Restorasyon Forum

Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Restorasyon Forum - Reklam Alanı

Gönderen Konu: Mısır'ın Tarihi  (Okunma sayısı 12685 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Emre
  • Restorasyon Forum
  • **
  • İleti: 66
  • Cinsiyet: Bay
Mısır'ın Tarihi
« : 22 Ocak 2009, 02:56:25 »
Tarih Öncesi

Yontmataş devrinde Mısır, tropikal bir iklimin etkisindeydi ve bu iklime uygun bitki örtüsüyle kaplıydı. Konutlar henüz vadinin üstündeydi, başlıca insan etkinlikleriniyse, avcılık ve balıkçılık oluşturuyordu. Yontmataş devri sonunda, bütün Afrika'da bir kaya sanatı gelişti, Yukarı Mısır'daki kayalar ve mağara duvarları, hayvan resimleri, av sahneleri ve gemicilikle ilgili çeşitli görüntülerle süslendi.

Cilalıtaş devri başlarında, Nil vadisinin coğrafi oluşumu tamamlandı ve Sahra'da yaşayan, av köpeği bakıcıları, Paleoafrikalı sığıtmaçlar ve Nilot kökenli balıkçılar yeni tekniklerden yararlanmaya başladılar; yavaş yavaş tahıl tarımı, keten ekimi ve dokumacılığı, hasır işçiliği ve çömlekçilik gelişmeye başladı. Köylerin eski görünümleri değişti, sazdan kulübelerin yerini kerpiçten evler aldı. 4000 yılına doğru benimsenen teknikler giderek yetkinleştirildi (çakmaktaşı ve bakır aynı zamanda kullanıldı), bunun yanı sıra fildişi işçiliği ortaya çıktı, küçük heykellerin yapımına girişildi.

This öncesi dönemde kuzey kültürüyle güney kültürü arasındaki fark giderek iyice belirginleşti. İki uygarlık merkezi birbirine koşut olarakdüzenlendi: Kuzeyde başına kırmızı bir taç giyen ve Osiris tarafından korunun kral, batı ve doğu eyaletlerini (ya da nomos) yönetiyordu; güneyde bulunan bir başka kral da başına beyaz bir taç takıyor ve tanrı Sethi tarafından korunuyordu; güney eyaletlerinin egemenliğiyse onun elinde bulunuyordu.


Mısır Tarihi

Eski Mısır yaklaşık üç binyıl varlığını sürdürdükten sonra, İ.S. 395'te Bizans egemenliği altına girerek Hıristiyanlığı yada Kıptiliği benimsedi ama Hıristiyanlar ve Araplar, bu son derece gelişmiş uygarlığın izlerini silemediler. İ.S.VI. yy'da imparator İustinianos, Philai'deki İsis Tapınağı'nı (Hıristiyan Mısır'daki son pagan merkezi) kapattırınca, dünyanın en eski uyarlığı sayılan bu uygarlığın üstüne bütün kapılar kapanmış oldu. Daha sonra Fransız Jean-François Champollion'un hiyeroglif yazılarını incelemesi ve dolayısıyla o tarihe kadar karanlıkta kalmış birçok soruya ışık tutması sonucunda Eski Mısır uygarlığıyla ilgili pek çok şey öğrenildi.

XIX. yy'a kadar, Mısır tarihi Eski Yunan yazarlarının, özellikle de Herodotos, Sicilyalı Diodoros ve Stranbon'un yazdıklarından öğreniliyordu; ayrıca Mısırlı rahip Manethon'un Aigyptiake adlı yapıtından da yararlanılıyordu; Manethon bir Mısır tarihi yazmaya girişmiş ve Mısır firavunlarını 31 sülalede toplayarak bir firavunlar listesi yapmaya çalışmıştır.Bu bölümleme modern bilimler tarafından her zaman kullanılmıştır.

Günümüzde Eski Mısır bilimi (ejiptoloji) henüz çok yeni bir bilim dalıdır, ama incelediği yazıtlar ve arkeoloji gereçleri o kadar zengin ve o kadar çeşitlidir ki, daha şimdiden Tarih öncesi dönemden Hıristiyanlık dönemine kadar Eski Mısır uygarlığının ve tarihinin ana hatları çizilebilir, en özgün yanları belirtilebilir.

İ.Ö. 3000'e doğru, Mısır'ın yazılı tarihinin başladığı sıralarda, uyarlığın bütün öğeleri bir araya toplanmıştı: Ülke Nil'in suladığı bir toprak şeridi üstüne kurulmuştu ve ırmağın taşkın sularıyla besleniyordu; güneş her gün ışıklarıyla çevreye iyilik saçıyor, Afrika kökenli beyaz halk sulama kanallarının bakımıyla uğraşıyor ve huzurunu sağlayan doğal öğelere tapıyordu.Mısır halkı daha tarihsel döneminin başlangıç yıllarında kendine özgü bir dinginlik edinmişti; bu durum biraz da siyasal sistem, dinsel özellikler, dil ve yazıyı koruma kaygısından kaynaklanıyordu. Eski Mısır yalnızca, şaşmaz ve düzenli bir firavunlar dizisi değil, ama eksiksiz bir uygarlığın serüveni görünümünü taşıyordu.

