtgen pencerelerin yanı sıra yuvarlak kemerli pencereler de onların yanına yerleştirilmiştir. Denize bakan cephesinde iki uca birer tane, üzerleri üçgen alınlıklı ikili pencere yerleştirilmiştir. Yalının girişi kuzey cephesinden üçgen alınlıklı merdivenli, dört sütunlu bir açıklıktadır. Yalıda katlar birbirlerinden kornişlerle ayrılmıştır. İç bezemesinde tavanlara önem verilmiş, geometrik çıtalı bezemelerin yanı sıra resimler de burada kullanılmıştır.


Keçecizade Fuat Paşa Yalısı (Beykoz)



İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan Keçeci Fuat Paşa Yalısı XIX. yüzyılda yapılmıştır. Yalıyı Keçecizade Mehmet İzzet Efendi’nin oğlu Doktor Mehmet Fuat Paşa harem ve selamlık olarak büyük bir bahçe içerisinde yaptırmıştır.

Keçecizade Mehmet Fuat Paşa (1815–1868) Sultan Abdülaziz zamanında iki defa sadrazamlık, seraskerlik, hariciye nazırlığı ve büyükelçiliklerde bulunmuştur. Şair Keçecizade İzzet Molla’nın oğlu olup, İstanbul’da doğmuş, Tıphane ismi ile ilk defa açılan Tıp Fakültesinde eğitim görmüş ve hekim olmuştur. Tophane Hekimi olarak Çengeloğlu Tahir Paşa’nın maiyetinde Trablus Seferine katılmıştır. Bundan sonra hekimliği bırakarak diplomat olmak için 1837’de Babıâli tercüme odasına girmiştir. Çok iyi Fransızca bilen Fuat Paşa’yı o zamanın Hariciye Nazırı Büyük Reşit Paşa tarafından himaye görmüştür. Mütercim-i Evvel ve Londra elçiliği başkâtibi (1838), Madrid elçisi (1844) ve Divanı Hümayun (1844) tercümanı olmuştur. Ardından Bükreş ve Petersburg elçiliklerinde bulunmuş ve Sadaret Müsteşarlığına getirilmiştir. Fuat Paşa Hariciye Nazırı iken Sultan Abdülaziz ile birlikte Avrupa seyahatine katılmış, aynı zamanda edebiyatla da ilgilenmiş Ahmet Cevdet Paşa ile birlikte ilk Osmanlı gramerini yazmıştır. Bu eser sonradan Cevdet Paşa tarafından kendisine mal edilmiştir. Nesir ve Divan tarzında şiirleri de bulunmaktadır.

Keçeci Mehmet Fuat Paşa Molla, hekim ve devlet adamlığı yanında, güzel konuşması ve nüktedanlığıyla tanınmış, 1869 yılında Fransa’nın Nice kentinde vefat etmiştir, cenazesi bir Fransız gemisi tarafından getirilmiş İstanbul’da Peykhane Sokağı’nda kendi yaptırdığı caminin yanına gömülmüştür.

Keçecizade Fuat Paşa bu yalıda Osmanlı İmparatorluğu’na yön veren kararlar almış ve siyasi görüşmeler yapmıştır. Burada düzenlenen toplantılara başta Sultan Abdülaziz olmak üzere yerli ve yabancı devlet adamları gelmiştir. Kanlıca Muayidesi ismi ile tanınan bir antlaşma da yine bu yalıda imzalanmıştır. O günlerde yalıyı sık sık ziyaret eden yabancı bir devlet adamı da Yalıyı şöyle tanımlamaktadır:

“Fuat Paşa’nın Kanlıcadaki yalısına ayak basan, kimin karşısına çıkacağını derhal anlar. Zira yalının görünüşü bile büyüklük ishar eder. Ali Paşa’nın konağı büyük bir konaktır, fakat Fuat Paşa’nın yalısına muhteşem tabirinden başka bir şey bulunamaz. Boğziçi’nin dağları üstünde kurulmuş olan bu yalı arkadaki tepelere kadar uzayan büyük koruluklarla çevrilidir. Koruluğun üst tarafına çıkıldığı zaman gözler Rumeli ve Anadolu kıyılarını tamamıyla kavrar. Yalının etrafındaki mükellef bahçeler herkese açıktır. Bildik ve yabancı kim isterse koruluğun altına girerek Boğaz’ın güzelliklerini seyredebilir.

Fransız gezgin yalıya bir sabah saatinde gitmiştir. Kendisini Fuat Paşa’nın dairesi altında bulunan bekleme salonuna aldılar. Salonda paşayı ziyarete gelen birçok Avrupalı iş adamı bulunuyordu. Hepsinin koltukları altında planlar, projeler vardı. Hepsi şimendifer gibi, kanal gibi sağlam banka teklifleri ile paşayı görmeye gelmişlerdi. Hepsi de Onu ikna ederek bir iki milyon alabilme hülyasındaydılar.

Fransız seyyah bu ziyaretçileri tetkik ederken üst kattan gelen bir piyano sesi salonu doldurdu. Beklemekten yorulan ziyaretçi orada rastladığı İzmirli bir Rum dostu ile beraber kayıkla Boğaziçi gezintisine çıktı. Rum dostu ona demişti ki; hele şöyle kayıkla bir gezinti yapalım karlı çıkarız. Emin olunuz İstanbul’da yegâne harika şu Boğaziçi’dir. İnsan Boğaz’ın sularında ne kadar gezerse, o kadar istifade eder. Bir iki saat sonra döneriz. Paşa’nın yalıdan çıkıp gittiğini öğreniriz ve üzüntüden kurtuluruz. İsterseniz yarın gene Kanlıca’ya gelebilirsiniz, bu defa bahçeleri koruları gezersiniz. Fakat paşayı yalıda görmeyi aklınızdan çıkarmalısınız.”

Keçecizade Fuat Paşa oğlu Nazım Bey’in Vükelâ Vapuru’na binerken ölmesi üzerine bir süre için yalıyı terk etmiştir. Fuat Paşa’nın ölümünden sonra da Sait Paşa yalıyı satın almak isterse de Sultan II. Abdülhamit “Denizden Hıdiv İsmail Paşa Yalısına yakındır” diyerek buna izin vermemiştir. Bunun ardından yalı Hıdiv İsmail Paşa’nın oğullarından Hüsnü Paşa’ya ihsan edilmiştir. Onun ölümüyle de Sait Paşa’ya satılmıştır. Meşrutiyet’in ilanından sonra Şehzade Yusuf İzettin Efendi ile Sait Paşa arasında yalının arazisi yanındaki Çavuşpaşa Çiftliği için bir ihtilaf çıkmış ve taraflar mahkemeye düşmüşlerdir. Bu durumdan da Sait Paşa kazançlı çıkmıştır.

Keçecizade Fuat Paşa’nın yalısı çevrede tutuşan otlardan sıçrayan kıvılcımla yanmış, yalının yüksek taş duvarları bir süre ayakta kalmışsa da tehlikeli bir durum gösterdiğinden yıkılmıştır. Yalının yanındaki kâgir kemerli su bendinin duvarları da Sultan Mehmet Reşat’ın emri ile yıkılmıştır. Bunun da nedeni Sultan Reşat Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa ile Söğütlü Vapuru ile boğazı gezdikleri sırada birçok insanın bu kemerli duvarların altında oturduklarını görmüş, bu yüzden de çökme tehlikesi olabileceğinden ötürü bu duvarları yıktırmıştır.

A.Cabir Vada’dan öğrenildiğine göre yalının bahçesi büyük çam ağaçları başta olmak üzere çeşitli ağaçlarla kaplı idi. Yalının arkasında Süngerli Köşk denilen bir yapı bulunuyordu. Bu köşk ahşaptan olup, üst katında biri büyük diğeri de küçük odalar vardı. Alt katında sünger taklidi merdivenler olmasından ötürü Süngerli Köşk ismi buraya yakıştırılmıştı. Yalı ve arsasının cephesinin 125 m. uzunluğunda olduğu, yanında kayıkhanesinin bulunduğu öğrenilmektedir.


Marki Necip Bey Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Anadoluhisarı Körfez Caddesi üzerinde bulunan bu yalıyı XIX. yüzyıl sonlarında bir Fransız markisi yaptırmıştır. Bu marki İslamiyet’i kabul etmiş ve Ahmet Necip ismini almıştır. Bu nedenle de Marki Necip Bey Yalısı olarak tanınmıştır. Yalının mimarının bir İtalyan olduğu bilinmektedir.

Yalı dört katlı ve bir de çatı katından meydana gelmiştir. Deniz seviyesi ile üzerindeki yol arasında kot farkı olduğundan cadde yönündeki bir kapıdan yalının dördüncü katına girilmektedir. Bu katta önce bir giriş holü, sonra da tonozlu küçük bir mekân vardır. Burada alt katlara inen merdivenler bulunmaktadır. Dördüncü katta denize cephesi olan geniş bir salon vardır. Salonun önüne de oldukça geniş bir teras yerleştirilmiştir. Yalının diğer katlarının planları birbirinin eşidir. Birinci ve ikinci katlarda denize cephesi olan birer büyük salona yer verilmiştir. Yalnız üçüncü kat ile ikinci katın salonuna balkon şeklinde bir bölüm eklenmiştir. İkinci ve üçüncü katlarda bahçeye ve caddeye yönelik odalar sıralanmıştır. Zemin katta ise deniz seviyesi boydan boya balkonludur. Bu balkona kemerli beş pencere açılmaktadır. Ayrıca yapının Anadoluhisarı yönündeki yan cephesine de küçük bir balkon yerleştirilmiştir. İlk yapılışında kayıkhane olan bölüm de bir vitray ile kapatılmış, önü rıhtım olarak düzenlenmiştir.

Zemin kattan bahçeye geçilir. Bu geçişin bulunduğu bölüm yapı boyunca aynı yükseklikte bir çıkma şeklindedir. Yalının bahçeye bakan cephesindeki zemin kat iki tarafı renkli taşlarla süslü, ince sütunlu ve dilimli kemerlidir. Yalının içerisinde tavanlar ve salonlar bitkisel ve geometrik motifli kabartmalarla bezenmiştir.

Erdoğan Demirören ailesi 1977 yılından beri bu yalıda yaşamaktadır. Yalı 1983 yılında yanmış ve yeni baştan restore edilmiştir.


Saffet Paşa Yalısı (Beykoz)




İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca Vapur İskelesi’nin güneyinde bulunuyordu. Bu yalıyı Ethem Efendi isimli bir kişi 1760 yılında yaptırmıştır. Boğaziçi’nin en eski ve en bakımlı yalılarından biri olarak nitelenen bu yapı Sultan II. Abdülhamit döneminde (1876–1909) altı kez Hariciye Nazırlığı, kısa bir süre de Sadrazamlık yapan Saffet Paşa’nın mülkiyetine geçmiştir. Saffet Paşa bu yalıyı harap bir durumda 1865 yılında tamir ettirmiştir. 1876 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda yapılan Ayastefanos Antlaşması’ndan (1878) sonra bu yalıda tarihi bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantılardan birisinde Saffet Paşa Kont Şövalov, İgnatiyef Salisburi’nin de bulunduğu bir heyete burada ziyafet vermiştir. Ardından içlerinde Prusya Prensi Waldemar, Gloucester Düşesi, Bavyera Prensi Konrad, Somersed Maukham ve Agata Christie’nin de bulunduğu birçok ünlü kişi bu yalıda ağırlanmıştır. Saffet Paşa’nın ölümünden sonra ailesine intikal eden yalının son sahiplerinden birisi de Kadri Cenani olmuştur.

Saffet Paşa Yalısı harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Ayrıca hamamı, kayıkhanesi de vardı. Yalının harem bölümü 1920 yılında yıktırılmıştır. Bundan sonra haremin arsası ile selamlık bahçesinin bir kısmı birbirinden ayrılmış, Saffet Paşa’nın ikinci oğlu Faiz Bey’in kızı Aliye Hanım’ın oğlu Sedat Simavi’ye satılmıştır. Sedat Simavi de 1939–1941 yıllarında burada yeni bir yalı yaptırmıştır. Selamlık bölümü ise 1976 yılında yanmış, arta kalan duvar kalıntıları da yıktırılarak yerine bir betonarme yalı yapılmıştır.

Saffet Paşa Yalısı çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla orijinalliğinden kısmen uzaklaşmış olmasına rağmen yine de Türk sivil mimarisinin örneklerinden birisi idi. Harem ve selamlık bölümleri orta sofalı plan tipinin simetrik olarak uygulanmasından meydana gelmişti. İki katlı yalının arka cephesinden ön cephesine kadar uzanan dikdörtgen sofaları bulunuyordu. Katlar arasında bağlantıyı üç kollu merdivenler sağlıyordu. Bu sofalara açılan dikdörtgen planlı farklı boyutlarda odaları vardı. Bu odalardan bazıları ahşap direk ve konsollarla dışarıya doğru genişletilmiştir. Selamlığın güney cephesinde bir eyvan içerisinde girişi vardı. Bu girişin içerisine son derece güzel bir çini pano yerleştirilmiştir. Buradaki zemin yükseltilmiş, mermerle kaplanmış, eyvanın önüne de Rodos işi çakıllarla bir bezeme yapılmıştı. Yalının bütünü barok ve ampir üslubunu yansıtıyordu. Odaların ahşap oymalı tavanlarındaki bezemelerinin Hasköy sandalcıları tarafından yapıldığı yalının son sahibi Kadri Cenani söylemiştir.

Bu yalıdaki bir başka özellik de Batılılaşma dönemi Osmanlı sivil mimarisinin kendine özgü kemerli nişlerinin bulunuşudur. Harem ve selamlık arasındaki avlu XIX. yüzyılın sonlarında yapılan bir onarım sırasında ortadan kaldırılmış ve buraya bölümleri birbirine bağlayan iki koridor eklenmiştir.


Sedat Simavi Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan Saffet Paşa Yalısı’nın yıktırılan haremi ile harem bahçesinin tamamı, eski Yedigün Müessesesinin sahibi, Hürriyet Gazetesinin kurucusu Sedat Simavi tarafından satın alınmıştır. Burada 1938 yılında kâgir bir yalının yapımına başlanmışsa da II. Dünya Savaşı’nın çıkması ile yapı malzemesinin sağlanmasında güçlükler çıkmış ve yalı ancak 1941 yılında tamamlanmıştır.

Eski Boğaziçi yalılarına benzemeyen bir mimari üslupta olan bu yalı Kanlıca’da ilk kaloriferli bina olarak tanınmıştır.


Halil Ethem Eldem (Osman Hamdi Bey) Yalısı (Beykoz)



İstanbul ili Beykoz ilçesi, Çubuklu İskele Caddesi’nde bulunan bu yapı Sultan II. Abdülhamit’in (1876–1909) sadrazamlarından Ethem İbrahim Paşa tarafından XIX. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır.

Neo-Klasik üsluptaki yalı harem ve selamlık olmak üzere iki bölümlü simetrik düzende bir plana sahiptir. Müşterek orta sofalı, iki yan sofalı ve iki bölümlü plan tipindedir. Yalının zemin katı taş, üzerindeki iki katı ahşaptandır. Her katın güney ve kuzey yönlerinde iki merdiven bir orta sofa, iki yan sofa, altı oda ve iki tuvaleti bulunmaktadır. Yalının iki dış yüzü kavisli olup, orta sofanın iki yanındaki harem ve selamlık dairelerinin ikisi deniz yönüne biri de kara tarafına olmak üzere üçer odası bulunmaktadır. Yalıya kuzey ve güney yan cephelerindeki merdivenli kapılardan girilmektedir.

Dış cephe görünümünde birinci katta üçgen alınlıklı, demir şebekeli pencerelere yer verilmiştir. Üst kat pencereleri oldukça sade olup, ahşap kepenklidir. Yalının bahçesinde bulunan selsebil Kanlıca’daki Bahai Yalısı’ndan buraya getirilmiştir. Bunun yanı sıra bahçede kaskatlı bir havuz ile iki küçük mermer çeşmeye de yer verilmiştir. Yalının kayıkhanesi son onarımlar sırasında kapatılmıştır.

Yalı uzun yıllar harap bir halde kalmış, 1988–1990 yıllarında yenilenmiş, betona dönüştürülmüş ve dış cephesi ahşap kaplanmıştır. Plan özellikleri ise bozulmamıştır.


