Restorasyon Forum

Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Restorasyon Forum - Reklam Alanı

Gönderen Konu: GALATA KULESİ TARİHİ  (Okunma sayısı 16003 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

dilekaral
  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 14
  • Cinsiyet: Bayan
GALATA KULESİ TARİHİ
« : 03 Aralık 2009, 16:14:40 »
GALATA KULESİ


I.GALATA KULESİNİN TARİHİ

Haliç girişine, boğaz’a ve Marmara’ya hâkim bir konumda bulunan Galata Kulesi, adını bu kuleden alan Galata semtindedir. Bizans kaynaklarının Büyük Burç (Megalos pyrgos), Cenova kaynaklarının İsa kulesi (Christea turris)  olarak adlandırdıkları bilinir.
Dinler ve diller mozaiği ve dünya başkenti olarak adlandırılan İstanbul kentinin, her dönem aykırı ve farklı köşelerinden biri olan Galata semtine, 1260’larda yerleşen Cenevizliler, 14.yüzyılın başlarından itibaren her yaşta Cenova’lıların geceli gündüzlü ve kadınlı, erkekli çalışmak suretiyle istedikleri arazi parçasını da içine alarak acele yerleşim bölgelerini kuvvetli surlarla çevirmiş ve 1349’larda da şehrin ana giriş kapılarından biri olan Galata Kulesi’ni inşa etmişler ve bunu diğer tahkimata duvarlar ile bağlayarak, hendeği de daha derinleştirdiler.
Kulenin hemen hemen eteğinde Yüksekkaldırım Caddesi ile Lüleci Hendek Caddesi köşesinde Küçük kule kapısı yanındaki Sanct Nicolaus burcu üzerindeki levhada Cenova ve Bizans’ın armaları 1349 tarihlidir. Böylece, surların Galata kulesine birleştirilme tarihi tespit edilmiş oluyordu. Galata kulesi önünde ve şehrin surları dibinde Venedikliler ile Cenovalılar 13-14 Şubat 1352 yılında bir deniz savaşı yaptılar. Barış 6 Mayıs 1352’ de sağlandı ve Cenovalılar Türklerle Orhan Bey aracılığı ile dostluk kurdular. Bundan sonra Galata devamlı gelişti ve kulenin etrafı tahkim edildi. 1445 veya 1446 da Galata Kulesi yükseltildi.
15. yüzyılda ise ilginç bir olay gerçekleşti; Ticari rakiplerine karşı Türklerle dost geçinen Cenovalılar Galata tahkimatında yapacakları yüksek bir kule için Osmanlı padişahı II. Murad’ dan bazı malzeme ve bir miktar borç para istemişlerdi. Bu yardıma karşılık yapacakları (veya yükseltecekleri) kulenin – bu herhalde Galata Kulesi olmalıdır – uygun bir yerine II. Murad’ ın adını koymayı vaat etmişlerdi. Fakat Osmanlı merkez teşkilatı bu haberi alınca Galata’ya çok sert bir mektup yazmış ve tahkimatta yapılacak olan işler için yeterli zenginlikte olduklarını bildirmişti. Kule 1445-1446 yıllarında Baldassare Maruffo tarafından yükseltilmiş olmalıdır. (Mumhane veya Kireç kapısında görülen mermer levhada Maruffo’ ya Cenova’ lıların şükranlarını sunduğu bir kitabe yazılmıştır.)