Eski İmparatorluk

Piramitlerle simgelenen Eski İmparatorluk dönemi Eski Mısır'ın Altın Çağı sayılır. Bu dönemde gerçekleştirilen anıtsal yapılarda artık tuğlanın yerini taş almış ve piramitler biçiminde krallık mezarlarının yapılmasına olanak verilmiştir. Menfis gene başkent olarak kalmış, yer altı gömütlükleri Sakkara ve Gize yaylalarına yayılmıştır.

III. , IV. , V. ve VI. Sülaleleri kapsayan Eski imparatorluk, kral Zoser'in hükümdarlığıyla başlar (2700'e doğru); bakanlarından İmhotep, Zoser için, Sakkara'daki basamaklı piramidin mezar kompleksini yaptırmıştır.


Sina ve Nübye'ye yapılan seferler henüz bu dönemde başlamıştır; bu da Mısırlıların daha o dönemde bir yandan değerli taş ve bakır sağlamak, öte yandan da sınırları korumak amacıyla örgütlenmiş olduklarını gösterir. Sülale (2620'ye doğru) oldukça ünlüdür. Sülalenin ilk firavunu Snefru'nun Libya, Nübye ve Sina'ya kârlı seferler yaptığı ve oralardaki türkuvaz yataklarına bir düzen getirdiği bilinir. Ardılları olan Keops, Kefren ve Mikerinos ise Gize'de kendilerine mezar olarak yaptırdıkları düz yüzlü üç büyük piramitle ün sağlamışlardır. V. sülale (2560'a doğru) döneminde krallık tanrısı olarak Ra'nin üstünlüğünün kabul edildiği görüldü. Bundan böyle firavunlar "Ra'nin oğlu" olarak adlandırılmaya başlandılar. Bu firavunlar Güneş tanrıya çok sayıda tapınaklar yaptırdılar. Bu dönemde, Userkaf, Menkauhor, İsesi ve Unas gibi krallar hüküm sürdü; bunların piramitleriyse Abukir, Dahruş ve Sakkara'da yapıldı. VI. sülale (2420'ye doğru) döneminde, krallık otoritesinde bir zayıflama, buna karşılık eyaletlerdeki valilerin (nomarkhes) güçlerinde de artma görüldü. Firavunlar (Teti, Userkarei Papi I, Merenre, Papi II) bunların tutkularına karşı koymak zorunda kaldılar. Yalnızca Papi I'in egemenliği döneminde daha önceki firavunlara yakışır gelişmelerde bulunuldu. Bunlar arasında çok sayıda askeri ve ticari sefer vardır. 90 yıl süreyle tahtta kalan Papi II'yse Mısır'ın siyasal ve toplumsal bir kargaşa içine düşmesini engelleyememiştir.

Yeni İmparatorluk

Eski Mısır'ın "klasik" tarihinin son evresini oluşturan Yeni İmparatorluk, eski Mısır tarihinin üçüncü doruk noktasını oluşturur; bu dönemde ülke, o güne kadar tanık olduklarından çok daha farklı bir yenilenme ve refah dönemi yaşadı. Yayılmacı bir etkinlik, büyük işler yapma siyaseti (özellikle çok sayıda anıt yapımı) ve dinsel güçlerin gün geçtikçe daha çok etkisinde kalan bir iç yönetim Yeni İmparatorluk'un en belirgin yanlarını oluşturur. XVIII. sülalenin kurucusu olan Ahmosisdöneminden başlayarak başkent, Teb'e taşındı ve bu tarihten sonra kent Yakındoğu'nun yönetim, din, sanat ve kültür açısından çok önemli bir merkezi haline geldi.