Nuri Paşa Yalısı (Beykoz)



İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı, Sultan II. Abdülhamit döneminde Nuri Paşa tarafından 1895 yılında yaptırılmıştır. Nuri Paşa’nın oğlu Marki Necip Yalısı’nın sahibinin kızı ile evlenmiştir. Sonraki yıllarda yalı eski bakanlardan Muhlis Erkmen’in mülkiyetine geçmiş, daha sonra da Sadıkzadeler tarafından satın alınmış, son olarak da Rahmi Koç’un mülkiyetine geçmiş olup, Rahmi Koç Yalısı olarak da anılmaktadır.

Yalı XIX. yüzyıl ikinci yarısında yapılmış art-nouveau üslubu yapılardan bir örnektir. İki katlı ahşap yalı son onarımlar sırasında beton takviyeli olarak yenilenmiştir. Yalı orta sofa etrafında sıralanmış odaların oluşturduğu plan düzenine göre yapılmıştır. Yalının ortasında denize yönelik altlı üstlü birer balkonu bulunmaktadır. Bunlardan üst balkon ahşap çatının devamı üçgen bir alınlıkla sonuçlanmaktadır.


Mektupçu Ali Bey Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı, XIX. yüzyılda Sadaret Mektupçusu Ali Bey tarafından yaptırılmıştır.

Günümüze gelemeyen bu yalı geniş bir bahçe ve çam ağaçlarının arasında iki katlı bir yapı idi. Harem ve selamlık bölümlerinden meydana gelen yalının Meşrutiyet’in ilanı sırasında yıktırılmıştır. Selamlık tarafında bulunan kayık havuzu ise 1925 yılında yol yapımı nedeni ile üzeri doldurulmuştur.


Kezzubi Hasan Efendi Yalısı (Beykoz)

İstanbul Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı, XVIII. yüzyılın sonu, XIX. yüzyılın başlarında yapılmıştır. Sokak seviyesinin 3 m. altında bulunan bu yalı 1893 yılında yanmıştır. Arkasındaki arazide bulunan köşkü ise zamanla harap olmuş ve 1937 yılında da tamamen yok olmuştur.

A.Cabir Vada’dan öğrenildiğine göre; yalı setler halinde ağaçlıklı bir alanda yapılmıştı. Harem ve selamlıktan meydana gelen yalının mimari yapısı ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır.


Asaf Paşa Yalısı (Beykoz)

İstanbul Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı XIX. yüzyılın başlarında Selami Efendi bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Harem ve selamlıktan meydana gelen yalı iki ayrı bölüm halinde idi. Arkasında da bir köşkü bulunuyordu. Şerif Abdülmuttalip tarafından satın alınan yalı daha sonra Asaf Paşa’ya satılmıştır. Asaf Paşa’nın ölümünden sonra yalı yıktırılmış, arsası Beşiktaş Muhafızı Hasan Paşa’nın torunu Vedia Hanım’a satılmıştır. Arkasındaki köşk de Karaköy Börekçisi Hüseyin Çeyrek tarafından satın alınmıştır.

A.Cabir Vada’dan öğrenildiğine göre; bahçe içerisindeki bu yalının bir de arka ile bağlantısını sağlayan halka açık tünel şeklinde bir yolu vardı. Bu yalının arsasını 1938 yılında Bahriye Vekâleti Sıhhiye Müdürlüğünden emekli Mazhar Tan satın almış ve buraya kâgir bir köşk-yalı yaptırmıştır.


Sahaflar Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı XVIII. yüzyılın sonlarına tarihlendirilmektedir. Yalının sahibi Sahaflar Şeyhi Vakanüvis Esat Efendi olup, ondan ötürü de Sahaflar Yalısı olarak tanınmıştır. Mimari yönden bir özelliği olmayan bu yalı daha sonra Mirliva Şükrü Bey’in mülkiyetine geçmiş 1911 yılında da yanmıştır.


Rıfat Paşa Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da vapur iskelesi ile Sahaflar Yalısı arasında yer alan bu yalı XVIII. yüzyılda Rıfat Paşa’nın babası Hacı Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. Sadık Rıfat Paşa Meclisi Vâlâ, Ahkâmı Adliye ve Tanzimat azalıklarında bulunmuş, dört defa Hariciye, bir defa da Maliye Nazırlığında bulunmuştur. Bu yalıyı daha sonra Sultan II. Abdülhamit’in kız kardeşi Cemile Sultan satın almış, Rıfat Paşa da Çubukluda deniz kenarındaki bir araziyi satın alarak buradaki körfezi doldurmuş, harem ve selamlıktan ibaret büyük bir yalı yaptırmıştır.

Rıfat Paşa Yalısı Cemile Sultan’ın mülkiyetinde iken 1871 yılında yanmış, yangından arta kalan selamlık XIX. yüzyılın başlarına kadar ayakta kalmıştır. Daha sonra bu araziyi Yağcı Haci Şefik Bey ile ortağı satın almışlardır.
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
İstanbul Yalıları
« Yanıtla #2 : 27 Ocak 2009, 16:39:15 »
Yağcı Şefik Bey Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı Rıfat Paşa Yalısının bulunduğu yerde XIX. yüzyılın ortalarında yaptırılmıştır. Daha sonra Donanma Cemiyeti’nin kurucusu Şefik Bey Cemile Sultan’a ait buradaki arazinin yerine 1905 yılında bu yalıyı yaptırmıştır.

Geniş ağaçlıklı bir alanda bulunan yalının iki salhanesi ve arkasında da dükkânları vardı. Salhanelerin biri köyün kasabına, diğer dükkân da vakfa ait iken her ikisi de yıktırılmıştır. Ayrıca yalının yanında sekiz kayığı barındıracak genişlikte bir de havuzu bulunuyordu.

Harem ve selamlıktan meydana gelen yalı, klasik Osmanlı yalı mimarisi tipinde idi. İstanbul Belediyesi tarafından 1934 yılında yanındaki iskele ile birlikte onarılmıştır.


Nevres Paşa Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca’da Sultan II. Mahmut devrinde Baha Molla tarafından XIX. yüzyılın ilk yarısında yaptırılmıştır. Baha Molla bir gece Ermeniler tarafından öldürülmüştür. Yalıda hizmetçilik yapan bir Ermeni’nin anlattığına göre Ermeni fırıncılar sabaha karşı yalı halkı uykuda iken içeri girmiş Baha Molla’yı parası için öldürmüşlerdir. Sultan II. Mahmut Ermeni katilleri yakalamış ve Kanlıca çarşısında onları idam ettirmiştir.

Bu yalı Marrif Nazırlığında bulunan Şair ve musikişinas Nevres Paşa’nın eşi Fatma Zehra Hanım tarafından satın alınmıştır. Nevres Paşa’nın tedavi için gittiği Fransa’da Nice şehrinde 1872 tarihinde ölümünden önce Fatma Zehra Hanım yalıyı kardeşi Nihat Bey’e vermiş ve Emniyet Sandığına ipotek edilmiştir. Paşanın ölümünden sonra Emniyet Sandığı ile Şuray-ı Devlet Azasından Sami Paşazade Sami Bey arasındaki anlaşma sonucunda yalı 1886’da Sami Bey tarafından işgal edilmiştir. Sami Bey yalının ahşap kazıklı rıhtımını yontma taşa çevirmiş, yalıyı tamir etmiş, genişletmiş ve boyatmıştır. Yalının arka bahçesinde iç içe çiçek tarhları yapılmış ve kalorifer tesisatı ile de ısıtmıştır.

Yalının asıl sahibi olan Nihat Bey’in ölümünden sonra varislerinin açtığı dava sonucunda Emniyet Sandığının alacağına karşılık yalı üzerindeki anlaşmazlık sürerken 1906 yılında yanmış, Emniyet Sandığı alacağından vazgeçerek yalıyı sahiplerine bırakmıştır. Bundan sonra yalının arsası ikiye bölünmüş rıhtımlı kısmına Doktor Hakkı Nevin, diğer kısmını da Deniz Albay Muzaffer Bey satın almıştır. Doktor Hakkı Nevin yalıyı kâgir olarak yaptırmış, Albay Muzaffer’in ölümü üzerine de varisleri yalıyı emekli hâkim Sami Temizel’e satmışlardır. Bundan sonra çiçek tarhlarının bulunduğu arka bahçe Tanburi Ahmet Bey tarafından satın alınmış ve orada ahşap bir bina yapılmıştır. Sami Bey’in mülkiyetinde olan kısım da 1908’de Operatör Remzi Bey’e satılmış, burada ahşap bir yalı yapılmış ancak, onun da ölümünden sonra burasını 1931 yılında Sami Temizel satın almıştır.


Mehmet Muhtar Bey Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi Kanlıca’da bulunan bu yalı XIX. yüzyılda Mısır Kethüdası Kaptan-ı Derya Mehmet Ali Paşa’nın eşi Adile Sultan’ın Kethüdası Mehmet Muhtar Bey tarafından yaptırılmıştır. Deniz kıyısında 120 m. uzunluğunda olan bu yalının hamamı, kayıkhanesi, harem ve selamlık daireleri bulunuyordu.

Mehmet Muhtar Bey’in ölümünden sonra yalı oğulları Mısır Kethüdası Mahmut Aziz Bey ile Burdur Mutasarrıfı Mustafa Nuri Paşa’ya geçmiştir. Yalının selamlık, arka bahçesi ve haremi Mahmut Aziz Bey’in, diğer tarafı da haremin bir bölümü ile birlikte kayıkhanesi Mustafa Nuri Paşa’nın mülkiyetine geçmiştir. Mahmut Aziz Bey’in ölümünden sonra varisleri tarafından Van Valisi Nazım Paşa’ya satılmış ve yalı 1911 yılında yıkılmıştır. Bundan sonra yalının arsası üzerine Hacı Ahmet Hayri Bey büyük bir yalı yaptırmıştır. Bu yalı da harem ve selamlıktan meydana gelmiştir. Daha sonra Mehmet Muhtar Bey’in yaptırdığı selamlık Gülhane Hastanesi’nden Prof.Dr. Emekli Albay Şükrü Cangör tarafından satın alınmış ve yalı 1937 yılında görünümünü tamamen değiştirecek biçimde onarılmıştır.

Hacı Ahmet Bey’in payına düşen bölüm ise 1941 yılında ölümünden sonra oğlu Fuat Ramazanoğlu’nun mülkiyetine geçmiş, 1942 yılında bahçesinin üst tarafı Doktor Hüseyin Bey’e satılmıştır. Bu bölüm Emniyet Sandığından ipotek edilmiş, borç ödenemeyince de 1984 yılında Avukat Mazhar Seyhun tarafından satın alınmıştır.


Miskyağcı Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca Körfezi’nin girişinde bulunan bu yalının ne zaman yapıldığı ve ne zaman yıkıldığı kesinlik kazanamamıştır. Kalıntıları üzerine 1939 ve 1941 yıllarında tuğladan yeni bir yalı yaptırılmıştır. Bu yalının Sultan Abdülaziz zamanında 1863 yılında Sultanahmet Meydanı’nda kurulan hirfet, sanat ve ticaret sergisinin kalıntılarından yapıldığı sanılmaktadır. Sonraki yıllarda Uzunçarşı’da miskyağcılık ticareti ile meşgul olan Hacı Tevfik Bey ve kardeşleri Hasip ve Haşim Beyler tarafından satın alınmıştır. Günümüzde bu yalıdan herhangi bir iz gelememiştir. Son kalıntısı olan hamamı da 1943 yılında yıktırılmıştır.


Yağlıkçı Hacı Reşit Bey Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca Bahayi Körfezi’nin kuzey ucunda bulunan bu yalıyı Yağlıkçı Hacı Reşit Bey yaptırmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen yalı döneminin en iyi malzemesi ve temiz işçiliği ile ahşap ve üç katlı olarak yapılmıştır.

Yalının önünde rıhtımı, yanında ayrı bir hamamı ile önü havuzlu geniş bir kayıkhanesi vardır. Hamamın arkasında çamaşır yıkama-kurutma binaları, geniş bahçesinde çeşitli meyve ağaçları ve iki de küçük havuzu vardır. Yağlıkçı Hacı Reşit Bey’in ölümünden sonra eşi, oğlu ve kızının mülkiyetine geçen yalı satılmıştır. Yalı 1980’li yıllarda Barlas Turan tarafından restore edilmiştir.


Ethem Pertev Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesinde bulunan Ethem Pertev Yalısı 1860 yılında Art Nouveau üslubunda yaptırılmıştır. Bu yalının kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanmamakla beraber saraylı bir kadın tarafından yaptırıldığı ileri sürülmektedir. Saraydan yaşlılığından ötürü ödüllendirilmiş bir hanım olup, bundan dolayı yalıya Saraylı Hanım Yalısı ismi de verilmiştir. A.Cabir Vada’dan öğrenildiğine göre; bu hanım uzun yıllar kimse ile görüşüp konuşmamıştır. Eczacı Ethem Pertev Bey bu yalıya kiracı olarak girmiş sonra da yalıyı satın almıştır.

Eczacı Ethem Pertev Bey, Türkiye eczacılık tarihinin önemli kişilerinden olup, ailesi Bulgaristan'daki Tırnova kentinden İstanbul'a gelmişti. Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye'nin yeni açılan eczacılık bölümünün ilk mezunlarındandır. Ethem Bey İstanbul Aksaray'da kendi adını taşıyan eczaneyi açmış, aynı yıl Türkiye'nin ilk hazır ilâcı olarak bilinen "Sirop Pertev"i (Pertev kuvvet şurubu) üretmeye başlamıştır. Cumhuriyet'in ilânından sonra Çemberlitaş’ta Matbaa-i Osmaniye binasının bir kısmını laboratuar haline getirmiş, üretiminin çeşitlerini arttırmıştır.

Cephe görünümündeki arabesk ve art nouveau üslubundan ötürü de Süslü Yalı ismi ile de tanınmıştır. Yalı kazıklar üzerinde iki katlı ahşap olup, önündeki arabesk balkonu ile dikkat çeken bir mimariye sahiptir. Yalı harem ve selamlık olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Haremi kayıkhane üzerinde olan yalının alt kattaki balkon ve buradaki bezemelerin yalıya sonradan eklendiği sanılmaktadır. Haremin ortasındaki sofadan üst kata çıkılan bir merdiveni bulunmaktadır. Bu bölümün ön cephesinde altlı üstlü ikişer odası bulunmaktadır. İkinci kattan küçük bir merdivenle de çatı katına çıkılmaktadır. Yalının selamlık kısmı ise bahçenin diğer ucundadır. Tek katlı olan bu bölüm harem ile aynı mimari üsluba sahiptir.

Ethem Bey’in ölümünden sonra yalı 1932 yılında satılmıştır. Bazı kaynaklara göre yalıyı Şirketi Hayriye kaptanı Hari Bey, bir başka kaynağa göre de Mürşide Hanım isimli biri tarafından satın alınmıştır.

Hadi Bey (Manford) Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Kanlıca’da bulunan bu yalı XIX. yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır. İlk sahibinin ve mimarının kim olduğu bilinmemektedir. I. Dünya Savaşı sonrasında İstanbul’un işgali sırasında Licardopulos isimli bir Yunanlı armatörün mülkiyetinde görülmektedir. İstiklal Savaşı sonrasında yapılan mübadele hükümlerine göre Avukat Hadi Bey’in Selanik’teki mülküne karşılık bu yalı ile takas edilmiştir. Bundan sonra yalı Hadi Bey Yalısı ismi ile tanınmıştır.

Yalı harem ve selamlık olarak iki bölüm halinde ve iki katlı yapılmıştır. Boğaza özgü bir renk olan bordo renkli yalı birbirine simetrik orta salonlu ve onun çevresinde sıralanmış odalardan oluşan bir plan düzenine sahiptir. Yalının cephesinde dikdörtgen söveli altlı üstlü pencereler sıralanmıştır. Ahşap yalının giriş taşlığından sonra merdivenle ikinci kata çıkılmaktadır. Alt katta mutfak, yemek odası ve kiler gibi bölümlere yer verilmiştir. Yalının arkasındaki korulukta bir de küçük seyir köşkü bulunmaktadır.


Komodor Remzi Bey Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Anadoluhisarı’nda, Anadoluhisarı’nın önünde bulunan bu yalı 1917 yılında Komodor Remzi Bey tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra General Mümtaz Aktay’a satılan yalı 1970 yılında Armatör Ali Sohtorik’in kızı Prof. Dr. Erdal İnönü’nün eşi Sevinç İnönü’nün mülkiyetine geçmiştir.

Yalı zemin üstü üç katlıdır. Ayrıca yan kısmına eklenmiş olan bölüm bodrum üstü iki katlıdır. Ahşap olan yalının cephe görünümünde mimari bir süsleme elemanına rastlanmamaktadır. Yalnızca cephe dikdörtgen söveli, her katta dörder pencere bulunmaktadır. Birinci kattaki ortadaki iki pencere kapı şekline sokulmuş ve önüne bir balkon ilave edilmiştir.