1453 yılında Galata’nın artık Cenova için kaybedileceğini sezen son podesta Lomellini ile bazı İtalyanlar evlerini kapatıp memleketlerine dönmüşler. Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethetmesiyle Galata’yı ziyaret ediyor ve kalenin anahtarını savaşsız verdikleri için Cenova’lılara bir takım haklar verdiğini belirten bir ferman veriyor. Bu fermanda Galata Hıristiyanları serbestçe kiliselerini kullanabilecek ama çan çalmayacaklardı. Fatih Sultan Mehmed onların kalelerini yıkmayacağını da açıkça ifade ediyordu. Cenovalı’ lardan kulenin Türklere ne halde geçtiği ve 1453’ te üzerinde ne gibi bir muamele olduğu açık olarak bilinmemekle birlikte, bazı kaynaklar Fatih Sultan Mehmed’ in hükümranlığının delili olması için Galata surlarının kara tarafındakileri ve Galata Kulesi’nin tepesinden 10 arşın ( = 7,58 mt.) kadarını yıktırdığını yazar. Birçok kaynakta Galata Kulesi’nin değişik tasvirleri bulunmakla birlikte, Fatih Sultan Mehmed devri sonlarına doğru Venedik’ li editör Giouanni Andréa Vanassore’ nin 1520-1530 yıllarında yayınlanan ve günümüzde mevcut en eski baskısında bulunan kuşbakışı İstanbul manzarasında Galata ve surları gerçeğe çok uygun şekilde tasvir edilmiştir. Bu tasvirde, kulenin yuvarlak gövdeli, külahlı, diğer burçlardan büyüklük itibariyle çok az farklı olduğu ve kulenin eteğini çeviren yarım yuvarlak çevre duvarının varlığı görülür.
Sultan II. Bayazıd zamanında 1509 yılında meydana gelen ve kırkbeş gün boyunca devam ederek İstanbul’da korkunç tahribata yol açan “Küçük Kıyamet” olarak adlandırılan depremde Galata surları ve kulesinin de hasar gördüğü bilinir. Mimar Murad bin Hayrettin idaresinde yapılan tamir 1510 yılının ortalarında tamamlanmıştır. İstanbul surlarında, bütün camilerde büyük hasarlara yol açan depremin Galata Kulesi’ ni ne hale getirdiği bilinmemektedir. Bir rivayete göre tamamen yıkılmıştır. Tamamen yıkılmış olmasa bile büyük ölçüde hasar görmüş olmalı ki, bugünkü zeminden 13,20 mt. (2. kat) ve 17,17 mt. (3. kat) yükseklikte gövdeyi saran tuğladan iki tezyini kuşak bu tamiratın işareti olsa gerekir. Bunlardan üstteki o derecede açık Türk mimari üslubundadır ki kulenin hiç değilse bu kuşaktan itibaren olan kısmının Türk inşaatı olduğu söylenebilir. Zaten beşinci kattaki (zeminden 24,25 mt.) pencerelerin tuğla sivri kemerleri de hiç şüpheye yer vermeyecek surette Türk inşaatıdır. Kısaca; elde henüz yeterli veriler olmamakla birlikte kulenin ancak 2. veya 3. kata kadar olan kısmı Cenova eseri, bunun yukarısı ise büyük ihtimalle Türk yapısıdır.
Galata Kulesi’nin 16. yüzyıldaki durumu 1533-1535 e doğru Nasuh-es-Silahi’ nin Irak seferi Menzilnamesi’ nde yer alan Galata minyatürü ve 1544’ te Jérôme Maurand’ ın seyahatnamesindeki krokiler arasında Galata Kulesi sivri külahıyla ve Haliç’e hâkim haliyle yer almaktadır.
16. yüzyılda kule, Kasımpaşa tersanesinde çalıştırılan savaş esiri Hıristiyanlara Galata’ nın diğer burçları ile barınak olarak kullanılmaktaydı. Galata kulesi’ nde yer alan 1500 adet savaş esiri Sultan’ ın muhtelif işlerinde çalıştırılmaktaydı.
