Evet sayın admin;
Arkadaş güzel konuşmuş ama Öyle kılavye başında oturup konuşması çok basittir.
1.Eğer biz bu evleri sökmezsek bu evler yağmurda, karda çürüyüp gidecektir ki biz oturuluan evleri sökmüyoruz tekrardan onarılacak evleri
sökmüyoruz. Ve bunları değerlendirmeye çalışıyoruz.
2. Bu işten kaç insanın ekmek yediğinide anlatıyım. Evini satan köylü ve ailesi, sökümünü yapan işçiler ve ailesi (en az 10 kişi ekmek yiyor), bunu traktörle taşıyan, tekrar bunun nakliyesini yapan kamyoncu, tekarar bunları depoda boşaltan işçiler, ben (5 kişilk bir aileye bakıyorum), bunu işleyen atölye, bunu değerlendiren mimar veya şirket,
3. Türkiye ekonomisine katkı
4. Eğer şikayeti olan bir insan varsa ilk önce çıkıp gezezek o dağ başında ne rezilliklerle geldiğini orada ki insanların birçok şeye ihtiyacı olduğunu görecek.
Saygılarımla. Antikaahsap
Mustafa SEVER
Söylediklerinize madde madde cevap veriyorum.
1- Sizin düşüncenizle yola çıkarsak, ilk önce Ayasofya'yı parça parça söküp içerisindeki bütün mozaikleri, sütunları vs. satmamız gerekir. Hem içerisinde ibadet edilmeyen bir yapı, hem de senelik bakım masrafları milyonlarca lirayı geçiyor. Diyeceksiniz ki Ayasofya Müze'dir, durumu çok farklı. Evet müzedir. Müze olarak değerlendirilmiştir, parça parça sökülerek değil.
2- Türkiye ekonomisine katkı sağlamak istiyorsak, bu evleri onararak da bunu başarabiliriz. Çünkü onarım işlerinde de birçok şirket çalışacak, birçok vatandaşa iş olanağı sağlanacaktır. Hepsinden önemlisi, ekonomiye katkı sağlanırken, ülkemizin tarihi ve kültürel değerleri de korunmuş olacaktır.
İnsanların ihtiyaçlarına gelecek olursak; evet bu köylerde yaşayan insanların çoğu geçim sıkıntısı çekmektedir, çekmese bile bu evlerin bakımını üstlenecek gelir düzeyine sahip değildir ancak; Dünya'da devlet desteğiyle yapılmış tarihi çevre koruma uygulamalarının birçok örneği mevcuttur.
3- Bu uygulamaları gerçekleştiren ülkelerden biri Fransa'dır ve Fransa 2011 yılında turizmden 53.8 Milyar Dolar gelir elde etmiştir. Ülkemiz ise aynı yıl turizmden 23 Milyar Dolar gelir elde etmiştir. Eğer biz de Fransa gibi tarihi değerlerimizi koruyup , gerekli tanıtım faaliyetlerini gerçekleştirebilirsek bizim de bu rakamı 50 Milyar Dolara çıkarmak gibi bir şansımız mevcut.
Sizinle küçük bir hesap yapalım;
Eğer turizm gelirlerimiz 50 Milyar Dolara çıkarsa ülkemize bugünkünden 27 Milyar Dolar daha fazla döviz girecek demektir. Bunu da nufüsumuza oranlarsak, bu artış kişi başı 360 dolar olarak yansıyacaktır. Bu köy evlerinde ortalama 5 kişinin yaşadığını düşünürsek Türk Lirası olarak her eve 3200 lira fazladan para girecektir ve heryıl bu para artacaktır. Dikkat ettiyseniz turizmin sağlayacağı istihdam sayesinde ailenin kazanacağı ekstra gelirleri hiç hesaba katmadım.
Ancak siz bu evlere bir sefere mahsus en fazla 10bin lira veriyorsunuz.
Siz söyleyin bir aileye her sene fazladan 3200 lira mı kazandırmak daha büyük katkı yoksa bir kereye mahsus 10bin lira mı?
4- Ben bunları o dağlarda, yaylalarda gezmiş, aslı oralardan gelmiş biri olarak yazıyorum. Bu evleri para verip satın almak kolay. Yıkıp satmak daha da kolay. Ama kaybedilenleri geri getirmek zor. Hem devletin bir koruma politikasıyla yola çıkıp, bu yapıların onarımına öncü olması, siz yatırımcıların da daha iyi gelirler elde etmesini sağlar. Hem o aileler kazanır, hem de kültürel değerlerimiz kaybolmaz.
Bu işi izin dahilinde yapmanız yasal mevzuata göre mümkün değil; ancak bu yapıların tescil edilmemiş olmasının avantajıyla bu işi gerçekleştiriyor olabilirsiniz. Şayet böyle bir işe gerçekten izin veren Kültür Turizm Müdürlüğü ya da Koruma Kurulu varsa boşa konuşuyoruz demektir. Söylemek istediğim şu; buradaki sorun, bu yapıların tescil edilmememiş oluşu ve tescil edilen yapıların sahiplerine ise bu yapıların bakımları için kolaylıklar ve imkanlar sağlamak yerine binbir türlü eziyetler çektirilmesidir.
Size sona olarak Mehmet Akif Ersoy'un dizeleriyle düşüncelerimi özetlemek istiyorum:
"Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?
Onu en çulpa herifler de, emin ol becerir.
Sade sen gösteriver “işte budur kubbe!” diye,
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye.
Ama gel kaldıralım dedin mi heyhât o zaman,
Bir Süleyman daha lâzım yeniden bir de Sinan!"