Yalı ahşap çatılı olup, ön kısmında çatı üçgen bir alınlık şeklindedir. Yakın tarihlerde restore edilmiş ve iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir.


Bahriyeli Sedat Bey Yalısı (Beykoz)


İstanbul ili Beykoz ilçesi, Anadoluhisarı’nda bulunan bu yalı, Bahriyeli Sedat Bey’in dedesi Mustafa Reşit Paşa tarafından XX. yüzyılın başında yapılmıştır. Bahçesindeki manolyalardan ötürü Manolya Yalısı olarak da isimlendirilmektedir.

Yalı barok üslupta, iki katlı harem ve selamlık olmak üzere iki bölüm halinde yapılmıştır. Yalı karnıyarık planı şeklinde, orta sofanın etrafında sıralanmış odalardan meydana gelmiştir. Her iki bölüm de birbirinin eşidir. Yalının cephesinde altlı üstlü iki sıra halinde pencere dizisi bulunmaktadır. Bu pencerelerden köşedekiler dikdörtgen söveli, onun yanındakiler ikiz pencere şeklindedir. Orta bölümdeki pencereler yuvarlak kemerli olup, ikinci katın ortasına balkon yerleştirilmiştir. Bu balkonun üzerine rastlayan çatı katının uzantısına küçük bir balkona yer verilmiştir.

Yalının tümü geniş saçaklı ahşap çatılıdır. Günümüzde yalı Işıkoğlu ailesinin mülkiyetinde olup, yakın tarihlerde restore edilmiş, bu nedenle de bugün iyi durumdadır.


Ahmet Mithat Efendi Yalısı (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Yalıköy’de bulunan bu yalı XIX. yüzyılın başlarında yapılmıştır. Yalının kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. 1894 yılında satın alan ve burada yaşayan Ahmet Mithat Efendi’den ötürü de Onun ismi ile tanınmıştır.

Yalı ampir üslubunda bodrum, zemin, iki normal ve bir de çatı katı olmak üzere beş katlıdır. Simetrik bir düzene göre harem ve selamlıktan meydana gelmiştir. Her iki bölüm dış cephesinde kendisini belli etmektedir. Geometrik tavan bezemeleri ile dikkati çekmektedir. Harap bir durumda olan yalı 1980’li yıllarda yeniden restore edilmiştir.

Naime Sultan (Gazi Osman Paşa) Yalısı (Beşiktaş)

İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Ortaköy Muallim Naci Caddesi üzerinde bulunan bu yalı aynı zamanda Gazi Osman Paşa Yalısı olarak da tanınmıştır. Yalı Sultan II. Abdülhamit tarafından Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’ya hediye edilmişti. Yalı 1899’da onarılmış, yenilenmiş ve yalıya Naime Sultan ile Gazi Osman Paşa’nın oğlu Kemalettin Paşa yerleşmiştir. Bu nedenle de yalı Naime Sultan Yalısı ismi ile anılmaya başlamıştır.

Yalının bulunduğu alanda daha önceki dönemlerde deniz hamamlarının bulunduğu kaynaklardan öğrenilmiştir. Ayrıca dar bir yolla da buradan arkadaki bir köşke ulaşılıyordu. Yalı kâgir bir zemin kat üzerine ahşaptan iki katlı olarak yapılmıştır. Bunun üzerine bir de çatı katı eklenmiştir. XIX. yüzyılın sonunda İstanbul’da yaygın olarak yapılan simetrik planlı yalı tiplerinin bir örneğidir. Harem ve selamlık bölümleri çift koridorlu olarak aynı yapı içerisinde bütünleşmiştir. Bu yapıda merkezi sofanın yerini simetrik holler ve bu hollere açılan merdivenler almıştır. Salon ve odalar ise yapının cephelerinde yer alır. Bunlar farklı büyüklüklerde olup, çıkmalarla bir takım balkonları meydana getirmişlerdir. Böylece yapının cephesine hareketli bir görünüm kazandırılmıştır. Cephe üçerli pencerelerden oluşan bir aks sistemine sahiptir. Zemin katta oldukça basık olan kemerli pencereler üst katlarda daha büyük ve daha yüksek olarak düzenlenmiştir. Çıkmalardaki pencereler ise daha büyük dikdörtgen çerçevelerin içerisinde yarım daire kemerlidir. Bu kemerlerin üst kısımları ile alt kesimleri ahşap oymalarla bezenmiştir. Cephelerdeki verandalar İon başlıklı, ince, yüksek ikişer kolonla hareketlendirilmiştir. Ayrıca kat çıkmalarının köşelerindeki plasterler de yine İon şeklindedir.

Yalının deniz cephesinde bulunan ekseni üzerindeki çıkma akroterli üçgen bir alınlıkla sonuçlanır. Yakın tarihlere kadar bu yalı Gazi Osman Paşa Ortaokulu olarak kullanılmış, 2002 yılında da yanmıştır. Günümüzde kendi haline terk edilmiştir.


Enver Paşa (Naciye Sultan Yalısı) (Şah Sultan Yalısı) Yalısı (Beşiktaş)

İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Kuruçeşme’de bulunan bu yalı günümüze gelememiştir. Şah Sultan’a ait olup, daha sonra Enver Paşa’nın mülkiyetine geçmiştir. Bu yalının ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamakla beraber XVIII. yüzyılın sonunda veya XIX. yüzyılın başlarında yapılmıştır. Hazine-i Hassa’nın mülkiyetinde olan buradaki yalılar dizisi ile Enver Paşa Yalısı da mülk sahiplerinden geri alınarak Osmanlı sultanlarına verilmiştir.

Bu yalıda uzun süre Hamdi Paşa oturmuş, ölümünden sonra Sultan II. Abdülhamit (1876–1909) tarafından Sadrazam Edhem Paşa’ya ihsan edilmiştir. Edhem Paşa Dâhiliye Nazırı olduğu sırada yabancı devlet misafirlerini burada ağırlamıştır. Nitekim Avusturya-Macaristan Veliahtı Arşidük Rudolf 1884 yılında Edhem Paşa’yı burada ziyaret etmiştir. Edhem Paşa’nın ölümünden sonra yalı Şüray-ı Devlet Reisi Sait Paşa’nın oğlu Şerif Paşa’nın mülkiyetine geçmiştir. Şerif Paşa yalıyı tamir ettirirken yapı üslubunu bozmuş, denize yönelik bazı balkonlar eklemiştir. Şerif Paşa bu yalıya yerleşmeye hazırlanırken Sultan II. Abdülhamit yalıyı kız kardeşlerinden Mediha Sultan’a vermiştir. Fatma Sultan’ın ölümü üzerine Mediha Sultan da bu yalıda fazla oturamamış Baltalimanı’ndaki onun yalısına yerleşmiştir. Bundan sonra yalı bir süre boş kalmış, Meşrutiyetin ilanı sırasında Meclisi Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey’e kiralanmış, ardından Enver Paşa ile evlenen Naciye Sultan’a düğün hediyesi olarak verilmiştir. Bu nedenle de yalı Enver Paşa Yalısı ismi ile tanınmıştır.

Enver Paşa yalının bahçelerini, arkasındaki sırtlarda bulunan korusunu yeniden düzenlettirmiş, korunun içerisine de Boğaziçi’ne hâkim bir köşk yaptırmıştır. Enver Paşa Yalısı iki katlı, kareye yakın dikdörtgen planlı, iki orta sofalı olup, ortadaki salonların çevresine odalar sıralanmıştır. Büyük merdivenlerin bulunduğu sofa ovale yakın plandadır. Buradaki sofalar birbirlerine koridor ve geçitlerle bağlanmıştır. Sofalar arasındaki mekânlara servis odaları yerleştirilmiştir. Bezeme yönünden oldukça sade bir yapıdır.

Enver Paşa burada yerli ve yabancı devlet adamlarını kabul etmiştir. I. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte Enver Paşa başta olmak üzere İttihat ve Terakki’nin önde gelenleri İstanbul’u terk etmişler ve yalı da kendi haline bırakılmıştır. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Enver Paşa Yalısı, Kuruçeşme’deki kömür depoları yaptırılırken yıktırılmıştır.


Arnavutköy Yalıları (Beşiktaş)

İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Arnavutköy Kıyılarında XVIII. yüzyıldan itibaren daha çok İstanbul’da yaşayan Rum zenginlerinin yalıları bulunuyordu. Bunların arasında Hekim Mikeloğlu Nikola’nın yalısı, yanında kardeşi Yelyan’ın yalısı, Mavridioğlu’nun yalısı, Delibeyzade Oğulları’nın yalısı bulunuyordu. Günümüze bu yalılardan hiçbir iz gelememiştir. Ayrıca Arnavutköy iskelesinden sonra Hekim Küçük Toma Dimetraki’nin, Andonaki’nin, Konstantaki Reisoğlu Kabakulak’ın, Çuhacı Konstantin’in, Buğdan Voyvodasının, Cevahirci Kasapbaşı’nın yalıları da yine Arnavutköy ile Bebek arasına sıralanmıştı.

Arnavutköy’de Akıntıburnu’ndan sonra ise Türklerin yaşadığı yalılar vardı. Bunlar arasında Sahilhane Kaftan Ağası Hacı Mehmet Ağa’nın, Tershane Emini Hamdi Efendi’nin iki yalısı ile sabık Hazine-i Hümayun Kethüdası Ali Efendi’nin, Hasan Halife’nin, Kasapbaşızadelerin yaptırmış olduğu yalılar bulunuyordu.

XVIII. yüzyılda Sultan I. Abdülhamit devrinin sadrazamı Halit Hamit Paşa’nın Arnavutköyü’nde yalısı vardı. Halil Hamid Paşa sadrazamlığı sırasında Paşakapısı’ndaki konağında oturmasına rağmen çoğu kez de buradaki yalısına gelirdi. Halil Hamid Paşa’nın idamından sonra Arnavutköy’deki yalısının eşyaları saraya götürülmüştür.

Sultan III. Selim döneminin ünlü sadrazamı ve aynı zamanda Nizamı Cedid Ordusu’nun kurulmasında büyük hizmetleri olan İzzet Mehmet Paşa’nın da Arnavutköyü’nde yalısı vardı. Paşa 1797 yılında yalının arkasındaki sırtlara padişah için bir de biniş köşkü yaptırmıştı. Kaynaklardan öğrenildiğine göre bu köşkün iki yanında havuzlar, küçük bir koruluk ve çiçek bahçeleri vardı. İzzet Mehmet Paşa’nın yalısına Sultan III. Selim gelmiş ve kendisi için yaptırılan Biniş Kasrına çıkmıştır. Padişah buraya gelince de İzzet Paşa kendisine bir at sunmuş, maiyetindekilere ise ayrı ayrı hediyeler vermişti. Padişah burada, kasrın önündeki meydanda musiki dinlemiş ve akşam yemeğini yine burada yedikten sonra Beşiktaş Sarayı’na dönmüştür. Ziyaretinin ertesi günü sadrazamına bir Hatt-ı Hümayun göndermiştir. Cevdet Paşa tarihinden öğrendiğimize göre bu Hatt-ı Hümayun şöyledir:

“Müceddeden bina ve ihya eylediğin nüsretgâh gayet müferrih ve mahallinde olduğundan haz eyledim. Dünkü günüm binişle varıp teferrüc ve safa eyledim. Takdim eylediğin hedayadan mahsus oldum.

Doğrusu tam mahallinde nezareti hoş mesire olmuş. Haktaâla safayı hatır verip sair hidematı devletimde dahi nice nice mahasına muvaffak eylesin âmin.”

Sultan III. Selim’in ziyaretinden üç ay sonra Arnavutköyü’nde çıkan bir yangın şiddetli lodosun da etkisi ile yayılmış, köyün bütün dükkânları ile evlerini yakmıştır. Bu yangın sonucunda İzzet Mehmet Paşa’nın yaptırdığı Biniş Köşkü, Halil Hamid Paşa Yalısı, Aziz Efendi Yalısı, Hasan Halife Yalısı, İzzet Mehmet Paşa’nın Yalısı, Mektupçu İbrahim Efendi Yalısı da yanmıştır. Bu yangından sonra Arnavutköy yeniden imar edilmiş, iskeleden Akıntıburnu’na kadar yine Rum ve Ermeni zenginlerinin yalıları yapılmıştır.


Bebek Yalıları (Beşiktaş)

İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Bebek’te XIX. yüzyıl Bostancıbaşı Defterlerinden öğrendiğimize göre Arnavutköy’den sonra Bebek’te de çeşitli kişilere ait yalılar bulunuyordu. Günümüze gelemeyen bu yalılar arasında Hekimbaşızade Necip Efendi Yalısı, Hazinedarbaşı Şakir Ağa Yalısı, Sultan II. Mahmut dönemi Sadrazamı Salih Paşa Yalısı, Dürrizade Abdullah Molla Yalısı, Mustafa Efendi Yalısı, Yesarizade İzzet Efendi Yalısı, Dividigüzel Kerimesi Yalısı, Kadı Mehmet Efendi Yalısı, Soğancıbaşızade Kadri Bey Yalısı, Kambur Mustafa Efendi Yalısı, Cüce Hanım Yalısı, Abdullah Efendi’nin hazinedarı Osman Efendi Yalısı, Ömer Efendi zevcesinin yalısı, bebek ustası Mahmut Efendi’nin yalısı, Salih Paşa’nın yalısı, Dürrizade’nin kardeşi Ata Efendi’nin yalısı, Müderris-i Kiram’dan Tahir Efendi’nin yalısı, Şeyhülislam Esad Efendizade Mollar Efendi’nin yalısı, Nuri Efendi’nin Yalısı, İlyas Efendi’nin yalısı, Morevi Mustafa Efendi’nin yalısı, Mekke Mollası Abud Efendi’nin yalısı, Kazasker Sıtkızade Efendi’nin yalısı, Topçubaşızade Yakup Ağa’nın yalısı, Süleyman Raşit Efendizade Mehmet Bey’in yalısı, Halil Ağa’nın eşinin yalısı, Çelebi Mustafa Paşazade Bekir Bey’in yalısı, Musullu Ali Efendi’nin kızının yalısı, Hüdadar Bey’in yalısı, Hasan Tahsin Efendi’nin yalısı bulunuyordu.

Bebek kıyılarında bulunan çoğu II. Mahmut dönemine ait olan bu yalıların bazıları yıktırılmış ve yeniden yapılmış, bazıları da yanmıştır.


Hekimbaşı Behçet Efendi Yalısı (Beşiktaş)

İstanbul ili Beşiktaş ilçesinde, Bebek vapur iskelesinin yanında bulunan bu yalı XIX. yüzyılda yapılmış olup, günümüze gelememiştir.

Bu yalının ilk sahibi, kaynaklara göre Sultan III. Selim’in (1789–1807) Hekimbaşısı zamanın ünlü âlimlerinden Mustafa Behçet Efendi’dir (1774–1834). Behçet Efendi Sultan III. Selim’in 1805’te hekimbaşısı olduğu sırada padişahın verdiği para ile bu yalıyı satın almıştır. Yalıyı kimden satın aldığı ise bilinmemektedir. Bu yalı tarihteki bazı siyasi toplantılara sahne olmuştur. İngiltere ve Rusya elçileri ile Fransa Maslahatgüzarı 1831’de burada Osmanlı hükümetinin temsilcileri ile Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınır ile ilgili görüşmeler yapmıştır. Behçet Efendi’nin ölümünden sonra kardeşinin oğlu Abdülhak Molla 1854 yılındaki ölümüne kadar burada yaşamıştır.

Abdülhak Molla modern anlamdaki Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane’yi kurmuş, bu nedenle de Reisül Ulema olarak tanınmıştır. Ayrıca padişahın hekimbaşılığını da yapmış, yalısında bir de eczane kurmuştur. Bu eczanenin girişinde bulunan “Ne ararsan bulunur, Derde Devadan Gayri” sözü bugün dahi kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra Saray-ı Hümayun’da da bir başka eczane kurmuştur. Bu eczanenin kapısına da “ Çaresiz olsa hekimi mutlak bula her derde deva Abdulhak” beytini asmıştır. Aynı zamanda Abdülhak Molla devrinin nüktedan ve hoşsohbet kişilerinden idi. Sultan II. Mahmut, Hekimbaşı Behçet Efendi ve Abdülhak Molla’yı bu yalıda iki defa ziyaret etmiştir.