17. yüzyılda Yeniçeriler tarafından zindan ve gözlemevi olarak kullanılmıştır. Evliya Çelebi 17. yüzyılın ilk yarısında Galata kulesinin durumunu şu şekilde anlatır; “Kule 118 mimar arşını yüksekliğinde olup, kurşun kaplı bir külah ile örtülüdür. İçi on kat halinde zindan ise de şimdi, Tersane’nin gemi levazım ambarı olmuştur.” Aynı yüzyıl içinde, Sultan VI. Murat zamanında (1623-1640)  Hazerfen Ahmed Çelebi, tahtadan yaptırdığı kartal kanatları ile Galata Kulesinden uçarak, Üsküdar’da Doğancılar’ a inmiştir. Astronom Takıyeddin’in bazı rasatlar için geçici olarak (önceleri Tophane sırtlarında Gritti Konağı’ nı kullanmaktaydı)  Galata Kulesi’nden faydalanmış olabileceği çok açık olmayan kaynaklardan tahmin edilmektedir. Çok daha sonraları Şeyhülislam Feyzullah Efendi Galata Kulesi’ ni Cezvit papazı Besnier yardımı ile rasathane haline getirmeyi planlamış ancak 1703’ te öldürülmesiyle bu tasarı başarılamadan unutulmuştur.
Ermeni coğrafya yazarı P. G. İnciciyan 1717’ den itibaren Galata Kulesi’ nde gece yarısını haber vermek üzere kös vurulduğunu yazar. Galata Kulesi’ nde 18. yüzyıl sonralarında bir mehter takımının oturduğu 1780 tarihli ve buradaki musiki aletleri ile köslerin tamirini lüzumlu gören bir dilekçeden anlaşılmaktadır. İnciciyan’a göre burada 18. yüzyıl başlarından itibaren yangınları gözetleyen bunları şehrin bütün mahallelerine duyuran bir gözcü teşkilatı da bulunuyordu. Bunlar kös vurarak yangınları halka duyuruyorlardı. Yine başkaca kaynaklarda Galata Kulesi’ nin 1517’den itibaren yangın kulesi olarak kullanıldığını, yangınlarda büyük davul çalındığını ve kule ağalığı namıyla bir teşkilat kurulduğunu öğrenmekteyiz. Bu teşkilat Üsküdar, Boğaziçi, Galata semtlerine kız, diğer semtlere ise erkek denirdi. Gece nöbetçi kalan gözcü yangın gördüğü takdirde kule ağasını uyandırır, “Ağa, bir çocuğun oldu.” der. Ağa sorar: “Kız mı, erkek mi?” Aldığı cevaba göre yangının yerini öğrenen ağa hemen kuleye astığı fenerle Üsküdar’ daki İcadiye tepesine işaret verir, buradan atılan yedi adet topla yangın İstanbul halkına duyururdu.
18. yüzyıl içinde Galata Kulesi artık yangın gözcüleri ile mehterhane takımına tahsis edilmişti. Böylece Galata Kulesi bir bakıma Batı’ nın “Şehir Kulesi” yani Beffroi’ larının benzeri bir mahiyet almış oldu.
16. yüzyıldan 1794 yangınına kadar kule elde mevcut resimlere göre hemen hemen aynı görünüşü muhafaza etmektedir. Bu da yuvarlak masif gövdenin en yukarısında pek hafif bir taşkınlık teşkil eden yuvarlak konsollu bir çıkma ile bunu örten sivri bir külahtan ibaret olduğudur.
Kulenin 18. yüzyıldaki hali 1764’ de yayınlanan, çeşitli noktalardan şehrin manzarasını çizen Phil. Ferdinand, Baron von Gudenus’ un gravüründe kulenin gövdesinde, aralarında yuvarlak top mazgalları olan büyük pencerelerden sonra, bir dizi daha ufak pencere sıralanır. Kâgir gövdenin bitiminde kavisli konsollardan ibaret bir saçak çıkıntısı binayı çepeçevre dolaşır. Bunun üstünde dışarı taşan yayvan bir saçak vardır. Aynı özellik Piri Reis’ deki minyatürde de görülür. Kuleyi örten sivri külahın eteğinde dört adet çatı penceresi bulunmaktadır. Kurşun kaplı külahın tepesinde normal bir alem değil iki küre vardır. Evliya çelebi de daha 17. yüzyılda Galata Kulesi’ nin külahının ucunda top bulunduğundan bir münasebetle bahseder.