Ahmosis (1580-1558) ve oğlu Amenofis I (1557-1530) ülkenin birliğini ve Mısır'ın Nübye ve Fenike üstünde nüfuz kurulmasını sağladı. Amosis I. Bu dönemden başlayarak, Amon'a (Mısır tanrılarının en önemlisi) bağlı din adamları, ülkenin iç işlerinde ön planda rol oynamaya başladılar. Tutmes I (1530-1520) ve Tutmes II (1520-1505) kendilerinden önceki hükümdarların siyasetini izlediler ve güneyde dördüncü çavlana kadar, Suriye'de de Fırat'a kadar ilerlediler.XVIII. sülalenin şaşırtıcı bir üyesi de Haçepsut'tu (1505-1483). Tutmes II'nin karısı olan Haçepsut, kocasının ölümünden sonra, yeğeni ve tahtın varisi olan Tutmes III'ü hükümetten uzak tutarak kendini krallık naibesi ilan etti. Erkek gibi giyinen ve tanrı Amon'dan doğduğunu ileri süren Haçepsut, mimarı olan Senmut'a, Deyr-ül-Bahri mezar-tapınağını genişlettirerek dönemine sanatsal bir canlılık katmış oldu. Kraliçenin ölümü üstüne tahta Tutmes III (1483-1450) geçti; Mitanni krallığının gücünü kırmak için Asya'ya birbiri ardı sıra on yedi sefer düzenledi. Tutmes III'ün hükümdarlığının sonunda, Mısır güneyde Napata'dan Fırat'a kadar yayıldı. Bu dönemde ulaşılan sınırlar, imparatorluğun ulaştığı en geniş sınırlardı. Tutmes Amenofis II'nin (1450-1425) dönemi barış içinde ve sorunsuz geçti. Amenofis II, oğlu ve ardılı olan Tutes IV'ü bir Mitanni prensesiyle evlendirerek Mitanni kralıyla bir ittifak yaptı. Amenofis III (1408-1372) dönemi de barış içinde geçti. Amenofis IV ise (1372-1354) Amon'a bağlı din adamlarıyla arasının açılması, yeni başkent Tell el-Amarna'da yalnızca tanrı Aton kültürünü kurmasıyla tarihin akışını değiştirdi. Ama Amarna skhisması (dinin aslında ayrılma hareketi) yaratıcısının ardından ortadan kalktı; Amenofis IV'ün ölümü üstüne Tutankamon (1354-1346) Teb'e döndü ve Amon kültünü yeniden saygınlığa kavuşturdu. Amenofis IV (Akheneton) Tutankamon'un hükümdarlığı sırasında pek önemli olaylar olmadı (Tutankamon'un 1922 de bulunan mezarının hiç el değmemiş ve hazinelerle dolu olduğu görüldü). XVIII. sülalenin sonuncu firavunu olan ve Amon din adamları tarafından desteklenen eski general Horemheb (yada Harmhabi) (1346-1314) devleti yeniden düzenledi ve geleneksel yapılara eski güçlerini kazandırdı. Bir başka asker hükümdar olan Ramses I (1314-1312) XIX. sülaleyi kurdu. Seti I (ya da Sethi I) (1312-1298) ve Ramses II (1301-1235) Mısır'a üstünlük ve büyüklüğünü sağlayan bir siyaset izlediler. Bununla birlikte, Eski Oratadoğu güçlerinin arasında Mısır artık yüceliğini yitirmişti. Hititler, Asurlular, Libyalılar, Deniz Halkları, Mısır'ın görkemli yalnızlığını bozmuşlardı. İç düzensizlikler, açlıklar, kral mezarlarını yağmalamalar, son Ramsesler döneminde giderek arttı. Mısır'ın eski dönemlerindeki yenilmezliği artık gerilerde kalmıştı

Emre
  • Restorasyon Forum
  • **
  • İleti: 66
  • Cinsiyet: Bay
Mısır'ın Tarihi
« Yanıtla #1 : 22 Ocak 2009, 02:56:39 »
1. Ara Dönem

(2260-2065, VII.-X. Sülaleler)
Bir yüzyıldan fazla bir süre içinde, toplumsal başkaldırılar, merkez iktidarın parçalanması, eyalet yönetimlerinin bölünmesi, bedeviler ve Asyalıların akınları, Mısır'ın birliğine zarar verdiler. Bu dönem boyunca Nil vadisinin çeşitli yerlerinde kurulan krallıklarda çok sayıda başkan birbirini izledi. Yukarı ve Aşağı Mısır yeniden birbirinden ayrıldı. 2060'a doğru Güney'in önderlerinden ve Teb nomosları valilerin torunlarından olan Mentuhotep, bozulan birliği kurdu ve krallık nüfuzunu yeniden sağladı.