Abdülhak Molla’nın tek oğlu olan Hayrullah Efendi, baba mesleği olan eczacılığın yerine mülkiyeyi seçmiş ve önemli görevlerde bulunmuş, Osmanlı tarihi ile ilgili eserler yazmıştır. Hekimbaşı Yalısında uzun süre oturan Hayrullah Efendi burasını bir ara Keçecizade Fuat Paşa’ya vermiştir. Keçecizade Fuat Paşa’nın oğlunun Vükela Vapuru’nda ölmesi üzerine de paşa üzüntüsünden Kanlıca’daki yalıyı terk etmiştir. Bundan sonra Şekip Paşa Yalısına taşınmışsa da oraya sığamamış, Hayrullah Efendi de kendi yalısında kalmasını teklif etmiştir. Keçecizade Fuat Paşa Hekimbaşı Yalısında, Hayrullah Efendi de Kanlıca’daki Hekimbaşı Yalısı’nda kalmıştır.

Hayrullah Efendi Bebek’teki yalısına döndükten sonra Tahran Sefirliğine atanmış ve yalı İran Sefiri Hüseyin Hama’ya kiralanmış, ardından da Mütercim Rüştü Paşa’ya satılmıştır. Rüştü Paşa’nın ölümünden sonra Sultan II. Abdülhamid’in adamlarından Lütfi Ağa’nın oğlu Mabeynci Faik Bey yalıyı satın almıştır. Sultan II. Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan burada yeni bir yalı yaptırmak isteyince de Faik Bey yalıyı satmak zorunda kalmıştır. Bu nedenle Hekimbaşı Yalısı yıktırılmış ancak yerine Ayşe Sultan’ın istediği yeni yalı yaptırılamamıştır.

Boğaziçi’nin ilk topografik haritasını yapan Mareşal Moltke Hekimbaşı Yalısı ve bahçesine de anılarında yer vermiştir:

“Muhibbim gerçi bütün tabiplerin başı ise de, tababet-i katiyen tahsil etmemiştir. Müşarinileyhin gayet mebzul güller ile dolu harikulade latif bir bahçesi vardır. Bahçe dağın uzunluğundaki etekte setler üzerine kâindir. Oradan selvi ağaçlı bir mezarlıktan geçilip benim başlıca gezinti yerim olan eski bir kaleye kadar çıkılır.”

Hekimbaşı Yalısı mimarisi, iç düzenlemesi yönünden Boğaziçi’nin Avrupai üsluptaki yapılarından biri idi. Bu yalıyı gezmiş olan bir yabancı gezgin de yalıyı şöyle anlatmaktadır:

“Küçükbebek’te yegane şayanı dikkat ev Hekimbaşının yalısıdır. Geniştir, garp usulünde tefriş edilmiştir. Salonlarında oldukça güzel tablolar vardır. Ziyaret ettiğim hekimbaşı elli yaşlarında, nazik, terbiyeli bir adam intibaını bırakmıştı. Mukalemesinde bir nebatat aşığı olduğu hissediliyordu. Türkiye’deki usulüne göre bana şekersiz kahve ile nargile ve aynı zamanda Avrupada fazla, ehemmiyetli olmayan fakat İstanbul’da nadir yetişen bir küçük tabak çilek ikram etti. Ziyaretimi Eylül sonunda yapmıştım ve çilek mevsimi geçmişti. Buna rağmen Hekimbaşının bahçesinde hususi surette yetiştirilmiş çilekler bulunuyordu. Yalının gerisinde muhtelif çiçeklerle süslenmiş ve türlü meyveleri, sebzeleri olan güzel büyük bir bahçe dikkati çekiyordu.”

Hekimbaşı Yalısı bezemesi, mimari yapısı ile Bebek’in görkemli yapılarından birisi idi. Pembe renge boyanmasından ötürü de Pembe Yalı ismi ile de tanınırdı. Büyük, Ortanca ve Küçük Yalı isimleri ile tanınan üç ayrı bölümden meydana gelmişti. İki katlı olan yalı sonradan eklenen bölümlerle dışarıya taşırılmış, altlı üstlü ince uzun pencereler de bütünü ile denize yönelikti. Yalının dışarıya taşan bölümlerindeki çatı üçgen alınlıklar şeklinde idi. Yalıda büyük divanhaneler, salonlar ve odalar vardı. Arka bahçesi ise arkadaki Mahmut Baba Dergâhı’nın bulunduğu Şehitlik Tepesi’ne kadar uzanıyordu.


Âli Paşa Yalısı (Hidiva Sarayı) (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesi Bebek semti, Cevdet Paşa Caddesi’nde, Bebek Koyu’nun ortasında bulunan bu yalının yerinde Sultan I. Abdülhamit Devri Şeyhülislamlarından Dürrizade Esseyyit Mehmet Ataullah Efendi’nin yalısı bulunuyordu. Dürrizadeler Osmanlı padişahlarından itibar görmüş tanınmış bir Osmanlı ailesi idi. Sultan I. Mahmut’tan Sultan II. Mahmut’a kadar geçen süre içerisinde beş Osmanlı şeyhülislamı bu aileden yetişmiştir.

Sultan III. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan Mimar Melling’e Defterdar Burnu’ndaki Neşet Abad Sarayını tamir ettirirken bir süre Dürrizadelerde misafir kalmıştır. O sırada Şeyhülislam olan Dürrizade Esseyyit Mehmet Arif Efendi Sultan’a yalısının büyük bir bölümünü ayırmıştı. Sultan III. Selim de sık sık bu yalıya gelmiştir. Dürrizade Arif Efendi’nin 1800 yılında ölümü üzerine yalı, oğlu Şeyhülislam Abdullah Efendi’nin mülkiyetine geçmişti.

Osmanlı kaynaklarına göre bir Ramazan ayının Cuma günü Göksu Kasrı’na giden Sultan II. Mahmut iftarı orda yapmak istemiş ancak, ani bir karar değişikliği yapması maiyetini telaşa düşürmüştür. Bunun üzerine civardaki yalılarda oturan devlet ileri gelenlerine haber salınmıştır. Bu sırada Bebek’te Dürrizadelerin yalısına giden kişi Dürrizade Abdullah Efendi’yi Delaili Şerif okurken bulmuş ve padişahın isteğini iletmişti. Abdullah Efendi hiç telaş etmemiş padişahın gösterdiği bu iltifattan son derece memnun kalmış ve sonra da kethüdasını çağırarak “Cenabı Hak ömür ve şevketi şahanelerini Müjdat buyursun. Şevketmeab efendimiz bizden taam ferman buyurmuşlar. Bizim yemeklerimize uygun miktarda yemek ilave edip, takdim edin” demiştir. İradesi karşısında vükelanın ne yaptığını soran padişah bu olayı dinledikten sonra gülmüş “Koca herif hakikaten kibardır” demiştir.

Dürrizade Abdullah Efendi’nin ölümü üzerine yalının mülkiyeti Sadrazam Mehmet Emin Rauf Paşa’ya geçmiştir. Onun ölümü ile de Sadrazam Ali Paşa’ya (1815–1871) geçmiştir. Âli Paşa’nın sadareti ve Hariciye Nazırlığı sırasında yalı pek çok önemli konferans, ziyaret ve davetlere sahne olmuştur. Burada Karadağ Konferansı (1858) toplanmış, Girit isyanını bastırma hazırlıkları yapılmış, Sultan Abdülaziz’in Avrupa ziyaretini iade etmek üzere İstanbul’a 1869’da gelen İngiliz veliahdına bir davet verilmiştir. Ayrıca İmparator Franz Joseph bu yalıda misafir edilmiştir. Âli Paşa’nın 1871’de yalısında ölümünden sonra Sultan II. Abdülhamit (1876–1909) yalıyı satın alarak Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi ve eski Hıdiv Tevfik Paşa’nın eşi Hıdiva Emine’ye 1896’da hediye etmiştir. Bazı kaynaklara göre, Abbas Hilmi Paşa’nın ölümünden sonra aylık masrafı 4000 altın olan yalının giderlerini varisleri karşılayamadığından satılmıştır. Yine bazı kaynaklara göre de Hıdiva Emine Hanım yalıyı kendisi satın almıştır.

Bu yalının ilk defa Dürrizadeler tarafından yapıldıktan sonra Sultan II. Mahmut dönemi Sadrazamlarından Rauf Paşa tarafından yenilendiği de bazı kaynaklarda belirtilmiştir. Günümüze gelen yapı XX. yüzyılın başında yeniden yapılmış ve Hıdiva Sarayı veya Valide Paşa Yalısı olarak tanınmıştır. Eski yalı 1902 yılında yıktırılmış 120.000 İngiliz Lirasına Mimar Raimondo D’Aranco tarafından yapılmıştır. Günümüzde Mısır Arap Cumhuriyeti’nin İstanbul Başkonsolosluk Binası ve Başkonsolosluğun rezidansı olarak kullanılmaktadır.

Boğaziçi’nin en önemli yapılarından olan bu yalı geniş cephesi, denize yönelik 64.00x28.00 ölçüsündeki cephe görünümü ile iki tam katlı, çekme ve çatı katları ile birlikte 5.000 m2 kullanım alanı bulunan küçük bir saray görünümündedir. Dikdörtgen planlı olan bu yapı harem ve selamlık olarak iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Eşit ağırlıklı olarak kütlesel görünümlü, iki bölümlü binanın plan şeması dış görünümünden de kendisini belli etmektedir. Yalının denize dik ekseninin güneyinde harem, kuzeyinde de selamlık bölümleri vardır. Her iki bölümün plan şemaları birbirinin eşidir. Ortada büyük giriş holleri ile kabul salonları buradan üst kata çıkan merdivenlerin bulunduğu açık mekânlar dikkati çekmektedir. Bu mekânların iki tarafına denize paralel dikdörtgen planın iki yanında sıralanmış salon ve odalar vardır. Harem ile selamlığın birleştiği bölümün tam ortasına bir kış bahçesi yerleştirilmiştir. Bu bölüm, harem ve selamlığı birleştiren koridorları birer kapı ile birbirinden ayırmıştır. Yapının hol ve salonları plasterler, kolonlarla hareketlendirilen bölümlerin arkasında yan mekânlarla daha da genişletilmiştir.

Günümüzde Konsolosluk binası olarak kullanılan selamlığın üst katında büyük bir kabul salonu ile büyük bir yemek salonu vardır. Konsolosluğun rezidansı olan eski harem bölümünde ise yemek ve müzik salonlarına yer verilmiştir. Yapının cephe görünümüne salonların geri çekilmesi veya öne çıkarılması ile hareket getirilmiştir. Yapının deniz cephesindeki iki ucuna simetrik yüksek ve dik bir çatı ile kapatılmış bölümler ve bunların arkasında da çift kulelere yer verilmiştir. Bu bölümlerde Avrupa mimarisinin etkileri açıkça görülmektedir. Bunları denize yönelik sütunların taşıdığı balkonlar tamamlamıştır.

Yalının içerisi bezeme yönünden oldukça zengindir. Merdiven korkulukları ince dallar, asma filizleri, atkestanesi yaprakları, tomurcuk ve çiçeklerden oluşan bezemelerle süslenmiştir. Özellikle merdivenleri taşıyan metal çerçeveler ile basamaklardaki kolonlar bitkisel motiflerle süslenmiştir. Yer yer yaldızlı olan çok zengin renklere burada yer verilmiştir. Metalden yapılmış olan çiçek ve yapraklar salonlardaki kolonların başlıklarında, tavan kasetlerinde de tekrarlanmıştır. Kolonların başlıklarında İon üslubu volütler, Korinth üslubu lotüslere yer verilmiştir. Ayrıca tavan kasetlerinde stilize çiçekler art-nouve üslubunu yansıtmaktadır. Harem bölümündeki salonların duvarları pembe ve yeşilin ağırlık kazandığı desenli kumaşlar ve kâğıtlarla kaplanmıştır.


Nazime Sultan Yalısı (Beşiktaş)

İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Kuruçeşme’de, Sultan Abdülaziz’in (1861–1876) kızı Nazime Sultan Yalısı yanındaki Naciye Sultan Yalısı ile birlikte XIX. yüzyılın ilk yarısında Hibetullah Hanım Sultan’a aitti. Daha önce Şah Sultan’a ait olan bu yalı biri büyük diğeri de küçük olmak üzere iki ayrı yapıdan meydana geliyordu. Bunlardan Ortaköy tarafındaki büyük olan yalı Enver Paşa ile evlenen Naciye Sultan’a, diğeri de Nazime Sultan’a verilmişti. Kaynaklarda Nazime Sultan’a yalının ne amaçla verildiği belirtilmemiştir. Bazı arşiv belgelerinde de 1900–1901 yıllarında onarıldığı yazılıdır.

Nazime Sultan Ali Halit Paşa ile 1889 yılında evlenmiştir. Yaşamıyla ilgili birbirleri ile çelişkili bilgiler bulunmaktadır. Bazı kaynaklara göre; 25 Kasım 1895’te ölmüş ve Sultan II. Mahmut türbesine gömülmüştür. Bazılarına göre de, Cünye’de (Beyrut) 1947’de ölmüş ve Şam’daki Sultan Selim haziresine gömülmüştür.

Nazime Sultan Yalısının Raimondo d’Aronco tarafından tasarlandığı iddia edilmişse de bununla ilgili kesin belgeye rastlanmamıştır. Yalı denize paralel uzun ve bol pencereli, önünde rıhtımı olan iki katlı bir yapı idi. XIX. yüzyılın sonlarına doğru sultan sarayları için uygulanan planlar uyarınca birbirlerine eşit büyüklükte harem ve selamlıktan meydana gelmişti. Yalının giriş bölümünün üst katı at nalı kemerli bir cephe görünümüne sahipti. Bu görünümü ile de Boğaziçi’ndeki sultan yalılarından ayrılmaktadır. Girişten sonra geniş merdivenlerle çıkılan salonlar siyah ve beyaz salonlar olarak isimlendirilmişti. Salonların çevresine odalar sıralanmıştır. Cephedeki çok sayıda pencereler özel bir konumdaki çerçeveler içerisine alınmış ve bunlar stilize bezemelerle hareketlendirilmiştir.

Çırağan Sarayı’nın yanmasından sonra bu yalı bir süre Meclis-i Mebusan binası olarak kullanılmış, hanedanın yurt dışına çıkarılmasından sonra satılmış, bir süre tütün deposu olarak kullanılmış ve sonra da yıkılmıştır.


Yılanlı Yalı (Beşiktaş)


İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Bebek-Rumelihisarı Caddesi üzerinde bulunan bu yalıyı XVIII. yüzyılın sonlarında Sultan I. Abdülhamit’in (1774–1789) veya Sultan III. Selim (1789–1807) döneminde yapıldığı konusunda iki ayrı iddia bulunmaktadır. Bunun yanı sıra yalının Sultan III. Mustafa zamanında yapıldığı da iddia edilmiştir. Ancak bunların hiç birisi de kesinlik kazanamamıştır. Yalının ilk sahibinin Reisülküttab Mustafa Efendi olduğu ve çeşitli dönemlerde de onarıldığı bilinmektedir. Bu onarımlardan en önemlisinin Raşit Efendi tarafından yapıldığı kaynaklardan öğrenilmektedir. Reisülküttab Mustafa Efendi’nin ölümünden sonra varisleri yalıyı Kepçe Nazırı Mustafa Efendi’ye satmışlardır. Daha sonra yalının mülkiyeti Raşit Efendi’ye geçmiştir. Sonraki yıllarda Raşit Efendi’nin çocukları yalı ile ilgilenmemiş, yalı içerisindeki eşyalar dağılmış ve yapı uzun süre kendi haline kalmış, 1964 yılında da şüpheli bir biçimde de yanmıştır.

Bu yalı sarp kayalıklar üzerinde tek katlı eli böğründelerle dışarıya taşkın biçimde yapılmıştır. Harem ve selamlıktan meydana gelen yalının haremi biraz daha küçük ölçüde olup, geniş sofaları, Sakal-ı Şerif odası, meşkhanesi, selsebil odası ve arkasındaki hamamı ile kendine özgü bir görünümü vardı. Bu odalar arasındaki Sakal-ı Şerif odasının ayrı bir önemi olup, Ramazan aylarında Teravih Namazı kılınır, Kandil ve bayramlarda da ziyaret edilirdi. Harem kısmının 40 odadan meydana geldiği söylenirse de bu kesinlik kazanamamıştır. Girişin hemen sağındaki büyük taş odada Raşit Efendi yaz aylarında hemen hemen tüm zamanını geçirmiş ve misafirlerini ağırlamıştır. Yalının Türk Barok mimarisinin en güzel örneklerinden nakışlı tavanı, mermer şebekeli fıskiyeli havuzu, köşelerdeki selsebiller ile Raşit Efendi’nin çok sevdiği bu odanın ayrı bir görünümü vardı. Odanın çevresi sedirler ve minderlerle kaplanmış, dolaplar onları tamamlamıştı.