Galata kulesi bu görünüşü III. Selim (1789-1807) zamanında, 25 Temmuz 1794 günü çıkan büyük bir yangında kaybetmiştir. Etrafını çeviren alevlerin aydınlattığı Galata kulesi, yanmakta olan külahı ile görülür. Bu olayı anlatan Cevdet Paşa (1822-1895)’ nın ifadesine göre, evvelce sadece içinde iki oda bulunuyordu. Yangından sonra duvarlar ateşten zarar gördüğünden çepeçevre ikibuçuk zira (1,895 m.) indirilerek, sağlam duvar örülmüş ve asıl kulenin derunundan iki zira (1,516 m.) miktarı taşra müşerref cevanib- i erbaasına dört adet camlı köşk ve derununa üç oda bina ve etrafına birer sofa ve divanhane inşa ile evvelkinden ala olarak bu esnada hitap bulmuştur’’ demektedir. Ayrıca buraya yangınları haber veren davul (tabl) sesi uzaktan duyulmadığından büyük bir kös de tahsis edilmiş idi. Böylece kulenin külahı yenilenmekle beraber tepede dışarı taşkın 4 tane camlı çıkma köşkten başka içerisine de 3 oda ile sofa ve divanhane yani salon yapılmıştı.
1820’ de A. L. Castellan’ ın seyahatnamesinde yalnızca kuleyi gösteren gravürde, gövdedeki pencere dizilerinin üstünde, kemerli konsol sırası muhafaza edilmiş, bunun üzerine dört tarafta dışarı taşan cumbaları olan, geniş pencereli bir kat yapılmıştı. Külah ile saçağın birleştiği yerde sekiz pencere (lucarne) açılmış, ayrıca külahın ucuna yakın bir yerine daha ufak altı pencere yerleştirilmişti. III. Selim devrine ait biçimi aksettiren son belgedir. Çünkü 1831 de kule bir daha yanarak harap olmuştur. Selim tarafından tamir ettirilen kule o biçimi Sultan II. Mahmud (1808-1839) zamanında vukua gelen 2/3 ağustos 1831 Galata yangınına kadar sürdürmüştür.
Depremler ve başka nedenlerle zaman zaman hasar gören kule bugünkü şeklini, II. Mahmud döneminde, 1832’de yapılan onarımla almıştır. Sultan Mahmud’ un yaptırdığı tamir ve değişikliği belirten şair Pertev’ in 16 mısralık 1832-1833 tarihli kasidesi kapı üstüne işlenmiştir. Yapılan onarımda en üst katın biçimi değiştirilerek, buraya kemerli, ondört büyük pencereli bir kat yapılmış, bunun üstüne kurşun kaplı sivri bir külah yerleştirilmiş, pencerelerin önüne çepeçevre demir bir korkuluk takılarak, İstanbul’u Her yönden görme imkânı sağlayan bir gezinti yeri yaratılmıştır. Kapı da bariz Empire üslubunda tezyinatı söveler ile çerçevelenerek üzerine turalı bir kitabe konmuştur. Bugün Arkeoloji Müzesi’ nde bronz eserler koleksiyonu arasında yer alan bir çanın Galata Kulesi’ nden geldiği kayıtlıdır. Galata Kulesi bu biçimini ancak 40 yıl kadar koruyabilmiştir. Sultan Mahmud’ un yaptırdığı külahın fazla dayanıklı olmaması sebebiyle 1853/1854 tarihinde yazılan bir belgede tamirine ihtiyaç olduğu öğrenilmektedir. Fakat kule bu şeklini yirmi yıl kadar daha koruyabilmiştir.
1864’te başlayan “imar” adı verilen çalışmalarda, kulenin avlusu, kapıları, kıyıya inen surları yok edilmiş, hendekler doldurulmuştur. Kulenin dibindeki büyük Türk Mezarlığı, evlere yer açmak için yavaş yavaş yok edilmiş ve kule etrafındaki Türk evleri yerine çok katlı, batı usulünde apartmanlar hiçbir plana göre sıralanmaksızın yapılmıştır. Bunların aşırı derecede yükselmeleri Galata Kulesi’ nin karşı kıyıdan, limandan, uzaktan denizden görünüşüne zarar vermiş, nispetlerini kaybetmiştir. Bunların arasında garip ve anlaşılmaz bir zevkle, Ortaçağın bir İskoç şatosu üslubunda inşa edilen İngiliz Deniz Hastanesi (şimdi: Beyoğlu Hastanesi), kulenin dibindeki sivri külahı ile, gözü rahatsız edercesine yükselir. Kulenin dibindeki mezarlığın, kuleye yeşil bir çevre teşkil eden ağaçları ise son yüzyılın ağaç ‘katliamı’ nın kurbanı olmuşlardır. Galata kulesi 1875’ de bir fırtınada külahının sökülmesi üzerine, zarif görünüşünü sağlayan bu önemli unsurunu da kaybetmiştir. 