(2065-1785, XI.-XII. Sülaleler)
Siyasal, yönetimsel ve dinsel alandaki reformlar, iktisadi gelişmeler ve dış siyasette sağlanan barışla parlak bir dönem olan Orta Imparatorluk'un Mısır tarihinde özel bir yeri vsrdır. XI. sülale (2060-2000) hükümdarlarından olan Mentuhotep I (2065-2015) merkezi iktidarın otoritesini yeniden sağlayarak ve Nübye'ye yayılma siyasetini yeniden ele alarak, Mısır'da barışı sağlamayı başardı. Mentuhotep II ve Mentuhotep III, Mısır'ı Kızıldeniz'e bağlayan vadi Hammamat yolunu düzelttirdiler ve taş ocaklarının düzenli olarak işletilmesini sağladırlar. Mentuhotep XII. Sülale (2000-1785), Mentuhotep III'ün eski veziri olan ve iktidarı zorbalıkla ele geçirmeye çalışan Amenemhat I (Ammenemes I) tarafından kuruldu; bu sülale Mısır tarihinin en görkemli sülalelerinden biridir. Amenemhat I (2000-1970) özellikle yönetimde reformlar yapmaya çalıştı. Önce Teb'de yerleşti; buradan toprakları kolayca yönetebiliyor, Nomarkheslerin aşırılıklarını gözetebiliyordu. Dış siyasettte, Nübye seferiyle (Korosko'ya kadar) Libya seferini yönetti, ayrıca doğu sınırına da bir başka sefer düzenledi. Sesostris I (1970-1936), öldürülen babasının yerine geçti; yayılmacı bir siyaset güden Sesostris I, üçüncü çavlana kadar uzanan bir Nübye seferine girişti. Amenemhat II ve Sesostris II, Fenike'yle diplomatik ve ticari ilişkiler kurdular. Sesostris III Sesostris III (1887-1850) Nübye'de garnizonkaleler inşa ettirdi ve Filistin'e kadar ilerledi. Oğlu Amenemhat III (1850-1800) Mısır'ın tarımsal ve iktisadi açıdan işletilmesiyle ilgilendi. Amenemhat III, XII. Sülalenin refah ve gelişmesini sürdüren son firavun oldu. Monarşinin otoritesinin sağlanması, ülke topraklarının ve gelir kaynaklarının işletilmesi, büyük anıtların yapılması, Fenike'yle çok sayıda ticari alışveriş, değerli taşlar ve çeşitli esanslar bulmak amacıyla Sina'ya kadar gidilmesi, Sudan'a yapılan askeri ve ticari seferler hep bu dönemde gerçekleşti.

2. Ara Dönem

Bu dönem, Eski Mısır tarihinin en karmaşık ve karanlık dönemidir. İç durumda görülen gerilemenin yanı sıra yabancı istilalarıyla da dolu geçen bu dönem, deltada Asya kökenli bir hükümetin kurulmasıyla uzadı. 1700'e doğru, Asya'dan gelen Hint-Avrupalılara karışmış Samiler olan Hyksoslar, deltayı işgal ederek başkentlerini Avaris'te kurdular (1730) ve bir hükümet biçiminde örgütlendiler. Giriştikleri fetihlerde hiçbir direnmeyle karşılaşmadılar, ama otoritelerini yalnızca deltada kabul ettirebildiler. Yukarı Mısır uygulamada bağımsız sayılırdı ve Teb prensleri çevresinde toplanmışlardı. İstilacılara karşı koyma hareketi giderek büyüyor, direnme hareketleri örgütleniyordu: Sonunda Kamosis (ya da Kames), ardından da Ahmosis (ya da Ahmes) Hyksosları Mısır topraklarından kovdular.

Amenofis IV - Akheneton

Eski Mısır'da esas olarak çok tanrılı bir din vardı ve bu din binlerce yıl hüküm sürmüştü.Halk hükümdarları geçerken "Ey biz canlıların tanrısı, yaşa, varol !" diye tezahürat yapardı. Yani hükümdarlarına (Firavun) ilahlık atfetmek gibi çok yanlış bir inanca sahiplerdi. Firavun, Tanrı'nın oğlu veya doğrudan doğruya yeryüzünde yaşayan bir nevi tanrı gibi kabul ediliyordu. Firavunların saltanatı 3000 yıldan fazla sürdü ve bu arada otuz hükümdar sülalesi birbirini izledi.

M.Ö. 1364 yılına gelindiğinde 18'inci sülaleden Ameophis IV (Akheneton) tahta çıktı. Bu sırada Mısırlılar başta Amon (Güneş Tanrısı) olmak üzere birçok tanrıya tapıyorlardı. Akhenaton Tahta çıktıktan 5 sene sonra 41 yaşında iken kendisinde çok büyük bir manevi değişiklik hasıl oldu. Tanrı'nın bir, isminin ise Aton olduğunu halkına ilan etti. Tapınaklardaki bütün putların kırılmasını, duvarlardaki tanrı (!) isimlerinin kazınmasını emretti. Ameophis (İmparatorluk tanrısı Amus razı olsun) olan adını Akheneton (Aton'un hadimi, yani hizmetkarı) olarak değiştirdi. Mısır'da o asırda halk tam 13 tanrıya inanıyordu. Akheneton'un inandığı ve halkının da inanmasını istediği tanrı, kendi ifadesine göre, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kainatın tanrısı idi. Güneş'i, Ay'ı, yıldızları yaratan "O" idi. Akheneton, eski inancın baş şehri olan Teb şehrine karşılık yeni bir başkent kurdu ve adına "Aton'un ufku, Aton'un çevresi" anlamına gelen Akhetaton dedi. Ölünceye kadar bu şehirde yaşadı.