Yalının günümüze ulaşan selamlık kısmı geniş bir set üzerinde olup, Prof. Dr.Y. Mimar Nevzat İlhan tarafından restore edilmiş ve yapının özgün mimarisi korunmuş, içerisindeki düzenlemeler günümüzün koşullarına göre uygulanmıştır.


Yusuf Kamil Paşa Yalısı (Beşiktaş)

İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Bebek’te bugünkü Kemal Sadıkoğlu, Villa Berkçay, Zamir Damar ve Nuri Çapa yalılarının bulunduğu yerde XIX. yüzyıl başlarında İmamzade Esad Efendi’nin yalısı ile Sultan II. Mahmut’un Musahibi Sait Efendi’nin sahil sarayı vardı.

Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa Sultan Abdülmecit zamanında Sami Paşa ile Yusuf Kamil Paşa’yı İstanbul’a göndermişti. Paşalar önceleri Arnavutköy ile Mısırlı Hanım’ın yalısında bir süre misafir kalmışlar, sonra da kendilerine yeni bir yer aramaya başlamışlardı. Yusuf Kamil Paşa bir gün kayıkla Bebek’ten geçerken İmamzade Esat Efendi’nin yalısını görmüş ve yanındaki Haydar Efendi’ye dönerek “Şu yalı benim olsa da bir güzel yaptırsam” demiştir. Bir süre sonra da İmamzade Esat Efendi ile yanındaki Sait Efendi’nin yalılarını satın almış, her iki yalıyı birleştirmiştir. Sonra da bu iki yalıyı yıktırarak yerine Fransız Mimar Gardnier’e daha büyük bir yalı yaptırmıştır.

Yusuf Kamil Paşa’nın yaptırmış olduğu yalı ahşap olup, cephe görünümünde ortada üç, yanlarda da iki katlı idi. Alt katta sofa yerine uygulanan mekân yuvarlak kemerli, sütunların taşıdığı bölümler halinde idi. Simetrik plan düzenine göre yapılan yalının deniz tarafında iki yan sofası ile onların arkasına sıralanmış odaları vardı. Yalıdan kafesli bir köprü ile arkasındaki koruluğa geçilirdi. Korulukta yaptırdığı ek binalar teraslar üzerine oturtulmuştu.

Yusuf Kamil Paşa Yalısını zamanın pek çok tanınmış kişisi ziyaret etmiştir. Bunlardan birini Haluk Şehsuvaroğlu şöyle anlatmıştır:

“Böyle gecelerden birinde, devrin zariflerinden biri Yusuf Kamil Paşa’yı fevkalade eğlendirip, hoş vakitler geçirtmiş, Paşa da âdeti üzere kâhyasını çağırıp, efendiye 500 altın ihsan ettim, verirsiniz demiş. Nüktedan zat o geceyi hayaller içerisinde uykusuz bir halde geçirmiş, 500 altını sabaha kadar nerelere harcayacağını bilememiş. Diğer taraftan paşanın kâhyası Hüseyin Haki Efendi de bu mübalağalı ihsanı tashih ettirmiş ve ertesi sabah sabırsızlıkla kahvaltı tepsisini bekleyen nüktedan efendinin kahvaltı tepsisine bir zarf içerisinde 5 altın koymuştur. Neye uğradığını şaşıran misafir hemen kâhyaya koşmuş;

— Galiba bir yanlışlık oldu. Paşa hazretleri dün akşam bana 500 altın ihsan etmişlerdi. Bu sabah 5 altın geldi.
Hüseyin Haki Efendi;
— Bana verilen emir böyledir başka bir şey yapamam. Şimdi kendileri merdivenden aşağıya inerler. Siz vaziyeti arz ediniz demiş.
Misafir sabırsızlıkla paşanın inmesini beklemiş ve tam paşa indiği sırada onu etekleyerek derdini anlatmış.
Yusuf Kamil Paşa da;
—Aman efendim dün akşam işret esnasında bir halt etmişim. Doğrusu bu sabah aldığınız ihsandır.
Misafir bir selam daha verip:
— Aman efendim o haltı dün akşam değil şimdi işlediniz” demiş.

Yusuf Kamil Paşa yalıyı sonradan Sait Halim Paşa’nın babası Mısırlı Prens Halim Paşa’ya satmıştır. Sanatkâr ruhlu bir kişi olan Halim Paşa da yalıyı zevkine göre döşetmiş, koruda musiki âlemleri tertiplemiş, devrin tanınmış ressamlarını yalıda bir araya getirmiştir. Bu arada tepede yaptırdığı köşkü de resim atölyesi haline sokmuştur. Uçurumun üzerinde yapılmış olan bu köşkün ahşap odasından ötürü de eski Boğaziçililer buradan Bülbül Yuvası diye söz etmişlerdir.

I.Dünya Savaşı sırasında yalı Maarif Nezareti’nin emrine verilmiş ve Darül Eytam haline getirilmiştir. Bu yüzden yalı harap olmuş, 1928–1929 yıllarında yıktırılmıştır.


Mazhar Paşa Yalısı (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesi Emirgân-Baltalimanı arasında bulunan Mazhar Paşa Yalısı da günümüze gelemeyen yalılardandır. Mazhar Paşa Sadrazam Büyük Reşit Paşa’nın oğlu idi. Devlet yönetimine girmemiş, kendi başına yaşamış, Celmiz isminde bir Çerkez kızı ile evlenmiş, ondan Necmettin, Veliddin isimli iki oğlu ile Nemciye isimli bir kızı dünyaya gelmiştir.

Mashar Paşa devrin ünlü aşçılarını yalısında bir araya getirmiş, onların hazırladığı yemekler Boğaziçi’nde uzun yıllar anlatılmıştır. Paşa yalısında dostlarına, komşularına ziyafetler vermiştir. Aynı zamanda yalıda yaşayan ağaların, uşakların, çırakların, sofracıların ve harem ağalarının işgüzarlığı terbiyeleri de çok ünlü idi. Mazhar Paşa da haklı olarak bu durumdan hoşlanır, guru duyarmış. Aynı zamanda musikişinas olan paşa gayet güzel tambur çalar, haremindeki saz takımı devrin en ünlü hocalarından ders alırmış.

Mazhar Paşa Yalısı XVIII. yüzyılda yapılmış iki katlı bir yapı olup, yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Mimari yapısı hakkında da kesin bir bilgimiz bulunmamaktadır. Bu yalı XIX. yüzyılın sonlarına doğru yıkılarak ortadan kalkmıştır.


Emirgân (Şerifler) Yalısı (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesi, Emirgan’da bulunan bu yalı, Bizanslıların Selvili Orman (Kyparades) ismini yakıştırdığı yörede bulunmaktadır. XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Miriye ait olan Emirgan’ı Sultan III. Mehmet (1593–1603) Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan Sultan III. Murat (1574–1595) devrine kadar uzanan tüm resmi yazışmaları kitap halinde derleyen Nişancı Feridun Paşa’ya vermişti. Bundan böyle de günümüzün Emirgan’ı Nişancı Feridun Bey’in yazlık bahçesi olmuş ve Nişancı Feridun Bey Bahçesi olarak anılmıştır.

Sultan IV. Murat (1623–1640) Revan seferi sırasında kendisine Revan Kalesi’ni teslim eden Emirgüneoğlu Tahmasb Kuli Han’ı, kethüdası Murat Ağa’yı ve adamlarının hayatlarını bağışlamıştır. Bu arada Yusuf ismini alan Emirgüne Han’a murassa kılıç, hançer vermiş ve üç hil’at giydirdikten sonra üç tuğ ile Halep Valisi yapmıştır. Kethüdası Murat Ağa da Beylerbeylik rütbesi ile Trablusşam’a gönderilmiştir. Kısa bir süre sonra Yusuf Ağa idam, Emirgüneoğlu da azl olmuştur. Sultan Murat son derece zeki hoşsohbet bir kişi olan Emirgüneoğlu’na haslar ile Feridun Bey bahçelerini vermiş ve onu kendisine Musahip yapmıştır. Emirgüneoğlu da Feridun Bey bahçelerinde kendisine sahil saray niteliğinde bir yalı yaptırmıştır. Bu yapıdan Evliya Çelebi de söz etmiştir:
“Cümle kapısı tarzı Acem üzere tarh olunmuş, dört duvarı billurdan bir hamamı vardır. Gül ve gülistan içinde bulunan bu hamamdan bülbüllerin yuvalarında yavrularını besledikleri seyredilir. Bu bağın dışında binlerce ağaç vardır.”

Zarif Orgun’dan öğrenildiğine göre de; “Feridun Bey bahçeleri denmekle malum Emirgüneoğlu Yusuf’un Naip ve Mutasarrıf olduğu bahçe ki hududu sahil-i bahirde vaki ayazmadan Müslüman mezarlığına ve oradan Tırnakçızade Mehmet’in bağına ve ondan çeşmebaşı nam mevki denilerek binaların anlatılmasına geçilmiş, altı bab oda, sofa, büyük iki şahnişin, dehliz ve büyük havuzlu hamam akarsu, mutfak, kiler, yanında odalar ve bahçede meyve ağaçları ve diğer ağaçlarla su haznesi, büyük ahır, şahnişinli büyük oda ve üstünde üç şahnişinli ve şadırvanlı, altın yaldızlı, çinili oda ve şahnişinli odaya bitişik diğer odalar, üç dehliz ve bahçede bir kameriye ve su haznesi üzerinde bir köşk, dört oda, su dolabı ve bir dalyan ve bu hudut içerisinde tahminen 170 kile tohum ekilen tarlalar…”

Emirgüneoğlu’nun Emirgan’daki güzel günleri çok uzun sürmemiş, Sultan IV. Murat’ın (1623–1640) ölümünden sonra, iyi bir de ün yapmadığından ötürü idam edilmiştir. Bundan sonra malına mülküne el konmuş, Boğaziçi’ndeki bahçeleri, yalısı Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa’ya verilmiştir.

Tarihi kaynaklar Emirgan’daki yalının sürekli el değiştirdiğinden söz etmiştir. Sultan III. Mustafa’nın (1695–1703) emri ile önce devrin ilmiye ricalinden Mirza Mustafa Efendi’ye, onun 1722 yılında yalıda ölümünden sonra oğlu Mehmet Emin Salim Efendi’ye, Şeyhülislâm Vassaf Abdullah Efendi’ye, onun ölümünden sonra da oğlu Esat Efendi’ye geçmiştir. Esat Efendi’nin mirasçısı olmadan ölümünden sonra Sultan I. Abdülhamit (1774–1789) burada cami, hamam ve dükkânlar yaptırmış, yalının bulunduğu çevre de küçük bir köye dönüşmüştür.

Emirgan Yalısı Sultan II. Mahmut (1789–1807) zamanında yapılan Bostancıbaşı Defterlerinde Hazine-i Hümayun Baş Yazıcısı Feyzi Beyzade Mehmet Bey’in üzerinde görülmüştür. Daha sonraki yıllarda da Asakir-i Mansure-i Muhammediye Seraskeri Vidinli A.Hüseyin Paşa’ya 1828-1829’da satılmıştır. Bundan sonra Mekke Emiri Şerif Abdiillah Paşa bu yalıyı satın almış, onun ölümü ile de Sait Çiftçi’ye satılmıştır. Yalının selamlık bölümü Kültür Bakanlığı tarafından 1968 yılında kamulaştırılmıştır. Harem bölümünde ise Sait Çiftçiler’e ait bir köşk bulunmaktadır. İstanbul’da 1840–1850 yıllarında yaşamış olan ve Ayasofya’yı onaran G. Fosatti Vidinli Hüseyin Paşa Köşkü ismi ile bu yapının bir de rölövesini çizmiştir.

Emirgan Yalısı harem ve selamlık olmak üzere ahşap ve iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Çeşitli ağaç ve çiçek bahçeleri ile kaplı geniş bir alan içerisindeki selamlığın bol ışıklı geniş pencereleri vardı. Selamlık ve harem arasında geçişi sağlayan direkler üzerindeki asma köprü her iki yapıyı da birbirine bağlıyordu. Yalı halkının bahçeye inmeden doğrudan doğruya selamlıktan hareme geçişini sağlayan bu köprü 1946 yılında yıktırılarak ortadan kaldırılmıştır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesindeki Sultan II. Abdülhamit devri fotoğraf albümündeki resimlerde bu köprü açıkça görülmektedir.

Emirgan Yalısı’nın haremi günümüze gelememiştir. Selamlık kısmı şahnişinli, yonca planlı olup, ana salonunun üç cephesinde sıralanmış pencereler ile denize açılmış bir divanhane görünümündedir. Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’nın yazlık divanhanesini hatırlatan bu salonun ortasına fıskiyeli bir de havuz yerleştirilmiştir. Selamlığın alt katı deniz tarafındaki penceresiz taş duvarların ardında kalmış, içeriye giriş yandaki yedi basamaklı bir merdivenle sağlanmıştır. İlk yapıldığı dönemde burada bir de kayıkhane bulunuyordu. Yalının önünden geçen yol nedeni ile bu kayıkhane iptal edilmiştir. Yalının sahanlığının sağında bahçeye aşılan bol ışık alan camekânlı bir yemek odası solda da küçük bir oda vardır. Yalının tüm odalarının duvarları, tavanları yağlı boya resimlerle bezenmiştir. Aynı zamanda yaldızlı nakışlar, çiçek bezemeli motifler de onları tamamlamıştır. Bu bezemeler barok üslupta olup, Topkapı Sarayı harem dairesi ile benzerlikler göstermektedir. Bu bezemeler Çanakkale Bayramiç ilçesindeki 1789 tarihli Hadimoğlu Konağı ile de benzerlik göstermektedir.

Yalı bahçesinde XX. yüzyılın ilk yarısında yapılmış üç katlı müştemilat bulunmaktadır. Bu bölüm Kültür Bakanlığı’nın misafirhanesi olarak kullanılmıştır.

Emirgan Yalısı’nın müze olarak düzenlenmesi düşünülmüş bunun için de Topkapı Sarayı, Türk ve İslam Eserleri Müzesi ve Divan Edebiyatı Müzesi’nden, dışarıdan satın alınan eserlerle döşenmiştir. Ancak müze kurulamamıştır.

Emirgan Yalısı 1980 yılından sonra Kültür Bakanlığı, Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nin yönetimine geçmiş, restorasyonu ve iç bezemeleri yapılmıştır. Günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi’nin yönetimindedir.
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

RestorasyonForum

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 739
İstanbul Yalıları
« Yanıtla #3 : 27 Ocak 2009, 16:39:44 »
Ferik Ahmet Afif Paşa Yalısı (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi, İstinye-Yeniköy sahil yolu üzerinde yer alan bu yalı Levazımat Reisi (İaşe İşleri Bakanı) ve Birinci Ferik Ahmet Afif Paşa (1852–1920) tarafından 1900–1910 yıllarında Mimar Alexandre Vallaury’e yaptırılmıştır. Bu yalının ilk sahibinin Koca Reşit Paşa’nın kızı Ferendiz Hanım’a ait olduğunu Haluk Şehsuvaroğlu belirtmiştir. Bu durumda Ahmet Afif Paşa’nın bu yalının yerine yenisini yaptırdığı anlaşılmaktadır.

Yalı zemin üzerine iki normal bir de çatı katından meydana gelmiştir. Yalının girişleri sağ ve sol yan cephelerinde üç kollu merdivenler ile sağlanmıştır. Kara tarafı cephesinde ise yalnızca servis merdivenlerine açılan servis girişleri bulunmaktadır. Yalının planı denize dik bir eksene göre simetrik olarak yapılmıştır. Bu nedenle deniz cephesi dar, kara cepheleri daha geniş olup, yalının her odasından denizin görülmesi böylece sağlanmıştır. Yalının ana merdiveni yalnızca iki katı birbirine bağlamaktadır. Deniz cephesindeki köşe odaları küçük çıkmalar halinde denize yönelmiştir. Bu yöneliş yalı mimarisinde tek bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bu çıkmalar kuleler şeklinde daha belirginleştirilmiştir. Mimari düzeninde dengeyi sağlayabilmek için de yalının kara tarafındaki iki köşesine de soğan kubbeli iki kule daha eklenmiştir.