1875 de yapılan tamir kulenin dış manzarasını tamamen değiştirmiştir. Bu defa sivri külah kaldırılmış ve yerine üstteki alttakinden daha ufak poligonal iki ahşap oda yapılmış, bunların ortasına da uzun bir bayrak direği dikilmiştir. Sultan Mahmud devri tamirinde pencereli en üstteki iki esas katı bağlayan ve dönerek çıkan, ahşap çekme babalı güzel merdiven bu sırada kaldırılarak, yerine düz ve tek meyilli yine ahşap başka merdiven yapılmıştır. 1833 tamirine ait eski merdiven bir gravürde görülmektedir. Çekme babalardan da nasılsa bir parça kalmıştır. Son tamirde bir dereceye kadar eski şekli ile korunmuştur.
F. Dienz adında bir uzman tarafından 1871 yılında modern esaslara göre düzenlenmeye girişilen ve 1874’ te Macar Kont Szécheny’nin tatbike başlattığı itfaiye teşkilatı, o sıralarda Galata Kulesine bir yangın haber verme santrali olarak kullanmış bunun için bir takım işaretlerin direğe çekilmesi kararlaştırıldığı gibi, çeşitli merkezlere bağlı bir elektrikli  haberleşme sistemi de kurulmuştur. Bu görevini Galata kulesi, son tamirine kadar görmeye devam etmiştir.
Günümüze kadar Galata kulesi işte bu biçimi ile gelmiştir. İçinde yangın gözleyicisi olarak kalan bekçiler ile Deniz Kuvvetlerinin bir istasyonu bulunan kulenin, en tepesindeki poligonal odaların döşemelerinin 1959-60 kışında kirişlerinin çürüyerek çökmesi üzerine, nihayet ciddi olarak tamiri düşünülmüştür. 1964 de İstanbul Belediyesinin burası büyük ölçüde restore ettirmeğe teşebbüs etmesi sonunda kulenin, 1833-1875 arasındaki şekline dönülmesi karalaşmış, fakat bu iş modern malzemeden faydalanmak suretiyle yapılmıştır. Sultan Mahmud devri biçimine dönülmüş olmakla beraber, külahı daha az sivri olarak ( Cenevizler dönemindeki yapıya daha uygun olması için) ve betondan yapılmış, bir konik tepe şeklinde imal edilerek tekrar eklenmiştir. İçine bir asansör konulmuş, pencereli üst kat ise restoran ve lokal haline getirilerek kiraya verilmiştir.
 1964 den 1967 ye kadar süren tamir işleri, Yüksek Mimar K. Anadol tarafından idare edilmiş ve kule 28 Eylül 1967 günü yapılan bir törenle merhum belediye başkanı Haşim İşcan (öl. 11 Mart1968) eliyle resmen açılmıştır. Ayrıca geçen yüzyılın sonları ile son yüzyılın başlarında kule, şehrin başlıca turistlik köşelerinden biri olarak da haklı bir şöhrete erişmiştir.
Bugün 700 yaşına merdiven dayamış, değişik amaçlarla kullanıldıktan sonra günümüzde orijinalindeki gibi manzarayı seyretme işi görmekte olan kule, asırlardır dimdik ayakta kalarak, çevresinde olup bitenleri, aşırı bir hızla kabuk değiştiren bu dünya kentini seyretmekte ve gözlemlemekte, çevresinde olup biten bunca değişikliğe rağmen, değişmeyen işlevi ve yapısıyla varlığını sürdürmekte, tarihi hüviyetine daha yakın bir görünüş ile İstanbul’un siluetini süslemektedir.