Akheneton'un bir şiiri:

Tanrı uludur, birdir, tektir. Ondan başkası yoktur. Bir tanedir, O'dur her varlığı yaratan Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh... Ta başlangıçta vardı Tanrı, Tek varlıktı o. Hiç birşey yokken o vardı. Herşeyi o yarattı (...) Ezelden beri süregelen varlığı, Ebediyete kadar sürecek, Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu. İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman.

Mısır'da adetler

Eski Mısır'a yaşlı bir adam gençlerin bulunduğu bir yere gelince gençler oturdukları yerden kalkmak zorundaydılar. Erkekler sünnet oluyorlardı. Domuz eti yemek günahtı. Tapınağa girmeden önce el ve ayaklarla yüz belirli bir ritüele uygun olarak yıkanıyor, yani abdest alınıyordu. Cinsel ilişkiden sonra da mutlaka yıkanmak lüzumu vardı (gusül abdesti). Hz. Yusuf'un Akheneton'dan önce Mısır'a yaşadığını biliyoruz. Demek ki Akheneton'un ortaya çıkmasını, Adem'den beri süregelen ve İbrahim'le devam eden ve son peygamber Muhammed'e kadar uzanan o tek kaynağa bağlamak akla daha yatkın olacaktır. Akheneton'a karşı ayaklananlar Akheneton'a ilk karşı çıkanlar ve bu yeni inancı beğenmeyenler; din adamları yani rahipler oldu. Bunlar eski sistemin devamından çıkar sağlıyorlardı. Mısır halkından bir kısmını da arkalarına alarak firavunu dinsizlikle suçladılar. Akheneton öldükten sonra yerine geçen Tutankhaton, rahiplerin isteklerine boyun eğdi. Adını Tutankhamon (Bazı kitaplarda Tutankamon olarak geçer) yaparak, başkenti eski yerine taşıdı ve eski din tekrar serbest oldu. Musa gelene kadar batılın hükmü Mısır'da sürecektir.

Thisler


İ.Ö. 3000'e doğru güneyliler, krallarının önderliğinde kuzeyi fethettiler ve "her iki toprağın" birliğini sağladılar."Akrep kral" olarak anılan bu kraldan sonra, yerine firavunlar uygarlığının gerçek öncüsü ve başkent Menfis'in kurucusu olan Menes geçti. Bütün vadiye egemen olan bu kral, başında iki taç taşırdı. İlk firavun sülalesi böylece kurulduktan sonra, din ve yönetim işleriyle toplumsal düzenin aşağı yukarı kesin yapıları saptandı. İlk iki sülalenin kralları This kökenliydi ve istekleri üzerine, öldüklerinde Abidos ile Sakkara'ya gömülüyorlardı. Bu dönemde altın, bakır ve fildişi işleme sanatı giderek yaygınlaştı, yazı piktografiye (kavramları resimler yada simgeler aracılığıyla anlatan sistem) dayanmaktan çok hiyeroglif bir nitelik kazandı: Artık firavunlar evrenin yoluna koyulmuştu.

Amon Ra

Eski İmparatorluğun (İ.Ö. 2780-İ.Ö. 2380) ilk yıllarında kralın resmî unvanı, yani krallık protokolü, beş ayrı addan oluşmaya başladı. Son iki ad, yatay bir çubuk üstünde bulunan bir çeşit halkanın üstüne yazılıyordu. Oval biçimde olan ve Eski Mısır uygarlığı uzmanları tarafından kartuş diye adlandırılan bu motif, "Güneşin çevrelediği şeyi", bir başka deyişle evreni simgelemekteydi. Mısırlıların inanışına göre de, evrenin sahibi firavundu.

Amon-Ra Aşağı yukarı her dönemde Tanrı görünümünde (tanrılar gibi bir tacı, sakalı ve asası vardır) canlandırılan firavun adı, efsaneye göre Mısır'ın ilk hükümdarı olan tanrı Horus'un görevinin mirasçısı olarak geçer. XVIII. sülaleden (İ.Ö. 1580-İ.Ö 1314) başlayarak firavunlar doğrudan doğruya tanrılar kralı Amon-Ra'dan geldiklerini ilan etmişler ve kraliçe Haçepsut tahta çıkışını (İ.Ö. 1505-İ.Ö. 1483) yasal kılmak için, Deyr-ül-Bahri'de bulunan tapınağın bir duvarına, kendisini doğurmak amacıyla annesinin tanrı Amon-Ra'yle cinsel birleşmesini canlandıran bir resim yaptırmaktan kaçınmamıştır.