Yalının deniz cephesi, ince uzun pencereleri, pencereler ile katlar arasındaki boşlukları dolduran mimari dekorasyon ile hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Ayrıca ahşap panolar onları tamamlamıştır. Burada Mimar Vallaury üç açıklıklı mimari ögelere de yer vermiştir. İç mekânlarda ise birinci ve ikinci katlardaki tavanlar muşamba üzerine alçı ve altın varaklı kalem işleri ile bezemeler yapılmıştır. Yan duvarlarda sistematik şekilde panolar halinde kalem işlerine yer verilmiştir. Kara cephesindeki odaların tavan göbeklerinde ise ağırlık rokoko üslubundadır.


Sait Halim Paşa Yalısı (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Yeniköy Köybaşı Caddesi üzerinde, Yeniköy vapur iskelesine 100 m. uzaklıkta olan bu yalı XIX. yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Yalının mimarı Petraki Adamanti isimli birisidir. Bu yalıda ampir ve eklektik üsluplar bir arada uygulanmıştır.

Yalının ilk sahiplerinin Düzoğulları isimli bir aile olduğu, sonradan İstanbul Rumlarının temsilcisi olarak tanınan Logothete Nicolas Aristarhis isimli bir kişiye, sonra da V.Lahos isimli bir Rum bankerinin mülkiyetine geçmiştir. XIX. yüzyılın sonlarında Sait Halim Paşa bu yalıyı satın almıştır.

Sait Halim Paşa Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu, Vezir Halim Paşa’nın da büyük oğludur. Lozan Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü’nü bitirdikten sonra paşalık unvanı ile devlet şurası üyeliğine getirilmiştir. Sultan II. Abdülhamit zamanında Mısır ve Avrupa’ya giderek jön Türk hareketlerinin önde gelen kişilerinden biri olmuştur. İttihat ve Terakki Fırkası’nda rol almış, genel sekreterlik görevini de üstlenmiştir. Meşrutiyet’in ilanından sonra Türkiye’ye dönerek Ayan üyeliği, Devlet Şurası Başkanlığı, Hariciye Nazırlığı yapmış, 1913’te de Sadrazam olmuştur. Sadaret Makamından 3 Şubat 1917’de ayrılmasına rağmen Malta’ya sürülmüştür. Türkiye’ye dönmesine izin verilmemiş Roma’da 1921’de bir Ermeni komitacısı tarafından öldürülmüştür. Mezarı İstanbul’da Mahmut Paşa Türbesi’ndedir.

Sait Halim Paşa yalıyı Papa Kalfa isimli bir ustaya onarttırmış, bazı yeni ilaveler ve değişiklikler yaptırmıştır. Bundan böyle yalı Sait Halim Paşa Yalısı ismi ile tanınmıştır. Sait Halim Paşa’dan sonra oğlu Prens Halim’e geçen bu yalı 1968’de Turizm Bankası tarafından satın alınmış ve yeniden restore edilmiştir. Turizm Bankası ile TAÇ Vakfı arasında düzenlenen 16.6.1981 tarihli protokol uyarınca yalının iç süslemeleri dışında kalan restorasyon projeleri TAÇ Vakfı tarafından yapılmıştır. Projeleri Y.Mimar Sinan Genim hazırlamıştır. Turizm Bankası 1989’da Türkiye Kalkınma Bankası’na dönüşünce de yalının yeni sahibi Türkiye Kalkınma Bankası olmuştur.

Yalı bahçesi yaz aylarında kısa bir süre restoran olarak işletilmiş, içerisi de XIX. yüzyıl yalılarını yansıtacak biçimde müze-yalı olarak düzenlenmiştir. Bir süre Başbakanlık yazlık konutu olarak kullanılan yapıda resmi toplantılar yapılmıştır.

Sait Halim Paşa yalısı eski kaynaklardan öğrenildiğine göre, setler halinde koruluklara kadar uzanıyordu. Boğaziçi’nin pek çok yalısında görüldüğü gibi burada da arkadaki sırtlara bağlanan bir köprüsü vardı. Yalı harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Denizden bakıldığında kuzeyi harem, güneyi de selamlıktır. Her iki bölüm aynı yapıda birleştirilmiştir. Yalı bahçesine Boğaz yolu üzerindeki kapıdan girilmektedir.

Yalı bahçesine Boğaz yolu üzerindeki kapıdan girilmektedir. Yalı bodrum üzerinde iki katlı olup, rıhtımında harem ve selamlığa açılan kapılar bulunmaktadır. Bu kapıların önündeki iki aslan heykelinden ötürü de yalıya Aslanlı Yalı ismi verilmiştir. Yalının cepheleri çıkmalarla yer yer hareketlendirilmiş, alt ve üst katları bir kornişle ikiye bölünmüştür. Ahşap panjurlu pencerelerin bir kısmı üçgen alınlıklarla sonuçlandırılarak cephe hareketliliğine farklılık getirilmiştir. Yapı ana planı doğrultusunda orta sofa çevresinde sıralanmış odalardan meydana gelmiştir. Sait Halim Paşa’nın yaptırdığı onarımlarda orta sofa bir merdiven holüne dönüştürülerek denize yönelik geniş cephe Venedik odası, Altın Oda, Japon Odası isimleri altında üç büyük odaya dönüştürülmüştür. Yalının ortasında yer alan merdiven çatıdaki fenerler bu dönemde yapılmış ve onlara bir de denize yönelik balkon eklenmiştir.

Camekânlı girişten birkaç basamak çıkıldıktan sonra harem ve selamlık hollerine ulaşılmaktadır. Harem holünün alçı, nakış ve kakma işlerle zengin bir bezemesi vardır. Buradan barok üsluptaki bir merdivenle üst kata çıkılmakta, bahçeye yönelik tarafta yekpare kristal avizeler ile duvarlardaki tablolarla zengin bir görünümü olan yemek salonuna girilmektedir. Buraya bir de çalışma odası eklenmiştir.

Selamlık bölümünün girişi ahşap lambrili ve Kütahya çinileri ile kaplıdır. Girişin karşısındaki duvara da Venedikli ressam Clement’in oldukça büyük bir tablosu yerleştirilmiştir. 1865 tarihli olan bu tabloda bir av sahnesi canlandırılmış ve Sait Halim Paşa’nın babası Kavalalı Mehmet Ali Paşa da burada görüntülenmiştir.

Selamlık girişinin sağındaki bekleme odasından resmi kabullerin yapıldığı orta mekâna oradan da hareme geçilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’na girmesinde büyük etkisi olan Türk-Alman ittifakı 2 Ağustos 1914’te Sadrazam Sait Halim Paşa ile Alman elçisi Wangenheim tarafından bu orta mekânda yapılmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen kişilerinden Enver Paşa, Talat Paşa ve Büyük Cemal Paşa Sait Halim Paşa ile birlikte sık sık toplantılar düzenlemiştir.

Sait Halim Paşa Yalısı’nın bezemeleri XIX. yüzyıl Batı üslubu ile Osmanlı sanatının bir çeşit bütünleşmesinden oluşmuştur. Yalının iç dekorasyonunda eklektik üslup kendisini açıkça göstermektedir. Burada zengin altın yaldızlı bezemeler içerisinde alçı kaplamalar, kabartmalar, sedef bağa ağaç işçiliği, bitkisel geometrik şekiller, yazı ve resimler bir uyum içerisinde bir arada kullanılmıştır. Osmanlı, Mısır ve XVI. Louis üslubu mobilyalar, Murana avizeleri de onları tamamlamıştır. Ayrıca kaynaklarda, Aleexandere, Berrchere, Clement, Crapalet, Dalpy, Henery, Leray, Roullet, Valery gibi ünlü ressamların eserlerinin yanı sıra Mahmut Celaleddin, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Hafız Osman’ın yazıları, Kütahya çinileri, bronz heykeller ve çeşitli Osmanlı-İran halılarının da bu yalıda bulunduğu belirtilmiştir.

Sait Halim Paşa Yalısı 1995 yılında bilinmeyen bir nedenle kısmen yanmış, içerisindeki eserlerin ne olduğu konusunda çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Yalı yeniden restore edilmiştir.


Kocataş (Necmettin Molla) Yalısı (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesinde bulunan bu yalı Abraham Paşa, Molla Bey, Necmettin Molla Yalısı isimleri ile de tanınmıştır. XIX. yüzyılın sonlarında Neo-Klasik üslupta, ahşap, bağdadi tekniğinde yapılan Abraham Paşa Yalısı Kocataş Yalısı’nın yanında bulunuyordu. Bu yalı yanarak ortadan kalkmıştır. Kocataş Yalısı Sultan II. Abdülhamit (1876–1909) döneminde kısa bir süre Sadrazamlık yapan daha sonra da Adliye Nazırı olan Abdurrahman Nurettin Paşa tarafından Mimar Sarkis Balyan’a yaptırılmıştır.

Bu yalı arkasındaki 17.123 m2’lik bir alanda yer almıştır. Üç katlı yalının ortasındaki ana bölüm ve bunun iki yanındaki ikişer katlı servis binalarından meydana gelmiştir. Bu binalarla ana bina arasında katlarla bağlantı bulunmaktadır. Asıl yapıya dört sütunun taşıdığı bir portikten girilmektedir. Bu portiğin üzerindeki iki kat dışarıya çıkıntılı olarak yükselmiştir. Bu çıkmanın son katının üzerinde üçgen şeklinde bir alınlığa yer verilmiştir. Cephelerdeki düz ve basık kemerli olan pencerelerin tümü panjurludur.

Girişin hemen ardında yer alan taşlığa ikisi karşıda olmak üzere dört kapı açılmaktadır. Bu kapılardan sağ ve soldakilerden ikisi şömineli odalara açılır. Karşısına gelen camekânın hemen ardında yine sağ ve solda yan binalara geçişi sağlayan koridorlar vardır. Aynı zamanda burada önce çift sonra da tek yönlü olarak üst kata çıkan ana bir merdiven bulunur. Bu merdiven rokoko üslubunda dökme demir korkulukludur. Duvarları ise yağlı boya natürmort boyalarla bezenmiştir. Merdivenin birinci sahanlığından camekânlı geniş bir kapı arka balkona açılır. İkinci kattaki sahanlıktan büyük bir salona geçilir. Bu salonun çevresinde de yan odalar bulunmaktadır. Burada yanlardaki kapılardan alt katta olduğu gibi yan binalara geçiş sağlanmıştır. Bu salonlar kabartma alçı rokoko bezemelerle süslenmiştir.

Yalının üçüncü katında basık tavanlı odalar bulunur. Bunların hizmetli odaları olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Yan taraftaki servis binalarında da mutfak ve kilerler vardır.


Mustafa Reşit Paşa Yalısı (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesinde, Baltalimanı- Hisar Yolu üzerinde, Mustafa Reşit Paşa’nın XIX. yüzyılda yaptırmış olduğu ahşap yalısı bulunuyordu. Bu yalıda 1838, 1839, 1840 ve 1846 yıllarında İngiltere, Fransa, Rusya ve Belçika ile yapılan ikili ticari ve siyasi anlaşmalar imzalanmıştır.

Mustafa Reşit Paşa bu yalının yanına XIX. yüzyılın ortalarında Balyan ailesinden Mimar Sarkis ve Karabet Amira Balyan’a saray niteliğinde kâgir bir yalı yaptırmıştır. Bu yalı Sultan Abdülmecit’in kızı Fatma Sultan’ın Mustafa Reşit Paşa’nın oğlu ile evlenmesi sırasında Osmanlı hazinesince satın alınarak yeni evlilere verilmiştir. Sonraki yıllarda Sultan Abdülaziz devrinde bu sahil sarayının çevresine yeni köşkler ve binalar eklenmiştir. Fatma Sultan’ın 1883 yılında ölümünden sonra yalı boşalmış ve kız kardeşi Mediha Sultan’a verilmiştir. Mediha Sultan’ın Damat Ferit Paşa ile evlenmesi üzerine yapıya bir de harem binası eklenmiştir. Bu yalı Cumhuriyetin ilanına kadar Fatma Sultan’ın mülkiyetinde kalmıştır. Cumhuriyet döneminde bir süre boş kalan yapı Balıkçılık Enstitüsü’ne devredilmiştir. Bu arada Damat Ferit Paşa’nın kitaplığı, yalının eşya ve tabloları satılmıştır. Günümüzde yalının harem dairesi Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesi olarak kullanılmaktadır.

Neo-Klasik üsluptaki bu yalı geniş bir avlu çevresinde olup, bahçesinde havuz ve köşkleri ile deniz hamamları bulunmaktadır. Yalı dikdörtgen planlı olup, yan cephelerden masif kolonlarla dışarıya taşırılmıştır. İki katlı yapının birinci katının ortasında dikdörtgen bir sofa bulunmakta olup, bu sofanın duvarları aynalarla kaplanmış, içerisine mermer kaplamalar yerleştirilmiştir. Yapının birinci katı üç yönlü koridorlarla çevrilmiş, çevresine odalar yerleştirilmiştir. Yapının cadde üzerindeki birinci katı dört iri konsolun taşıdığı çıkma ile dışarıya taşırılmıştır.

Yalının zemin katında üst kata çıkan üç merdiven vardır. Bu merdivenlerden biri birinci katın holüne çıkan ana merdiven, ikincisi ana merdivenin sahanlığından havuza inen merdiven, üçüncüsü de servis merdivenidir.

Yalının havuzunun üzeri yakın tarihlerde kapatılmış ve özelliğini yitirmiştir. Bu havuzun üzeri ikinci kat damına kadar yükselen piramidal bir camekânla kapatılmıştır. Günümüzde bu camekânlı bölüm halen mevcuttur.

Yalının rıhtımında açık yüzme havuzu ile kapalı bir deniz hamamı vardı. Bahçesinde bulunan Hünkâr Köşkü ile arkasındaki tepenin yamacındaki hamam önünden geçen yolun genişletilmesi sırasında yıktırılmıştır.


İtalyan Elçiliği Yalısı (İtalyan Sefareti Yazlık Binası) (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi Tarabya Kefeliköy Caddesi’nde bulunan bu yalı İtalyan Dışişleri Bakanlığı tarafından, İtalyan Mimarı Raimondo d’Aronco’ya 1905–1906 yıllarında yaptırılmıştır. Bu yalı eski elçilik binasının yerine yapılmış, yalnızca eski yapıdan birinci terasın altında bulunan servis yapıları, mutfak ve kömür deposu korunmuştur. İtalya Udine’de bulunan d’Aronco’nun arşivinde bulunan çizimlerden eski yapının bugünkü yapıdan daha küçük, üç katlı ve sade bir mimari üslupta olduğu anlaşılmaktadır.

Yalı ahşap kazık temeller üzerine oturtulmuştur. Burada karma bir yapım tekniği uygulanmıştır. Zemin kat kâgir, kat döşemelerinin araları tuğla dolgulu putrellerle volta tekniğinde yapılmıştır. Zeminin üzerindeki katlar ahşap, tuğla dolgulu ve bağdadi sıvalıdır.

Günümüze gelen yalı 27.00x20.00 ölçüsünde dikdörtgen planlı, dört katlı bir yapıdır. Uzun kenarı yönündeki eksenine göre simetrik bir plan düzeni göstermektedir. Buna göre orta kısımda birer orta hol ve çift kollu geniş merdivenlere yer verilmiştir. Kuzey cephesinde merdiven holü 3 m. kadar dışarıya taşırılarak burada da bir simetri uygulanmıştır. Yapının zemin katı giriş eksenine göre simetriktir. Üçüncü katta merdivenler sona ermekte, kuzey cephesinin dört katlı diğer cephelere göre üç kat olarak sona erdirilmesi ile bu kez cephe görünümünde simetriden uzaklaşılmıştır. Bu durum üçüncü katın güney cephesindeki çıkma, balkon ve üzerini örten çatı ve saçakla daha belirginleşmektedir. Bu tür üslubun d’Aronco’ya özgü olduğu bilinmektedir.

Yapının çatısı kuzeyde üçüncü kata kadar inmekte ve bu da yalıya farklı bir görünüm vermektedir. Üst katta denize yönelik balkon büyük bir kemer içerisine alınmış, üzerine de büyük girlantların asıldığı kraliyet arması ve bir de yıldız yerleştirilmiştir. 

Yapının güney cephesi ise farklı bir görünümdedir. Bahçeye büyük bir terasla açılan güney cephesinde taş plasterler küresel köşe taşları ile yapının sınırları belirginleştirilmiştir. Buradaki geniş saçak balkonları örttüğü gibi üst kattaki odaları da gizlemektedir.

Yalının taş döşeli zemin kat holü simetrik olarak iki yanında birer çift kolonla sınırlanmış ve bir iç avlu görünümüne bürünmüştür. Burada bir minerva heykeli görülmektedir. Yapının tüm katlarında d’Aronco’nun diğer yapılarında çok sık kullandığı gibi art-nouva üslubunda bezemeye yer verilmiştir. Bunlar çiçek şeritleri, stilize motifler, çeşitli figürler, kasetli bölümler, meandr şeritleridir.