II.GALATA KULESİNİN MİMARİSİ

Galata Kulesi, Galata kalesinin baş kulesi (= donjon) olarak Haliç girişine hakim oldukça dik yamacın denizden 425 mt. Uzağında ve 35 mt. Yüksekliğe sahip bir noktasına yapılmıştır. Arazi kulenin arkasında biraz daha yükselmekte ve tepenin üstü, bir teras halinde Tünel’ e kadar uzanmaktadır.
Galata Kulesi, kaya ve killi şistli bir zemine oturtulmuş, temeli masif taş duvar olarak örülmüştür. Ortaçağ şatolarının donjonlarının üslubunda olduğu gibi, dış zeminden yüksekte açılan kapıya bir rampadan çıkılmaktadır. Bugün de kapının tam üstünde kulenin başka hiçbir yerinde benzeri olmayan geniş bir pencere ile bunun altında dört köşe bir delik ve burada bazı konsol kalıntıları vardır. Bunların gerektiğinde kapıyı kapatmaya yarayan gerektiğinde dışarı bir köprü halinde uzanan, zincirle asılan ahşap iskelenin mekanizması olduğu ihtimali yüksektir. Kulenin etrafında daha önceleri onu yuvarlak biçimde çevreleyen sur duvarının olduğu, böylece kulenin etrafında bir avlunun olduğu bilinmektedir. Avlu, büyük ve küçük kule kapılarıyla dışarıya ve şehre bağlanmaktadır. Kavisli sur duvarlarından bugün ufak bir parça kalmıştır. Yakın zamanda, Galata Kulesi sokağında bulunan Bereketzade Çeşmesi, sur duvarlarından kalan parça duvara yapıştırılarak yeniden kurulmuştur. Kavisli surun iki yanından kıyıya inen ve iç tarafında kazematlar sıralanan surlardan bugün artık hiçbir iz kalmamıştır. Son tamir sırasında, kulenin zeminindeki toprak kaldırıldığında, burada 1,50 mt. Yüksekliğinde ve 0,72 mt. genişliğinde bir kanal bulunmuştur. Galata Kulesi’ nin altından bir tünelin bilinmeyen bir istikamete indiği muhakkaktır. Kulenin kalın duvarları arasında veya ortasında, yağmur sularını toplayan şişe biçiminde bir sarnıca rastlanmamıştır. Öyleyse su ihtiyacının bir gizli tünelle erişilen bir kuyu, bir kaynak veya sarnıçtan giderilmesi gerekirdi.
Zemin katında kulenin iç çapı 8,95 mt. kalınlığı ise 3,75 mt. dir. Kulenin en altta çapı 16,45 mt.’ yi bulur. Yapılan statik hesaplara göre kulenin 10.000 ton ağırlığında olduğu tespit edilmiş ve yapılan tamirlerle ağırlığı 1/10 oranında artmıştır. Bunun için temelde takviyeler yapılmıştır.
İçeride orta boşlukta farklı 2 değişik çapta olmak üzere 4,20 mt. derinliğinde çukur vardır. Bu çukurun altında da yukarıda bahsi geçen kanallar uzanmaktadır ve içerisinde çok sayıda insan kemiği bulunmaktadır. Donjonlarda orta boşluğun bodrumu genellikle zindan olarak kullanılmıştır. Burada böyle bir fonksiyonun varlığından kesin olarak söz edilemez.
Galata kulesinin işlenmemiş moloz taşlardan örülen dış duvarlarında herhangi bir süsleme bulunmamaktadır. Bu masif kitlenin monotonluğunu yer yer açılmış, içerdeki merdiveni aydınlatmak için açılmış dar pencereler bozar. Kapı eşiği hizasından itibaren 13,20 mt. de, 2. kat hizasında birkaç sıra tuğladan ibaret sade bir kuşağın gövdeyi dolandığı görülür. Bunun üstünde 17,17 mt. de ve 3. kat hizasında daha geniş ikinci bir şerit vardır, tezyini karakterde olan bu şeridin tuğlaları muayyen bir motif dizisi oluşturacak şekilde düzenlenmiştir. Aynı motifte 15. yüzyıl Türk tuğla işçiliği görülmektedir. İddiasız bir gövde üzerinde sadece iki şeridin bulunuşu bir hususa işaret eder; Kulenin Sultan II. Bayazıd zamanında 1509 yılında meydana gelen depremde bu şeritler hizasına kadar yıkıldığı veya yıktırılmasına zaruret olduğu ihtimali olabilir. Kule 1510’da yapılan tamirde ikinci şeritten yeni baştan yapılarak yükseltilmiş olmalıdır. Alttaki şerit ise sadece kaplamanın tamiri olabilir. Zaten gövdenin tamamen Cenova eseri olmadığı, beşinci kattaki (zeminden 24,25 mt.) sıralanan tuğla sivri kemerleri pencerelerin varlığından anlaşılmaktadır. Bunlar hiç şüpheye yer vermeyecek surette Türk inşaatıdır. Kısaca beşinci katın Türk Devri’nde yapıldığı kesindir.