Hatçepsut Tapınağı

Eski Mısır inanışına göre tanrıların çocuğu ve kendi de tanrı olan firavunun görevi, gerçeğin, adaletin ve dünyadaki güçlerin kusursuz uyumunun tanrıçası Maât'ın simgelediği biçimde, evrensel dengeyi sağlamaktı.

Bir firavun öldüğü zaman, Maât tehlikeye giriyor, kaos egemen olamaya çalışıyor ve yalnızca yeni bir firavunun tahta çıkması, dünyanın, yarı-tanrıdan yaratılışı sırasında edilen uyumu bulmasına ve evrensel dengeyi kurmasına olanak sağlıyordu. Ayrıca firavun, Güneş'in doğuşunu ve Nil'in taşkınlarındaki düzenliliği sağlayan kişiydi. Tanrılar katında insanın tek temsilcisi sayıldığından (din adamları yalnızca firavunun temsilcileriydiler), tapınaklardaki kabartmalarda dinsel törenleri uygulayan kişi hep firavun olarak canlandırılmıştır. Dinsel törenlere, dev heykellere ve kralın propagandasını yapmak için oluşturulmuş metinlere bakılırsa, Mısır halkının gerçekten firavunlarını yeryüzünde yaşayan bir tanrı saydıklarına inanılabilir. Oysa, anlatılandan ve tarih yıllıklarından, bu görüşün doğru olmadı anlaşılır: Uyruklarının gözünde kral, eylemlerine bakılarak yargılanan bir insandır ve her insan gibi yanılgıya düşebilir. Yönetimde yükümlülüklerinin bir bölümünü vezirine aktarmıştır ama, her alandaki (adalet, güvenlik, ordu, iç ve dış siyaset) karar verme ayrıcalığı ondadır. Dolayısıyla resmî ideolojinin, firavunu tanrısal özellikli ve doğaüstü güçlü bir varlık olarak tanıtmasına karşın, halkının ona bütün güçleri elinde toplamış bir devlet başkanı gözüyle baktığı söylenebilir.

Piramitler

Krallık ailesinin lahitlerini barındırmak amacıyla yapılan piramitler (Yunanlıların bir pasta adından esinlenerek verdikleri ad) Mısır'da çok eski tarihlerde ortaya çıktı ve Eski İmparatorluğun (III.-VI. sülale, İ.Ö. 2780-2380) belirgin anıtları olarak kaldı. Piramitlerin biçimi bir simgedir; Gerçekten de kenarları basamaklar halinde olduğunda piramitler ölü kralın ruhunun, babası Ra'ya yani, Güneş'e kavuştuğu merdiveni belirtir; daha sonraları kenarları düz yapılmaya başlandığında piramitlerin bulutların içinden geçerek eğimli biçimde düşen güneş ışınları demetinin taşlaşmış bir görüntüsünü simgelediği bilinir.Piramit ölü kral için yaptırılan mimari bütünün en önemli bütünüydü.Çevresinde anıtsal bir duvar vardı; yanındaysa ölü tapınakları yer alıyordu.Piramitlerin başlangıçta çok büyük olan boyutları Eski İmparatorluk döneminde yavaş yavaş küçüldü ve Orta İmparatorluk'ta belirli bir ölçüde kaldı.Yeni İmparatorluk dönemindeyse piramitler kral mezarı olarak ortadan kalktı.

III. sülalenin kurucusu olan kral Zoser'in piramidi bilinen ilk piramittir.

Kahire'nin 28 km güneyinde Sakkara yaylasında eski başkent Menfis (Memphis) yakınında yükselen bu piramit, firavunun emri üzerine mimar İmhotep tarafından gerçekleştirildi.İmhotep piramit biçimindeki ilk kral mezarını ortaya attı ve bu gelenek, firavunlara tanınan bir ayrıcalık olarak kaldı. Dört bir yanındaki altışar geniş taş basamağıyla dev bir merdiven gibi görünen Zoser piramidi 109m eninde 121m boyundaki dikdörtgen bir taban üstünde yükseliyordu (61m). Zoser Piramidin altında, kayalar içine derin biçimde oyulmuş ve mavi fayans karolarla süslü ölü odaları bulunuyordu. Bu basamaklı piramit, 1600m uzunluğunda ve 10,5m yüksekliğinde görkemli bir duvarla kuşatılan on beş hektarlık merkezinde yer alır. Kralın bu "ebedi konutu"nda törenlerinin kutlanmasına yarayan çeşitli ek binalar da, günümüzde Mısır'ın en etkileyici arkeolojik sitelerinden biri olan bu anıtlar bütününün içinde yer alıyordu.

Piramit yapımında bundan sonraki aşama Sakkara'nın 19 km güneyinde Medum sitesinde IV. Sülalenin ilk firavunu Snefru tarafından yürütüldü.