Avusturya Elçiliği Yalısı (Avusturya Sefareti Yazlık Binası) (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Yeniköy’de 36 dönümlük bir alan Osmanlı-Avusturya dostluğunun bir nişanesi olarak Sultan II. Abdülhamit’in isteği ile Mıgırdıç Cezayirliyan’dan kamulaştırılmış ve Avusturya-Macaristan İmparatoru II. Franz Joseph’e 1898 yılında hediye edilmiştir. Bu alanda Avusturya Elçiliği yazlık binası yapılmıştır.

Neo-Klasik üslupta kâgir ve üç katlı olarak yapılan bu yalı 36.00x27.00 m. ölçüsündedir. Zemin katının altında binanın hemen hemen yarısından fazlasını kaplayan bir de bodrum katı bulunmaktadır. Yalının müştemilat binaları da bahçesinde yer almaktadır. Yalının birinci ve ikinci katları üçüncü kata göre daha yüksek ve daha gösterişlidir. Belki de yalının üçüncü katı daha sonraki yıllarda buraya eklenmiştir. Kütlesel görünümünü hafifletmek amacı ile çok sayıda geniş pencereler yapının tüm cephesini kuşatmıştır. Ayrıca balkon ve teraslar da kütlevi görünümü azaltan diğer unsurlardır. Simetrik görünüm iç ve dışarıda uygulanmıştır.

Deniz cephesinin sağındaki görkemli bir portal ile yapıya girilmektedir. Bu katta orta sofadan geniş merdivenlerle üst kata çıkılmaktadır. Bitki motifleri ile bezeli demir döküm korkulukları olan bu merdivenin görkemli bir görünüşü vardır. Kabul ve toplantı salonu olarak düzenlenen bu kat hemen hemen bu katın bütününü kaplamaktadır. Yalının üst katı hizmet binalarına ayrılmıştır.

Günümüzde Avusturya Konsolosluğu’nun resepsiyonlarının verildiği, özel toplantıların yapıldığı yalıda ayrıca Avusturya Kültür Ofisi de hizmet vermektedir.


Alman Elçiliği Yazlık Köşk ve Yalıları (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi Tarabya Koyu’nda, Yeniköy-Tarabya Caddesi üzerinde bulunan bu köşkler büyük bir bahçe içerisine yerleştirilmiştir. Yapıların bulunduğu bu alanda eski Tarabya Kasrı bulunuyordu. Günümüzde alt bahçede bu kasra ait bir kemer kalıntısı ile Sultan Abdülaziz’in tuğrası görülmektedir. Bunun yanı sıra eski Tarabya Kasrı’ndan kalmış ve depo olarak kullanılan bir de mutfak bulunmaktadır.

Bu yapılar XIX. yüzyılın ikinci yarısında eklektik üslupta yapılmıştır. Buradaki yapıların yerleşiminde arazi konumundan ötürü simetri uygulanamamıştır. Ana bina, yeni elçilik evi ve müsteşarlık binası bulunmaktadır. Yapılarda farklı üsluplar uygulanmıştır. Dilimli moresk kemerlerin kule figürleri ve çatı uçlarında görülen mızrak biçimli öğeler dikkat çekicidir. Ön kısımda, denize yönelik elçi evinde ise tamamen eklektik üslup görülmektedir. Bu yapıların arasında bir de şapel, çeşme ve mezarlık bulunmaktadır. Buradaki mezarlıkta I.Dünya Savaşı’nda şehit olan askerler ile Mareşal Von der Goltz gömülüdür. Şehitlerin anısına yapılan rölyefler de Georg Kohl’a aittir.

Üst bahçe terasında 1835–1839 yıllarında Türkiye’de bulunmuş olan General Moltke’nin anısına bir anıt yapılmıştır. Burada bronz bir madalyon içerisinde Moltke’nin porfirden yapılmış portresi bulunmaktadır. Ayrıca kaidenin bir yüzünde Sultan II. Abdülhamit’in tuğrası, diğer yüzünde de İmparator II. Wilhelm’in monogramları görülmektedir.

Buradaki yapılar dikdörtgen planlı, ikişer katlı olup, üzerleri kırma çatı ile örtülmüştür. Bu çatıların üzerine gizli çatı katları da yerleştirilmiştir. İki yan cephelerde çatılar üçgen alınlıklarla daha belirgin bir şekle sokulmuştur. Yapıların içerisinde geniş bir holün çevresinde odalar sıralanmış olup, iç düzende simetri kendisini açıkça göstermektedir.


Rus Elçiliği Yalısı (Rusya Sefareti Yazlık Binası) (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi Büyükdere-Sarıyer Caddesi üzerinde, geniş bir bahçe içerisinde yer alan Rus Elçiliği yazlığının yapım tarihi ve mimarı bilinmemektedir. XIX. yüzyıl başlarına ait, Sultan II. Mahmut (1808–1839) dönemi Bostancıbaşı Defterlerinde bu yalıdan “Kurbinde Rusya elçisinin kebir yalısı” olarak söz edilmiştir. Ayrıca Melling’in albümündeki gravürde de Rus elçilik binası görülmektedir. Yalının iki yanında da Rus elçilik mensuplarına ait yapılar bulunmaktadır. Melling yalının bir İngiliz mimarı tarafından yapıldığını belirtmiştir.

Günümüze gelen Rus Elçilik Binası gravürdekilerden farklı bir görünümdedir. Gravürlerde denize dik konumda iki yan kanat ve bunları birleştiren bir orta bölüm görülmektedir. Oysa bugünkü yapının yan kanatları gravürlere benzediği halde orta bölümünün oldukça farklı olduğu görülmektedir. Her iki bölüm arasında da belirgin bir üslup farkı vardır. Buna dayanılarak orta bölümün sonradan yapıldığı sanılmaktadır.

Neo-Rönesans ağırlıklı olan orta binanın girişinde üç bölümlü portiğe yer verilmiştir. Kompozit başlıklı dört yüksek kolonun taşıdığı bu portiğin üzerinde birinci katın balkonu bulunmaktadır. Geniş bir silme ile ayrılan üst kattaki dikdörtgen söveli pencereler üçgen biçimli kabartma bezemelerle süslenmiştir. Çatı altında da oldukça geniş, dişli bir saçak frizi bulunmaktadır. Yan kanatlar yüksek bir su basman üzerinde tek katlı olup, ahşaptan yapılmıştır. Burada da yarım daire kemerler, üçer açıklıklı bir bölüm, kompozit başlıklı plasterler dikkati çekmektedir.

Günümüzde bu yapılar grubu oldukça harap durumda olup, kullanılmamaktadır.


İpsilante Yalısı (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi Tarabya’da bulunan bu yalı, Bab-ı Âli’de tercüman olarak çalışan, Eflâk ve Boğdan’da voyvodalık yapan Fenerli Rum ailelerden İpsilantiler tarafından XVIII. yüzyılda yaptırılmıştır. Bu aileden Aleksandros İpsilanti Rus yanlısı bir siyaset gütmüş ve Osmanlı İmparatorluğu’nda kalamayacağını anlayarak Saint-Petersburg’a kaçmıştır. Bunun üzerine yalısı Sultan III. Selim tarafından 1807’de Fransa Büyükelçisi General Sebastiani’ye elçilik yazlığı olarak verilmiştir.

İpsilanti Yalısı XIX. yüzyılın ikinci yarısında onarılmış ancak, 1913 yılında çıkan bir yangınla esas bina yanmış, geriye müştemilat binaları ile XIX. yüzyılın ortalarında buraya eklenen ek bina kalmıştır. Günümüzde bu yapı onarıldıktan sonra 1989’da Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu İdaresi Bölümü’ne verilmiştir.

İpsilanti Yalısı’nın XIX. yüzyıl başlarındaki durumu Melling’in 1819 yılındaki bir gravüründe görülmektedir. Bu gravüre göre; yaklaşık 3–4 m. enindeki küçük bir rıhtımın arkasında, küçük bir bahçe ile ayrılmış iki bina bulunmaktadır. Bunlar kâgir bir zemin üzerine ikişer katlı yapılardır. Konsollarla dışarıya taşırılmış, yan yana dizilmiş çıkmalar yalının deniz cephesine hareketli bir görünüm kazandırmıştır. İkinci kat seviyesindeki çıkmalar birinci kata göre öne doğru daha geniş çıkıntılıdır. Denize yönelik pencereler zemine kadar inmekte olup bu da iç mekâna büyük bir aydınlık kazandırmaktadır. Yalının üst katına ayrıca barok üslupta oval tepe pencereleri de yerleştirilmiştir.

XX. yüzyılın başlarında çekilmiş bir fotoğrafta karmaşık cephe düzeni yerine, yalın bir cephenin olduğu görülmektedir. Asıl yalıyı oluşturan ve 1913’te yanan yalı dışarıya doğru iki kademeli çıkmalarla Melling albümündeki gravüre benzemektedir. Bununla beraber bazı ayrıntıları bulunmaktadır. XIX. yüzyıl başlarına ait olan yapıda yedi çıkma görülürken XX. yüzyıldaki fotoğrafta bu çıkmaların ikiye indiği görülmektedir. Ayrıca gravürdeki yuvarlak, oval tepe pencereleri de fotoğrafta görülmemektedir. Bu ayrıntıların Melling’in yapmış olduğu gravürün biraz da hayali olduğu mu yoksa sonradan yalının yenilendiği konusunda şüpheli bir durum ortaya koymuştur.

Yalının arkasındaki tepe iki büyük set halinde düzenlenmiş olup, fıstık ağaçları ile çevrilidir.


Sadberk Hanım (Azaryan)Yalısı (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Büyükdere Piyasa Caddesi’nde bulunan yalı XX. yüzyılın başında yanmış olan eski bir konak arsası üzerine tüccar Bedros Azaryan tarafından yaptırılmıştır. Yalı batılılaşma dönemi yapılarına özgün bir anlayışla ele alınmıştır. İstanbul’da bu dönemde yapılmış büyük konutların merkez planlı ve merkezi çıkmalı tasarımına uygun yapılmıştır. Ancak cephe görünümü ile döneminde yapılan yapılardan ayrılmaktadır.

Azaryan Yalısı arkasındaki yazlık Rus Sefaretinin sınırlarına kadar uzanan çok geniş bir bahçe içerisindedir. Boğaz’daki birçok konakta görüldüğü gibi bahçesi setler halinde olup, ağaçlarla kaplıdır. Bahçesiyle birlikte 4280 m2 olan Azaryan Yalısı 400 m2 lik bir alana oturmaktadır.

Bodrum katı üzerinde üç ana kat ve bir de çatı katından meydana gelmiştir. Yapının dış mimarisi ahşap, karnıyarık plan tipinde, konakla Batı mimarisinin bir karışımıdır. Osmanlı konaklarında Cihannüma olarak dışarıya açılan çıkma burada bir balkon şeklini almıştır. Cadde üzerindeki ana giriş kapısından parke döşeli büyük bir sofaya girilmektedir. Bu sofanın iki yanında biri servis, diğeri de üst katlara çıkmak üzere iki merdiveni bulunmaktadır. Girişe göre solda bulunan servis merdiveni yandaki servis kapısına da açılmaktadır.

Yalının iç bezemesi ampir üslubunda olup, çeşitli kalem işleri, mermer taklidi sıvalar ve alçı tavanlar ile Orta Avrupa mimari tasarımını yansıtmaktadır.

Yalı, 1950 yılında Koç ailesince satın alınmış 1978 yılına kadar yazlık olarak kullanılmıştır. 1978–1980 yılları arasında, Sedat Hakkı Eldem'in hazırladığı bir restorasyon projesinin uygulanmasıyla bina müzeye dönüştürülmüştür. Bugün 14 Ekim 1980’de ziyarete açılan Sadberk Hanım Müzesi’nin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.


Zeki Paşa Yalısı (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Rumelihisarı’nda Baltalimanı-Hisar yolunda bulunan bu yalı günümüzde Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün köprü ayağı altında kalmıştır. Yalı XIX. yüzyılın II. Yarısında yapılmıştır. Mimarı Alexandre Vallaury’dir.

Yalının ilk sahibi Sultan II. Abdülhamit (1876–1909) döneminde Tophane Müşirliği ve Askeri Mektepler Nazırlığı yapmış olan Müşir Zeki Paşa’dır (1849–1914). Müşir Zeki Paşa Meşrutiyet’in ilanından sonra Küçük Sait Paşa kabinesinde yalnızca yedi gün görev yapmış ve sonra da azledilmiştir.

Yalı Boğaziçi’nde yapılmış olan diğer yalıların mimarisinden farklı olarak adeta bir şato görünümündedir. Kayalar üzerine oturan bu yapı Barok üsluptadır. Zemin katı üzerinde dört katlı olan yalıya hem bahçeden, hem de deniz tarafından girilebilmektedir. Geniş bir rıhtımı olan yalı bahçesinde mermer selsebil ve mermer bir de havuz bulunmaktadır. Yalının bahçeye yönelik iki büyük, dikdörtgen mermer söveli bahçe kapıları bulunmaktadır. Bahçe girişleri simetrik olarak kuzeybatı ve güneybatıdan iki kollu döner merdivenlerle sağlanmıştır. Yapıldığı dönemden kalan camekânlı bölümlerden ikişer ayrı hole geçilmektedir. Buradan da geniş bir servis holüne girilmektedir. Servis holünün iki yanında büyük salonlar ve odalar sıralanmıştır. Zemin kattaki bu plan düzeni diğer üç katta da yinelenmiştir.

Zemin üstü katlarına yapının batı cephesindeki çıkmalara oturtulmuş merdivenlerle çıkılmaktadır. Yalının cephesi farklı renkte ve boyutlarda poligonal taş kaplanmıştır. Ayrıca bu cepheler çıkmalarla hareketlendirilmiştir. Her kattaki çıkmalar ve pencereler birbirlerinden farklıdır. Bunlar farklı açıklıklarda değişik kemer ve sövelerle şekillendirilmiştir. Cephelerde dekoratif olarak İon başlıklı sütunlar, ajurlu kemerler bulunmaktadır. Pencere aralarında plasterler, kat aralarında da silmelere yer verilmiştir.


Şehzade Burhanettin Efendi Yalısı (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Yeniköy Köybaşı Caddesi ile İskele Çıkmazı Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan bu yalıyı Sarraf Varki Vartaks XIX. yüzyılın sonlarında yaptırmıştır. Varki Vartaks’ın 1885 yılında ölümü üzerine yalı ve çevresindeki arazi varisleri arasında ihtilaf konusu olmuştur. Yalıyı icradan Teşrifat-ı Umumiye Nazırı Mahmut Münir Paşa almıştır. Ancak paşanın 1899’da ölmesi ile birlikte yalının mülkiyeti Ayşe Pervin Hanım ile Şükriye Ulviye Hanım’a geçmiştir. Ardından da Sultan II. Abdülhamit’in (1876–1909) oğlu Şehzade Mehmet Burhaneddin Efendi’ye satılmıştır.

Şehzade Burhaneddin Efendi yalıyı yıktırarak 1912’de yeniden yaptırmıştır. Bugün bu döneme ait ikinci balkonu çatı alınlığında 1328 tarihli “Ya Hafız” levhası görülmektedir. Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkarılmasından sonra Mısırlı Ahmet İhsan Bey yalıyı 1923’te satın almıştır. Ahmet İhsan Bey’in 1946’da ölümü üzerine de mirasçıları yalıyı Erbilgin ailesine satmışlardır. Günümüzde Şehzade Burhaneddin Efendi veya Erbilgin ailesi yalısı olarak tanınan bu yalı Y. Mimar Hüsrev Tayla tarafından bütünüyle restore edilmiş, yalının orijinal izleri ortaya çıkarılmış, iç ve dış mimarisinde bazı değişiklikler yapılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son devir yapılarındaki özellikleri yansıtan ahşap karkas yalı, zemin kat üzerine iki kat olarak yapılmıştır. Yalının deniz cephesinde ikinci katların cumbaları taştan çıkıntılı kanatlar üzerine oturtulmuştur. Cephenin orta bölümünde ise her katta ahşap dikmeli balkonlara yer verilmiştir.

Yalı girişinin iki yanında birer servis merdiveni, güneyinde ise diğer katlara çıkan, ikili başlayarak tek kollu devam eden ana merdiven bulunmaktadır. Ayrıca ikinci kata çıkış servis merdivenleri ile de karşılanmıştır. Osmanlı Türk evlerinin iç sofalı plan tipindeki yalının birinci kat sofasının deniz yönünde bir eyvanı bulunmaktadır. Bağdadi duvarlarına rokoko üslubunda bezemeler yapılmıştır. Zemin katta yedi oda, bir mutfak, bir tuvalet; birinci katta on iki oda, dört tuvalet ve bir Türk hamamı; ikinci katta da yedi oda ile bir tuvalet bulunmaktadır.