Kulenin iç strüktüründe de üçüncü ile dördüncü kat arasında açık farklılık vardır. Burada merdivenin tekniği değişmekte ve duvar kalınlığı azalmaktadır. Girişten dördüncü kata kadar olan merdiven yalnızca kulenin bir tarafında, duvar kalınlığı içinde bulunan taştandır, dördüncü kattan itibaren ahşap olarak ve duvar dışında devam eder. Üçüncü katta ise ocak kalıntısı vardır. Türk Devri’ne ait kulelerde böyle ocaklar görülmektedir. Birinci, ikinci, üçüncü katlarda hücrelerin içinde bulunan düzensiz mazgalların, dördüncü kattan itibaren birdenbire daha düzenli açılmış oldukları dikkat çeker. Burada duvar kalınlığı içine açılan muntazam nişlerin her birinin bir mazgal ile aydınlatıldığı görülmektedir. Böylece dördüncü kat plan düzeni bakımından da plan olarak da aşağıdaki kısımlardan ayrılmaktadır. Öyleyse Galata Kulesi’nin üç- dört katlar hizasından itibaren Türk Devri’nde yeni baştan yapıldığı ihtimali daha da belirgin hale gelmektedir. Beşinci kattaki yedi büyük pencerenin aralarında da aralarında da tuğladan örülmüş yedi tane 0,35 mt. çapında top lumbarı ağzı bulunmaktadır. Bunların katın döşemem seviyesinde açılmış olması top namluların dışarı atış yapabilmesi için yapıldıklarını gösterir. Galata Kulesi’nin beşinci katı evvelce yedi topun ateşiyle çepeçevre etrafını kontrol altına alabildiği anlaşılmaktadır. Bunlara benzeyen top lumbarı ağızları Topkapı Sarayı etrafını çeviren Fatih Sultan Mehmed’in yaptırdığı Sur-r Sultani’ nin kulelerinde de görülür. Şato ve hisarlarda top lumbarlarının yapılmasının İstanbul’un fethinden itibaren yapıldığı bilinen bir gerçektir. Altıncı kat 27,53 mt. de olup yine sivri kemerli Tür Mimari üslubunda aşağıdakilere oranla daha küçük ondört pencere ile aydınlatılmaktadır. Üçüncü bir tuğla kuşak altıncı katın pencerelerinin üstünde yer almaktadır. Galata Kulesi’nin gövdesi yedinci katın tabanında dışarıdan geniş profilli bir korniş ile sona ermektedir. Bu kornişi meydana getiren taşların altında 1831’ e kadar görülen yarım yuvarlak konsolların kalıntılarının durduğu eski bir fotoğraftan anlaşılmaktadır. Tabanı korniş hizasında 32,35 mt de olan yuvarlak kemerli büyük pencereli yedinci katın ise 1832 ‘ de II. Mahmud devrinde yapıldığı bilinir. Kulenin en muteber yeri olan yedinci katın hiç değilse 18. yüzyıl içlerinde dışarı taşkın bir dendanlı bir galeri III. Selim döneminde tamirinde ise dışarı taşkın dört şahnişin köşke sahip camlı bir salon halinde olduğu bilinmektedir. 1832 tamirinde yedinci kat yuvarlak kemerli her biri 3,00 mt yüksekliğinde ondört pencereli 12,10 mt. çapında bir salon halini almıştır. Bunun üstündeki sekizinci kat (40,04 mt.) daha dar çaplıdır ve devrin zevkine uygun olarak bariz bir Empire üslubundadır. Yassı payeler ile ayrılmış olan dış çevresinde yine ondört pencere bulunur. Bu pencerelerin önünde çepeçevre demir parmaklı dar bir balkon dolaşır. Bu katın üstünü örten ve 1875’ de yapılan meyilli ahşap çatı ile ortasında üst üste ahşap iki küçük kat artık kaldırılmıştır. Evvelce bunların üstündeki teras 51,65 mt. yüksekliğine erişiyordu. Sekizinci katın üstüne beton karkas inşa etmek suretiyle oturtulan sivri külah projeye göre alem dibinde 62,60 mt. , alem ucunda ise 69,90 mt. yi bulacakken bazı teknik zaruretler yüzünden bundan 3,00 mt. kadar eksik inşa edilmiştir. Yedinci kat ile sekizinci kat arasında irtibatı sağlayan ahşap balüstratlı merdiven ise II. Mahmud Devri’ ndeki merdiven kalıntılarından ilham alınarak yeniden yapılmıştır. Bakırdan yapılarak dış yüzü altın varakla yaldızlanan alem ise 6,75 mt. boyundadır ve 1832’ deki alemin bir benzeridir. Yedinci katın eski bir gravürde görülen pencere aralarında korint nizamında payeler halinde iç tezyinatı son restorasyonda ihya edilmediği gibi sekizinci aktın tavanı da iç beton strüktürü gösterecek şekilde açık bırakılmış bu katı bağlayan merdivende 1834-1875 aralarındaki merdivenden daha farklı olarak yapılmıştır.