Başlangıçta sekiz basamaklı olan mezar, basamakları doldurtarak tabandan tepeye kesiksiz eğim halinde yükselen dümdüz dört kenarı elde eden Snefru tarafından tam bir piramide dönüştürüldü. Snefru için, Sakkara yakınında Dahşur'da iki piramit daha dikildi.


Emre
  • Restorasyon Forum
  • **
  • İleti: 66
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Mısır'ın Tarihi
« Yanıtla #2 : 22 Ocak 2009, 23:18:40 »
M.Ö. 3. Binyıl Mısır Tarihi

Bu dönemde 3 yükseklik devri göze çarpmaktadır. Bunlar;

Eski İmparatorluk (3-6 Sülaleler) M.Ö. 2778-2413

Orta İmparatorluk (11-12 Sülaleler) M.Ö. 2065-1585

Yeni İmparatorluk (18-20 Sülaleler) M.Ö. 1580-1085

1.Sülale:
Kral Narmer'den bir süre sonra M.Ö. 3100 yıllarına doğru Güney Mısır'ın tahtına çıktığı anlaşılan “Kral Menes†iki Mısır'ı birleştirme konusunda büyük başarılar elde etmiş olacakki, sonraki nesiller tarafından Kral soyunun başına geçirilmiştir. Oldukça geç bir tarih geleneğinde, Mısır'ın birleştiricisi olarak gösterilen Menes ve ondan sonra gelenler, Güneyin eski şehri olan “Hierontopolis†şehrini bıraktılar. Daha güneyde “Thinis†şehrini kendilerine merkez yaptılar. Bundan dolayı bu sülaleye “Thinitler†adı verilir. Sülalenin krallarının mezarları Thinis şehri civarında mevcuttur.
Mısır'ın birleştirilmesi işini bütün 1. Sülale krallarını meşgul etmiş olduğunu anlıyoruz. Bu dönemdeki diğer bir önemli olay ise “Menfisâ€in kurulmasıdır. Kuzey Mısır'ın en önemli siyasal merkezi haline gelen Menfis şehrinin tanrısı “Ptah†tı. Her ne kadar bu şehre Menfis adının sonradan verildiği anlaşılıyorsa da, şehirde bulunan “Beyaz Sur†adını taşıyan kale ve bu kale içinde bulunan Ptah Tapınağının Menes devrine kadar uzaması muhtemeldir. II. Ramses dönemine ait bir yazıt bu şehirde Menes'in kurduğu Ptah Tapınağı'ndan söz etmiştir. 1.Sülale Krallığı'nın Kuzey Mısır'ı sürekli ellerinde bulundurmak için bu şehri kurdukları anlaşılmaktadır. Kral Menes'ten sonra gelenler, baş gösteren iç isyanları bastırdılar. Teşkilatlanmaya önem verdiler, Sima'da oturan Sami ırkından göçebelerle savaşarak, bu bölgedeki zengin bakır madenlerini ele geçirdiler.

2.Sülale:
Bu dönemde; Kuzey Mısır'ın, Güney Mısır'ı hakimiyeti altına aldığı anlaşılır. Bu dönemde hukuki merkez Menfis'e taşınmıştır. II.Sülale'ye ait mezarlar Menfis şehri civarında bulunmuştur. Bu sülalenin ilk dönemleri barış ve teşkilatlanma dönemiyle geçmişse de son dönemlerinde yer yer isyanlar baş göstermiştir. Bu isyancılar sonucunda Güneyde bir üçüncü İmparatorluk ortaya çıktı. Mısır'ın eski imparatorluk dönemi de başladı.

3.Sülale:
Bu sülalenin kurucusu “Zoser†adında bir kraldı. Ondan sonra gelenlerde iyi birer idareci ve askerdiler. Zoser'in baş veziri “İmhotep†(Mısır'ın ilk mimarlarından, baş rahip, baş vezir,doktor,mumyalama tekniğini geliştiren kişi) tüm Mısır tarihi boyunca kazandığı ününden dolayı ölümünden sonra ilah mertebesine yükseltilmiştir. Başta Zoser'in “Sakkare†deki, basamaklı piramit'i olmak üzere kendilerine büyük mezar anıtları yaptıran, bu sülanenin kralları, I.Sülale zamanındaki sınırları korudular. Ve kendileri güneyli olmasına rağmen, Menfis şehrini başkent yaptılar. Bununla birlikte gelişen Menfis, Mısır'ın siyasi, kültürel, merkezi haline gelmiştir.