Y. Mimar Hüsrev Tayla’nın yapmış olduğu restorasyonda, 1944 yılında Mimar Burhaneddin Bey’in yapmış olduğu değişiklikler ortadan kaldırılmıştır. Birinci ve ikinci katların ön balkonlara açılan duvarları geriye çekilmiş, batı cephesine de dikmeler üzerine bir balkon eklenmiştir. Ayrıca yalının kuzeyindeki bahçe kapısı kaldırılmış ve burası sütunlu bir revaka dönüştürülmüştür. Duvarlarda daha önce oluşturulan mekânlar kaldırılmış, daha önce kapatılan kapı ve pencereler açılmıştır. Birinci katta güneybatıdaki odalar Türk hamamına dönüştürülmüştür. Bu kattaki sofa balo salonuna dönüştürülmüştür. Yalının güneyindeki kayıkhanenin yerine de kapalı bir havuz yapılmıştır. Ayrıca pencerelerin ahşap kepenkleri kaldırılmış, balkonların ajurlu korkulukları da sade parmaklıklara dönüştürülmüştür. Bu arada bahçenin kuzeyindeki Mahmut Münir Paşa zamanından kalan tek katlı selamlık üzerine de bir kat eklenmiştir. Yalının arkasındaki koru ile bağlantılı olan köprü 1957 yılında yol yapımı nedeni ile yıkılmıştır.


İkiz Yalı (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi Yeniköy’de bulunan bu yalı, Sara Sultan tarafından ikiz kızları için Mimar Raimondo d’Aronco’ya 1906 yılında yaptırılmıştır.

Yalı Art-Nouva üslubunda dikdörtgen planlı ve üç katlı bir yapıdır. Birbirine bitişik ve kapılarla birbirleri ile bağlantı kurulan simetrik planda bir yapıdır. Yapının dış cephesindeki pencereleri ikiz ve üçüz şekillerde birbirlerinden farklı üsluplarda yapılmıştır. Yalının iki köşesi orta bölümlerden daha yüksek olup, kule görünümlüdür.

Yalı denize yönelik geniş bir salon ve bunun iki yanındaki odalardan meydana gelmiştir. İkinci kattaki köşe bloklar art-nouva üslubunda bir kemerle sınırlanan balkonlara sahiptir. Zemin kat balkonları rıhtımın hemen üzerindedir. Üçüncü katta denize yönelik pencerenin önüne küçük birer balkon yerleştirilmiştir. Yapının iç mimarisinde simetri egemen olmasına rağmen dış cephesinde simetriden pencere ve balkonlar nedeni ile yer yer kaçınılmıştır.

Yalının güney yarısı Faik Kurtoğlu tarafından, kuzey yarısı da Bekir Sıtkı Oyal tarafından satın alınmış, 1967 yılında da İsmet Okur’a satılmıştır.


Faik Bey (Pakize Hanım) Yalısı (Sarıyer)

İstanbul ili Sarıyer ilçesi, Yeniköy ile İstinye arasında bulunan bu yalı XIX. yüzyılın sonlarında yapılmıştır. Kimin tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber Faik Bey Yalısı ismi ile tanınmaktadır.

Yalı zemin, çatı katı ve iki kattan meydana gelmiştir. Dikdörtgen planlı yalıda denize yönelik orta salonun etrafında odalar sıralanmıştır. Alt ve çatı katının cephe görünümleri diğer iki kattan farklıdır.

Zemin kat pencereleri denize yönelik sekiz adet olup, bunlar diğer katlara oranla küçük tutulmuştur. İki ve üçüncü katın pencereleri tüm cepheyi kaplamakta olup, dikdörtgen şekilde, hafif yuvarlak kemerlidir. Çatı katının pencereler altı adet olup bunlar dikdörtgen sövelidir. Ortadaki iki pencere bir balkon içerisine alınmıştır. Bu balkon yalının denize yönelik tek balkonudur.

Plan düzeni yapılışından sonra değişikliğe uğramıştır. Orijinal yapının da denize yönelik büyük bir salon bulunmakta, odalar da bu salonun çevresinde sıralanmıştı.




Beyhan Sultan Yalısı (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Defterdar İskelesi yakınında bulunan bu yalının yerine 1835 yılında Feshane Fabrikası yapılmıştır.

Beyhan Sultan, Sultan III. Mustafa’nın kızı olup, 1784’te Silahtar Mustafa Paşa ile evlenmiştir. Sultan 1824 yılında bu yalıda ölmüş ve Eyüp Mihrişah Valide Sultan Türbesi’ne gömülmüştür. Beyhan Sultan’ın Arnavutköy’de bir de sahil yalısı bulunuyordu.


Abdullah Paşa Yalısı (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi Bahariye’de bulunan Abdullah Paşa Yalısı XVIII. yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır. Abdullah Paşa 1728’de Emine Sultan ile evlenmiş, 1735’te de bu yalıda ölmüş, Eyüp Sultan Türbesi’nin haziresine gömülmüştür. Paşanın ölümünden sonra yalı oğlu Mirahur-ı Evvel Abdüllatif Bey’in mülkiyetine geçmiştir. Sonraki yıllarda Türk müzeciliğinin kurucusu Ahmet Fethi Paşa’nın babası Kâğıtçıbaşı Ahmet Ağa’nın mülkü olan yalıda Ahmet Fethi Paşa dünyaya gelmiştir.

Bu yalının ne zaman yıkıldığı ve mimarisi hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.


Alemdar Mustafa Paşa’nın Eşi Kamer-Veş Yalısı (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesinde, Eyüp Büyük İskelesi ile Bostan İskelesi arasında bulunan bu yalının ismine 1815 tarihli Bostancıbaşı defterlerinde rastlanmamaktadır. Günümüze gelemeyen bu yalı büyük olasılıkla bu tarihten önce yıkılmıştır. Buna göre de XVIII. yüzyıl yalılarından olduğu sanılmaktadır.

Yalı ile ilgili kaynaklarda ismi dışında herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır.


Hançerli Sultan Yalısı (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi Bostan İskelesi yakınında Şah Sultan Camisi’nin de sağında bulunuyordu. Hançerli Sultan 1533 yılında ölmüştür. Bostancıbaşı Defterlerinden öğrenildiğine göre bu yalının Sultan II. Mahmut (1808–1839) devrinde ayakta olduğu anlaşılmaktadır. Sonraki yıllarda bu yalının yerine Müsteşar Sadettin Bey Yalısı ile Müsahip Sait Efendi Yalısı yapılmıştır.

Hançerli Sultan, Sultan II. Beyazıt’ın oğlu Şehzade Mahmut’un kızı ve Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu Mehmet Bey’in eşidir.

Hançerli Sultan Yalısı’nın XVII. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kaynaklarda yalının mimarisi ile ilgili bilgiye rastlanmamıştır.


Hanım Sultan Yalısı (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Bahariye’de Bostan İskelesi ile Şah Sultan Camisi arasında, Hançerli Sultan Yalısı’nın da yanında bulunan bu yalı sonraki yıllarda Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın ve oğlu Ali Paşa’nın mülkiyetine geçmiştir. Bu yalının XVI. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Günümüze gelemeyen bu yalı ile ilgili kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.


Hatice Sultan Yalısı (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Ayvansaray yakınında Yavedüt Camisi yakınında bulunan bu yalının yerinde Sultan III. Murat’ın kızı Fatma Sultan’ın sahil sarayı bulunuyordu. Bu saray XVIII. yüzyılda yıkılmıştır. Sahil Sarayının yerinde daha sonra Hatice Sultan Sarayı yapılmıştır.

Hatice Sultan, Sultan IV. Mehmet’in kızı olup, Sadrazam Hasan Paşa’nın da eşidir. Bu yalı ile ilgili kaynaklarda yeterli bilgiye rastlanmamaktadır.


Hatice Sultan Yalısı (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Mihrişah Valide Sultan İmareti yakınında Hibetullah Sultan Sahil Sarayı’nın yanında bulunuyordu.

Hatice Sultan, Sultan III. Mustafa’nın kızı ve Sultan III. Selim’in kız kardeşidir. Hatice Sultan Hotin Muhafızı Ahmet Paşa ile 1786 yılında evlenmiş ve 1822 yılında da bu yalıda ölmüş, Eyüp Mihrişah Valide Sultan Türbesi’ne gömülmüştür.

Mimar Melling’in albümünde gravürü görülen Defterdarburnu’ndaki sahil saray da Hatice Sultan’a aitti. Eyüp’teki Hatice Sultan yalısı ölümünden sonra yıkılmıştır. Kaynaklarda bu yalının mimarisi ile ilgili yeterli bilgiye rastlanmamıştır.


Kara Mustafa Paşa Yalısı (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesi, Bahariye’de Kasr-ı Hümayun yanında bulunan bu yalı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından XVII. yüzyılın ortalarında yaptırılmıştır. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa 1676’da Sadrazam olmuş, 1683’te Viyana bozgunundan sonra Belgrat’ta idam edilmiştir.

Kaynaklardan öğrenildiğine göre Amcazade Hüseyin Paşa Sultan II. Mustafa’ya bu yalıda bir ziyafet vermiştir. Ardından Nemçe Elçisi burada karşılanmıştır. Yalının ne zaman yıkıldığı ve mimari yapısı konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.


Kaya Sultan Yalısı (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesinde Bahariye Mevlevihanesi yakınındaki bu yalının XVII. yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Kaya Sultan, Sultan IV. Murat’ın kızı olup, 13 yaşında Melek Ahmet Paşa ile evlendirilmiştir. Kızı Fatma Sultan’ı doğururken 1659 yılında ölmüş, Ayasofya’daki Sultan İbrahim Türbesi’ne gömülmüştür. Bu yalı ile ilgili bunun dışında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.


Rukiye Sultan Yalısı (Eyüp)

İstanbul İli Eyüp ilçesinde bulunan bu yalının yeri kesinlik kazanamamıştır. Rukiye Sultan, Sultan IV. Murat’ın kızı olup, Melek Ahmet Paşa ile 1663 yılında evlendirilmiştir. Rukiye Sultan da eşinin ölümünden 10 yıl sonra 1695’te bu yalıda ölmüş, Sultanahmet Camisi’ndeki türbeye gömülmüştür. Sultanın ölümünden sonra yalı Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin mülkiyetine geçmiştir. Yalının ne zaman yıkıldığı ve mimari yapısı konusunda da yeterli bilgi bulunmamaktadır.


Safai Mustafa Efendi Yalısı (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesinde, Yavedut Camisi ile Defterdar İskelesi arasında bulunan bu yalı XVII. yüzyılın sonlarında yapılmıştır. Safai Mustafa Efendi Bab-ı Âli’de yetişmiş, Elmas Mehmet Paşa’nın defter emini olmuştur. 1725 yılında da ölmüştür. Bu yalı ile ilgili de kaynaklarda yeterli bilgiye rastlanmamıştır.


Saliha Sultan Yalısı (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesinde, Bahariye sahilinde bulunan bu yalı XVIII. yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır.

Saliha Sultan, Sultan III. Ahmet’in kızı olup, 1715 tarihinde doğmuş, Sarı Mustafa Paşa ile 1728, Ali Paşa ile 1740, Ragıp Paşa ile de 1758 yılında evlendirilmiştir. Ragıp Paşa’nın 1763 yılında ölümünden sonra da Kaptan-ı Derya Mehmet Paşa ile evlendirilmiştir. Sultan’ın düğünleri bu yalıda yapılmıştır.

Saliha Sultan 1778 yılında da bu yalıda ölmüştür. Yalı ile ilgili yeterli bir bilgi bulunmamakla beraber, Sultan I. Abdülhamit’in 1778 tarihli bir Hatt-ı Humayunu’nda İstanbul’da Yeşil İmaret bitişiğinde Saliha Sultan Sarayı ile Eyüp’teki Sahilhanesinin bütün ilaveleri ile beraber I.Abdülhamit tarafından kızı Esma Sultan’a temlik edildiği yazılıdır.


Uryanizâde Ahmet Esat Efendi Yalısı (Eyüp)

İstanbul Eyüp ilçesinde, Defterdar İskelesi ile Yavedut Camisi arasında bulunan bu yalıda Şeyhülislâm Uryanizade Ahmet Esat Efendi 1813 yılında dünyaya gelmiştir. Babası Sultan II. Mahmut’un kadılarından Mehmet Sait Efendi’dir. Bu bakımdan yalının XVIII. yüzyılda yapıldığı ve babasının ölümünden sonra Ahmet Esat Efendi’ye geçtiği anlaşılmaktadır.

Bu yalı ile ilgili de kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.


Valide Sultan Yalısı (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Zal Mahmut Paşa Camisi’nin yakınında, Feshane Caddesi üzerinde bulunan bu yalının oldukça büyük olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Yalı Sultan IV. Mehmet’in annesi Turhan Hatice Sultan tarafından yaptırılmış, Turhan Hatice Sultan’ın ölümünden sonra da Rabia Gülnuş Emetullah Sultan’a verilmiştir. Sonraki yıllarda Sultan III. Ahmet’in kızı Fatma Sultan’a verilmiş, ancak yalı Valide Sultan Yalısı ismi ile tanınmıştır.

Yalının divanhane tavanının, çeşmesinin, döşeme çinilerinin ve kameriyesinin 1728 yılında tamir edildiği konusunda kaynaklarda bir not bulunmakta olup, bunun dışında mimari yapısı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır.


Yahya Bey Yalısı (Eyüp)

İstanbul ili Eyüp ilçesi, Defterdar’da Eski Feshane Binası yanında bulunuyordu. Yahya Bey Sadrazam Hüsrev Paşa’nın kethüdası olup, zenginliği ile tanınmıştır.

Yalının Haliç kıyılarında bir rıhtımı olup, altı dönümden fazla meyve ağaçlı bahçesi vardı. Bu bahçe içerisinde küçük bir akarsu ile havuz, kuyu, mutfak ve hizmetkârlara ait koğuşlar bulunuyordu.

Yalı içerisinde on beş oda, iki salon, sofalar, iki yemek odası ve bir de hamamı vardı. Kaynaklardan yalının geniş pencereleri olduğu, içerisinde yirmiye yakın çeşmesi olduğu da öğrenilmektedir. Bu yalı 1898 yılında Esma isimli bir hizmetçi tarafından yakılmıştır. İçerisindeki Mevlevi dervişi Veled Çelebi’nin zengin kütüphanesi ile eşyaları da yanmıştır.

Kaynak : www.kenthaber.com
Bu Foruma yaptığınız ilk ziyaretiniz ise, Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle Kayıt olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzda. Konu açamaz, Eklenti indiremez. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz..

ziyaretçi
  • Ziyaretçi
Ynt: İstanbul Yalıları
« Yanıtla #4 : 11 Kasım 2010, 19:57:08 »
çok güzel bi site ama yaz yaz bitmio(çok güzel bi kaynak tavsiye ederim) alkışla :) alkışla alkışla alkışla alkışla alkışla

portocub
  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: İstanbul Yalıları
« Yanıtla #5 : 09 Nisan 2011, 01:51:18 »
Kaynak icin tesekkurler....   alkışla

1204
  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 4
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: İstanbul Yalıları
« Yanıtla #6 : 27 Nisan 2011, 22:01:21 »
şu yalıları yakından görmek nasip olur inş. birgün

 

* Bizi Takip Edin

Son Mesajlar

Ynt: KKTC Lefkoşa Selimiye Camii (Aya Sofya Katedrali) Gönderen: karacanenes
[25 Mart 2024, 12:09:22]


Teknik Personel Gönderen: TAŞYAPI
[24 Mart 2024, 16:13:27]


ÖN MUHASABE VE MİMAR PERSONEL ALIMI Gönderen: osman.blnk
[24 Mart 2024, 10:19:47]


Restorasyon alanında iş arıyorum Gönderen: Sudenur uysal
[22 Mart 2024, 19:19:58]


RESTORASYON ALANINDA DENEYİMLİ İNŞAAT TEKNİKERİ Gönderen: cabiyotlu
[22 Mart 2024, 11:02:48]


Ynt: NAKKAŞ/KALEMİŞİ/RESTARASYON EKİBİ Gönderen: nAKkaŞBey38
[22 Mart 2024, 01:59:53]

SimplePortal 2.3.7 © 2008-2024, SimplePortal