KAYNAKÇA;

1)ESKİ GALATA KULESİ FOTOĞRAFLARI
İSTANBUL “CITY OF THE SULTANS”      
NEZİH BAŞGELEN
İSBN 975-6561-46-7
BASIM YILI : 2003 (İlk Basım) , 2006 Basımı

2)BEYOĞLU DERGİSİ
BEYOĞLU BELEDİYESİ YAYINI
İSSN 1306 1763
BASIM YILI : MAYIS/2007

3)GALATA VE KULESİ
GALATA AND ITS TOWER                      
PROF. DR. SEMAVİ EYİCE
BASIM YILI : 1969, İSTANBUL

4)ESKİMEYEN İSTANBUL “DÜN & BUGÜN”
İ.B.B. KÜLTÜR A.Ş.
İSBN 978-9944-370-39-4
BASIM YILI : AĞUSTOS/2007


5)BÜYÜK LAROUSSE
LİBRAİRE LAROUSSE
BASKI : MİLLİYET GAZETECİLİK A.Ş.

         
6)GALATA KULESİ
ZİYA ERKİNS

7)“GALATA SURLARI VE KULESİ”
SANAT TARİHİ-BİZANS SANATI KÜRSÜSÜ
VİLDAN KURAL
ŞUBAT/1972
S.Dilek ARAL

 

* Bizi Takip Edin

Son Mesajlar

Restoratör aranıyor ( İstanbul/Taksim) Gönderen: Beriltekin
[Bugün, 09:19:09]


Ynt: KKTC Lefkoşa Selimiye Camii (Aya Sofya Katedrali) Gönderen: karacanenes
[25 Mart 2024, 12:09:22]


Teknik Personel Gönderen: TAŞYAPI
[24 Mart 2024, 16:13:27]


ÖN MUHASABE VE MİMAR PERSONEL ALIMI Gönderen: osman.blnk
[24 Mart 2024, 10:19:47]


Restorasyon alanında iş arıyorum Gönderen: Sudenur uysal
[22 Mart 2024, 19:19:58]


RESTORASYON ALANINDA DENEYİMLİ İNŞAAT TEKNİKERİ Gönderen: cabiyotlu
[22 Mart 2024, 11:02:48]

SimplePortal 2.3.7 © 2008-2024, SimplePortal