4.Sülale:
Eski imparatorluğun altın devri 4.Sülale dönemine rastlar. Kurucusu “Sinefru†zamanında Libya ve Sima Yarımadası'na seferler düzenleyerek ganimetler ele geçirilmiştir. Bu devrin krallarının kudret ve ihtişamını yaptırmış oldukları piramitler ve bunların çevresindeki tapınaklar, oldukça iyi bir şekilde yansıtmaktadır. Büyük tapınaklar çevresinde evleri örnek alarak yapılmış bir takım küçük mezar binalarıda vardır. Kral soyundan olanlarla, yüksek dereceli memurlara ait, bu mezarlar o devrin dinsel görüşlerini yansıtan, yazı ve resimlere sahiptir. Arkeolojik olarak bu resim ve yazılar bize o devrin siyasi olayları, idarecileri, kültür ve devlet teşkilatı ve din ile ilgili önemli bilgi veren kaynakalrdır.
4.Sülale zamanındaki Mısır'ın parlak durumunu, tahtı ne şekilde ele geçirdiğini bilmediğimiz 5.Sülale kralları devam ettirdiler.

5.Sülale:
Bu dönemde, Eski Devir Tanrısı “Florus†önemini kaybetti ve yerini Güneş Tanrısı “Ra†ya bıraktı. Bu tanrının daha önce Hieropolis Tanrı AUM'la bir tutukluğu göze alınırsa, 5.Sülale zamanında yapılan din reformunun Hieropolis rahiplerinin etkisiyle olduğu anlaşılabilir. 5.Sülale kralları, kendilerine Piramit ve Tapınak yaptırmakla birlikte Mısır'ı koruyuculuğu altında bulunduran, Güneş Tanrısı Ra içinde tapınaklar yapmayı ihmal etmediler.
5.Sülale'nin ünlü kralları arasında “Tetiâ€nin oğlu olduğu anlaşılan “I.Pepi†gelir. Oldukça başarılı bir kraldır. Ön Asya'ya seferler düzenlemiştir. Öncelikle göçebeleri etki altına almıştır. “Üœni†adlı bir kişi bu dönemin Tarihi ve Siyasal olaylarını yazarak günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır. Yaklaşık 50 yıl kadar hüküm süren I.Pepi'nin ölümünden sonra, yerine 6 yaşındaki kardeşi II.Pepi geçmiştir ve 94 yıl hüküm sürerek, Mısır tahtının en uzun süreli kralı olarak görev yapmıştır. Her iki kralda Mısır'ın siyasi politikasını ve dinsel geleneklerini devam ettirmişlerdir.

6.Sülale:
6.Sülale'den başlayarak soylulara, rahiplere, yüksek düzeyli memurlara; geniş topraklar, bir takım özel imtiyazlar verme yöntemi, Mısır'ın siyasal bünyesinde önemli değişikliklere yol açmıştır. Özellikle büyük toprak sahibi olan bazı soylular, yetkilerinin artmasıyla oteriteyi tehdit edecek hale geldiler. Bir zamanlar bağımsız devletler halinde olan, sonradan Merkezi Devlet'in parçası haline gelen bir takım Mısır Eyaletleri de sahip oldukları toprak ve insan gücüne dayanarak krala karşı isyan etmeye başladılar.
Durumun bu hale gelmesinde valiliklerin babadan oğula geçmesi ve aynı ailenin uzun vir süre belirli bir yerde görev yapması önemli iki etkendi. Bir tarafta asillerin, diğer tarafta memur ve valilerin krala karşı giriştikleri mücadelede bir takım başarılara karşılık, bazı eyaletler yenilgiye uğratılmıştır. Ancak bazıları bağımsızlıklarını almışlar ve Mısır, Orta Çağ Avrupası'nın feodal yapısına benzer bir hal almıştır.

7.Sülale:
7.Sülale'den gelen kralların devrinde bazı başarısız krallar arka arkaya gelerek, Mısır'ı oldukça karışık bir döneme soktular. Bu dönemde batıdan Lidyalı'lar, doğudan Asyalı'lar ve zenciler Mısır topraklarına sığınmışlardır. Yine bu dönemde bize Mısır tarihi ile ilgili bilgi veren belgeler oldukça azdır. Bunlardan bir tanesi olan, bugün “Leningrad†Müzesi'nde bulunan bir papirüste Mısır'ın birtakım karışıklıklara sahip olduğu belirtilmekte. Papirüs'ün diğer yüzünde kuvvetli bir kralın gelip, güney ve kuzey devletleri tekrar birleştireceği müjdelenmektedir.

Ancak bu feodalite devrinde bazı krallar, Mısrı'ı birleştirmek için girişimde bulunmuşlar; fakat yeni isyanların patlak vermesiyle başarısız olmuşlardır. Bunun sonucunda hükümet merkezini Menfi'ten “Herakleapolis'e taşımışlardır. M.Ö. II. binyıllarda güneyde “Theb†şehrinde yönetimi ele geçiren yeni bir sülale, Mısır'ı bu karışıklıktan kurtarmış ve Ortak İmparatorluk dediğimiz yeni bir yükselme dönemine sokmuşlardır.

 

* Bizi Takip Edin

Son Mesajlar

SimplePortal 2.3.7 © 2008-2024, SimplePortal